Bu gidiş nereye!

Hayatımızda kitle iletişim araçlarının ve hayatımızı etkisi altına alan popüler kültür toplumumuzu, kültürümüzü, geleneğimizi ve en önemlisi gençliğimizi etkilemektedir. Özellikle de geleceğimiz olarak adlandırdığımız gençler popüler kültürün temel yapısını oluşturuyor. Kapitalist sitemin bir kolu olan popüler kültür, gündelik hayatı halkın ilgisini çekecek tarzda geçici zevkler oluşturarak ortaya çıkıyor. Sonra da halk tarafından bilinçsizce tüketilmekte ve kaybolmaktadır.

Peki bu popüler kültürde ne var da gençlerin ilgisini çekiyor?

Gençlerin genelde yaşadığı dünya, sınırsız istek, arzu, eğlence, gurur ve şiddet üzerinedir. Kısaca eğitimden uzak olan her şeyi sevdikleri için popüler kültüre yönelmektedirler. Şuan gençlerin bir rol modeli yok. bu gençleri sahte kimliklere, kahramanlıklara, fenomen olma çabasına yani kendilerini reklam malzemesi yapmaya çalışıyorlar.

 Maalesef gençlerin popüler kültüre yönelmeleriyle toplumumuzda ve kültürümüzde çeşitli değişiklerde meydana geliyor. Bugün giyimden yemeğe, selamlaşmadan hal hatır sormaya, alışverişten çalışmaya, müzikten sanata vs hayatın hemen her alanında bu değişmeler mümkündür. Bu değişimlerin dışında kalan bireyler de bir müddet sonra toplumun içerisinde varlığını devam ettirebilmek yada çevreden dışlanmamak için bu popüler kültürün içinde yer almaya başlıyorlar.

Genç arkadaşlarımızın ideali yok, hayali yok. Kardeşlerimiz bir davadan yoksun olarak yaşıyorlar.

 Bir genç arkadaşla oturup ülke ve dünya siyaseti ya da dini, kültürel konuda konuşmanız 3- 5 dakika ancak sürüyordur. Sonra ki muhabbet ise “şu kız var ya çok güzel, Fenerbahçe- Galatasaray maçı nolur? kanka twitter da beni takip etsene, Kızım geçenlerde  avmye gittim büyük indirim var vs vs. sürekli yiyelim, içelim, gezelim…” gibi sürekli tüketme çabasında  olan bir muhabbete dönüşmektedir.

Bir önemli konu da medyanın  gençler üzerinde etkisidir. Şu an sadece televizyonu bile  açtığımızda sanki Avrupa’da yaşıyoruz izlenimi veriyor . Özellikle dizilerdeki konular insanları dünyevileşmeye ,insanların çılgınca tüketmesine yol açmaktadır. Televizyondaki programlar  kültürümüzü, geleneğimizi kötü gösterip;  batı kültürünü iyi gösteriyor.  Yapılan diziler gençleri etkisi altına alarak gençleri, bilinçsiz, tepkisiz hale getirilmeye çalışmaktadır. Şuan ülkemizde belgeseller, kültürel ve tarihi programlar en çok izlenenlere giremiyor, hatta yayına başladığından kısa bir müddet sonra yayından kaldırılıyor. Reytinglere baktığımızda  diziler, maçlar, yarışma ve  evlilik programları olduğu gözlenmektedir.

 Popüler Kültürün bir diğer yayın kolu ise  reklamlardır. Arka plandan insanlara farklı mesajlar verebilmekte, çocukların ve gençlerin zihinlerine işlemekte ve bir tüketim çılgınlığına yöneltebilmektedir. İnsanların özellikle gençleri amaçsızca ve bilinçsizce tüketim çılgınlığına iten reklamlar popüler kültüre büyük anlamda mali destek sağlamaktadır. 

Gençler popüler kültürle mutluluğu yakalamaya çalışıyorlar ama tam tersi isyankar, tatminsiz, gayesiz kısaca mutsuz olmaktadırlar . Popüler Kültürün merkezi olan Avrupa’da gençler mutlu mu? Çok özendiğimiz Avrupa’da yapılan istatistiklerde her 4 dakikada bir intihar olayı meydana geliyor. İntihar edenlerin çoğunluğunu  gençler oluşturuyor.

Fransa’da okuyan öğrencilerin %60’ı uyuşturucu madde kullanmaktadır.

Avrupa’da kürtajın serbest bırakılması için günlerce Bonn ve Münih sokakları 14 ile 25 yaşları arasındaki binlerce kız tarafından işgal edildi. Göz yaşartıcı bombalara rağmen polisler, çocuk yapmak istemeyen fakat diledikleri erkekle fuhuş yapmak isteyen kızları dağıtamadı. Daha sonra devlet bu durumla baş edemeyeceğini anlayınca kürtajı serbest bıraktı.

Avrupa’da durum bu kadar iğrenç ve vahim iken Bir de bizim gelecekte iyi işler yapmasını beklediğimiz gençler ile ilgili araştırmaya bakalım…

 #Gençlerin boş zamanlarında en sık yaptığı etkinlik televizyon(özellikle yerli dizi) izleme. Gençlerin beşte biri internet kullanıyor.

# Gençlerin üçte biri sigara içiyor.

# Gençlerin beşte biri alkol kullanıyor ve şans oyunları oynuyor.

# Gençlerin yarısı spor yapmıyor.

(Türkiye’nin gençlik profili SETA raporu 2012)

Bu araştırma 3 sene önce yapıldı. Şimdiki durumu siz düşünün..

Bugün popüler kültürün etkisi altında kalan gençlerimizin değerlerimiz doğrultusunda ve geleceğin sorumluluğunu da üstlenebilecek nitelikte yetişmesi zorlaşıyor. İslam alemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik yüce rabbimizden en büyük niyazımızdır.

M.SAFA ASAROĞLU- [email protected]

POPÜLER KÜLTÜR VE VAR OLMA

Popüler kültür ; mevcut gençlik içinde kitleleri peşinden koşturacak ve herkesi birbirine benzetecek kadar güçlüdür. Aslında herkesin farklı olmak isteyerek yola  çıktığı popüler kültür insanları tek tipleşmeye götürüyor .İnsanlar birbirlerine karşı merhamet duygularını kaybetmişken ilişkilerinde sevgi nazarından yoksun kalmışken yani birlikte yaşam duygusuna bu kadar uzak kalmışken nasıl oluyor da  aynı müzikleri seviyor aynı filmler seyrediyor aynı marka elbiseleri giyiyorlar. İşte popüler kültürün insanları nasıl tek tipleşmeye götürdüğüdür .Sosyal hayatta var olmayı da bununla ilişkilendirebiliriz öyle bir hal aldı ki gençliğimiz belli marka elbiseler giyerek  veya belli yerlerde yemek yiyerek sosyal hayatta var olduğunu ve değerini bununla belirliyor. Konserlerde bağırarak zıplayarak mutluluğu arayan bir hale geldik. İslam’ın koymuş olduğu kurallardan uzaklaştıkça mutluluğa uzak olduğumuzu öğrenemedik .Hep başka yerlerde aradık mutluluğu, modernite dedik ,popüler kültür dedik oysa ne uzak kavramlardı bize ,ama sahiplendik .popülerleşmeyle bizim dışımızda gerçekleşen hayat tarzını  kabullendik. Bir nevi özgürlüğümüz kısıtlandı. Popüler kültürün getirdiği kurallarla İslam’ın getirdiği kurallar arasında çatışma içinde kaldık .örneğin aynı kıyafetin kırmızısında olsun mavisinden de olsun yani yoğun bir tüketim içine girmemizi beklerken İslam israftan kaçınmamızı emreder. Popüler kültür marjinalleşmeyi getirirken İslam mütevaziliği bize örnek olarak sunmuştur. Maalesef ki bugün İslami düşünceyi benimseyen gençlik bile kaçınılmaz olarak popüler kültür etkisinde kalmış ve İslam’ın normlarından ödün vermiştir. Yazının başlığında olduğu gibi gençliğimiz sosyal hayatta varlığını ve var olmasını bize kanıksatılan kültürü ne kadar  benimsediğiyle ölçmektedir. Burada  kavramlara takılmadan bu kültürün içeriğini İslam’ı referans alan kişileri ve bu düşünceyi benimseyen insanları model olarak alabilirsek popüler kültürle İslam’ı düşünceyi birleştirebiliriz.

Numan Yıldız- [email protected]

Her şeyin sıradanlaştığı günümüz dünyasında düşünceleri de sıradanlaşmış insanlar kalabalığa yöneliyorlar. Çünkü onları oraya çeken bir güven duygu su var. Herkes buradaysa bende burada olmalıyım ne kaybederim ki burada olmaktan gibi bir düşüce bu birazda içgüdüsel bir şey aslında. Hayvanlarında bu içgüdüyle hareket ettikleri yadsınamaz bir gerçek ama artık insanlar da bu içgüdüyle sürü psikolojisiyle hareket ettiklerini ne gülünçtür ki kabul ediyorlar. Düşünmeden eleştirmeden içine girdiği sürüyü yine aynı düşüncesizlikle koruyor ve savunuyorlar. Farkında olmadan bunu yaparken kendini ve sürüsünü eleştirme fırsatını kaçırıyor dolayısıyla günler geçiyor ve sürünün koyunu haline geliyor. Peki, bu nasıl oluyor? Bazı bireyler, kuruluşlar ve topluluklar insanların düşünmelerini ve yargılamalarını istemiyorlar ve yaptıkları bütün işlerin arkalarında durmalarını istiyorlar. Kendirlini bir çoban olarak görüp halkı zayıf yanlarından yakalayarak kendi istediklerini yaptırmaya ve almaya çalışıyorlar. Hal böyleyken sürü psikolojisi kendini açıkça ortaya koyuyor. Peki, bu gerçekler gözle görülürken insanlar neden düşünmüyorlar? Düşünmek için, okuma, yazma vb. konularda ileri düzeyde bir donanıma sahip olmaya gerek olmadığı açıkken ve insanların kendilerinde var olan düşünme gücünü hiç kullanmamaya, kullanmayı da gereksiz ve aptalca bir şeymiş gibi görmeye kendi elleriyle kendilerini sürülerin içlerine atmaya neden devam ediyorlar? Öyle ki hala düşünmüyorlar ve düşünmeme uykusuna öyle dalmışlar ki uyandırmaya çalışmasan ya da uyandırmasan asla uyanmayacaklar. Çünkü bugüne kadar “sürüden ayrılanı kurt kapar “ gibi çıkarcı, kalıpsal ve uyutucu sözlerle gelmişler. Ama bu psikoloji insanı geliştirmediğini, basmakalıp bir şekilde düşünmeye sevk ettiğini ve bunun da onların istediklerinin yapılmış olduğunu görürüz. Ve onların istediği gibi davrananlar onların izlerinden yürümüş olur, onların izinden yürüyenler ise de bu dünya da asla iz bırakamazlar. İz bırakmak için de farklı olmak gerekir farklı olmak derken farklı düşünmeyi kastediyorum. Fraklı olmak için de düşünmek, aklını ve iradesini doğru koordinatlara çevirmesi gerekir çevirmediği takdirde sürünün bir parçası olmaktan kurtulamaz. Sürüden kurtulması içinde kişinin bütün eylemlerini gözden geçirmesi ve yaptığının şuuruna varmasıyla mümkün olabilir. Sürüden ayrılmak derken kişi bir şekilde içinde bulunduğu kalabalığın yanlışını görüp ben buradan çıkmalıyım dediğinde başka bir kalabalık arayışına geçmemeli. Sürüden ayrılmak demek bu sürüden ayrılıp başka bir sürüye dâhil olmak demek değil; düşünmesine, yargılamasına vb. olanak sağlayan dan bir yere gitmesidir.

Hal böyleyken ülkemizinde içinde bulunduğu durum bundan farksız değildir. Halkımız çobanların peşine takılıp sürülere katılıyorlar. Onlar ne derse onu yapıyor, nasıl isterse öyle davranıyor. Peki nasıl mı? Bunun için çokça düşünmeye gerek yok medyayı takip ediyorlar okadar. Çokta faydalandıkları söylenemez ama neyse .! Bence bu konuda Atasoy Müftüoğlu çok güzel bir söz söylemiş:”Sürüden biri olmanız için gazete okumanız, radyo dinlemeniz, televizyon izlemeniz yeterli olacaktır. Çünkü ortak-standart- ölçü ve ölçekler bu araç ve aygıtlar kanalıyla yürürlüğe konulmaktadır. Standartlara uygun sürüler bu araç ve aygıtları huşu ile izlemektedir.” Dolayısıyla bu psikoloji üstünde medyanın da etkisi büyük. Medyanın da görevi bu degil mi zaten? İnsanların algılarıyla oynayarak onları yönlendirmek ve görevlerini yapıyorlar ki, insanlar bu sürülerin içinde sağa sola yönlendiriliyorlar ve kullanılınarak çıkar sağlanmaya çalışılıyor. Şöyle bir baktığımız da insanlarında bundan şikayetçi oldukları pek söylenemez. Şikayetçi olsa neredeyse kanının son damlasına kadar onu mu savunur? Aslında ben onlara cok görmüyorum burada onlar dediğim halk –avam- ha, küçümsediğim için değil ama tabir öyle ya ondan hani. Neden mi? Çünkü şu içerisinde bulunduğumuz üniversite camiasında çok katı görüşlü sürü koyunları var güya egitimli ve donanımlıydılar ya ne oldu? Diyeceksiniz düşünmek için üniversite okumaya gerek mi var diye ama ben sadece söyleme gereği duydum o kadar.  Her neyse bizlerinde kurtulmak, kurtarmak için çok çabaladığımız söylenemez ya. Peki ne yapmamız gerekir? Ne zaman ki bizler içinde bulunduğumuz durumun sebenin ne olduğunu ve oraya nasıl geldiğimizi düşünürsek öyle görünüyor ki ancak o zaman bir yerlere gelebiliriz. Kuran’dan, İslam’dan  faydalanarak karanlığı yıkıp aydınlığa çıkmak bizim ellerimizde. Kendi en büyükvarlıgımızın –beynimizin- düşünme gücünü kullanmak için illa uyarılmamız mı gerekiyor?

“Bakış açını genişlet ve Dikkatli bak.!!!”

                                                                                                           MÜCAHİT YETİŞEN

POPÜLER KÜLTÜRÜN YANLIŞ ALINTILARI

          Bir kavram veya olgu üzerine konuşulacağı zaman ilk olarak bu konuda bilgi verilmesi gerekir ki söyleyeceğimiz şeylerin anlaşılması daha kolay ve anlaşılır olabilsin.Bu hikmete binaen evvela popüler kültürün ne demek olduğu üzerinde biraz durmak istiyorum.Popüler kültür Latincede ‘Populus /Halk’ manasında kullanılmaktadır.Popüler kültür özellikle 20. Yüzyılda etkisini göstermeye başlamış olan ve kitleleri peşinde sürükleyebilecek ve birbirine benzetebilecek bir etkiye sahip olarak ortaya çıkan bir olgudur.Türk Dil Kurumu tarafından ‘belli bir dönem için geçerli olan,hızlı üretilen ve hızlı tüketilen kültürel öğelerin bütünü’ olarak tanımlanan popüler kültür kavramı tüketim toplumlarınca hızlıca sindirilen ve bitirilen dönemlik bir olgudur.Evet popüler kültürün kısaca tanımını ve özelliklerini verdikten sonra bu olgunun etkilerinin bize nerden geldiğine bakacak olursak;sanal alemin yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan bu olgu hiç şüphesiz Avrupa-i bir kültür tarzıdır.Bugün için toplumumuza bir göz gezdirdiğimiz zaman özellikle gençlerimizin bu kültürün etkisinde kaldığını ve bunu yanlış bir şekilde değerlendirdiğini görmekteyiz.Ne yazık ki gençlerimiz sanal aletlerin teknik ve teknolojisini alacakları yerde bu aletlerin bize getirdiği bozuk ve yapmacık olan ve bizi kendi kültür ve değerlerimizden uzaklaştıran kültürünü almışlardır.Ama asıl hazin olan gençlerimizin bunun farkında olmamasıdır.Yukarda tanımda da söylediğimiz ‘tüketim toplumlarınca hızlıca sindirilen’ bölümü yerine ‘toplumları hızlıca sindiren’ diye değiştirirsek yanlış olmazsa gerek ; çünkü internet kafelerde öldürülen onca vakitler , televizyon başında heba edilen aileler ve daha nice tablolar bu kanımızı destekler mahiyettedir.Halbuki İslami değer ve kültürümüzde Müslüman’ın boşa geçirecek bir dakikası bile yoktur.Kendi kültürümüze baktığımız zaman Ebu’l vakt(vakti yerli yerince değerlendiren) diye bir tabir görürüz.Yine İnşirah Suresi 5,6,7 ve 8. Ayetlerine baktığımız zaman Yüce Mevlamız (c.c) bizlere şöyle hitap etmektedir:’Şüphesiz zorlukla beraber kolaylık vardır.Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır.O halde boşaldığın vakit yine kalk yorul ve ancak Rabbine rağbet et.’Evet ayeti kerimelerde de geçtiği gibi Müslüman’ın boşa geçirecek bir dakikası bile yokken populer kültürün bize getirdiği bunca boş haller ve serkeşlik.Sünneti seniyye’ye baktığımızda bu ayetlere harfiyle uyan bir Peygamber (s.a.s) ve O’nun (s.a.s) yetiştirdiği nesil olan Sahabeyi Kiram karşımıza çıkmaktadır.Ve bugün o Peygamberin izinde giden! bir nesil.Şu soruyu sormak kaçınılmaz oluyor.’Peygamber (s.a.s) bu nesilden memnun olur mu?’.el-Cevap ‘Hayır’.Boşa geçirilen onca vakit ve yanlış alıntıların getirdiği İslami değerlerden uzaklanış ve onları küçük görme afeti.Evet afet hemde öyle bir afet ki müslüman’ın hem dünyasını hem de ahiretini harap eden bir afet.’Peki bu durum nasıl sıhhat bulacak’ denecek olursa Efendimiz (s.a.s)’in hayatından şu kesit ile bu durumun nasıl geçileceğini bizzat Efendimiz (s.a.s)’in rehberliğinde söylemek isteriz.’ Sahabe-i Kiramdan bir zat Şam taraflarından aldığı bir kandili getirip Mescid-i nebi’ye asar. Ashabı kiram bu kandili Kafir bir diyardan getirildiği için hoş karşılamamış ve Peygamber (s.a.s) ‘inde bunu hoş karşılamayacağını söylemişler. Ancak Efendimiz (s.a.s) Mescit’teki bu aydınlığı görünce sevinmiş ve o sahabiye dua etmiştir.’Evet hadiseden anlaşıldığına göre İslam teknik ve teknoloji ilerlemelerine karşı değil, bilakis bunların getirdiği ve İslami değerlere tamamen zıt olan kültüre karşıdır.Gençlerimize düşen görev bu teknolojilerin yanlışlıklarını değil bizzat kendisini alarak bu sanal bağımlılıktan kurtulup İslam’ın gür sedasını bütün dünyaya ecdadımızın haykırdığı gibi haykırmaktır.EY GENÇ KARDEŞİM sen bu dünyaya küffarın kültürüne mahküm olmak için değil bilakis Rabbinin ismini yüceltmek ve İslamın ve Müslümanların azizliğini bütün dünyaya göstermek için geldin.Ve bu ruhu yakalamak için başkalarına değil kendi pak ve şanlı geçmişine bakman yeterli olacaktır.

İYC İLAHİYAT TALEBELERİ

YÜREKTEN KAĞIDA DÖKÜLENLER

“Ne derler acaba” diye kahrolası bir put vardır.- İSMET ÖZEL

Bana “çağ dışı” diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu çağın dışında kalmayayım da, içinde mi boğulayım? –NECİP FAZIL KISAKÜREK

Dün kızlarını diri diri toprağa gömen babaların yerine bugün yavrularını sinemaya, diziye, eğlenceye kurban eden ebeveynler var. – HALİT İSTANBULLU

 

Bakmadan Geçme