DÖRDÜNCÜ KİTAP PANELİ İKİ YAZAR İKİ KİTAPLA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
İlim Hikmet Vakfı, Üniversite Komisyonu tarafından düzenlenen kitap panellerinin dördüncüsü gerçekleştirildi.
İlim Hikmet Vakfı, Üniversite Komisyonu tarafından düzenlenen Panel, moderatör Meltem Altınsoy’un sunulacak kitapların yazarları hakkında verdiği bilgilerle başladı. Yazar Atasoy Müftüoğlu “Küresel Çağda Kaybolmak” isimli kitabının sunumuyla devam edilen panelde yazar ve kitabı hakkına bilgi verildi.
Yazar Atasoy Müftüoğlu Kimdir ?
Müftüoğlu’nun Trabzon’da başlayan yazarlık hayatı Eskişehir’de bir han odasındaki daktilosundan güçlü ve sorumlu üslubu ile Müslümanları beslemeyi sürdürerek devam etti. Zamanla Büyük Doğu lehine bir tercihte bulunan Müftüoğlu, uzun yıllar bu tercihi heyecanlı ve bilinçli bir biçimde korudu. Edebiyat Dergisi’ne uzun aralıklarla, Mavera Dergisi’nde ise kısa aralıklarla deneme yayınladı. Diriliş, Deneme, Edebiyat, Selam ve Vuslat dergileri başta olmak üzere pek çok edebiyat, sanat, düşünce, kültür ve siyaset dergisinde denemeler yazdı. Kitaplarında tevhit, mücadele, ahlâk, hikmet ve merhamet eksenli denemeler yazan Müftüoğlu, hemen her Müslüman’ın duygu ve düşünce dünyasında bu kavramların yerleşmesinde büyük pay sahibi oldu.
‘Küresel Çağda Kaybolmak’
Panelde yazar Müsftüoğlu’nun katılımcılara tanıtılmasının ardından yazarın, ‘Küresel Çağda Kaybolmak’ isimli kitabının sunumu gerçekleştirildi. Sunumunu Sümeyye Gürsul’un yaptığı ‘Küresel Çağda Kaybolmak’ kitabı bölümler halinde tanıtıldı. Gürsul, Müftüoğlu ve kitabı hakkında şunları kaydetti. ‘Kitapla ilgili İlk değinilen konu ise popüler kültür ve sosyal medya üzerine oldu. Yazar, günümüz toplumunun içinde bulunduğu düşünsel, ahlâki, sosyal, toplumsal, ekonomik belirsizlikleri, boşlukları ve tatminsizlikleri anlatıyor. Sanal etkileşim ve iletişimin, yüz yüze sohbet ve dostlukların sonunu hazırladığına dikkat çekerek, bunun aynı zamanda derinlikli düşünme tarzımızı yok ettiğini söylüyor. Belli karakterlere sığdırılan düşüncelerle, kendi tanımlarımız ve sözcüklerimiz yoksullaşmaya itiliyor. Müftüoğlu, bize dayatılan bütün bu argümanların, emperyalist güçler tarafından önümüze sunulduğunu ifade ediyor. Daha sonra cemaat konusu üzerine yoğunlaşıyor. Emparyalist güçlerin önlerini açan ılımlı İslam anlayışının oluşturulmaya çalışıldığından yakınıyor. Bu noktada cemaatlerin önemi bir kere daha öne çıkmış oluyor. Yazarımız burada ‘Neo-nurculuktan bahsediyor’ dedi.
‘Olmayan bir şeyi arzu metası haline getirip topluma sunuyorlar’
Yazarın, Nur cemaatinin sayısal anlamda meşruiyet ve popülarite kazanmak için dil milliyetçiliğini, Türkçeyi propaganda malzemesi olarak kullandığını belirttiğine dikkat çeken Gürsu, ‘Bu “İslami millileştirme” çabasının da bizi ümmet çizgisinden dışarı çıkardığını ifade ediyor. Bu bağlamda bazı cemaatlerde manevi terör uygulandığını söyleyen Müftüoğlu, aynı zamanda başka fikirlere kapalı oldukları için zihinsel devrimden de bir haber olduklarını vurgulamakta. Cemaat mensuplarının, cemaat liderlerinin ufku, sözleri, yazıları ve kitapları ile sınırlı bir dünyada yaşadıklarını söyleyen yazar, bütün bunların bilinç kırıcılıktan başka bir işe yaramayacağı sonucuna varıyor. Müftüoğlu, kitabında bunlarla beraber yine çok güncel bir yaraya parmak basıyor ve ‘moda’ diyor. Bu moda kavramı bünyesinde insanların yalnızca ‘müşteri’ye dönüştürüldüğü bir süreci yaşadığımızı ifade ediyor. Mesela bugünkü kadın algısını düşünecek olursak, tamamen tasarımcıların bize dayattığı bir kadın profili var. Hiç kimse birbirine benzemiyor. Karşımızda üretilmiş bir robot var ve onun gibi olmamış isteniyor. Aslında olmayan bir şeyi arzu metası haline getirip topluma sunuyorlar’ dedi.
‘Güzellik tek bir kalıba sıkıştırılmış durumda’
Gürsu yazar ve kitabı hakkındaki sunumuna şöyle devam etti. ‘Müftüoğlu, artık ne giyeceğimize, ne yiyeceğimize bile artık bu güçlerin karar verdiğine değinerek durumun vahametine işaret ediyor. Daha sonra kitap, ‘medya ve Arap Baharı’ ilişkisinden bahsediyor. Küresel olayları, gelişmeleri medya aracılığıyla öğrenmek gibi bir zaafımız olduğu için olayların gerçek boyutlarını göremiyoruz diyor. Duygusal akla sahip oluşumuz da bizi kolayca yönlendirilmeye sevk ediyor. Müftüoğlu, Arap isyanlarını abartıldığını ve bunlardan hakiki manada bir devrim çıkmayacağını iddia ediyor. Buna da en iyi örneğin Arap dünyasının bağımsızlaştıramadığı Libya olabileceğini ifade ettikten sonra iddialarına birini daha ekleyerek, muhalif güçlerin CIA, Fransız ve İngiliz istihbaratı tarafından eğitildiğini ve silahlandırıldığını söylüyor. Bu bağlamda kitabın son kısımlarında ise artık, sömürgeci dilin ve söylemin dünya görüşünün sınırlarını aşmadıkça zihinsel bir bağımsızlığı kazanamayacağımızı vurguluyor. Müftüoğlu, sözcükler, fikirler ve kavramlarla yapılan savaşı kazanamadığımız takdirde bir devrimden söz edemeyeceğimizi savunuyor’ diye konuştu.
Panel daha sonra Ramazan Kayan hocanın son kitabı olan “Davet” ile devam etti. İyi bir İmam-Hatip olan yazar, özellikle İslami ilimler üzerine araştırmaları ile tanınıyor.
Sorumluluğun adı ‘davet’tir
Ebru Kırtay’ın sunumunu yaptığı Davet kitabında yazar, bizler hayatımızı devam ettirirken, imanımızın getirdiği borcu eda etmemiz için bekleyen birçok insanın sorumluluğu bulunuyor üzerimizde. Bu sorumluluğun adı da ‘davet’tir diyor.
Kırtay, yazar ve kitabı hakkına şu bilgileri verdi. ‘Kitapta davet nedir, ne değildir, davetin icapları, davetçinin sahip olması gereken donanımlar, davet için geliştireceğimiz alternatifler ve daha birçok mevzu davet başlığı ile ele alınıyor. Öncelikle ‘Davet nedir?’ sorusuna Kayan, davet; fıtratı bozulmuş duygu ve düşünce kodlarına, fıtratını hatırlatmaktır diye güzel bir açıklama yapıyor. İnsanın bulunduğu her yer davetçinin faaliyet alanıdır. Bu arada davetçi kavramına yoğunlaşarak, kesinlikle davetçiliğin sadece bir zümreye tahsis edilemeyeceğini ve her Müslümanın zaten bir davetçi olduğu dipnotunu düşüyor. Davetin güncelliğini yitirmemesi gerektiğini ifade eden cümlelerine, davet cemaat için değil, cemaat davet içindir formülünü ekliyor’dedi.
‘Bana gel’ değil, ‘Kendine gel’
Yazarın davetçinin bu bağlamda ‘bana gel’ değil, ‘kendine gel’ ahlâkında olması gerektiğini ifade ettiğine vurgu yapan Kırtay, ‘İslamı dert ve dava edinen davetçilere ihtiyaç olduğunu ve ancak bu şekilde gölge, kopya ve müsvedde olmaktan kurtulacağımızı söylüyor. Serada değil, saksıda değil, sahada yetişen adamlar ancak toplumun önderleri olacaktır. Kitap, Yasin suresinin ikinci sayfasında davetçi profili çizen ayetlerle ilerliyor. Daha sonra davette sözün gücüne vurgu yapılıyor ve gücün gücüne karşılık sözün gücü diyor. Davet, toplumsal bir diriliş projesidir ve bu yüzden inziva değil inzar ve irşad zamanıdır. Kayan, irşadın da Muhammedi bir üslup ile hayat bulacağını vurguluyor. Hizp dili ile konuşmak, grup asabiyeti ile kükremek, cedel cümlelerine sığınmak bize hiçbir şey kazandırmıyor, aksine kaybettiriyor. Davette üslup kadar usul de ciddi önem arz ediyor. Çünkü sözün mahiyetini, davetin siyasetini ve muhatabın keyfiyetini bilmeden çıkılan yollar hep yarıda kalıyor. Ramazan hoca da Müftüoğlu gibi İslami davetin kalemsiz olamayacağını ifade ediyor. Yazmış olmak için değil, değerleri yaşamak ve yaşatmak amacıyla hareket edilmesi gerekiyor. Yazmak, konuşmak ve ders halkaları oluşturmak.. Davetçi her zaman dinamik olmalı diyen yazar, 6A diyor; Aşkınlık, adanmışlık, arınmışlık, aidiyet, aksiyon ve aşk. Bunlarla yola çıkmak gerekiyor. Dinamikleri ile beraber donanımları ile de vücut buluyor davet. Aksi halde dindarın kindara dönüşmesi kaçınılmazdır’ şeklinde konuştu.
‘Aktif ve Afif kadın olmak’
Yazar, kitabın son kısmında ise davette kadının yerini vurguluyor ve ‘Aktif ve Afif kadın olmak’ dediğini belirten Kırtay, ‘Kadınsız bir tevhidi mücadele olabilir mi? İbrahim’i, İsmail’i Hacersiz, Musa’yı Asiyesiz, İsa’yı Meryemsiz, Muhammed’i Haticesiz düşünebilir miyiz? Soruları ile yazar, mümin kadınlar ve mümin erkeklerin birbirlerinin velileri oldukları hakikatine de bir kez daha vurgu yapmış oluyor. Kitabın son kısmı ise ‘kitle imha’ projelerine karşı, ‘kitle inşa’ projelerinde yer almak ve bu platformları boş bırakmamanın zorunluluğu ile noktalanıyor’ dedi.
Haber: Bünyamin Gültekin-Şerif Arslan