Bir hafta bir Yazar: Hatice Ceritoğlu

Küçük yaşlarda dinlediği masalları düş'lere dönüştüren genç bir kız. Yazın hayatındaki kişileri bu süreçte zikreden vefalı bir öğrenci.  Tababet gibi zorlu bir bölümü edebiyat ile nahif hale getiren genç bir yazar. 

Bu hafta genç yazarlarımızdan biriyleyiz. Hatice seni kısaca tanıyabilir miyiz?
7 Temmuz 2000, İstanbul doğumluyum. 3 yaşımda Bilecik’e taşındık ve üçüncü sınıfa kadar orada yaşadım. Hayatımın en yıldızlı dönemlerinden birisiydi. Bahçesi meyve ağaçlarıyla dolu ve doyasıya güneş alan üç katlı bir evde büyüdüm. 9 yaşında annemin ve babamın işleri sebebiyle Kayseri’ye taşındık ve hala burada yaşamaktayım. Kayseri’ye geldiğim sene Çetin Şen Bilim Sanat Merkezi’ni ve 2014’te Kayseri Fen Lisesi’ni kazandım. 4 yıllık yatılı lise hayatım neticesinde bir yıl da mezuna kalarak 2019 yılında Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım. Hala 4.sınıfında öğrenim görmekteyim. 

Yazma serüveni nasıl başladı? Yazma isteği ve yeteneğinin oluşmasında kimlerin katkı ve yönlendirmesi oldu?

Yazma serüvenim aslında okuma ve dinleme serüveniyle başladı. Annem ben çok çok küçükken hikâye ve masallar anlatırdı, evimize televizyon almadığı için okul ve kitaplar çok ilgimi çekerdi. 8-9 yaşlarında tek günde bir klasik okuyacak kadar severdim okumayı. İlkokul öğretmenim Hanife Beni hikâye tamamlama ödevleri verirdi. Ben de evde annemle bu hikâyeler hakkında istişare eder en güzel halini yazar, öğretmenimin beğenisini kazanırdım. O yaşlarda dahi dünyamın çoğunu hayali karakterlerin oluşturduğunu hatırlıyorum. Öğretmenim Bilim Sanat Merkez’lerinin sınavına girmeme vesile oldu ve Kayseri’ye geldiğimde kazanmış olduğumu öğrendim. Orada edebiyat ve felsefe dersleri almaya başladım. Bütün bunları takiben 4.sınıfta Lokman Ateşoğlu hocamla tanıştım ve asıl manada deneme ve hikâyeyle tanışmam orada oldu diyebilirim. Hatta hayatla, kelimelerle tanışmam orada oldu. “İnsan kelimelerle düşünür” derdi. Kelimeleri üstüne basa basa telaffuz eder, içinde geçtiği kıssa ve şiirleri bize anlatırdı. Kocaman insanlarmışız gibi bizi muhatap alırdı, onun dersindeyken hayatın sırrını dinliyor hissine kapılırdım. İlk kez “taş” la ilgili yazdığım yazıyla dikkatini çektiğimi hatırlıyorum. Hatta okul müdürümüz, sınıf öğretmenim o kadar beğendiler ki sınıfları dolaşıp okumamı rica etmişlerdi. Lokman hocam bize eşyanın yerine kendimizi koymayı öğretirdi bu benim empati yeteneğimi öyle geliştirdi, ufkumu öylesine açtı ki. Bize manzara fotoğrafları açar, ruhumuza hitap eden melodiler dinletir ve hissettirdiği hikâyeyi, düşünceyi kaleme almamızı isterdi. Şu an hala bir kelime ve düşünceyle karşılaşınca haftalarca düşünüp olgunlaştırma refleksim o zamandan yerleşmiş olmalı. Bana ve birkaç arkadaşıma kitap taslağı dahi hazırladı fakat bütçe çıkaramadığımız için basılamadı. O zamanlardan beri içimde ukdedir. Beni 12 yaşında Türk Yazarlar Birliğine katılan ilk çocuk öğrenci yaparak Mustafa Urhan hocamla tanışmama vesile olmuştur. Allah ikisinden de razı olsun. Liseye başladığımda Mustafa hocamın edebiyat öğretmenim olduğunu görmek de yaşadığım en güzel tevafuklardan birisidir. Artık iki hocamın yönlendirmeleriyle, cesaretlendirmeleriyle çok güzel bir yolculuğa başlamış bulunuyordum. Lise ve sonrası daha çok hikâye üzerine yoğunlaşarak, çok güzel romanlarla beslenerek geçti. Sonlarına doğru hocalarımın teşvikiyle dergilere yazılar gönderiyordum fakat dönüt alamıyordum. En sonunda canıma tak etti ve pandemide Vicdan Sanatı isimli internet dergisini arkadaşlarım ve öğretmenlerimle kurduk. Halen orada yazmaktayım. Oradan da takip ederseniz, yorum yaparsanız çok sevinirim. Bu sene boyunca da kitap basmanın en kolay ve uygun yolunu aradım ve sonunda buldum çok şükür. 

Hatice genelde yazma isteği olanlara özelde gençlere neler söylemek istersin? Tavsiyelerini öğrenmek isteriz.

Aslında Lokman hocamın en büyük tavsiyesini tekrar etmekle başlayabilirim: ”Sen yazmaya devam et, sakın bırakma.” İçinde bu arzu olanı istesen de engelleyemezsin der. Ve tabi ki okuyarak, kendini besleyerek. İnsan kendi yazdığının kötü olduğu zannına çok çabuk kapılıyor. Bırakın kötüyse de kötü olsun, iyi olmasının tek yolu yazmaya devam etmek gerçekten. Ve bu sırada daha iyi bir anlatım gücüne, üsluba sahip olmanın yolu da büyük yazarları okumak, haz ve eğitim almak.

Bunun yanı sıra şunu da söylemek istiyorum. Bir süre sonra kendimin bile hali hazırda yazılanı yaşayan bir karakter olduğumu fark ettiğimden beri daha mutlu ve diri hissediyorum. Yaşarken yazdıklarımdan, okuduklarımdan; yazarken de yaşadıklarımdan ilham alıyorum. Neticede hikâyelerin hepsini Allah yazıyor. O’ndan ilham almak için kendilerini izleyebilir, tahlil edebilirler; hem de hayat bu şekilde daha derin yaşanıyor gibi hissediyorum. 

Kitap yazma isteği nasıl oluştu? Okumak varken ne diye kitap yazdın? Kitap sahibi olmak nasıl bir duygu? Devamı gelecek mi?

İçimde tutamadım desem en güzel şekilde ifade etmiş olurum sanırım. Az önce söylediğim gibi hayatı bir kurgu gibi düşününce tıpkı romandaki gibi hüzün de neşe de estetik olarak kıymetli geliyor. Hüzün de neşe de gözüme güzel, yaşamaya değer geldi. Bazen bir duygu bir düşünce -son derece sıradan olsa bile- öylesini hoşuma gidiyor kafamı kurcalıyor ki ben bunu incelemeli, ömrü bu hikâyeden oluşan karakterleri yazmalı ve düşüncemi bu hikâyenin tamamına yedirmeliyim diyorum. Bu fikir bir kere peyda oldu mu bir daha vazgeçemiyorum. Kısacık bir hikâye olsa bile bazen karakterin içimde olgunlaşması bir-iki ayımı alıyor. İsimlerini, el kol hareketlerini, aslında ne hissettiklerini düşünmek, hayal etmek öylesine haz veriyor ki. Bazen hususi olarak hiçbir şey yapmadan onları hayal etmeye vakit ayırıyorum.
Neden yazdığımı-özellikle de iyi yazarları okuduktan sonra- ben de çok düşündüm ve şunu fark ettim tüm kurguların özünde güzel bir öz vardı. Olay ve kişiler kim olursa olsun bu güzel özün tekrar ve devam etmesi gerekiyordu. Bunun benim elimle de gerçekleşmesini istiyorum. Ve sanatın es geçilemeyecek bir vazifesi de insanın içinde uyuyan fakat farkında olmadığı hisleri uyandırmak, harekete geçirecek gücü ve ilhamı vermek.  Bunu başarabilmeyi çok isterim. Ve nihayet kitap sahibi olmak müthiş bir duygu. Kitaplarla yaşamak ayrı, ölmeyecek olmak ayrı güzel.

Kitap yazma serüveninde, sonrasında unutamayacağın neler yaşadın?

Yanlış hatırlamıyorsam 13-14 yaşındaydım. Lokman hocamın dersleri için Bilim Sanat’a gelmiştim. Mustafa hoca da liseden çıkınca evine gitmez, önce beni dinlemeye gelirdi. Kıymeti çok büyük. O gün Lokman hocam beni merdivende görünce yanımızdan geçen iki öğrenciyi durdurup:” Bu kızı tanıyor musunuz? Çok büyük bir insan olacak, ilerde televizyonlarda göreceksiniz, bir yerden tanıyoruz bu kızı diyeceksiniz” demişti. Şimdi düşünüyorum da belki o an o kadar da iyi değildim. Ama inanç bazen asıldan daha güçlü olabiliyor. Beni iyi olacağıma öyle inandırmış ki büyük insan olmak için elimden geleni yapmamı sağlayacak o gücü bana tek cümlesiyle vermiş oldu.

Hatice yazarlığın başında olman hasebiyle sana fazladan bir soru soralım.
Kitabını nasıl temin edebiliriz?

Odessa Yayınları’nın mağaza kısmından temin edebilirler. Her şey için çok teşekkür ederim. 

Başarın için tebrik, zaman ayırdığın için teşekkür ederim.

Ropörtaj: Mustafa Balaban


 

Bakmadan Geçme