• Haberler
  • CİDDE'DEN MEKTUPLAR Umre Hatıraları: GEL EY AMERİKA!

CİDDE'DEN MEKTUPLAR Umre Hatıraları: GEL EY AMERİKA!

2013 senesinde başladığım ilk umre anılarımı anlatmaya devam edeceğim. Umre anıları demişsem yakından tanıyan okurlarım bilirler bu sıradan bir umre hatırası değildir. Ahlarla, vahlarla ve ağlamalarla örülmüş bir hatıra zinciri 'çoğu'nun yaptığıdır. Yahut işlev kazanmamış bir Mekke-Medine ziyareti enfüsî anlamda elbette hepimize iyi gelebilir, rahatlatabilir. Ancak sizi rahatsız etmeye geldim diyen Ali Şeriatî'nin geleneğini takiben ben çoğunluğun yapmadığı şeyi yapmak istedim. Cümlelerim alışkın olduğunuz kelimelerden oluşacak muhakkak ama emin olun alışkın olduğunuz şeyleri söylemeyeceğim.

Merhaba kıymetli okur.                                                                                                                              
2013 senesinde başladığım ilk umre anılarımı anlatmaya devam edeceğim. Umre anıları demişsem yakından tanıyan okurlarım bilirler bu sıradan bir umre hatırası değildir. Ahlarla, vahlarla ve ağlamalarla örülmüş bir hatıra zinciri ‘çoğu’nun yaptığıdır. Yahut işlev kazanmamış bir Mekke-Medine ziyareti enfüsî anlamda elbette hepimize iyi gelebilir, rahatlatabilir. Ancak sizi rahatsız etmeye geldim diyen Ali Şeriatî’nin geleneğini takiben ben; çoğunluğun yapmadığı şeyi yapmak istedim. Cümlelerim alışkın olduğunuz kelimelerden oluşacak muhakkak ama emin olun alışkın olduğunuz şeyleri söylemeyeceğim.
Doğduğum ve doyduğum topraklardan Hareme gelişimi tesadüfî ve kesbî görmüyorum. İbrahim’in diriliş çağrısını işiten bir kuşum ben ve uçarak O’na geldim. Harem-i Şerif ile tanışıklığım (Türkiye’deki rüyalarımı saymazsak) umre ile başladı. Tavâf alanındaki hislerim ve çağrışımları geçmiş yazılarımda var. Sa’y alanına geçtiğimde Hâcer’i ve İsmail’i yanyana benle yürürlerken görüyordum adeta. Hâcerin zemzeme kavuşması s’ay neticesinde idi. Allâhû a’lem, hacıların bu kadim sünneti ihya etmeleri -zemzem gibi- ruhlara ve bedenlere dinginlik veren bir quran sofrasına  koşmayı ihyâ içindi. Ve yedi gidiş geliş olması da yedi kıt’anın da bu menba’a muhtaç olmasıydı. Böyle düşünerek ilk sa’yimi Afrika kıt’asına, ikinci sa’yimi Avrupa kıt’asına adamıştım. Şimdi ise üçüncü şavtımı Amerikaya adayarak sa’ye devam ediyorum. Safâ tepesinden Merve tepeciğine yürürken kendimi bedenen burada, rûhen Amerika kıt’asının üzerindeki bulutlarda buluyorum.
Gel ey yeryüzünün şımarık çocuğu Amerika! Dinle; Haremden ellerini Mevlâya açmış bu Hâcerî kadını: Kulak ver Lebbeyk Allâhumme lebbeyk diyen şu kara, sarı, beyaz ama yürekleri ve secde uzuvları nûrlu insanlara. Vahdet diyârından teslis diyârına varsın bu mesajlar. Gel ey Amerika! Bırak yeni teslisler icad etmeyi. Hamburger, jean, pop teslisiyle gençlere sahte cennetler sunarken; Demokrasi, Liberalizm, Humanizm teslisiyle sence gerikalmış milletlere yalancı cennetler kuruyorsun. Modern teslisleri bırak vahide gel…
Gel ey çağdaş Roma imparatorluğu! Gel ey pax Americana! Roma için iyi olan dünya için de hayırlıydı bir zamanlar değil mi? Amerika için hayırlı olan tüm dünya için de hayırlıdır dediğimiz bu noktada dur ve bir düşün! Yolunu takip ettiğin pax romacılık olsa olsa silahların gölgesinde bir korku imparatorluğu yapar seni. Barış için savaş techizatına gösterdiğin özen seni Amerikan İmparatorluğu yapar, doğru ama birbirinin bahçesine bile yaklaşamayan “bireysel komşu”  ve  “çekirdek ailecik” halindeki halkın gözündeki korkuyu tâmir ve telâfî edemezsin. Anla ki pax americana olman bile senin temelindeki çukurları doldurmayacaktır.
Senin vatandaşlarının mutluluğu başka ülkelerin vatandaşlarının mutsuzluğuna orantılanmış, senin cennetin başka halkların cehennemleşmesine  bağlı. Sen hangi doğruları buldun ki sözüm ona bulduğun bu doğruları diğer halklara kabul ettirmeye çalışıyorsun? Romanın Mısır’a müdâhalesi neyse senin Irak’a müdâhalen odur. Onlar barbar sen medenî öyle mi? Germen kavimlere romalı bakışı ile senin, okyanus ötende yaşayanlara bakışın aynıdır. Kendi defolu üretimlerin ile dünyaya ayar verme çabaları ancak seni Amerikan imparatorluğu yapar ama, seni insan, seni medenî, seni münevver, seni müreffeh yapmaz. Tâmir-i bilâd, terfîh-i ibâd” nedir duydun mu hiç? Medeniyet beldeleri tamir ederken, kulları da mes’ud etmeli. Yani beldeler imar edilip ihtiyaçları karşılayacak seviyeye getirilirken insanlar da ihmal edilmemeli; Ruh, madde, fikir ve ahlâken terfî ettirilmeli. Çevir gözünü bir bak: Kendi vatandaşların huzurlu mu, sömürge valileri atadığın sömürgelerin refah için de mi?
Evet ey Amerika! Senin altın oyuk, temelin çürüktür. Tıpki Sebe’ ashâbı gibi. Tıpkı Semûd gibi. Şimdi ben Hûd peygamber gibi seni yaklaşmakta olan bir azâb için uyarsam diyeceksin ki: ‘Bu muhakkak yağmur dolu bir buluttur.’ Halbu ki gece yanlarınız üzeri yatarken, ya da bir milletin soyunu kuruturken, ya da konforizmin kucağında israf içindeyken; yakalayan yakalayacak seni! Kapını çalacak Qaria, kulaklarını parçalayacak şiddetli sayhâ, gökdelenlerini yerle bir edecek Wakıa. Aklını başına al, vicdanına bak, Haqq’a rücû et…
Şimdi geçmişinle yüzleş. Avrupalı dedelerin, aralarında barındırmadıkları katil, yankesici, hırsız ve ağır ceza mahkumlarını Amerika kıtasına sürgün ettiklerinde ilk yapmamaları gereken şeyi yaptılar ve kıt’anın esas yerlilerini katlettiler. Halbu ki Allâh’ın arzı genişti… Suyu bol, havası temiz, yeşili herkese yeterdi. Duydun mı hiç Semûdu? Dişi deveyi, dokuzlu çeteyi? Bismillâh: “Semûd (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Salih: Sakınmaz mısınız? demişti. Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allâh'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum;  Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız? Bahçelerin, pınarların içinde, ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında? Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz. Artık Allâh'tan sakının ve bana itâat edin. Ve ölçüsüzce davrananların emrine itâat etmeyin. Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar). Dediler ki: Sen ancak büyülenmişlerdensin. Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim. Dedi ki: İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günü su içme hakkı da sizindir. Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar. Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular. Böylece azab onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. Şuârâ sûresi
Toprak deveydi ey Amerika. Hava deveydi, su deve. Allâh’ın yeryüzüne bağışladığı herşey bereketliydi ve dişi deveydi. Onu yularından yakalayıp ayaklarını başka ihtiyac sahiplerinin beldelerinden  kestiğinde sen bir Semud olmuştun…  Allâh’ın tüm yeryüzüne ihsân ettiği zenginlikler ancak âdil kullanılırsa tüm insanlığa faydalıdır. Dünya nüfûsunun yalnızca yüzde dördünü oluşturduğun halde Dünya enerjisinin dörtte birini kullanman hangi adâletle açıklanabilir ki? Allâh insanla üç şekilde konuşur. Senin gibi maddeten ilerlemiş toplumlara Allâh eşyanın gerisinden yani perde arkasından konuşur. O zaman hiç bir şey yapamıyorsan hükmettiğin maddenin gerisinde senin vicdanına seslenen Allâh’ını bul. Bunu da yapamazsan bil ki "Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz haq olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.'' (İsrâ Sûresi, 16) âyetinden kork.
Helakının nerden geleceğini de tahmin edebilir miyiz? Okyanus ortasında deli fırtınaların, hortumların, kasırgaların gölgesinde öyle çok da emin yaşama! Kadim kitapların peygamber kıssalarına bir bak. Her peygamberin kavmine felaket getiren davranışlar senin topraklarında bi’l-fiil mevcud. O zaman her peygamberin kavmini helak eden felaketlerden herhangi birinin, bazılarının ya da hepsinin senin başında da patlayacığını unutma.
Kellâ inne’l amerika le yetqa! Hayır, şüphesiz azar  Amerika, kendini ihtiyaçsız sanınca… Sana yok ol, kahrol da demiyorum. Yıllarca senin kahrolmanı isteyenleri bile yalancı cennetlerine girdirme vaadiyle kendi potanda erittin. Nice dâva arkadaşlarımı mâide-i Qur’an taamlarından vazgeçmiş, senin zehirli balını yerlerken görüyorum.
Kıymetli Okur; Bu ilenişlerle Hâcer’in yürüyüşünü hızlandırıp, koştuğu aralığa gelmiştim. Sağımdan solumdan Malezyalı, Endonezyalı, İranlı, Pakistanlı, Türkiyeli pek çok grup görüyorum. Ben üçüncü şavtımı Merve’ye doğru yaparken, solumdan Safâ’ya yürüyenleri görüyorum. Senin vatandaşlarını bir grup halinde görüyorum. En öndekinin elinde yukarıya kaldırılmış bir levha. Üzerinde usa yazıyor. Gruptakilere bakıyorum. Erkekleri de kadınları da son derece  kendinden emin, ortama farklı bir hava katıyorlar. Demek ki müslüman ülkelerin yakalayamadığı birşeyleri yakalıyor müslüman vatandaşların. Burada aklıma Bediüzzaman hazretlerinin Emevî Cami-inde va’zettiği cümleler geliyor; “Ey Cami-i Emevîdeki kardeşlerim ve yarım asır sonraki âlem-i İslâm cami-indeki ihvânlarım! Acaba baştan buraya kadar olan mukaddemeler netice vermiyor mu ki, istikbalin kıt'alarında hakikî ve mânevî hâkim olacak ve beşeri dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılâp etmiş ve hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki Kur'ân'a tâbi olur, ittifak eder.”
İttihâd-ı İslâma açık destek veren Bediüzzaman’ın ruhuna fatihalar okuyarak Merve tepeciğinin yokuşundan yukarı tırmanıyorum. Burada bir müddet durup Kâbe’yi selâmlayıp tefekküre devam ediyorum: Amerika’ya yapılan beyin göçünün İttihâd-ı İslâm’a olmamasını, olamamasını hüzünle hatırlayarak mırıldanıyorum:

Fıtratları îcâbı KALPLERİNİ Kâbe-i Muazzama’ya hicret ettirmekle mükellef insanların KALIPLARINI alıp sana gelmeleri, kendi elleriyle, kendi ayaklarıyla beyinlerini altın tepside sana ikrâm etmeleri, gönüllü BEYİN GÖÇÜ’ne razı olmaları senin kusursuz güzelliğinden değil; elinde tuttuğun ve BÜTÜN NUFUS-U EMMARE hesabına zaptettiğin geçici kuvvet ve kudretin BİR GÜN İNSANLIĞA HİZMET EDECEĞİ inancındandır... Fıtrattaki haq ve haqiqat aşkındandır… Haqqı kuvvetli görme sevdasındandır… Fakat KUVVET HAQTA OLMALI, KUVVETLİ OLAN HAQLIDIR düşüncesi yıkılmalı… Sendeki kuvvetin bir gün HAQQA edeceği hizmetin hayâli ve rüyası , nice LUTHER MARTIN KING’lerin bir ömür boyu gaye-i hayâllerini süsledi… Ne rüyalar gördü mazlumlar… Ne ümitler beslediler senden: ‘’ Dostlarım, şu anın getirdiği güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyam var benim. Amerikan rüyasına derinden kök salmış bir rüyadır bu.
Bir rüyam var. Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak. Şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır.
Bir rüyam var. Gün gelecek, eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları, Georgia'nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.
Bir rüyam var. Gün gelecek, Mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla bunalıp çölleşmiş olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adâlet vâhâsına dönüşecek.
Bir rüyam var. Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.
Bugün bir rüyam var benim. Bir rüyam var. Gün gelecek, Alabama eyaleti, valisinin ağzından hep müdahale etme ve izin vermeme yönünde sözler dökülen o eyalet, küçük siyah oğlanlarla küçük siyah kızların, küçük beyaz oğlanlar ve küçük beyaz kızlarla el ele tutuşup kardeşçe birlikte yürüdüğü bir yere dönüşecek.
Bugün bir rüyam var benim. Bir rüyam var. Gün gelecek, bütün vadiler yükselip bütün tepeler ve dağlar alçalacak, engebeli yerler düzlük yapılıp girintilerle çıkıntılar düzleşecek ve Allah'ın şanı yeryüzüne inecek, bütün canlar hep birlikte görecek onu.
Bizim umudumuzdur bu... İşte bu inanç sayesinde umutsuzluk dağını yontup bir umut anıtı dikeceğiz. Ulusumuzu saran ahenksiz bağırtıları, bu inanç sayesinde güzel bir kardeşlik senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde bir gün özgür olacağımızı bilerek hep beraber çalışacak, hep beraber dua edecek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek, özgürlük için hep beraber ayağa kalkacağız…’’
Bütün mazlumların âhı Arş-ı Rahmân’a yükselip, mazlûm insanlığın duâlarının kabul olduğu gün, Martin Luther KING’lerin rüyasının gerçeğe dönüştüğü gün olacaktır inşa’allâh… İşte o gün hep birlikte Allâh’in yüce şanının bütün ihtişamıyla yeryüzünde tecellî ettiği, âdil isminin haqq burcu’nda tulû ettiği gün olacak… İşte o gün bütün mazlumlar rahata erecek, zulüm ve figânla hayâlleri kelepçelenmiş KUNTA KİNTE’nin çocukları kabirlerinde huzura erecek… İşte güneş o gün adâletle yeniden doğacak… İşte o günün gecesi zifiri karanlıkla değil, HAQQ’ın AY’dan yansımasıyla bütün insanlığın gecesini gündüze çevirecek... İşte o gün AY’a ve GEZEGENLER’e sadece Amerika değil, bütün bir insanlık yükselmiş olacak…. İşte o gün: ’’İşte Amerika ve Avrupa'nın zekâ tarlaları Mister Carlyle ve Bismarck gibi böyle dâhi muhakkikleri mahsulât vermesine istinaden, ben de bütün kanaatimle derim ki: “Avrupa ve Amerika İslâmiyetle hamiledir; günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasıl ki Osmanlılar Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doğurdu.’’ Diyen Bediüzzaman’ın rüyası gerçeğe dönüşüp, duâsı makbuliyet semâsına yükselecek… İşte o gün kalıplari haqq’a ve haqiqate teslim olmuş beyin tarlaları beşerîyete hizmet sevdasıyla gece gündüz çalışırken, KALPLERİ KÂBE-İ MUAZZAMA’nın muhteşem atmosferinde TAVÂF’a duracak… İşte o gün, yalan söylemeyen fitrat, ne olduğunu, nereden geldiğini, nereye gittiğini, kendisini yeryüzüne indiren kudret sahibinin marziyatını bilecek ve bulacak… İşte o gün, şu an önümde hûşû içinde tavâf eden Amerikalılar gibi, bütün Amerika mânen tavâf’a duracak… Kalpler, insanlığın saâdet ve selâmeti için ittihâd edecek… İşte o gün Amerika’nın şahsında bütün insanlık eli kârda, gönlü yâr’da  olacak…
Dinle Eyy Amerika haq ve adalet üzre kardeşimiz olursan, ittihâdımız kuvvetlenecek. Ama bil ki sen kendini mustağni görmeye devam edersen beni ve benim gibi muvahhidleri her zaman karşında görecek ve senin yalancı cennetine tamâh etmediğimize hayret edeceksin. Beni vicdanında her görüşünde, İsmet Özel gibi bir dava adamının cümlesini hep suratına çarpacak! Amerikalı değilim ve hiç olmayacağım!!!

Yazan : EsraYILDIRIM

Yorumlar 2
Çiğdem al 30 Aralık 2014 23:51

Allah razı olsun yüreğinize saglık cok güzeldi

Fatma Yüksel 30 Aralık 2014 17:51

İlahi amin. Rabbim adı için yaşatıp ve yine adı ile diriltsin.

Bakmadan Geçme