Yedi Hilal Derneği Başkanı beraat etti
Bir süredir FETÖ soruşturması kapsamında Bylock kullandığı iddiası ile yargılanan Yedi Hilal Derneği Kayseri Şube Başkanı Avukat Hacı Hasan Aydın, 5 Nisan Avukatlar Günü'nde beraat etti.
FETÖ/PDY ile ilişkilendirilerek tutuklanan, bir süre sonra ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Yedi Hilal Derneği Kayseri Şube Başkanı Avukat Hacı Hasan Aydın'ın beraatine karar verildi.
Yargılama süreciyle ilgili bilgi veren Avukat Hacı Hasan Aydın yaşananları şu şekilde aktardı:
'Yaklaşık 1 yıl önce FETÖ/PDY üyesi olmak suçundan gözaltına alındım ve mahkeme sorgusu neticesinde tutuklu yargılanmama karar verildi. Tutukluluk en son tedbir olmasına ve ByLock indirdiğim iddia edilen telefonu avukatım aracılığı ile kendimiz teslim etmiş olmamıza rağmen delil karartma gerekçesi ile hakkımızda tutuklama kararı verildi. Yaklaşık 3 ay tutuklu kaldığım süreçte Siber Suçlar Bürosunda telefonum incelenerek format atılmadığına ve ByLock indirilmediğine dair rapor mahkemeye gönderildi. Bunun üzerine Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşmamda adli kontrol şartı ile tutuksuz yargılanmama karar verildi. Ama ne yazık ki ikinci duruşmamda Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olmaktan hakkımda 6 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedildi. Mahkeme tüm Evrensel Hukuk Kurallarını yok sayarak, dosya henüz tekemmül etmeden ve dosyamızda bulunan Siber Suçlardan getirtilen ve temiz çıkan Telefon İnceleme Raporuna ve BTİK'dan getirtilen hiçbir içeriğin ve mesajlaşmanın olmadığını gösteren İçerik Raporuna rağmen yapılması gereken zorunlu araştırmaları yapmadan Yargının Bağımsızlığı İlkesini ihlal ederek milletimizin vicdanını yaralayan ve devletimizin hem ulusal hem uluslararası arenada zarar görmesine yol açan ve Türk Hukuk Tarihine kara bir leke olarak geçen bu hukuksuz kararı verdi. Ancak birkaç dertli avukatın, birkaç dertli insanın ve birkaç dertli bürokratın gayretleri ile Mor Beyin kumpası ortaya çıkartıldı ve 11480 kişi çok ciddi bir mağduriyetten son anda kurtuldu. Bylock ile ilgili mağduriyetler hala devam etmekte. FETÖ ile mücadele olması gerektiği gibi yürütülmemekte. Benim ve birçok insanın mağduriyetine yol açan bu yargılamalar bize göstermektedir ki; ya hala FETÖ devletin birçok kurumunda kol gezmektedir ya da FETÖ'nün zihniyeti, yerine ikame edilenler tarafından bir yöntem bir usul olarak benimsenmiştir ve uygulanmaktadır. Bu ikinci olarak söylediğim durum daha tehlikeli ve bitirilmesi daha zor bir beladır. Eğer FETÖ'nün yöntemleri, yerine ikame edilenler tarafından benimsenmiş ise milletimizin başına yeni bir bela inşa ediliyor demektir. Buradan siyasi iradeye sesleniyorum asıl olan Hukukun üstünlüğüdür. Bilge Lider Aliya'nın deyimiyle onlar bizim öğretmenimiz olamazlar. Netice itibari ile hakkımızda verilen bu haksız karar İstinaf aşamasında 5 Nisan Avukatlar gününde bozuldu ve bu süreç sona erdi. Ancak bir hukukçu olarak şunu belirtmek isterim ki İstinaf Mahkemesinin verdiği beraat kararı da Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği ceza kararı da usul ve yöntem bakımından birbirinden farksızdır. Her ikisi de önlerine konulan listelerle ilgili herhangi bir araştırma yapmadan karar vererek Yargının Bağımsızlığına gölge düşüren kararlar vermiştir. Burada usul derken Hukuk Usulünden bahsetmiyorum. Çünkü ne yazık ki Hukukun olmadığı bir yerde Hukuk Usulünden de bahsedilemez. Burada Kurt Tucholsky'nin bir sözünü zikretmek isterim; 'Bu kötü bir yargı değil. Bu eksik bir yargı da değil. Bu kesinlikle yargı değil!' Yine benzeri durumu medyada yaşamaktayız. İnsanların hayatıyla, haysiyetiyle ve izzetiyle biran bile düşünmeden oynayan, itibar suikasti yapan bir medyamız var ne yazık ki. Gözaltına alındığımız anda bir çok gazetede ve yayın organlarında elimiz kelepçeli fotoğraflarımız ve videolarımız servis edildi. Hak kavramını anlamadan, hukuk bilincini kazanmadan eline kamera alan, sırtına cübbe giyen insanlardan adaletli davranmalarını bekleyemeyiz. Bu sözlerimi kendisini Müslüman olarak görenlere söylüyorum; Eğer hiyerarşik üstünüzden, koltuğu kaybetmekten, rızık kaybından ve yaptığınız yanlışların hesabını vermekten korktuğunuzdan daha çok Allah'tan korkmuş olsaydınız bunca insanın hakkına bu kadar kolay giremezdiniz. Bunu üzülerek ifade ediyorum. Kantarın ayarı bozulmuştur ve hiç kimsenin o kantarın kefesinde olmayacağının garantisi yoktur.'
Avukatının değerlendirmesi
Hacı Hasan Aydın'ın avukatı Baki Coşkun ise İstinaf Mahkemesi tarafından verilen beraat kararını şöyle değerlendirdi:
'Avukatlık mesleğini icra eden müvekkilim yaklaşık bir yıldır büyük bir itibar kaybı yaşamıştır. İlk günden itibaren hiçbir hukuki dayanağı olmadan müvekkilim 3 ay tutuklu kalmış ikinci celsede de maalesef, mahkeme tarafından hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek bir karar verilmiştir. Nitekim biz karar duruşmasında Mor Beyin kumpasını anlatan raporu ilk derece mahkemesine sunmamıza rağmen bu rapor dikkate alınmamıştır. Karardan kısa bir süre sonra da mor beyin kumpası ortaya çıkarılmış ve müvekkilimizin suçsuz olduğu anlaşılmıştır. Geçte olsa özellikle 5 Nisan Avukatlar Gününde adaletin tecelli etmesi tabi ki bizleri sevindirdi. Ancak bu süreçte yargı adaletin tesisi anlamında büyük bir imtihan verdi ve ne yazık ki bu imtihanı da kaybetti. Masumiyet Karinesinin ayaklar altına alındığı bir dönemde adaletin tesisi için çalışması gereken kurumlar bu süreçte güven kaybetmiştir. Adalet bir devleti ayakta tutan en önemli kurumdur. Bu kurumu ayakta tutmak başta Yargı organları ve siyasiler olmak üzere tüm yurttaşların asli görevidir.'
Kayseri Gündem
Yargılama süreciyle ilgili bilgi veren Avukat Hacı Hasan Aydın yaşananları şu şekilde aktardı:
'Yaklaşık 1 yıl önce FETÖ/PDY üyesi olmak suçundan gözaltına alındım ve mahkeme sorgusu neticesinde tutuklu yargılanmama karar verildi. Tutukluluk en son tedbir olmasına ve ByLock indirdiğim iddia edilen telefonu avukatım aracılığı ile kendimiz teslim etmiş olmamıza rağmen delil karartma gerekçesi ile hakkımızda tutuklama kararı verildi. Yaklaşık 3 ay tutuklu kaldığım süreçte Siber Suçlar Bürosunda telefonum incelenerek format atılmadığına ve ByLock indirilmediğine dair rapor mahkemeye gönderildi. Bunun üzerine Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşmamda adli kontrol şartı ile tutuksuz yargılanmama karar verildi. Ama ne yazık ki ikinci duruşmamda Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olmaktan hakkımda 6 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedildi. Mahkeme tüm Evrensel Hukuk Kurallarını yok sayarak, dosya henüz tekemmül etmeden ve dosyamızda bulunan Siber Suçlardan getirtilen ve temiz çıkan Telefon İnceleme Raporuna ve BTİK'dan getirtilen hiçbir içeriğin ve mesajlaşmanın olmadığını gösteren İçerik Raporuna rağmen yapılması gereken zorunlu araştırmaları yapmadan Yargının Bağımsızlığı İlkesini ihlal ederek milletimizin vicdanını yaralayan ve devletimizin hem ulusal hem uluslararası arenada zarar görmesine yol açan ve Türk Hukuk Tarihine kara bir leke olarak geçen bu hukuksuz kararı verdi. Ancak birkaç dertli avukatın, birkaç dertli insanın ve birkaç dertli bürokratın gayretleri ile Mor Beyin kumpası ortaya çıkartıldı ve 11480 kişi çok ciddi bir mağduriyetten son anda kurtuldu. Bylock ile ilgili mağduriyetler hala devam etmekte. FETÖ ile mücadele olması gerektiği gibi yürütülmemekte. Benim ve birçok insanın mağduriyetine yol açan bu yargılamalar bize göstermektedir ki; ya hala FETÖ devletin birçok kurumunda kol gezmektedir ya da FETÖ'nün zihniyeti, yerine ikame edilenler tarafından bir yöntem bir usul olarak benimsenmiştir ve uygulanmaktadır. Bu ikinci olarak söylediğim durum daha tehlikeli ve bitirilmesi daha zor bir beladır. Eğer FETÖ'nün yöntemleri, yerine ikame edilenler tarafından benimsenmiş ise milletimizin başına yeni bir bela inşa ediliyor demektir. Buradan siyasi iradeye sesleniyorum asıl olan Hukukun üstünlüğüdür. Bilge Lider Aliya'nın deyimiyle onlar bizim öğretmenimiz olamazlar. Netice itibari ile hakkımızda verilen bu haksız karar İstinaf aşamasında 5 Nisan Avukatlar gününde bozuldu ve bu süreç sona erdi. Ancak bir hukukçu olarak şunu belirtmek isterim ki İstinaf Mahkemesinin verdiği beraat kararı da Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği ceza kararı da usul ve yöntem bakımından birbirinden farksızdır. Her ikisi de önlerine konulan listelerle ilgili herhangi bir araştırma yapmadan karar vererek Yargının Bağımsızlığına gölge düşüren kararlar vermiştir. Burada usul derken Hukuk Usulünden bahsetmiyorum. Çünkü ne yazık ki Hukukun olmadığı bir yerde Hukuk Usulünden de bahsedilemez. Burada Kurt Tucholsky'nin bir sözünü zikretmek isterim; 'Bu kötü bir yargı değil. Bu eksik bir yargı da değil. Bu kesinlikle yargı değil!' Yine benzeri durumu medyada yaşamaktayız. İnsanların hayatıyla, haysiyetiyle ve izzetiyle biran bile düşünmeden oynayan, itibar suikasti yapan bir medyamız var ne yazık ki. Gözaltına alındığımız anda bir çok gazetede ve yayın organlarında elimiz kelepçeli fotoğraflarımız ve videolarımız servis edildi. Hak kavramını anlamadan, hukuk bilincini kazanmadan eline kamera alan, sırtına cübbe giyen insanlardan adaletli davranmalarını bekleyemeyiz. Bu sözlerimi kendisini Müslüman olarak görenlere söylüyorum; Eğer hiyerarşik üstünüzden, koltuğu kaybetmekten, rızık kaybından ve yaptığınız yanlışların hesabını vermekten korktuğunuzdan daha çok Allah'tan korkmuş olsaydınız bunca insanın hakkına bu kadar kolay giremezdiniz. Bunu üzülerek ifade ediyorum. Kantarın ayarı bozulmuştur ve hiç kimsenin o kantarın kefesinde olmayacağının garantisi yoktur.'
Avukatının değerlendirmesi
Hacı Hasan Aydın'ın avukatı Baki Coşkun ise İstinaf Mahkemesi tarafından verilen beraat kararını şöyle değerlendirdi:
'Avukatlık mesleğini icra eden müvekkilim yaklaşık bir yıldır büyük bir itibar kaybı yaşamıştır. İlk günden itibaren hiçbir hukuki dayanağı olmadan müvekkilim 3 ay tutuklu kalmış ikinci celsede de maalesef, mahkeme tarafından hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek bir karar verilmiştir. Nitekim biz karar duruşmasında Mor Beyin kumpasını anlatan raporu ilk derece mahkemesine sunmamıza rağmen bu rapor dikkate alınmamıştır. Karardan kısa bir süre sonra da mor beyin kumpası ortaya çıkarılmış ve müvekkilimizin suçsuz olduğu anlaşılmıştır. Geçte olsa özellikle 5 Nisan Avukatlar Gününde adaletin tecelli etmesi tabi ki bizleri sevindirdi. Ancak bu süreçte yargı adaletin tesisi anlamında büyük bir imtihan verdi ve ne yazık ki bu imtihanı da kaybetti. Masumiyet Karinesinin ayaklar altına alındığı bir dönemde adaletin tesisi için çalışması gereken kurumlar bu süreçte güven kaybetmiştir. Adalet bir devleti ayakta tutan en önemli kurumdur. Bu kurumu ayakta tutmak başta Yargı organları ve siyasiler olmak üzere tüm yurttaşların asli görevidir.'
Kayseri Gündem