Bir Hafta Bir Yazar: Yusuf YEŞİLKAYA

Öğrencilerini duyarlı yetiştirmeye çalışan bir eğitimci. Her yaş grubundan insanların gelişimine kendini adamış bir aktivist. Sınıfları aydınlatmayla yetinmeyip sınır ötelerine ışık olan gönül insanı.  Öyküleri ile hayati meselelere çözüm üreten bir yazar.

YUSUF YEŞİLKAYA KİMDİR?

1971 yılında Kayseri-Yahyalı ilçesinde doğdu. 1996 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu. Okan Üniversitesi SBÜ’de İşletme alanında yüksek lisansımı tamamladı. Üniversitede öğrenci iken ulusal basında muhabirlik yaptı. Birçok ulusal/yerel gazete ve dergide makaleleri yayınlandı.
Bolu Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen İkinci ve Altıncı  Gazetecilik ve Başarı Ödülleri Yarışması’nda , Güncel Yazılar ve Röportaj Dallarında birincilik ödülleri aldı.

Türkiye Yazarlar Birliği-Kayseri Şubesi tarafından 2015 yılında ‘Yılın Eğitimcisi’ seçildi. 

Öğrencilik yıllarından itibaren kişisel gelişim eğitimleri ile ilgilendi. Uluslararası geçerliği olan INLPTA  tarafından  verilen NLP Master Practitioner unvanını aldı. Yurtiçi ve yurtdışı stand up tarzında eğitim/kişisel gelişim konularında sunumlar yapmaktadır. Öğrencilere yönelik ‘Başarı ve  Motivasyon’, çalışanlara yönelik ‘Etkili İletişim Becerileri ve Takım Ruhu’, ailelere yönelik ‘Mutlu Aile Başarılı Çocuk’ konularında seminerler yapmaktadır. Türkiye’de ve Avrupa’da 1 milyondan fazla insana hitap etme fırsatı oldu. 

Yusuf Yeşikaya’nın eşi Ayşe Hanımda öğretmendir.  Çocukları ise Zehra Betül ve Hüseyin Erdem’dir.

Yusuf Hocam, yazma serüveni nasıl başladı. Yazma isteği ve yeteneğinin oluşmasında kimlerin katkı ve yönlendirmesi oldu?

Yazma serüvenine ortaokul yıllarında başladım. O yıllarda düzenlenen yarışmalarda dereceye girince; ortaokuldaki Türkçe Öğretmenim ve İmam Hatip Lisesi’nde Edebiyat Öğretmenim beni çok yüreklendirdiler. Özellikle Edebiyat Öğretmenim Mehmet Bilgesoy hocam ile hem gönül bağımızı hem iletişimimizi hiç koparmadık. Kitaplarımı okuyup geri dönüş yaparak her zaman destek oldu. Kendisini saygı ile anıyorum. Ellerinden öpüyorum. 

Yazma isteği olan her yaştaki insanlara neler tavsiye edersiniz?

Yazma isteği olan genç kardeşlerime özellikle iyi bir okur olmalarını öneriyorum. Çünkü iyi bir okur olmadan iyi bir yazar olunmaz. Bunun için kullandığım bir metaforu paylaşabilirim. Evinize bir misafir geldiğini düşünün. En güzel bardaklarınızla bir şeyler ikram etmek istiyorsunuz. Çay olur, ayran olur, meşrubat olur. Ama önce o bardağa dolduracak bir şeylerinizin olması lazım. Yani bardak ne kadar güzel olursa olsun boş bardağı misafire servis edemezsiniz. Yazmak için yazacak, yazmaya değer bir şeylerin olması lazım. 

Yazılanların demlenmesi lazım. Bu iki açıdan önemli. Birinci husus yazım hatalarının giderilmesi açısından. Yazı içinde yer alan çiğ sözlerin demlenmesi açısından önemli. Yazılan yazıların bir süre bekletildikten sonra tekrar okunduğunda; yazan kişi açısından değeri önemlidir. Zaman geçip tekrar okunduğunda, “evet güzel yazmışım” ya da “böyle yazı mı olur?” deniyor? Eğer yazılan yazı, yazar açısından bir değer arz ediyorsa yazmaya devam. Yoksa bazı şeyleri tekrar gözden geçirmek lazım. 

İkinci ve önemli husus; özellikle genç yaşta insanın düşünceleri çabuk değişebiliyor. Dün kendisine yakın bulduğu kişileri, oluşumları, bugün uzakta görebiliyor. Lisede farklı bir tutum üniversitede daha başka tutum sergileyebiliyor. Daha açık ifadeyle kişiliğin, kimliğin, şahsiyetin oluşumunu tamamlaması gerekiyor. Yazın dünyasına sunduğumuz eserler, kendimizi bir bakıma topluma deklere etmektir. Yani “ben buyum, böyle düşünüyorum” diyoruz. Kitaplarımız yayınlandıktan sonra, okurlar bizim söylediklerimize değil; yazdıklarımıza bakıyorlar. Kitaplarımızda yayınlanmış düşüncelerimizi bize, okurlar okuduklarında “bak siz şu kitabınızda şöyle yazmışsınız” dediklerinde; “ben o satırları yazdığımda cahildim, şimdi oldum artık farklı düşünüyorum” demek zordur. İşte tam da bu nedenle, genç kardeşlerimden yazdıklarının arkasında durmalarını istiyorum. Ya da arkasında duramayacakları satırları yayınlamamalarını istirham ediyorum. Genç kardeşlerime söylüyorum dedim ama bu tutarlı davranış örneği aslında bütün yazarlardan beklenen bir tutumdur. 

Kitaplarınızı/ eserlerinizin isimlerini öğrenebilir miyiz?

•    Bedel Ödemeden Asla/Yüreğime Dokunan Öyküler
•    Yüreğin Gücü/İçimizi Isıtan Öyküler
•    Gönülden İste Yeter/Yüreğimize Doğru Bir Yolculuk
•    Adı Aşk Olsun/Roman
•    Ben O Ben Değilim/Deneme

Hocam, son olarak bizlerle yazarlık serüveniniz de unutamadığınız bir hatıranızı paylaşır mısınız?

Adı Aşk Olsun kitabım, özellikle okurların isteği ile kaleme aldığım bir roman. Şöyle ki, Aile eğitimi üzerine verdiğim seminerlerde katılımcılar,  “hocam semineriniz harikaydı, tadı damağımızda kaldı. Ama bu konuda bir de kitabınız olsa buradan giderken elimize alıp eve götürsek, ailece okusak ne güzel olur” şeklinde talepler geldiğinde aile eğitimi üzerine bir kitap yazmaya karar verdim. Fakat kitabı yazmadan önce bu alanda kim yazmış ne yazmış diye alan taraması yaptım. Aman Allah’ım! Herkes yazmış. Akademisyenler yazmış. Kişisel gelişimciler yazmış.

Psikologlar yazmış. İlahiyatçılar bile yazmış. Lakin bu kitaplarda gördüğüm genel anlamda iki hata göze çarpıyordu. Birincisi çok fazla emir kipinde cümleler var. Yani “eşinize şöyle davranın, çocuklarınıza böyle konuşmayın” gibi. Toplum olarak emir almaktan, nasihat dinlemekten hoşlandığımız söylenemez. İkincisi genellemeler çok fazla. Yani benim evimde uyguladığım ve başarıya ulaşan bir yöntem sizin evinizde uyguladığınızda başarıya ulaşmayabilir. Çünkü benim evimin iklimi ile sizin evinizin iklimi birbirinden farklıdır. 

Bu iki hatayı ben de yapmak istemedim ve bu nedenle Aile eğitimini roman türünde kurguladım. Yani ben ortaya bir olay örgüsü bırakıyorum. Örnek olaylar ve örnek aileler var. Herkes kendine neyi yakın bulursa onu alıyor. Tabi bir romanın olmazsa olmazları var. Bir romanda aşk var, sitem var. Sürükleyici bir kurgu var. Trajikomik olaylar var. Bütün bunlar okuyucuyu romanın içine alıyor. 

Karar verdim, kurguyu oluşturdum. Ve yazmaya başladım. Hatta yazmaya başladığımda Fransa’da bulunuyordum. Roman yaklaşık otuz bölümden oluşuyor. İlk on beş bölümü Strasbourg’da yazdım. Türkiye’ye geldiğimde beş bölüm daha yazdım ve bilgisayarıma virüs bulaştı. Bilgisayarımda ne varsa hepsi gitti.

Resimlerim, müziklerim. Bütün arşivim yok oldu. Ama en çok kitabıma üzüldüm. Fakat Strasbourg’da iken yazdığım on beş bölümü mail ortamında depolamıştım. Onu tekrar indirdim. Dolayısı ile giden sadece beş bölüm oldu. Tamamını kaybetmiş olsaydım yeni baştan tekrar yazar mıydım bilmiyorum. Adı Aşk Olsun kitabımızın başına böyle bir şey geldi. 

Yusuf Hocam, bizlere zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ropörtaj: Mustafa Balaban
 

Yorumlar 2
Ali ÖZKANLI 28 Kasım 2022 14:46

Yüreği gibi kalemi de çok güzel olan değerli gönül dostumun kalemi daim olsun...

Yavuz Genç 28 Kasım 2022 12:13

Kalemi kadar karakterinde düzgün örnek bir eğitimci Yusuf bey,şahsen tanıma şansı da yakaladığım için kendimi şanslı arfediyorum. ????????????

Bakmadan Geçme