Doğa'nın özgür çocukları Yılkı atları

Küçükken masallarda dinlerdik; güzel adamlar güzel atlara bindiler ve dağların arkasına gittiler… Atlar güzel adamları ve güzeli taşırlar. At insanı taşır, insan da atı.. Gelenekte ve mitolojide yarı-at yarı-insan hikayeleri tesadüf olmasa gerektir. Tulpar’ın hikayesi ile büyümemiş çocuklar ne de şanssızdır. Atlar gelenekte de mitolojide de kahramanları ile özdeştir. Yunan mitolojisinde Pegasus ile kanatlanır atlar. Sentor ile insanlaşır.. Sentor yarı insan yarı atdan oluşan bir varlıktır. Kimbilir belki de gerçekte böyle bir varlığın oluşmasının nedeni at ile insanın özdeşleşmesi ile yakından alakalıdır. Çünkü hayatı atın üstünde geçen insanlar geldi geçti bu dünyadan. Ve Hz. Ali ile Düldül. Anadolu dahil ayak izinin olmadığı yer yoktur. Hz. Peygamberin haberini o dağdan bu dağa, o vadiden öbür vadiye Düldül ile taşımıştır. Düldül’ü hediye eden peygamberimizdir. Öyleyse Düldül atın ötesinde bir anlama sahiptir. Muharrem Ertaş Kırat Bozlağında “Kırat’ın üstü de bir uzun yayla” der. Kıratın üstünü bir uzun yaylaya benzeten muhayyilenin ata bakışı, onu algılama biçimi atı anlamamızdaki en önemli ipuçlarından biridir. At ile rüzgâr arasında da bir ilişki olduğu muhakkak. Hatta efsaneye göre atlar rüzgârdan yaratılmışlardır. “Ev yapılırken en büyük direğe veya çadırın orta direğine at kanı veya at sütü sürülür. Dağ, orman ve ateş ruhlarına dua edilirken kırmızı at yelesi kullanılır. İyi at, uçan kuşa yetişir, hiç yorulmaz, düşmanı hisseder, sahibini önceden uyarır, kahramanın durumunu anlar, rengini değiştirir, ölen  Kahramanı  bırakmaz vatanına geri götürür, yaralı sahibini iyi birisinin yanına yetiştirir. Demirkazığa (kutup yıldızına) bağlı olan Akboz At ve Gökboz At bu kazığın etrafında döner dururlar. Başkurt destanlarında Buzat (Boz At) ve Sarat (Sarı At) olarak yer alırlar. Balkarlara göre ise adları Doru Aygır ve Saru Aygur şeklindedir.
At olan eve şeytan girmeyeceğine, nefesinin cinleri kovduğuna inanılır. Türklerde at ile ilgili yüzlerce kelime vardır. Aygır: Erkek At, Kısrak: Dişi At demektir. Argumak, Yabu, Kulan, Tarpan gibi yabani türleri vardır. Atın kuyruğunu, kadının saçını, erkeğin bıyığını kesmesi yas işaretidir. Ve bunlara izinsiz dokunulması ya da kesilmesi de hakarettir. Evin en büyük orta direklerine at kanı, at yağı veya at sütü sürülür. Kam ateşin önünde ayin yaparken Ak At Derisi üzerinde dua eder ve yerin, dağın, ormanın ruhlarına yakarırken Kımız saçıp At Yelesi sallar. Bazı yörelerde masaların ayakları at toynağı şeklinde yontulur. Altaylarda 1900’lü yılların  başında dahi ölüler atlarıyla birlikte gömülmekteydi. Rüyada kuyruğu kesik at görmek ölüm haberidir, gören kişi ölecek demektir. Atlar, ruhları öbür dünyaya taşır. Karakalpak’lar tabuta Ağaçat derler. Şeytanların atları üçayaklıdır. Kutlu atlar Güneş diyarından gelirler. Dağdan çıkma ise sudan çıkma kadar yaygın olmasa da  farklı bir özelliktir. Peygamber miraca çıkarken Burak adı verilen bir binek hayvanı kullanmıştır ve bu binek Türklerce daima at olarak tasavvur edilmiştir. Burak kelimesi Arapça berk (şimşek) kökünden türemiş bir kelimedir ve hızlılığı, ışığı ifade eder. Türklere göre atlar güneşten yeryüzüne inmiş varlıklardır. Köroğlu’nun atı Deniz Aygırı ve Çöl Kısrağının birleşmesinden türemiştir. Bu dünyaya ait atlarla öte dünyaya ait atların birleşmesinden doğan taylar çirkin olur ama sonradan değişirler. Türklerde ve Moğollarda insanın düşünce gücü bir taya benzetilir ve adına Buyan denilir. At Türkler ve Moğollarla özdeşleşmiş bir canlıdır. Türkler atlara renklerine göre isimler verirler: Akat, Buzat, Kırat, Alat, Sarat, Karat, Dorat… Kara At’ın yeraltına giderken, Ak At’ın ise gökyüzüne giderken kullanılacağına inanılır ve bu nedenle yeraltı Tanrısına Kara At, gökyüzü Tanrısına Ak At kurban edilir. Ayrıca söylencelerde adı geçen sıra dışı at türleri şunlardır: Yılmaya: Kanatlı At Tulpar: Uçan At Kilin: Boynuzlu At Ciren: Konuşan At. Kayçı Ceren ve Kamçı Ceren en iyi bilinen iki tanesidir. Burşun: İkiz Atlar. Ak Burşun ve Kök Burşun. Uçabilirler.”
 
Bir de dağların özgür çocukları vardır: Yılkı Atları… Ya da dağların yalnız atları..
Yılkı atları geçmişten günümüze kadar süregelen ve doğal ortamda yaşayan, beslenen ve üreyen hayvanlardır. Sahipleri tarafından yaşlandığı, bakımının zorlaştığı ve işe yaramaz hale geldiği için doğal ortamlara bırakıldığı ve bu şekilde ortaya çıktıkları söylenmektedir. Bu nedenle bu atlar normalde evcil olmasına rağmen üzerinden geçen uzun seneler sonunda vahşileşmişlerdir. Bu atlar tabiatın her türlü şartlarına alışık hayvanlardır. Bütün ihtiyaçlarını doğada karşılarlar. Yılkı atları 10-15 attan oluşan öğrekler (gruplar) halinde yaşarlar. Başlarında bir erkek at bulunur ve bu at liderleridir.
Grubu bu at yönlendirir ve bu şekilde dışarıdan gelecek tehlikelere karşı kendilerini korurlar. Dışarıdan başka bir atın guruplarına girmesi neredeyse imkânsızdır. Erkeklerin başka bir gruba girme isteği esnasında iki erkek at arasında görsel olarak müthiş denilebilecek kavgalar yaşanmaktadır. Atlar yere yatmaz ayakta uyurlar, bir atın yere yatması sırtının kaşınması, hasta olması ya da hamile olması anlamına gelir. Atlar uykuya geçtiklerinde bileklerini kitler, nefes alışverişini yavaşlatır ve ayakta uyurlar. Sezgileri çok güçlü hayvanlardır. Tehlikeyi çok çabuk sezerler. Daha önce de belirttiğimiz gibi Türklerin tarih sahnesinde atların önemi oldukça büyüktür. Savaşlarda atların binek hayvanı olarak kullanılması, tarımda çift sürmede değerlendirilmesi, cirit gibi yarış oyunlarında yararlanılması gibi birçok kullanım
göze çarpmaktadır. Günümüzde de atlar Anadolu’nun bazı kesimlerinde tarımda hala kullanılmakta; ayrıca yarış atı ve binek hayvanı olarak da kullanılmaktadır. Anadolu’nun birçok bölgesinde olduğu gibi Kayseri civarında da yılkı atlarına rastlanmaktadır. Develi ilçesi sınırlarında Sultan Sazlığı bölgesinde, Erciyes Dağı eteklerinde Sarıgöl civarında ve yoğun olarak da Hürmetçi Çiftliği ve Dokuzpınar bölgelerinde yılkı atları yaşamaktadır. Hürmetçi Çiftliği - Dokuzpınar bölgesinde yaşayan yılkı atlarının sayısı 400 civarındadır. Şehir merkezine yaklaşık 15 km mesafede olan bölgede yaşayan atlar bugün neredeyse organize sanayi ile birleşen bir alanda yaşamak zorundalar. Daha önce sazlık olarak bilinen bölge aynı zamanda flamingoların geçiş bölgesi ve yaşam alanıdır. Fakat günümüzde sanayi ve fabrikaların gitgide bu alanda yapılaşmaları sonucunda hem kuşlar hem de atlar için yaşam alanları daralmaktadır. Yakın zamanda bölgenin Milli Park ilan edilmesi ile atların ve çevrenin korunmasında önemli bir adım atıldığını da belirtelim. Hürmetçi Çiftliğinde atların bakımı ve ihtiyaçları ile ilgilenen kişiler mevcut. Aynı zamanda köyün erkekleri atları binek hayvanı olarak yoğun biçimde kullanıyorlar. Zaman zaman yılkı atlarını yakalayarak onları evcilleştiriyor ve sahipleniyorlar. Bu atları sazlıktan toplama, ahıra getirme ve yakalama anında filmlerde rastlayabileceğiniz görsel bir şölen ortaya
Erciyes ve Kayseri; dağ, at ve insan üçgeninde yeni masalların, yeni hikâyelerin ve yeni türkülerin sancısını taşıyor.
çıkıyor. Nitekim son dönemde Kayseri seyahatlerinde Yılkı Atları ziyaretlerinin oranı gittikçe artmaktadır. Belgeselciler, fotoğrafçılar çok yoğun biçimde bölgeye gelmekte ve Yılkı Atlarını çekmektedirler. Erciyes’in özgür çocukları diyebileceğimiz Yılkı Atları Hörmetçi-Dokuzpınar Milli Parkında, Erciyes’in eteklerinde insanı başka bir boyuta götürüyor. Zamanın ve mekânın dışında, tarihin ötesinde, toprakla, pınarla, dağ ile bir sohbet söz konusu adeta. Erciyes ve Kayseri; dağ, at ve insan üçgeninde yeni masalların, yeni hikâyelerin ve yeni türkülerin sancısını taşıyor
 

Bakmadan Geçme