Bir hafta bir yazar: Muhammet Bahadır Şahin

Namekşuf kalemlerden biri. Yaşadığı dönem kitap fukaralığına rağmen kendini sözcüklerle zenginleştiren bir insan. Sosyal ilişkilerinde sakin bir liman, mütebessim bir yüz. Gönlünü kelimelerle okuruna açan bir yazar. Kemale ermenin kelimelerin hakikatiyle olacağına inanan kelam sahibi.

Öncelikle sizleri kısaca tanıyabilir miyiz?

1980 yılında Kayseri’nin Tomarza Akmezar köyü doğumluyum. İlkokulu Mehmet Cemile Oğulcuklu İlkokulunda, ortaokul ve liseyi Fatma Kemal Timuçin Anadolu Lisesi’nde okudum. Kırıkkale üniversitesinde sınıf öğretmenliği bölümünü, Erciyes Üniversitesinde Eğitim Yönetimi alanında Yüksek Lisansımı tamamladım. Halen Gazi Üniversitesinde Eğitim Yönetimi alanında Doktora eğitimimi sürdürüyorum. Batman ilimizde altı sene görev yaptıktan sonra on iki senedir Talas’ta Şehit Binbaşı Mahmut Şahin İlkokulunda sınıf öğretmenliği görevini yürütüyorum. Şu an İl Milli Eğitim Müdürlüğümüz AR-Ge bünyesinde hizmet veriyorum.

Muhammet Bahadır Bey, yazma isteğiniz nasıl oluştu? Yazarlık serüveni nasıl sürdü?

Okumadan yazılmıyor. En önce onu belirtmemiz lazım. Çocukluk yıllarımızda başlayan okuma tutkusu, hayatı, insanı, doğayı, eşyayı tanıma anlama merakı ile beslendi hep. Bizim zamanlarımızın bizi okumaya mecbur eden şartları sınırlı zaman değerleri, variyet ve meşguliyetleri ile açıklanabilir. Tek göz odamızda kitaplar ve dergilerle dünyaya açılmanın sonradan sonraya ne büyük bir kazanç olduğunu zaman o yıllarda dursa, odada hep kitap olsa, duygusuyla anıyorum. Belki de her yazanda yazmayı sevende olduğu gibi başladı sonradan yazma işi de. Okudukça yazmaya olan merak kendiliğinden gelişti diyebilirim. Okuyan okudukça okunmanın da farklı bir hazzı olacağını anlıyor ve yazmak ihtiyarı belki oradan başlıyor. Okunmak, birilerince okunmak, bir yerlerde de okunmak ve okundukça olmak duygusu bununla birlikte iz bırakma iştihası akla giriyor, kalbe yerleşiyor, parmaklara ilişiyor. Hamken pişmek sonra yanmak hayali ile halen devam eden yüce bir istekle kolay biteceğe de benzemiyor.  Tabi bir de merakla, meşguliyeti doğru işe intikal ettirme gaye-i hayali olmalı. Faydalı olmak. Okurun yok yere zamanına mal olmamak sorumluluğu bazen tıkıyor insanı. Bilinenlerden daha fazlasına kafa yormayı, düşünmeyi, sormayı, bulmayı ve üretmeyi bırakıyor insana bu duygu. Ulusal düzeyde birçok yarışmada dereceler alınca işe kuvvet aşa lezzet gibi oluyor. Devam diyor insan ve bıkmıyor.

Yazma isteği olan hatta yazar olmak isteyenler neler söylemek istersiniz?

En birinci ödevimiz okumak olmalı. Ama doğruyu okumalı, doğru olanı bulmalı ve onu okumalı. İlmimize, irfanımıza, kimlik ve kişiliğimize, dünya görüşümüze katkısı olmayacaksa gözümüze, gönlümüze zihnimize külfet etmeye ne lüzum? Her şeyi okumayı doğru bulmuyorum. Yararsız, zaman kaybettirip dağarcığı meşgul eden, hayali kirleten, bilgime, gelişimime bir faydası olmayanı okumamak gerektiğine inanıyorum. Bembeyaz boş bir kâğıt gibi zihnimize okuduğumuz her kitaptan iz bırakıyoruz. Zamanımızı değerli görmemiz bize kazandıracak fırsat olarak görmemiz lazım. Televizyon izlemiyor, lüzumundan ziyade telefon ve benzeri zaman öldüren ne varsa bunlarla meşgul olmayı sevmiyorum. Beni besleyenin ne olduğunu anladığım an göz onunla yorulsun, akıl orda kendini bulsun, kalp coşsun, ruh dahi yorulsun ama maksat hâsıl olsun. Olayım, pişeyim de olayım, yanayım da olayım ama olayım. İyi olayım, dürüst olayım, doğru olayım, doğrudan yana olayım. Edepli olayım, kibar olayım, saygılı olayım, haktan hakikatten yana olayım. Okuduğum ona yarasın. Yazdığım ilhamını oradan alsın. Neden okumalı sorusunun cevabıyla neyi okuduğumu buldum. Demek ki doğru soru en başta sorulmalı. Neden okumalıyım, çünkü Rabbimi tanımalıyım. Mutlak doğru O’ndan olduğu için bana kendini tanıttıranı en önce okumalıyım. Resulünü tanımalıyım. En doğruyu, en mükemmel usulü O yapmış. Bana, dünyama, ahiretime faydası olan o, O’nu O’dan olanları okumalıyım. Başkası alakayı kalbe değmiyor. Lise yıllarımda Fransız bir düşünür pek meşhur, mühim bir yazarın İtiraflarım diye kitabını okuduktan sonra kendi kendime günahlarla, yanlışlarla, fena ve malayaniyle dolu bir hayat öyküsünü şımarıkça yazan birini niye okudum bana ne faydası oldu diye çok hayıflanarak sorduğumu hatırlıyorum. Hulasa bu ayrımı önemli görmeli ona göre okumalıyız. Yazmak isteyenlere söyleyebileceğim, okumalarıdır. Doğruyu, doğru olanı, doğrudan olanı okumalarıdır. Yanlıştan nasıl ayrılacağına akıl, kalp, his ve daha nice latifeler mihenge vurur. Zira fıtrat yalan söylemez. 

Muhammet Bahadır Bey sizlerin kitap çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?

Müstakil olarak bir kitabım ulusal bir yarışmada derece aldığı için basıma değer görülmüştü. Şark Bir İzzet Cephesi kısa üç öyküden oluşan bir kitap. Onun dışında dört kitapta da eserlerim yayınlandı. Basıma hazır birkaç eser var. Şartlar uygun olunca basılmasını istiyorum. Şimdilerde Kayseri şahsiyetlerini yazmaya anlatmaya başladım. Bunlardan ilki Mavi Boncuklu Cemil Baba. Kitap basıma hazır. İnşallah en kısa zamanda raflarda yerini alır. 

Son olarak yazarlık serüveninde unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?
İlimizde bazı okullarda söyleşi yapmıştım. Kitabımla ilgili. Yazdıklarım kadar anlattıklarımın öğrencilere müspet anlamda tesir ettiğini, okuma iştiyaklarının arttığını annelerden veliler işitiyordum. Bazen yazmaktan daha çok tesiri olan söz söylemenin kıymetini ihmal etmemeliyiz. Kimi zeminlerde kalplere intikal etmenin yazı kadar sözle etkili olduğunu idrak ettiğim güzel bir anekdottu benim için. 

Bahadır Bey, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

Röportaj: Mustafa Balaban

Yorumlar 1
Nuveyba 15 Temmuz 2023 14:59

Hocamın kitabını okudum.harikaydı.akıcı ve gözümde canlanan sahnelerle.kendisi ve yaşantısı örnek ideal bir yazar..bahadır hocama hayat boyu başarılar dilerim.

Bakmadan Geçme