BİR ZAMANLAR KAYSERİ

Kayseri de kurulan 1932 yılında kurulan Tayyare fabrikası, Kayseri için doğan bir güneştir, teknik, teknoloji, ihtiyacı karşılayacak malzeme ve bunlarla ilgilenecek yani muhtelif bölümlerde (Torna,Tesviye ,motor,boyahane, kaporta, marangoz atölyeleri gibi yerlerde çalışacak elemana ihtiyaç olduğu için temin edemedikleri kalifiye işçiler içinde bir çırak okulu açması ilerde bir çok sanayi, Şirket ile atölye açacak iş adamları yetiştireceği tabidir.

Kayseri de kurulan 1932 yılında kurulan Tayyare fabrikası, Kayseri için doğan bir  güneştir, teknik, teknoloji, ihtiyacı karşılayacak malzeme ve bunlarla ilgilenecek yani muhtelif bölümlerde (Torna,Tesviye ,motor,boyahane, kaporta, marangoz atölyeleri gibi yerlerde çalışacak elemana ihtiyaç  olduğu için temin edemedikleri kalifiye işçiler içinde bir çırak okulu açması ilerde bir çok sanayi, Şirket ile atölye açacak iş adamları yetiştireceği tabidir.

Neticede oda oldu Türkiye’de ilk defa o dönemlerde yemek pişirmek için kullandığımız gaz ocağı memesi ki çok mühimdir. Kayseri sanayicileri tarafından imal edildi daha sonra düdüklü tencere el emeği göz nuru olarak döküm de olsa 6 litrelik başarılı bir şekilde yapıldı. Daha sonra yinede fabrikada çalışan daha sonra ayrılan bir Kayserili seri olarak düdüklü tencere imal ederek iftihar edilecek sanayici oldu sonra yine bir usta buzdolabı imal etti sonra pil fabrikası. Bu olaylar gösterdi ki Kayserilinin imkân verildiği zaman yapamayacağı bir şey yok. Şimdiki sanayi bölgesi medarı iftihar edilecek bir yer oldu. Oturduğumuz evin damı topraktı zaten Kayseri’nin nüfuzu her halde on bin kişiyi geçmezdi, yağan yağmurdan ıslanan topraktan yağmur suyu akar tencere, tava, leğen ne varsa damlayan yerin altına koyardık, yatağımın üstüne dahi aktığı zamanlar olmuştur. Daha sonra dam loğ taşı ile sıkıştırılır yine yağmur mevsiminde aynı olaylar olurdu.

Bağcılarında yazın her ne kadar serin yerlerde oturuyor olsa dahi en büyük problemleri su ihtiyacı daha evvel yapılan kuyulara kışın yağan ilk kar değil de daha sonraki kar ile doldurulur yazın bağa göçtükleri zaman kovalarla su çekilir ihtiyaçlar giderildi. Birde o kar suyunun içerisinde kırmızı toplu iğne başı kadar bir canlı oluşurdu ben o bağ suyundan içtim ve o canlı vardı. Eğer havalar naz ederde kar yağmazsa yağmur suyu ne kadar çok olursa olsun kuyulara dolmazdı o zaman şehirden bağlara bakır içi kalaylı güğümlerle su taşınırdı bir slogan oluşmuştu mantı suyuyla yunan bağcılar diye. O bağların çit dediğimiz bahçe kenarlarında GİLABORU denilen bir kırmızı çekirdeği aynen yeşil mercimeğe benzer meyve vardı ki böbreklerde faydası çok olan ilaç (doğal ilaç)şimdi ise gilâburuyu kimse bilmez belki Kayserilide unutmuştur.

Bu arada Kayserililerin bir geleneksel oyunları vardır adı ise taş dövüşü evimiz tabaklar önünde mezarlığa yakın hemen arka tarafta derilerin tabaklandığı kuyular var. Kayseri’de baklava börek çok meşhurdur. Tabaklar önü gençleri yazı mahallesinin gençleri ile sonbaharda taş döşü mücadelesi yaparlar hangi taraf galip gelirse mağlup olanın mahalle fırınlarını basar ve baklava, börek sinirlerini alır geri döner ve yerler.

Taş dövüşü nasıl yapılır; kuş avlamak için bir çatal ucuna iki adet lastik çatalın uçlarına bağlanır lastiğin meydanda kalan iki ucuna kinne denilen deriden taş koymak için yuva yapılır. İşte taş dövüşünde ise sapan denilen silah onun aynısıdır, lastik yerine kullanılan kısım saç örgüsü gibi yünden yapılır kine kısmı da yine örgü ile birleştirilir çünkü oraya büyük taş konacak o uzun kollardan birinin ucu parmağına takılır diğer üç ise baş parmak işret parmağına sıkıştırılır sonra  sako yani palto külhan beylerin tek koluna geçirdiği gibi sağ el kol serbest kalır ve sapanı sallar sallar hedefi bulunca parmak arasındaki kol kısmını bırakır taş gider müdafaası ise sol elindeki paltosudur gelen taşı onunla önler.

Bakmadan Geçme