Bir hafta bir YAZAR: Hüseyin Urlu

Heyecanını diline, muhabbetine aksettiren, yeni tanıştığınızı unutturan bir insan. Eğitimi sınıfın dışına sosyal ve spor alanlarına yansıtan, öğrenci ile sıcak teması önemseyen bir muallim. Gençlerin güncel sorunlarına bigâne kalmayan, çözüm amaçlı projelerde aktif yer alan bir aktivist.

Sayın Hüseyin Hocam, sizlerin kısaca tanıyabilir miyiz?

1967’de Niğde’de doğdum. İlk ve ortaöğrenimimi Niğde’de tamamladım. 1993 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldum. 1995 yılında öğretmenliğe başladım, eğitim yöneticiliği yaptım, bazı spor federasyonlarında çeşitli görevlerde bulundum. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak kurucu ve yönetici olarak bulundum. Kayseri’de öğretmen olarak bir lisede görevime devam etmekteyim. Evli, iki çocuk babasıyım.   
Selanik mübadili bir anne ve babanın evladıyım. 

Hocam, yazma serüveniniz nasıl başladı. Yazma isteği ve  yeteneğinin oluşmasında kimlerin katkı ve yönlendirmesi oldu?

Yazmaya başlamam oldukça geç bir zamana rastlar. İlkokul yıllarından itibaren dikkatli ve ilgili bir okuyucu olarak bu serüvene başlangıç yaptığım söylenebilir. Hayatım boyunca yüzlerce kitabı okuyarak belli bir birikim sağladım. Sosyal medya ve bazı bloklarda güncel konulara ait yazılar yazıp yayımlamayla bu işe başlamış oldum. Kapsamlı ve ciddi olarak yazma işine girişmem ise; Kayseri de göreve başladığım okulda bulunan, kendisi de yazar olan öğretmen arkadaşım Deniz Dengiz Şimşek’in desteği ve teşviki ile ilk kitabımı yazmaya başladım. Her aşamada yanımda olan ve yazmanın temel ilkeleri üzerine bana bildiği doğruları öğreten arkadaşım sayesinde yazma isteği tam olarak belirmişti. Yazmanın yaşının olmadığını ve bunun insanın içinden gelen doğal bir istek olduğunu da kendi nefsim üzerinde tecrübe edinerek öğrenmiş oldum. 

Hüseyin Hocam, yazma isteği olan her yaştaki insanlara neler tavsiye edersiniz?

Yazmak bir ihtiyaçtır. Eğer bu ihtiyaç benliğimizde var ise bundan asla geri durmamak gerekir. Yazmadan önce çok okumak esastır. Okuyarak, yazmanın ilkelerini yavaş yavaş benimsemiş oluruz. Önemli olarak gördüğüm diğer bir husus ise insanları, hayvanları, çevreyi ve yaşamı iyi gözlemlemek gerekir. Yaşanmışlıkları algılayıp bunu yazılarımızda kullanabilmek için notlar almamız şarttır. Önemli gördüğüm bir diğer husus, yazılan metinlerde insanların duygu dünyasına hitap edecek ve onları etkileyecek biçimde olması çok önemlidir. Metinlerde hissedilen sevinç, mutluluk, hüzün, öfke, üzüntü gibi derin duygulara yer verilmelidir. Yazılan metinlerde olmazsa olmaz olarak gördüğüm toplumu aydınlatıcı, topluma doğru olarak yön veren, dilimizi doğru kullanmayı teşvik eden, özellikle gençleri etkileyecek zararlı alışkanlıklarla mücadele eden bir tarzda olmalıdır.

Hocam, sizlerin emek verdiği kitaplarınızın isimlerini öğrenebilir miyiz?

İlk eserim “Aziz Hatıralar” 2019 yılında yayımlandı. Kitabın ilk bölümünde; Anadolu’dan Fatih Sultan Mehmet dönemi fetih edilen balkan topraklarına yerleştirilecek ailelerin seçimi ve yerleşme planları anlatılmaktadır. Yol da geçen zorluklar, bilinmeyen bir toprağa yerleşip oraları vatan kılma uğraşılarını anlatır. İkinci bölümde yerleşilen bu topraklarda geçen dört yüz yıllık serüveni anlatır. Son bölümde ise kaybedilen vatan topraklarından mübadele (karşılıklı değişim) anlaşması gereği yeniden Anadolu topraklarına geliş, ayrı kalınan vatan toprağına kavuşma anlatılır. Toplam dört yüz elli dört yıllık macerayı içine alan ve okuyuculara bu serüveni roman olarak sunan bir eserdir. Gidenlerin ve kalanların kardeş olduklarını ortaya koyması adına iyi bir çalışma oldu diyebilirim.

Yeni projelerimiz de var. Şu an tamamlamak üzere olduğum bir romanım mevcut. Yakın bir zaman da onu da okuyucularımızla buluşturmayı umut etmekteyim.

Yazma sürprizlere açık bir serüven.  Hocam yazarlık serüveniniz de unutamadığınız bir hatıranızı paylaşabilir misiniz?

Ana sınıfın da okuyan torunumun öğretmeni imzalamam için kitabımı temin etmiş, ben de onu imzalayıp kendisine verirken bir veli “Kitaba bakabilir miyim, kimin kitabı bu?” diye sorunca gayri ihtiyari “Benim kitabım.” Deyince veli kitabı okuyan kişi olarak algılamış olacak ki “Tamam da kitabı kim yazmış?” diye sordu. Yüzüne bakıp “Ben yazdım, yazarı benim.” Deyince yüzünde oluşan hayret ifadesi beni çok etkiledi. Yanında bulunan kızına “Bak kızım, bu kitabın yazarı.” Deyip beni tanıştırdı. O kızın “Şimdi siz yazar mısınız?  Demek ki kitapları yazan gerçek kişiler varmış.” Deyişini hiç unutmayacağım. Bir gün bir yerde buluşup kitaplardan konuşabilmek dileği ile. Tüm kitap dostlarına selamlarımı sunarım. Saygılarımla.

Hüseyin Hocam, söyleşi için zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

(Ropörtaj: Mustafa Balaban)

Bakmadan Geçme