Bel ağrısı nüfusun yüzde 80'inde görülüyor

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi Rehabilitasyon Bölümü tarafından düzenlenen 'Omurga Sağlığı Sempozyumu'nda omurganın en önemli bölümü bel ve bel ağrısına etki edebilecek tüm eklem ve sistemler masaya yatırıldı. Klinik uygulamalarda son yıllarda bel ağrısının sıklıkla karşılaşılan bir hastalık olduğuna dikkat çekilirken, bel ağrısının endüstrileşmiş toplumların yüzde 80'inin sorunu olduğunun altı çizildi.

 
Üsküdar Üniversitesi Altunizade Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen "Lumbopelvik Ritim Patolojilerine Yaklaşım" başlıklı Omurga Sağlığı Sempozyumu, konunun uzmanlarını bir araya getirdi.
 
Sempozyum başkanlığını yapan Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yıldız Erdoğanoğlu, 16 Ekim'in Omurga Sağlığı Günü olduğunu belirterek sempozyum için özellikle bugünü seçtiklerini söyledi. Klinik uygulamalarda bel ağrısının artık sıklıkla karşılarına çıktığını belirten Erdoğanoğlu, "Özellikle endüstrileşmiş toplumlarda nüfusun yüzde 80'i hayatının bir döneminde en az bir kere bel ağrısı şikâyeti yaşıyor. Biz de bu noktadan yola çıktık" dedi.
 
Bel ağrısı büyük bir travma olmadan da ortaya çıkabiliyor
 
Literatürde son yıllarda konuşulmaya başlanmış ama netlik kazanmamış lumbopelvik bölgenin sagital plandaki hareketlerini incelemek istediklerini belirten Erdoğanoğlu, "Çünkü artık literatür gösteriyor ki bize bel ağrısıyla gelen hastaların çoğu herhangi büyük bir travma yaşamadan da gelebiliyor. Bazen 'Sadece kalem almak için öne uzanmıştım'. 'Sadece bir bardağı almak için uzanmıştım sonra bel ağrısı şikayetim başladı' gibi bulgularla geliyor. Literatür son yıllarda gösterdi ki lumbopelvik bölgenin ritim bozukluğu olan hastalarda büyük bir travma olmadan da bel ağrısı, hem bel ve hem kalça eklemini içeren şikayetleri görülebiliyor. Biz de bu sempozyumda hem bunun biyomekanik ve kinezyolojik yönünü hem beyin cerrahı, ortopedist hocalarımızın tanı koyarken nelere dikkat ediyorlar? Neleri göz önünde bulundurmalıyız? Bunları konuşmak istedik. Onun dışında fizyoterapi hocalarımız lumbopelvik ritmin vücuttaki diğer eklemlerle olan ilişkisini farrklı egzersiz teknikleriyle olan etkilerini ve farklı tedavi teknikleriyle tedavi yaklaşımlarının etkisini konuşuytoruz. Sempozyumun sonunda da literatürde yeni başlayan bu konunun yeni yapılacak bilimsel çalışmalara ufuk açacağını düşünüyoruz" dedi.
 
Erdoğanoğlu, sempozyumda sadece omurganın kör bölgesi denilen lumbopelvik bölgenin omurgayla ilgilenen uzmanların yanı sıra omurga dışında çalışan uzmanların da irdeleyeceği ve bu anlamda önemli katkı sağlayacaklarını söyledi.
 
Bel ağrısı oranı giderek artıyor
 
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Doç. Dr. Defne Kaya da açılışta "İlk insandan bize omurganın evrimi" başlıklı bir konuşma yaptı. İlk insandan bu yana en çok ağrı çektiğimiz bölgenin omurgamız olduğunu belirten Kaya, "İlk zamanda kıvrımları olmayan ve dik durmayan omurgamız, zorlu doğa şartlarına uyum sağlamak ve hayatta kalmak için dikleşmeye zorlanmıştır. Bu da omurlarımız arasındaki disklere yük binmesine ve bitmek bilmeyen bel ve omurga sorunlarına yol açmıştır. Günlük yaşamın hareketsizliği, sporun ve egzersizin azalması, hastalıklar, obezite gibi durumlar da bel ağrısını tetiklemiştir. Eskiden bel ağrısının tanı ve tedavisinde standart programlar varken günümüzde tanı ve tedaviler bireye özgü olmaktadır. Bel ağrısı görülmesi oranı yaygın bir hastalık olarak giderek artmaktadır. Travma, ani hareket, birden veya yavaş yavaş başlayan bel ağrısının sebebinin bulunması tedaviyi belirleyecektir. O yüzden tanı ve tedavinin belirlenmesi, doğru tedavi ve başarılı sonuç için çok önemlidir. Bu sempozyumda bel ağrısına etki edebilecek tüm eklem ve sistemler konuşulacaktır" dedi.
 
 
Kurum haberi
 

Bakmadan Geçme