Batı Avrupa’da, İber yarım adasında 1300 yıl önce başlayan Müslüman egemenliği ile ortaya çıkan 800 yıllık medeniyetin izini sürmek üzere planladığımız 2013 Mart’ının sonundaki 5 günlük Endülüs gezimiz boyunca gördüklerimiz, yaşadıklarımız çerçevesinde izlenimlerimizi okuyacağınız bu günce ile tarihten günümüze köprüler kurmuş olacağız.
Hicaz bölgesinden yayılmaya başlayan İslam, Ortadoğu, İran ve Hazar ve aynı zamanda Kuzey Afrika üzerinden boğazı aşarak Avrupa ile de tanışmış oldu. Bu tanışıklık Hz. Peygamber a.s.’ın vefatından çeyrek asır sonra Halife Hz. Osman zamanında Müslüman tebliğcilerin küçük çaplı lokal gidişleri şeklinde oldu. İslam’ın ilk yüzyılı içinde, 711 yılında Tarık bin Ziyad ve sonrasında Musa bin Nusayr’ın geçişleri ve Avrupa içlerine, Paris yakınlarına kadar ilerleyişleri 8 yıl gibi kısa bir süre sürse de Endülüs’ü terk edişleri tam 800 yıl sonra gerçekleşebildi. Osmanlı’nın 6 asırlık tarihini düşündüğümüzde bu sürenin ne kadar büyük bir zaman dilimi olduğunu anlayabiliriz.
Bu uzun süreç Avrupalının algısında hep bir paronaya gibi İslamafobia şekline dönüşmüş ve Endülüs tecrübesinin ürettiği bu korku Batı’nın aktüel olaylara bakışını da etkilemiştir. Bu korku paranoyası ile Müslümanları bölgeden uzaklaştırıp, bir çoğunu toplu soykırımlarla yok etseler de, onlardan kalan medeniyet esintilerini yok edip ortadan kazımadan bu mümkün olmayacaktı. Bu 800 yıllık medeniyetin ortaya koyduğu tüm birikimler ortadan kaldırılma yoluna gidildi. Binlerce, imaret, hamam, su kemeri, saray, köşk, cami, kütüphane, Müslüman elinden çıkmış ne kadar yapı varsa yok edilip ortadan kaldırıldı, ortadan kaldırmaya vicdanlarının elvermediği muhteşemlikteki bir elin parmağı kadar sayıdaki eserleri de katedrallere ve müzelere çevrilerek turizm getirisine dönüştürdüler. Müslümanlığa bu olumsuz bakışla onların ortaya koydukları ilmi birikimleri de başkalaştırarak istifadelerini gizleme yoluna giriştiler. İbni Rüşdü, Averreos’a, İbni Meymun’u Maimonidies’e dönüştürerek onların eselerini yüzyıllarca üniversitelerinde okuttular.
Müslümanların vatanı olduğu dönemde Endülüs’te, hiçbir Musevi veya Hristiyan’a dininden dolayı baskı yapılmadığı gibi dinini değiştirmeye de zorlanmadı. Hristiyanlar ve Yahudiler hep kendi kimliklerini korudular. Müslümanların birikimlerinden, kütüphanelerinden, imarethanelerinden, medreselerinden, mekteplerinden ve ibadethanelerinden kendi kimliklerini koruyarak istifade ettiler. Hiçbir zaman dışlanmadılar, uzaklaştırılmadılar, rencide edilmediler ve var olma sorunu yaşamadılar. Kültür, sanat, ilim ve teknolojide Müslümanların ürettiği değerlerden de sonuna kadar yararlandılar. Adaletin hüküm sürdüğü Endülüs toprakları herkesin vatanı oldu.
Bazen, Doğu İslam topraklarındaki ilmi ve siyasi çatışmalardan bunalanların sulh ve sukunet kucağı olan Endülüs, bazen de Doğu’nun akıl ve itidali ile kendine çeki düzen verdi. Şarkî ve Garbî, yani Mağribi Müslümanlık aynı zaman diliminde, Asya, Afrika ve Avrupa’da egemenliğini koruyordu.
İlk dönem Müslümanlarının taşıdığı ıslah ve imar fikrinin ete kemiğe bürünerek, yüksek bir medeniyet hamlesiyle ortaya çıkardığı ihtişamın sembolüdür Endülüs.
ENDÜLÜS’ÜN KÜLLERİ ÜZERİNDEKİ GÜNÜMÜZ İSPANYA’SI
49 Milyon nüfusa sahip İspanya’da kişi başına düşen milli gelir 32 bin Euro civarında, gel gör ki son Avrupa krizinden en çok etkilenen ülkelerden biri ve işsizlik oranı bu günlerde %30. Buna rağmen dünyanın sekizinci büyük ekonomisine sahip. Yıllık 100-120 milyar dolarlık turizm geliri olan bu ülkeyi, bu ekonomik krize rağmen turizmden gelen bu sıcak para ayakta tutuyor.
Çalışma mesaisinin 8.30-13.30 arası 5 saat civarında olduğu ülke aynı zamanda yıl içinde 60 güne yakın tatil yapıyorlar.
Siesta denilen öğle tatili bazen 9 saat sürer. Dükkanlar saat 10’da, restoranlar 12’de açılır. Burada yaşayan insanların çoğu kahvaltı ve öğle yemeğini birleştiriyorlar ama gün içinde çok kez aparatif atıştırmalar dışında 18-22 saatleri arasında tapas adı verilen uzun süreçli yemek yiyorlar. Birçok Avrupa ülkesinde ve kentlerinde olduğu gibi alışveriş merkezleri kent merkezinin uzağında kenarlara serpiştirilmiş durumda. Kent merkezlerinde AVM bulmak mümkün değil.
İspanya’nın başkenti 7 milyon nüfuslu Madrid’in Barahas Havaalanı’nda indikten sonra akşam üzeri bir vakitte otobüsle genel bir şehir panoroması yapıyoruz. Bu havaalanı bizim Atatürk Havaalanının yaklaşık 3 kat büyüklüğünde. Madrid hem başkent, hem de eyalet. Madrid, Avrupa başkentleri içinde nüfus olarak, Londra, Berlin ve Paris’ten sonra geliyor.
Avrupa’nın ‘en demokratik’ ülkesi ve eyalet sistemini ‘en demokratik’ uygulayan ülkesi olduğu iddia edilen İspanya’nın resmi adı ‘Kingdom of Spain’ yani İspanya Krallığı olup, şu anki Kralı I. Juan Karlos’tur. Yani parlementer monarşi. Her eyaletin eyalet sorumlusu var. İki yıl öncesine kadar ülkede etkili olan sosyalist sistem yerini yavaş yavaş değişimle beraber liberal sisteme bırakıyor.
Ülkeyi 36 yıl idare eden ve kendini kral ilan eden Faşist Franko’ya, bunca ekonomik olumsuzluğa rağmen ülkeyi bunca sene nasıl yönettiği sorulur. Cevabı ilginçtir: ‘İspanya’yı 3F ile yönettim: Futbol, Fiesta, Flemenko..’
İspanya’da Fiesta denilen tatil günleri epeyce fazla. Zaten günlük mesai saatinin beş saat olduğu ülkede yılda 60 gün civarında tatil günü var. Futbol malum. Felemenko ise Fado da denilen ülkedeki önemli bir müzik ve eğlence kültürü. Bizim bulunduğumuz 2013 yılının Mart ayı sonunda, Samena Santa denilen bir haftalık, fiesta tatili vardı. 28 Mart günü de samena santanın ilk günü: ‘kutsal Cuma’. Bu yerel ve ulusal uydurulmuş çok sayıda fiestalarla tatil ihdas edip turizme zemin oluşturup ekonomiyi canlı tutuyorlar.
İspanya aynı zamanda rakım olarak Avrupa’nın İsviçre’den sonra en yüksek ülkesidir: 652.
Dünyada ilk diplomatik bir model olarak eyalet sisteminin uygulandığı ülke de İspanya’dır.
AB’ye resmen 1986’da girmesine rağmen, 1492’de Avrupa Birliği’nin ilk nüvesi İspanya’da oluşturulmuş. Avrupa’nın ilk sömürgeci, emperyalist ülkesidir aynı zamanda. 9 Farklı dilin konuşulduğu ülkede resmi dil: İspanyolcadır. 800 Yıla yakın süren İslam egemenliğinin en büyük kültürel göstergelerinden biri de İspanyolca’ya geçmiş 6000 Arapça kelime. Yol işaret levhaları bile bazı eyaletlerde İspanyolca’nın yanında Arapça olarak da yazılmış.
Müslüman algısında İspanya’dan çok Endülüs yer etmiştir. 800 yıl gibi uzun bir süre Müslümanların egemenliği altında kalmış olan Endülüs’te Avrupa’yı etkisi altına almış önemli bir medeniyet havzası oluşturulmuş ve bu havzada Müslüman olmayan Yahudi ve Hristiyan unsurlarda huzur içinde yaşamıştır.
Müslümanlar gelmeden önce Vizigot Krallarının egemenliğinde olan İspanya, şu anda Unesco tarafından en fazla akredite edilen ülke.
Madrid’te geçmişte Müslümanların yaşadığı bir mahalle bulunuyor: Nava Pies mahallesi. Kelime manası olarak ‘ayaklarını yıkayanların’ mahallesi. Ortaçağda pislik ve rezillik içinde yaşayan Avrupalılar, Müslümanları ayaklarını yıkama hususunda kendilerinden farklı görüyorlar. Ayak ta mı yıkanırmış, hemde günde beş kez! Olacak iş mi? Çok sayıda hamamın bulunduğu Endülüs bölgesinde ise Müslümanların isimlendirilmesi: Hergün yıkananların ülkesi. Temizlik ve hijyenin emaresinin okunmadığı Avrupa’da o günün müslümanları için en büyük ayrıcalık: ayaklarını yıkamak ve hergün banyo yapmak.
Madrid’in Kibele Meydanındaki, iki aslanın çektiği arabada oturan Anadolu esintili ana tanrıça heykeli önünden geçtikten sonra Müslüman kıyımının gerçekleştirildiği Mayor Meydanı diye bilinen engizisyon meydanının da yakınından geçtik.
Kentin adı, 10.yüzyıldan önce tarihi kayıtlarda yer almamış. Bu yıllarda, şu anda Kraliyet Sarayının bulunduğu yerde, bir kale varmış. Bu kale Müslümanlar tarafından teslim alınmış. Müslümanlar, Manzanarez nehrini Al- Magarid, yani su kaynağı olarak isimlendirmişler. Kentin bulunduğu alan ise ‘Magrid’ olarak anılmaya başlanmış. Müslüman egemenliğinin Toledo’da ve bu kentte 1085 yılında sonra ermesinden sonraki yıllarda, zaman içinde kentin adı Madrid’e dönüşmüş.
60 Bin müslümanın yaşadığı Madrid’de geçtiğimiz yıl camisi olan tam teşekküllü bir İslam Merkezi açılmış. İspanyada 1980’li yıllardan sonra Müslümanların sayısı artmış ve şu anda ülke genelinde iki büyük konfederasyon çatısı altında 400 civarında İslami Dernek ve Cemaat bulunuyor.
Ramazan, Fas topraklarında olup İspanya'ya bağlı olan ve en kalabalık Müslüman nüfusun bulunduğu Ceuta ile Melilla kentlerinde yaşanırken, bu kentlerde Ramazan Bayramı da resmi tatil olarak kabul ediliyor. Afrikadaki bu son koloni yüksek ve korunaklı sınırlarına rağmen, aynı zamanda Kuzey Afrikalı ve Faslı Müslümanların Avrupaya geçiş noktası olarak biliniyor.
1 milyon 700 bin civarında Müslümanın yaşadığı İspanya'da en fazla Müslüman nüfus 448 bin ile Katalonya'da bulunurken, bunu 266 bin ile Endülüs ve 250 bin ile Madrid izliyor.
Avrupa Medeniyetine önemli katkıları olmuş olan Endülüs, şu anda İspanya’nın 17 eyaletinden biri.
Kent merkezinde sağlı sollu halâ aktif olarak kullanılan tarihi beş- altı katlı binaların arasında fazla kalabalık olmayan geniş caddelerden geçerek ilerliyoruz. Burada yaşayan insanlar daha çok ulaşım için metroyu kullandıklarından, hareketli nüfusun büyük bir bölümünün yeraltındaki metrolarda olduğunu öğreniyoruz.
Genel yaşantı itibarıyla halkın yaşamı, kalabalık ve koşuşturmacadan çok, relaks denilen sükunet ve dingin bir hâl arzediyor.
Fransa’dan sonra Avrupa’nın en büyük topraklara sahip olan ikinci ülkesi olan İspanya’nın büyük finans merkezi olan Madrid’deki Castila Plaza’nın bulunduğu caddeden geçtikten sonra Real Madrid stadının önünden geçiyoruz.
İspanya’da futbol halkın yaşamıyla bütünleşmiş bir olgu neredeyse. Futbol takımlarının taraftar nezdinde siyasi misyonlarının da olduğu bir ülke İspanya, aynı zamanda. Real Madrid, sağcı, baskıcı, konservatif, tutucu ve birazda dikdatör devlet anlayışında olanların tuttuğu takımken, ülkenin ikinci büyük takımı Barselona, daha çok solcu, emekçi, çiftçi ve değişimden yana olan devrimcilerin tuttuğu takım.
İspanya’da tarımsal olarak, zeytin, badem ve üzüm yetiştiriciliği yaygındır. Dünyanın en önemli zeytin yetiştiricilerindendir. Ülkemizde bile İspanyolların Çukurova’da 150 bin dönümlük zeytinlikleri vardır. Bademin dünyadaki ülkesi de İspanya’dır. Avrupa’nın süt ve tarım ürünlerinde ‘köy pazarı’ gibidir. Barselona, çikolata üretiminde adını duyurmuş olup bir de çikolata müzesi vardır. İspanya’da süt ürünlerinden olan peynirin 600 çeşidi bulunur. Kaşar ve tulum peyniri olarak bildiğimiz türlerin çok farklı çeşitleri vardır. Her köy ve kasabada oluşturulan kooperatifler adına tarım ve süt ürünleri üretilmekte ve marka oluşturularak piyasaya sürülmektedir. Fabrikasyon üretim olmadığı için, süt ürünlerinde pek katkı maddesi kullanılmaz. Bu şekilde butik üretim yapan tesisler sayesinde gıda ve tarım ürünleri üreten çok sayıda tesis ve marka ortaya çıkmakta, istihdama önemli katkı sağlanmaktadır.
Zeytinin menşei Anadolu olsa da İspanya zeytinyağı üretiminde birinci, Türkiye ise dokuzuncu. Ağacın verimliğini korumak için çırparak veya aletlerle değil, zeytini elle toplamak gerekiyor. Onun için de hasat mevsiminde Kuzey Afrika’dan çok sayıda, düşük ücretle çalışacak mevsimlik tarım işçisi getiriliyormuş. Toplanan zeytinlerin bekletilmeden değirmenlerde soğuk sıkım ile sıkılması, gölgesinin çapalanmaması ve yüzlerce yıl ürün verebilen zeytin ağaçları dikildikten sonra 12 yıl budamaması gerekiyormuş. Aseituna denilen zeytin tarımı ve zeytinyağı üreten çok sayıda butik kooperatif bulunuyormuş İspanya’da.
Tarım arazilerinin büyüklüğü, düzeni ve modern altyapısıyla İspanya ekonomisine kattığı değer hemen fark edilebiliyor. Düşük eğimli, engebeli ve çoğu düz uçsuz bucaksız tarım arazileri arasında çok sayıda rüzgar enerjisi pervanelerinin yanı sıra güneş enerjisi üreten güneşin yönüne göre yön değiştirebilen enerji kolektörlerini görmek mümkün. Ülkenin %32’si yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanıyormuş. İspanya’da bulunan 7 nükleer santralin zaman içinde kapatılması referandumla kabul edilmiş, fakat henüz sadece bir tanesi kapatılabilmiş.
İspanya’nın en zengin özerk bölgesi olan Katalonya’da bitmek bilmeyen özgürlük ve bağımsızlık arsuzuna her zaman tanık olmaktayız. ‘Yeni Avrupa ülkesi’ olma yolunda yılda birkaç kez milyon katılımlı gösterilerin olduğu Katalonya eyaletinin başkenti Barselona. Ülkenin kuzeyinde bulunan bir başka sorunlu bölge de ayrılıkçı Bask ülkesi. Bask bölgesi 1938 yılında Faşist Franko ve Hitler tarafından ağır bombardımana tutulmuş ve 3 kişi hariç kentte yaşayanların tamamı ölmüştür. Bu olayın vahameti 1960 yılında ancak anlaşılabildi. Aşırı milliyetçi ve hakiki İspanyolların ülkesinde zaman zaman bağımsızlık gündeme gelse bile Eta örgütünün silahlı eylemleriyle bağımsızlık mücadelesini ifade ettiği bir ülke. 2006’daki kalıcı ateşkes ve 2011 yılındaki kesin silah bırakma eylemiyle, dağdan ovaya ve parlementoya uzanan tecrübenin sembolü ETA.
İspanya’da genel anlamda hırsızlık yok ama tırnakçılığa karşı dikkatli davranmak gerekiyor.
Bir kısım İspanyolun kendi dili dışında konuşmama direnci olabileceğini hatırlatan rehberimiz, günlük konuşmada istifade edebileceğimiz İspanyolca kelimeleri de talim ettirdi: Merhaba:Hola, Güle Güle: Adios, Günaydın:Buenos dias, İyi Günler: Buenos tardes, İyi akşamlar: Buenos noches, Evet: Si, Hayır: No, Teşekkürler: Gracias
1571’deki İspanya donanmasının da içinde olduğu Haçlı ittifakı donanması karşısında Osmanlı donanmasının yenildiği İnebahtı Savaşı ile başlayan husumetimiz yüzyıllarca devam etti, İspanya ile. Ancak Cumhuriyet’ten sonra İspanya’ya büyükelçi atıyoruz üç yıllığına, Yahya Kemal Beyatlı’yı. ‘Endülüs’te Raks’ şiirinin yazarı Beyatlı, burada bulunduğu yıllarda Endülüs’ü de gezmiş olmasına rağmen ne yazık ki, buranın önemi ve değeriyle ilgili eserler ortay koyamamış, bu kayıp hazineyle ilgili dikkate şayan eserler verememiştir.
Madrid’deki şehir turu sonrası kent merkezinden onbeş km kadar uzak bir yerde bulunan Holiday in Express otele yerleşiyoruz. Otelin hemen yanındaki, içinde birçok mağazanın bulunduğu büyük bir alışveriş merkezi var. Sabah başlayacak Kurtuba ve oradan Sevilla yolculuğumuz için, nezih bir otelde dinlenme ve uyku şarttı. Sabah kahvaltısı için otelin lokantasında buluşuyoruz. Çay, ekmek ve reçel dışında yenebilecek başka bir kahvaltılık olmadığından yanımızda takviye olsun için getirdiğimiz, peynir ve zeytinle kahvaltımızı yapıyoruz. Elli çeşit peynir ve o kadar çeşit zeytin memleketinde reçel’e mahkum edilişimiz zorumuza gitse de helal olmayan salam sosis türlerini yok sayıyoruz.
40 Kişilik tur grubumuz ve rehberimiz Yiğit Angın eşliğinde lüks bir otobüsle gideceğimiz 400 km uzaktaki Kurtuba yolculuğuna başlarken, rehberimiz 150 km ilerde bize küçük bir jest yapacağını söyledi. Yiğit Angın Bey, şu anda Barselona’da yaşadığı ve İspanya’yı çok iyi tanıdığı için kıymetli bilgileriyle bizleri fazlasıyla aydınlattı. Üniversal görgüsü ve entelektüel bilgisiyle, çokca istifade ettiğimiz anlatımlarından aktarımları yazı akışı içinde epeyce bulacaksınız.
Yazan: Osman Gerçek