ERCİYES'İ DÜŞÜNÜYORUM GÖZLERİM KAPALI…

Bu mevsimde, yani sonbaharın bu döneminde Erciyes'in zirvesinde kar kalınlığının bu kadar fazla olması herhalde bu kışın soğuk geçeceğinin bir göstergesi. Bugünlerde Kayseri'de tam bir kar soğukları yaşanıyor. Her ne kadar havalar ısınıyor dense de özellikle sabahları artık kış havasını hissediyorsunuz.

Erciyes’i bu mevsimde uzun zamandır böylesine karlı izlememiştim. Batman gibi sıcak bir memleketin havasına alışmışken şimdi Kayseri’nin ve Erciyes’in soğuğu beni bayağı etkiledi.
Başı dumanlı Erciyes, çocukluğumuzda o heybetli görüntüsünü hiç unutamadığımız Erciyes.
Ortaokul ve lise yıllarında özellikle okul dönüşünde önümde muhteşem Erciyes manzarası ile yürürken insan çok değişik duygular yaşıyor, farklı alemlere yolculuk ediyordu. O günleri hiç unutamam. Önünde Erciyes varken yolun uzunluğu veya kısalığı seni çok fazla ilgilendirmez, varacağın yere zaten sen farkında olmadan varmış oluyorsun.
Erciyes’in heybetli görüntüsü bugün de insana bambaşka duygular yaşatmaya devam ediyor. Bu muhteşem görüntüye bir manzara olarak bakmak var, bir de bir ibret vesilesi olarak bakmak, yani Cenab-ı Hakkın yaratmış olduğu eşsiz güzelliklerden birisi olarak görmek de var. Eğer bir doğa harikası olarak görüp geçerseniz, Erciyes’in size verebileceği hiçbir şey yoktur. Ama ona hikmet nazarıyla bakarsanız işte o zaman Erciyes size gönlünü açar. Gelip giden binlerce insan Erciyes’e sadece bir doğa harikası, güzel bir kar manzarası olarak baktıkları için onu cansız bir dağ olarak görüyor. Binlerce yıl öteden getirdiği hikmet pınarlarını görmüyor ve asıl bu eşsiz manzaradan mahrum kalıyorlar.
Erciyes projesi ele alınırken bu yönlerle ilgili de kafa yorup çalışma yapılmalı diye düşünüyorum.  Bu şehrin manevi mimarları olan, bir zamanlar Makarr-ı Ulema şehri olarak anılmasını sağlayan alimlerin yetişmesinde Erciyes’in katkısı ne olmuştur? Onların aldıkları feyzde Erciyes’in yeri nedir? gibi sorulara verilecek cevaplar aslında çok önemlidir.
Yeri gelmişken belirtmek istiyorum acaba Üniversitelerin tarih bölümlerinde, edebiyat bölümlerinde bu konularla ilgili çalışma yapılmış mıdır? Eğer yapılmadıysa Belediyemiz buna öncülük edebilir ve üniversitelerimiz bu ve benzeri konularla ile ilgili çok güzel çalışmalar yapabilir.
Erciyes’i bir turizm geliri, bir kâr kapısı olarak görmek bence yanlış bir bakış açısı. Buraya gelen turistlere acaba burada Kayseri’nin maneviyatı ile ilgili Kayseri’nin kültürel kimliğini oluşturan öncü insanlarla ilgili ne verebileceğiz. Bir Davud-u Kayseri’yi, Seyyid Burhaneddin Hazretlerini, Somuncu Baba’yı ve daha nicelerini gereği gibi anlatabilecek miyiz? Vallahi gelen turisti ağırlayıp, hizmet edip, parasını alıp göndermekse amacımız bir Kayserili olarak vay halimize diyorum. Mahşerde bunun hesabını vermek gerçekten zor olur dostlar bunu hiç unutmayalım. Eğer bunu yaparsak Erciyes’e büyük haksızlık etmiş oluruz. Bir zamanlar insanlara verdiği feyzden Erciyes’i mahrum etmek onu cansız bir taş yığını yerine koymaktır.
Bugün izlediğimiz o muhteşem kar manzarasının Allahu Teala’nın bir lütfu olduğunu unutmayalım. Erciyes gibi bir feyz abidesi her memlekete nasip olacak bir şey değildir. Bu nimetin kadrini iyi bilmek gerekiyor.
 
2. Kısım
 
Erciyes zaman zaman verdiği mesajlarla da insanlara ders verir. Zaman zaman silüetinde beliren “ALLAH” yazısı bunun en güzel göstergesidir. Bilmiyorum inşallah umuyorum ki sürdürülen Erciyes Projesi bu silüete bir zarar vermemiştir. Çünkü bu konuda çok hassas olmama, öyle basit nesnelerin içinden çıkan “Allah” lafızlarına bile gereğinden fazla değer verildiğini düşünmeme rağmen kısacası bu tür şeyler bizim Allah’a olan imanımızı ne artırır ne de azaltır diye düşünüyorum. Ancak Erciyes’in silüetinden yansıyan Arapça “Allah” yazısı ise o basit örnekler gibi durmuyor. O kadar büyük bir resmi veya öylesine bir hat yazısını ortaya çıkarabilecek bir ressamı veya hattatın olabileceğini sanmıyorum. Fakat hepimizin çok yakından müşahede ettiği gibi bu yazı insan eli değmeden hemen hemen her yıl çok küçük eksik veya fazlalıklarla ortaya çıkıyordu. Ayeti kerimenin ifadesiyle “Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller vardır”. Buna yürekten inanıyoruz ve Erciyes’te çıkan bu yazı bu örneklerden bir tanesidir buna emin olun, bu doğallıkta ortaya çıkan başka bir mucizeyi dünyanın başka bir yerinde zor görebilirsiniz.
Yine Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” mealindeki ayeti kerime aklıma geldi. İnsanoğlu sorumluluk alma konusunda çok istekli olur ama o sorumluluğun yerine getirilmesi konusunda her insanı maalesef aynı gayretin içinde görmek mümkün değildir. Bu nedenle sorumluluğumuz her şeyde bir kazanç aramak değildir. Erciyes’e gelen belki de milyonlarca insana vereceğimiz bir şey yoksa yani maddi anlamda verdiklerimizin dışında inancımızdan, geleneklerimizden, kültürümüzden verebileceğimiz bir şey yoksa bütün bunları yapmak çok anlamlı gelmiyor bana. Sadece para kazanmak mı? İnanın sevgili dostlar Makarr-ı Ulema diye anılan Kayseri’de de dedelerimizin karnı doyuyordu bizim de karnımız doyar Allah’ın izniyle. Amacımız sıradan bir kar sporları merkezi yapmaksa, insanların gelip eğlenip gittikleri mekanlarla oluşturmaksa, bundan dünya üzerinde binlerce var. Bir eksik bir fazla bir önemi yok. Ama kendi inancını da işin içine katarak bir eser inşa ederseniz işte o zaman fark yaratan bir hizmet ortaya koymuşsunuz demektir. İnşallah, Erciyes’te yatırım yapan herkes de Erciyes’e bu gözle bakar ve onu sadece çil çil dolarların geldiği bir zenginlik kapısı olarak görmez. Her yaptığımız işin bir inanç altyapısının olması çok önemli. Mimar Turgut Cansever üstadın belirttiği gibi bugün şehirlerimizin ruhu yok. Niçin o taşlara ruh veremiyoruz. Üst üste dizilmiş bir anlamı, bir değeri olmayan taş yığınları. Ne zaman bu taşlara taş olarak değil de ruhu olan ve ona göre muamele edilmesi gereken nesneler olarak görürüz işte o zaman kalıcı eserler inşa edebiliriz. Vesselam…

ZEKİ HOCA İLE İLGİLİ KÜÇÜK BİR NOT…
Önceki günlerde Prof. Dr. Zeki Duman hocamızın trafik kazasında vefatı ile ilgili yazım hakkında kazanın diğer tarafı olan aileden bir beyefendi beni aradı ve kendilerinin de olaydan üzüntü duyduklarını belirtti. Keşke hiç olmasaydı diye üzüntülerini dile getirdi. Bir de kaza ile ilgili karşı tarafın aracının markası ile ilgili verdiğim bilginin yanlış olduğunu bana ifade etti. Kendisine bu hassasiyetinden dolayı teşekkür ediyorum. Ayrıca Zeki hocanın hatırasını yaşatmak amacıyla ailenin bir kültür merkezi yapmak için girişimleri olduğunu öğrenmekte doğrusu bütün ilahiyat camiasının olduğu gibi beni de ziyadesiyle memnun etti. Benim oradaki belirttiğim husus zaten kazaya fazla girmek değildi. Onun bir takdiri ilahi olduğuna kalpten inanıyoruz. Ancak bir görevi daha burada hatırlatmak ve değerlendirmelerine sunmak istiyorum. Zeki hocanın 30 yıllık çalışmasının ürünü olan “Beyanü’l Hak” Tefsirinin özelde ilahiyat öğrencilerine genelde ise tüm Erciyes Üniversitesi öğrencilerine, artık ne kadar imkanlar elverirse dağıtılması konusunda da bir çalışma yaparlarsa onun hatırasını en güzel şekilde yaşatmış ve çok büyük bir hizmete de imza atmış olurlar. Bu konuda gazetemizin bir çalışması olduğunu biliyorum ama Zeki hoca vefat edince zannederim yarım kalmış. Ama gerek Ali Dursun kardeşimle irtibata geçilerek gerekse kendileri bir çalışma yaparak bu dağıtım işini yayınevi ile de irtibata geçilerek yapılması sağlanabilir. O ifadelerden dolayı ben de üzüntülerimi dile getirdim ama daha önce bu kitap işini düşünememiştim. O kardeşimizin arayıp üzüntülerini belirtmesi ile böyle bir fikir de aklıma geldi. Bunu da kendilerinin dikkatine sunuyorum. Kendilerine de geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum… 

Bakmadan Geçme