Bir Hafta Bir Yazar: Ahmet MERCAN

Lise yıllarımda bant tiyatrolarındaki samimi senaryolarıyla, üniversite yıllarında şiir ve şiirsel denemeleriyle hep sıcak gelen bir isimdi Ahmet Mercan. Sosyal mevzularda aktivist, sesli yayınlarda senarist bir insandı. Yaklaşık çeyrek asırdır gıyaben tanıdığım yazarımızla, surların serinliği ve güvercinlerin kanat sesleri arasında ruberu muhabbetimiz oldu. Mütebessim ve mütevazı yapısıyla gönlümde bir kez daha taht kurdu.

Ahmet Hocam, önce sizleri tanıyalım isteriz.

1956 Bayburt doğumluyum. 1975 yılından bu yana İstanbul’da yaşıyorum. 1984 yılından itibaren yayıncılığın içindeyim. Dergiler çıkardım, farklı dergilerde yazılar yazdım. Sesli yayıncılık alanında bant tiyatro senaryosu yazıp yönetmenlik yaptım. Ezgi albümleri yapımcılığında bulundum. İnsan hakları aktivisti olarak MAZLUMDER’de yöneticilik; Bayrampaşa Belediyesi Bilgi Merkezi’nde eğitim danışmanı olarak görev yaptım. Büyükler için yirmi, çocuklara otuz kitap yazdım. Bütün eserlerim Siyer yayınları tarafından yayınlanmıştır.

Yazma serüveniniz nasıl başladı? Yazma isteği ve yeteneğinin oluşmasında kimlerin katkı ve yönlendirmesi oldu?

Yazmaya okuyarak başladım desem yanlış olmaz. Okumak yazmanın gerekçesidir. Planlı doğru bir okuma programı sonrası okuduğum yazıların bendeki çağrışımı farklılaşmaya başladı. Okuduğum yazıların daha farklı ele alınabileceğini düşününce yazmayı denedim ve kabul görünce yazma konusundaki tutumum daha ciddi boyutlara taşınmış oldu. Okuma ve yazmanın temelinde anlama arzum bir tutku olarak belirince yazma ve okuma birbirini besleyerek yürüdü. Bizim gençliğimizde yayın dünyası kısıtlıydı. Necip Fazıl Kısakürek hemen her şairi etkileyen istisna bir şahsiyetti. Benim için duygu ve düşünceyi iyi bir kıvamda tutan Budher’in ayrı bir yeri var. Farklı kültür ve yüzyıllar öncesinde yaşamasına rağmen duygulardaki benzerlik beni oldukça şaşırtmış ve etkilemişti.

Ahmet Hocam, yazma tutkusu olan, yazar olma hayalleri taşıyan her yaştaki insanlara neler tavsiye edersiniz?

Belirttiğim gibi bende okumakla yazmak iç içe bir duruma denk düşüyor. Ancak bu okumayı açmam gerek.  Önce varlığı, değeri, anlamı yerli yerine oturtmak için ilahi çağrıyı/Kur’an-ı okumak ve bu okumanın ışığında a) Kainatı okumak b) İnsanı okumak c) Olayları okumak. Bu konuyu Kur’an-ın Işığıyla Okumak isimli eserimde genişçe ele aldım.

Öte yandan yazacak insanın duyarlılığı, birikimi, kaygıları yazmanın kıvamını oluşturur. Her yazarın aynı bütünlük içinde farklı bir tat ortaya koyması böyle ortaya çıkar. Günümüzde sosyal medya kalıcı yazarlar ortaya çıkması önemli bir süreçtir ve dergiler bu konuda önemli bir işleve sahiptir.

Kitaplarınızın veya eserlerinizin isimlerini öğrenebilir miyiz?

Şiirler: Feveran, Arının Ayak Tozu, Hüküm Ateşte Değil, Yağmurla Yandım
Deneme: Yine de Aşk, Bir Yanımız Yanardağ, Sensizliği Bilmiyorlar, Akıl Ağrısı, Anlamı Yordum, Kar Da Yanar
Öykü: Üç Noktalı Yağmur, Kirpik Ucu Öyküleri, Aforizma; Gölgemin Ayak Sesleri
Oyun: Tiyatrolar

Yazarlık serüveninizde unutamadığınız bir hatıranızı paylaşabilir misiniz? 

Yine de Aşk deneme kitabını okuyan bir tıp öğrencisi bana “Yazarlık hayatımı bitirdin” deyince şaşırmıştım. Nedenini sordum. “Yazınca böyle yazmak gerek. Böyle yazamayacağımı anlayınca yazmayı bıraktım, dedi. Yine aynı kitabı okuyan bir okurum fuarda yanıma geldi ve bana ‘Yine de Aşk’ı okuyunca cesaretim geldi ve bana “Ay Yalnızlığı” kitabını imzaladı ve Yine Aşk kitabını okumuş, bu kitap onun eseri dedi. İnsan çok enteresan bir varlık iki kitabın iki ayrı bünyedeki yansıması nasıl farklı oluyor. Yazmak isteyenlerdeki açlık okudukça artıyor ve tutkuya dönüşüyorsa kişi yazmaya devam etmelidir. Yazmak bir mesleğin karşılığı değil, bir ihtiyaç olarak vazgeçilmez bir bağlılığa dönüşünce kalitede kendiliğinden gelir.

Ahmet Hocam, bizlere vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Söyleşi: Mustafa Balaban

Bakmadan Geçme