Dağların türküsü Dadaloğlu

Kabaktepe asıl yurdum
Nadir Şah’tan gelir soyum
Kocanallı büyük dayım
Avşarlıktan çıktım’ola
 
Dadaloğlu’m oldum yetim
Nerde kaldı gökkır atım
Melul olan aşiretim
Avşarlıktan bıktım’ola
 
Tarihteki kimi insanlar sadece bir yönü ile hatırlanırlar. Kimi insanlar ise birden çok yönü ile… Dadaloğlu bu ikinci tip insanlardandır. Sadece şiirleri, türküleri, kaynak kişiliği değil, ait olduğu obasıyla, obası için yaptığı mücadele ve gittiği yerlerdeki insanları belirlemesi ile de Dadaloğlu iz bırakmış bir insandır. En basit örneği, sürgün gittiği Kırşehir’de yörenin en
önemli türkülerinin ortaya çıkmasında belirleyici olmasıdır. Hatta ömrünün son 15 yılını Kaman’da geçirdiği ve burada vefat ettiğine inanılır. Kırşehir’in Kaman ilçesinde, ziyaret tepe mevkiinde onun olduğu söylenen bir mezar bile vardır. Dolayısıyla bu bir portrenin ve ismin mekâna şamil olmasıyla ilgili bir durumdur. Mana her zaman zatı aşar ve mekânları birleştirir. Dadaloğlu ister Çukurovalı, ister Kayserili ister Kırşehirli densin fark etmez. Aslında
bir bakıma Çukurova, Kayseri ve Kırşehir Dadaloğlu’nda meczolmuştur demek daha doğrudur.
 

Vefatının 1868 (Kamanlılar 1876 olarak kabul eder.) olduğunu söylüyor kaynaklar. Türklerin Avşar boyuna mensup olduğu hususunda görüş birliği vardır. Babası
da kendisi gibi bir ozan ve âşıktır. Âşık Musa’nın oğludur. Toroslar, Binboğalar yurdu ve mekânıdır. Her şiiri bir zirvede, koyakta demlenir ve her türküsü bir bulutun içinde
damla damla akacağı ovaları bekler. Bir yanda Çukurova, öbür yanda Erciyes’in duldasındaki yaylalar. Dedebeli’nden Berçin yaylasına, Avşarobası’ndan Saimbeyli ve Tufanbeyli’ye her mekân Dadaloğlu kokar, Dadaloğlu açar. Atların kişnemeleri, insanların feryatlarına karışır. Rüzgârın sesi bastıramaz insan avazını. Yağmur insan gözyaşlarının içinde kaybolup gider. Torosların ve Erciyes’in karı, boranı, fırtınası, sessizliğin, yalnızlığın ve garipliğin yanında sıcacık kalır.
 

Dadaloğlu yaşadığı coğrafyanın velisidir aynı zamanda. Şiirlerinde ve türkülerinde Veli ismini kullanması bir tesadüf değildir. O Avşar’ın velisi, gariplerin Mustafa’sı ve yalnızların Ali'sidir. Sıfatlarındaki bu terkip gücü onun mekânı aşan gönlü ile izah edilebilir. Zaten böylesi isimleri biraz mana boyutunda ele alıp okuyabilsek, onların şiirlerine, hayatlarına ve muratlarına biraz hikmet penceresinden bakabilsek, Dadaloğlu başta olmak üzere böylesi pek çok değeri yok olma ve anlaşılmama veya yanlış anlaşılma ve yorumlama girdabından kurtarabileceğiz. Göçmen kuştur Dadaloğlu. Bir dağdan öbür dağa, bir daldan öbür dala, bir ırmaktan başka bir ırmağa gezer durur. Ruhunun peşindedir. Ne mal derdi vardır ne mülk derdi. Ozanın ve âşığın yeri yurdu tabiatın her yeridir. Kimi zaman bir bulutun üstünde âlemi gezer, kimi zaman bir rüzgârın peşinde kendini dağlara vurur, kimi zaman da su olur, başını taştan taşa vurarak denizlere doğru akar gider. Bunun için de anlamak zordur konargöçerleri, göçebe ruhları. Aslında onlar mekânın Melamileridir. Mal ve mülk sahibi olmak gibi bir kaygıları ve öncelikleri yoktur. Rızkı Allah isteyene, bekleyene, arayana bin bir vesile ile zaten vermektedir. Öyleyse bu hırs, bu telaş bu çaba niye… İnsanoğlu en çok da bu yüzden birbirini kırıp incitmiyor mu?             
 
Mustafa Söğüt (Şehir Dergisi)

Bakmadan Geçme