DİNDARLAR DÜNYEVİLEŞTİ Mİ?

Prof. Dr. Çelik: Dini de tüketimin nesnesi yaptık Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Celalettin Çelik, Türkiye'nin Turgut Özal döneminden sonra iktisadi bir evirilmeye girdiğini, bununla gelen zenginleşme ve küreselleşme olgusu yüzünden dinin meta olarak görülmeye başlandığını ve muhafazakr kesimin tüketim çılgınlığına dhil olmaya yöneldiğini söyledi.

Türk kültüründe dindar insanların genellikle tevazu içerisinde yaşam sürdürmesi beklentisi olduğunu belirten Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Celalettin Çelik, İslam’ın zengin olmayı yasaklamadığını ama mal varlığıyla gösteriş yapmanın doğru olmadığını, kişinin zenginliğini bir disiplin içerisinde yaşaması gerektiğini hatırlattı.
Zekât vermek, infak etmek için belli bir güce sahip olunması gerektiğini belirten Çelik,  “Zenginliği boşa harcamak bizim geleceğimizi elimizden alır. Keza israf da İslam’da haramdır” dedi.

 “Cumhuriyetle birlikte zenginleşmeye yöneldik”                  
1980’den sonra Turgut Özal’la birlikte gelen iktisadi evrilmeyle burjuva sınıfının ortaya çıktığını dile getiren Çelik sözlerin şöyle sürdürdü:
“Türkiye bir ekonomik gelişme süreci içinde. Bu ekonomik gelişme 1970’lerin sonundan itibaren başladı. Özellikle 24 Ocak Kararları dediğimiz 1980 sonrası dönemde Turgut Özal ile birlikte Türkiye piyasa ekonomisine açıldı. Neoliberal politikalar uygulayarak kapalı ekonomiden, uluslararası açık pazar ekonomisine girişti. Böylece Türkiye devletçi ekonomi anlayışından vazgeçerek, kendi içindeki üretici, yaratıcı ve girişimci sınıfları piyasaya dâhil eden yeni bir iktisadi anlayışa evrildi. Yeni burjuva sınıfının ortaya çıkması için devlet, kültürel ekonomik bir dönüşüm hamlesi yaptı. 24 Ocak kararları biraz bu yönde oldu. Cumhuriyet döneminde bizim zanaatkâr dediğimiz üretici sınıfımız, gayrimüslimlerden oluşuyordu. Anadolu halkı ya çiftçiydi ya da askerdi. Dolayısıyla şehirleri kalkındıracak, yeni istihdam alanları açacak, üretici bir sosyal sınıf yokluğu vardı. Biz Cumhuriyetle birlikte her sokakta, her mahallede bir milyoner yaratma projeleriyle zenginleşmeye yöneldik.

“Ekonomik ilişkiler muhafazakâr kitlelere yansıdı”
“Ekonomik imkânların artması ve dünyanın içinden geçtiği neoliberal politikalar Türkiye’yi de etkiledi” diyen Çelik;  “Uluslararası şirketlerin alışveriş merkezlerinin, büyük markaların en ücra şehirlere kadar ulaştığını görüyoruz. İktidar bu ekonomik ilişkileri ve ekonomik gelişmeleri, muhafazakâr kitlelere yansıtacak kolaylaştırmalar yapmıştır. Geçmişteki seçkinci iktidar yaklaşımları, muhafazakârların kapalı tuttuğu alanları açmıştır. Devletle barışma, uzlaşma ve uyum dediğimiz bir sürece girmiştir. Dindar kitleler daha önceki seçkinci yönetim anlayışının yerine, daha geniş katılımlı muhafazakâr kitlelerini ve iktidar tecrübesini yaşamasına zemin hazırlamıştır” şeklinde konuştu.

“Ekonomik iyileşme benliğimizi etkiledi”
Dünyevileşmenin, 1980 ve 1990’lı yıllardan itibaren tartışılmaya başlandığını vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
“Medya yoluyla modernleşme yaygınlaştı. Tatil turizm ile, İslami oteller, alternatif tatil imkânları ile gündemimize girdi. Radyolar ve televizyonlar aracılığıyla tüketim kültürüyle karşılaştık. Ekonomik olarak buna eşlik eden iyileşme, beraberinde kültürel zevklerimizi, beğenilerimizi ve tercihlerimizi de etkilemeye başladı. Büyük şehirlerdeki alışveriş merkezleriyle, ister istemez bir alışveriş ilişkisine girdik. Özellikle tesettürlü bayanlar üzerinden eleştiriler yapılıyor ama bu sadece tesettürlü bayanlarla ilgili bir dönüşüm değil. A’dan Z’ye, en alttan en üst kategoriye kadar bütün toplumsal kesimleri ilgilendiren bir dönüşüm. Tüketim öyle bir olgu ki, dindar olsun veya olmasın bir ayrıma gitmeden toplumun bütün kesimlerini kuşatmış durumdadır. Saç kesiminden tutun, giyim kuşama, yemek kültüründen tutun, okuma alışkanlıklarımıza kadar her şeyimizi tüketim kültürü belirliyor. Tüketimden kaçacağım diye teknolojik gelişmelerden geri kalamayız. Burada hepimizi kuşatan devasa bir dalgayla karşı karşıyayız. Küresel tüketim kültürü, dünyevileşmenin ötesinde hayallerimizi, geleceğimizi ipotek altına alıyor. Kazanmadığımız gelirimizi şimdiden kapatan bir tüketim anaforu var. Bu anafora karşı dayanıksız kalanlar sadece dindarlar değil ama daha çok dindarları görüyoruz.

“Din metalaşıyor”
Dindarların lüks araçlar içerisinde, lüks evlerde, lüks tüketim malzemeleri ile arzı endam etmelerini yakıştıramıyoruz. Kapitalizm, tükettiği ölçüde insanları sever ve tüketim varsa ekonominin çarkları döner. Gösteriş kültürü insanları o kadar derin bir şekilde kuşatıyor ki; daha doğmamış bir bebek, anne karnında başlayan bir tüketim halkasına dâhil ediliyor. Dünyanın nereye doğru gittiğini anlatırken, bunu sadece dünyevileşme kavramıyla vermemek gerekiyor. Kendimizi sadece uhrevi bir boyuta taşıyarak da bunu çözemeyiz. Dünyevi olanla ilgili akıllı stratejiler geliştirmemiz gerekiyor. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bunun dışında kalamaz ve bu gelişmelere gözünüzü kapatamazsınız. Artık her şeyi meta üzerinden değerlendiriyoruz. Din bile metalaşıyor ve dini tüketimin nesnesi haline getiriyoruz. Bu konuda özellikle dini kanaat önderlerine fazlaca görev düşüyor.”
Haber: M. Furkan ŞAHİN-Dilara KAZANKAYA - Zeynep ÖZDEMİR
 

Bakmadan Geçme