Bir HAFTA Bir Yazar: Fatih PALA

Genç Birikim dergisinin genel yayın yönetmeni. Sizler için samimi bir sohbeti satırlara sığdırdık. Ramazan ayında okuyacağımız kitaplar listesine yazarımızın 'Gün Gün Rahmet İklimi & Ramazan ve Oruç' kitabını ekleyebiliriz. Kitabı adeta ramazan günlüğü. Her güne özel duygu ve düşüncelerini paylaşıyor yazarımız.

Fatih kardeşim, önce sizleri kısaca tanıyabilir miyiz?

Kendimi tanıtmaya geçmeden evvel, lütfedip böyle bir söyleşi için beni tercih ettiğiniz için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Verdiğiniz değerin, size, fazlasıyla dönmesini temenni ediyorum Yüce Allah’tan. Ayrıca on bir aylık hasretten sonra kavuşuyor olacağımız Ramazan için Rabbimize hamd edip hayırların fethine, şerlerin def’ine vesile olmasını niyaz ediyorum.

Doğu Karadeniz’in küçük ve şirin vilayetlerinden biri olan Gümüşhane’nin Köse ilçesinde, Mehmet’ten olma, Fadime’den doğma Fatih Pala olarak dünyaya selam vermişim. İlk, orta ve lise okul çağlarını Köse’de geçirdikten, bir yıl kadar komşu vilayet Erzincan’da üniversiteye hazırlık için bulunduktan sonra 2001 senesinin Eylül ayından itibaren de Kayseri’de dünya misafirliğimi sürdürmekteyim üstadım. Ama Kayseri’de bulunmam, hiçbir şekilde doğduğum topraklardan, akrabalarımdan uzak olduğum anlamına gelmesin; çünkü her fırsatta oraya, sıla-i rahim için gitmeye gayret ederim. Bunun dışında üstadım, evliyim ve dört kız babasıyım, elhamdulillah. Akademik olarak da Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olduğumu, daha önce de birkaç lisans ve ön lisans mezuniyetim bulunduğunu araya sıkıştırayım.

Yazma serüveni nasıl başladı? Yazma isteği ve yeteneğinin oluşmasında kimlerin katkı ve yönlendirmesi oldu?

Yazma serüveni, bende okumayı sevme ile başladı, diyebilirim. Okumayı, kitapları, kütüphaneleri hep sevdim, seviyorum ve sevmeye de devam edeceğim inşallah. Yazmayı, tıpkı bir bardağı su ile doldururken o suyu taşırmaya benzetiyorum. Yani yazmak, okurdaki “taşkınlık”tır bana göre. Biriktirdiğin, fikir, düşünce, duygu, algı ve anlayışları, artık kendinde saklı tutamayıp paylaşmaktır yazmak, ciddi bir okur için. Okumadan yazmanın olamayacağını savunanlardanım. Boş tenekenin çok ses çıkardığını bilmeyen yoktur; işte okumadan, dolmadan, birikim ve donanım sahibi olmadan yazmak da böyle olsa gerek. Okumayan bir yazar, kısır döngü içerisinde aynı şeyleri tekrarlayıp durur. Okurlarına bir şey katmayı bırakın, belki de pek çok şeyi okurdan azaltmış, götürmüş olur; bilgi ve zaman gibi.

Yazma isteği olan her yaştaki insanlara neler tavsiye edersiniz?

Az önce üzerinde durduğum noktadan olarak “çokça okumalarını” elbette ki tavsiye ederim âcizane. Çünkü benim yaptığım da bu. Ama şunları da ifade etmezsem sözlerimde bir eksiklik hissederim: Yıllar evvel ciddi bir şaire/yazara, “Şiir yazmaya eğilimim var, neler tavsiye edersiniz?” diye sorduğumda, meşhur olan bazı Müslüman şairleri bol bol okumam ve ondan sonra yazma yoluna koyulmam gerektiğini ifade etmişti. El-hak doğruydu. Ustalara uğramadan, onların ellerindekine bakmadan, emeklerini tatmadan iyi iş çıkarmak güç olacaktır.

Yazmak isteyenler, yazmakla dostluk kurma amacında olanlar, önde olanların, öncülük yapanların kapısını çalmalıdırlar. Hayattaki pek çok şey için geçerli olan da bu değil midir? Tecrübelere kulak asmalı, Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışmamalıdır. Mevcut enerji, daha faydalı zamanlarda ve zeminlerde kullanılmak için harcanmalıdır. Tabi kimi cevherler de vardır ki başkalarından hiç faydalanmadan nev’i şahsına münhasır bir yazar olabilirler. Biz, yine de okunmadan yazılamayacağını bir kenara not edelim üstadım.

Yazılarınızın ete kemiğe büründüğü alanları öğrenebilir miyiz?

Üstadım, iki kapak arasında buluşacak bolca deneme ve makale türü çalışmamın olduğunu belirtmek isterim. Özellikle kitaplar, dergiler, Müslüman âlimler, mücahidler, şehidler, sanatçılar üzerine yazdığım onlarca yazı var. Hepsini ayrı ayrı sınıflandırıp kitaplaştırmak istesem; belki de dört-beş eser ortaya çıkar. Ama şu an, sadece Mayıs 2017’de okurla buluşan “Gün Gün Rahmet İklimi & Ramazan ve Oruç” ile yetinmekteyim. Bununla birlikte “Şu eserim de yayınlansaydı mutlu olurdum” diye düşündüğüm bir çalışmanın olup olmadığını sorarsanız eğer -sordunuz sayıyorum ‘:)- Müslüman ezgi-marş eserleri, albümleri ve sanatçıları üzerine yazdığım yazıların kitaplaşmasını isterdim. Hatta bir iki yayıncıya da göndermiştim ama hala ses çıkaran olmadı. Bu çalışmanın orijinal olup bir boşluk dolduracağına inanıyorum. Zaten mevcut kitap çalışmamın basılmasını uygun görmemin en büyük sebebi; bir eksiği tamamlayabilir, bir boşluğu doldurabilir, bir yaraya merhem olabilir mi anlayışıyla hareket etmem idi. Yoksa kitaplar izdihamına bir de benimkinin eklenmesinin bir anlamı olmayacaktı.

Aylık periyodlarla çıkardığımız, gerek editöryal olarak gerekse yazar olarak katkıda bulunduğum Genç Birikim dergisi var; Ankara merkezli ve eğitim, düşünce, ilim ağırlıklı yazıların buluştuğu bir yayın organıdır. Yazma sürecim, ağırlıklı olarak Genç Birikim’de şekilleniyor, devam ediyor. Orada, Müslümanları ilgilendiren belirli konularda cümleler kurup paragraflar oluşturmaya çalışıyorum. O cümle ve paragrafların büyümesiyle sayfalara konuşlanan yazılarımın, bana ve okurlara gülümsediğine şahit oluyorum daha sonra. Mutluluk verici bir şey bunlar üstadım.

Fatih kardeşim, yazarlık serüveninizde unutamadığınız bir hatıranızı paylaşabilir misiniz?

Üstadım, yine yıllar evvel -sizin de tanıdığınızı düşündüğüm- bir yazara, “Ne okumalı?” diye sorduğumda, şöyle cevap vermişti: “Neyi merak ediyorsanız, onu okuyun.” Bu cevap, hep hatırımdadır. Merak etmek… Esasen yazmakta da merak unsurunun yeri önemlidir. Meraka uyanmazsa bir yazar, meraklandıramaz. Mevcutla, mecbur bıraktırılanla yol alınamayacağını bilmelidir yazar. Dünya Bizim isimli internet sitesine düzenli olarak Müslüman kültür dünyasına yönelik yazılar/haberler oluşturuyordum bundan üç-dört yıl öncesine kadar. Gündemime bir şehidi almıştım: Erdoğan Tuna. Onunla alakalı bir yazı hazırlayacaktım; o Müslüman, 1978’de şehid edilmişti. Zamanın Akıncılarından idi. Hemşeri oluyorduk kendisiyle; ben Köseli idim, o da Şiranlı (Gümüşhane’nin ilçeleri oluyor bunlar). Onunla ilgili ailesinden, akrabalarından, arkadaşlarından bilgi almak için çok uğraşmıştım ama muvaffak olamamıştım. Metfun olduğu köylerinin muhtarından geçmişte Akıncıların içinde bulunmuş ve hala hayatta olan birçok isme ulaşmaya çalışmıştım ama arayışım sonuç vermemişti benim için.

Peki, ne yapmıştım karşılık bulmayan bunca arayışımın sonucunda? Şehid Erdoğan Tuna’yı konu edinen “Şehidler Albümü” ve “Şehidlerimiz” isimli kitaplar, bir de canlandırma videosu imdadıma yetiştiler. Böylelikle muradıma ermiş, yazıma katık, maya olacak hazinelere kavuşmuştum. Bu arayış hikâyemi unutamıyorum; buna benzer daha pek çok hikayem olmuştur.

Fatih kardeşim, söyleşi için teşekkür eder, başarılar dileriz.

Röportaj: Mustafa BALABAN
 

Kurumsal Haber

Bakmadan Geçme