Ben giderim Batum'a, kuruyan batağına…
Batum’u gördükten sonra meşhur türkünün “ben giderim Batum’a, Batum’un batağına” şeklindeki giriş sözlerini “ben giderim Batum’a, kuruyan batağına”, tekrarında ise “ben giderim Batum’a, okaliptüs yatağına” diye değiştirdim. Zira eskiden bataklık olan sahilleri, yetişkinleri yılda 100-250 ton arasında su emen okaliptüs ağaçlarıyla kurutulmuş. Çarlık Rusya’sında başlatılan bu uygulamayı aslen Gürcü olan Stalin de sürdürmüş. Böylece bu asırlık Sinop türküsünün sözlerini değiştirmek de ilk defa buraları gören bana yani bir Yörüğe nasip oluyor.
Kafkasya’nın yerli halklarından ve dünyanın en eski milletlerinden olan Gürcüler, nüfus bakımından en kalabalık ve siyasal geleneği en köklü Kafkas halkı. Gürcistan değişik toplumlarca farklı isimlerde ifade ediliyor. Avrupalılar Georgia, Ruslar Gruzia, Müslüman milletler ise Gürcistan diyorlar. Ülkenin Gürcüce ismi Sakartvelo. Ülkemizde de çoğu Doğu Karadeniz’de olmak üzere yüzbinlerce Gürcü kökenli vatandaşımız yaşıyor. Gürcistan’ın üç bin yıllık tarihinin üç yüzyılında Osmanlı damgası var.
Büyüklük olarak Başkent Tiflis, Kutaisi ve Rustavi’den sonra ülkenin 4. büyük şehri olan Batum’a gece 03:00 sıralarında girip, havaalanı yakınlarındaki İlim Yayma Cemiyeti’ne ait misafirhaneye geliyoruz. Burası aynı zamanda hafızlık eğitimi verilen bir Kuran Kursu. Son yüz yılda bu topraklardan çıkan ilk iki hafız da burada yetişmiş. Dolayısıyla bu sonuçla gurur duyuyorlar.
……………………………………………….
İstanbul’dan Batum’a kadar 1276 kilometrelik kara yolu teklifini hemen kabul ettiğimde soyadıma çok yakışan “yörük” genlerimle gurur duyduğumu bir kez daha anladım. 36 saati yolda geçmek üzere üç-dört günlüğüne bu kadar mesafeyi (gidiş-dönüş+oradaki geziler=3 bin km) göze almak yarım asrı devirmiş her babayiğidin harcı değildi doğrusu…
Teklif, yeni tanıştığım bazı Gürcü dostlarımdan geliyordu. Merkezi İstanbul’da olan Gürcistan Dostluk Derneği artık gelenekselleşen toplu sünnet programları için beni de davet ediyordu.
İlk öğrendiğim Gürcüce kelimeler
Öncelikle hemen kitaplığımdan ve internetten Gürcistan’la ilgili bilgileri hızla tarayarak notlar almaya başladım. Gürcü kültürü, şarkı ve türküleri ille de mutfağı ilgi alanım içindeydi. Meşhur pideleri Haçapuri ile mantıları Hinkali isimlerini hemen ezberledim. Yani ilk öğrendiğim Gürcüce kelimeler yemek isimleriydi. Tanıdığım meşhur Gürcülerle ilgili hafızamı zorladım; Rus lider Stalin, Gürcistan Devlet Başkanı Saakashvili (Sakaşvili gittiğim yıl ülkenin başındaydı) ile Trabzonspor’un meşhur ikizleri Arçil ve Şota kardeşlerden başkası aklıma gelmedi. Haa bir de aile dostumuz, halen İzmir’de oturan, dedeleri Batum’dan Balıkesir’e yerleşmiş Fatma Yılmaz. İnşallah ikinci gidişte Yılmaz Ailesini de götürerek ata yurdu topraklarını onlara gezdireceğim. İçinde Gürcü ve Gürcistan geçen bildiğim türküler ise meşhur “Ben giderim Batum’a” ile “Oy Gürcüm Gürcüm” isimli Sivas İmranlı türküsü.
Günümüzün ünlü Türk seyyahı, eski Hatay milletvekili, doktor Mehmet Sılay’ın Dergah Yayınları arasında Ezel Erverdi’nin nefis sunuş yazısıyla çıkan “Göz Gördü, Gönül Sevdi” isimli seyahat notlarından oluşan kitabının özelikle Gürcistan bölümünü ilgiyle okuyup notlar almaya başladım.
Bu arada Türk uydusundan dört tanesi çıkan (İmedi, Maestro, Rustavi 2, Acara) Gürcistan televizyon kanallarını izleyip bir şeyler yakalamaya çalışıyordum. Özellikle Acara TV’de yayın bitiminde gösterilen Batum ve Acara görüntüleri oldukça ilgimi çekiyor. Nitekim, Batum sahilini gezerken televizyonda izlediğim yerleri ve binaları görmem seyahatime ayrı bir güzellik ve heyecan katıyor. Ülkeme döndükten sonra da Batum’u özlediğimde Acara TV’yi açıp kapanış görüntülerini izliyorum.
Yaptığım araştırmalarda Türkiye’nin tek uydu operatörü Türksat A.Ş.’nin Gürcü kanallarına uydu desteği verdiğini ve 01 Haziran 2012 Cuma günü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç başkanlığındaki Türkiye heyetinin Tiflis’de imzaladığı anlaşma ile Gürcistan’dan yayın yapan toplam 26 TV kanalının Türksat iletişim uyduları üzerinden yayın yapmaya başladığını öğreniyorum. Bu arada Devlet Başkanı Saakaşvili’nin televizyonlarda sık sık arz-ı endam ettiğini ve özellikle çocuklar arasındaki görüntüleriyle “halkın içinde bir başkan” imajı çizmeye çalıştığını fark ediyorum.
…ve yolculuk başlıyor
2012 Haziran ayının bir cuma sabahı 10 civarında Altunizade’den Mercedes Vito ile beni aldıklarında 4 milyon kilometre yol tecrübeli uzun yol şoförümüz Erdoğan beyin ve yardımcı kaptan oğlunun yönetiminde toplam sekiz kişiyiz. Arkadaki iki kişilik koltuk da bazı sünnet malzemeleri ve dernek poşetleri için ayrılmış. İçlerinde Gürcü kökenli olmayan bir tek ben varım. Yol arkadaşlarım beni de Gürcü sanıp nereli olduğumu merak ediyorlar. Toroslardan gelen bir garip Yörük olduğumu öğrenince çok şaşırıyorlar. Ancak kendi kültürlerini ve bölgelerini merak edip az-buçuk araştırmış birinin varlığı onları da mutlu ediyor.
Gürcü hattı ve mutfağıyla tanışıyorum
Otoyoldan Gerede’ye kadar gittikten sonra Ankara istikametinden çıkarak Gerede üzerinden Çankırı ve Çorum’un bazı ilçelerinden geçip Samsun’a kadar devam eden yola giriyoruz. Bütün Gürcü otobüsleri ve oraya giden Türkiye’deki Gürcülerin ağırlıklı olarak bu hattı kullandıklarını böylece öğrenmiş oluyorum. İlk molamızı Gerede’yi geçince veriyoruz. Burada kaptanımızın ve diğer yolcuların eşlerinin yaptıkları Gürcü börekleriyle karnımızı güzelce doyuruyoruz. Böylece Gürcü mutfağıyla ilk tanışmam Gerede’de oluyor. Daha sonra Samsun’a 40 km kala Çakallı Boğazı’ndaki meşhur menemencilerden birinin önünde duruyoruz.
Yolcular arasında Orhan Şardağ Beridze isimli çok renkli bir şahsiyet de var. Kısa zamanda Gürcü alfabesini ve Gürcüce’yi öğrenerek akademik toplantılarda konuşma yapacak hale gelen Gürcistan Dostluk Derneği Denetim Kurulu Üyesi Orhan bey, çok sevdiği 10 yaşındaki oğlunu da beraberinde götürerek ata yurdunu görmesini istiyor. Yolda bize “Gelino gelino” (Acara Gelini) isimli şarkıyı dinlettiriyor. İlk defa dinlediğim bu hüzünlü parçadan etkileniyor, sözlerini öğrenince de daha çok seviyorum. Gelin getirilirken söylenen bu şarkı; insana, aşka, geline, kayınpeder ve kayınvalideye verilen önem gibi pek çok unsuru çarpıcı bir melodiyle şiirsel şekilde anlatıyor. Orhan Şardağ, halen dünyada 14 alfabe kullanıldığını, Gürcü alfabesinin de bunlardan biri olduğunu belirtiyor.
Sınırda iki fire
Samsun’dan başlayarak Sarp sınırına kadar uzanan bol tünelli Karadeniz sahil yolu, saatler süren, virajlarla dolu güzergahı çok kısaltmış. Ünye ve Tirebolu’da iki moladan sonra 1259 kilometrelik yolu katedip gece yarısı 2’de yani İstanbul’dan hareket edişimizden 16 saat sonra Sarp Sınır kapısındayız. Yıllar önce bir Doğu Karadeniz gezisinde sınıra kadar gelmiştim. Şimdi içeri geçmek de nasip olacak. Gecevyarısı olduğu için kapı tenha. Kardeş ülke KKTC’ye girer gibi pasaportsuz ve vizesiz yabancı bir ülkeye girmenin zevkini ve kolaylığını yaşıyoruz. Burada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kulaklarını çınlatıyor, Suriye’yle yaşanan krizin de çözülerek eski günlere dönülmesinin ve “komşularla sıfır sorun” politikasının tam olarak gerçekleşmesinin güzelliklerini konuşuyoruz. Turistik amaçlı seyahatlerde nüfus cüzdanıyla giriş yapılıp 90 güne kadar kalınabiliyor. Ancak burada hiç beklenmeyen acı bir sürprizle karşılaşıyoruz. Orhan bey ve 10 yaşındaki oğlu giremiyorlar. Sebebi, yurt dışına çıkışlarda 18 yaşından küçüklerin anne ve babalarıyla birlikte olmaları ya da biriyle seyahat ediyorlarsa diğerinin muvaffakatname vermesi. Bu da sık sık yaşanan aile içi çocuk kaçırmalara karşı ülkelerin aldığı tedbir. Onları gece yarısı eşyalarıyla birlikte üzülerek bırakıyor, gerekli işlemi tamamlayarak gün içinde geleceklerini ümit ediyoruz. Ancak memleketleri olan Giresun’un Bulancak ilçesine geçtiklerini ve bir-iki gün kalıp İstanbul’a döndüklerini öğreniyor ve gezi boyunca bir şeylerin hep eksik kaldığını düşünüyoruz.
Gamarcoba (merhaba) Gürcistan
Kafkasların giriş kapılarından biri olan Sarp’tan kapalı bir koridordan yürüyerek Sarpi’ye geçince kibar hanım görevliler Türkçe “merhaba” ve “hoş geldiniz” kelimeleriyle bizi sıcak bir şekilde karşılıyorlar. Kısa süren işlemlerin ardından saatlerimizi bizden bir saat ileri olan Gürcistan’a göre ayarlayıp iki fireyle sadece 17 km ilerideki Batum’a doğru ilerliyoruz. Sınırdan çıkar çıkmaz ilk karşımıza çıkan yerleşim bölgesi Gonio/Konyo (Gönye) ve içinde Osmanlı hamamı ve mezarları bulunan meşhur kalesi oluyor. Burası eğlence yerleri ve kumarhaneleriyle ünlü bir yermiş. Türkiye’den günü birlik gelenlerin çoğu paralarını burada tüketiyorlarmış. Nitekim sabaha karşı olmasına rağmen önü arabalarla dolu birçok eğlence yerinin ışıklarının yandığını görüyoruz.
Yazan: Rıfat Yörük