'YAPILANLAR GÜZEL, AMA EKSİK'

Memur-Sen Konfederasyonu'na bağlı Eğitim Bir Sen, 14 Şubat 1992 tarihinde eğitimci, şair ve yazar Mehmet Akif İnan ve arkadaşları tarafından kuruldu. Kuruluşundan bu yana toplumsal dinamiklerin tekrar oluşması için önemli adımların atılmasında rol üstlenen Eğitim Bir Sen'in Kayseri İl Temsilcisi Aydın Kalkan ile gündeme dair konuları konuştuk. Yaptığımız söyleşide Kalkan, eğitim konusunda 'yapılanların güzel, ama eksik' olduğunu ifade etti.

 Eğitim Bir-Sen olarak genel faaliyetlerinizi ve Kayseri'de yaptığınız faaliyetleri anlatır mısınız?

Eğitim Bir-Sen 1992'de rahmetli Şair-Yazar Mehmet Akif İnan tarafından kurulmuş olan bir sendikadır. Rahmetli Akif ağabey daha sonra 1995'te Memur Sen'i kuruyor. Memur Sen üst çatı konumunda olup, bununda 11 iş kolu daha sonra birer birer kuruluyor. 700 bin civarında üyesi ile Türkiye'nin en büyük konfederasyonu konumundayız. Eğitim Bir Sen'in de 231 bin üyesi var. Sendikamız 2011 yılında genel yetkiyi aldı. Memur Sen'de 2009 yılında konfederasyon olarak yetkiyi almıştı. Genel yetkili Sendika demek kamu işveren heyetiyle sözleşme masasında gerek ekonomik, özlük ve ülkenin geleceği ile ilgili konuların konuşulduğu ve paylaşıldığı masada olmuş oluyorsunuz demektir. Memur Sendikacılığın da sadece ücret kazanımları elde edilmiyor. İşçiler oturuyorlar ücret pazarlığı yapıyorlar ve kalkıyorlar. Ama memurlarda ülkenin geleceği ile ilgili toplumsal ve sosyal konulardaki söylemlerde çok önemli.

 

Eğitim Bir Sen olarak yeni bir eğitim sitemini sundunuz bu bazı değişikliklerle kabul edildi ve uygulamasına geçildi. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz

Bu yıl 18. Milli Eğitim Şurası'nda alınan kararlarla eğitim sisteminde yeni bir değişikliğe gidildi. 8 yıllık kesintisiz eğitim sisteminden 4+4+4 eğitim sistemine geçildi. Bu, Eğitim Bir Sen'in teklifiydi. Aslında Eğitim Bir Sen'in teklifi şu şekildeydi; 1+4+4+4. Yani anaokulları zorunlu olsun. Ama maalesef bakanlık bu biri kaldırdı. Aslında son 4 yıl da zorunlu olmasın demiştik. Yani okumak istemeyen insanları siz zorla okulda tutamazsınız. Okumayacak çocuğu okula getirip de sınıfın huzurunu bozdurmanın mantığını anlamış değilim. Okuyacaklar okusun, okumayacaklar okumasın. 8 yıllık kesintisiz eğitime karşı çıkmamızın nedeni, öteden beri biliniyor; 8 yıllık kesintisiz eğitimin amacı imam hatipleri kapatmaktı. Direk imam hatipleri kapatıyoruz denilse bu büyük tepki çekerdi. Maalesef meslek liselerinin de önü tamamen kesildi. Bir katsayı adaletsizliği ortaya çıktı. Zenginler kendilerine meslek lisesi yapmaya başladılar. Meslek lisesi memleket meselesi haline gelmişti. Çünkü sanayiciler ara elemanı bulamıyorlardı. 1998 yılında başlayan 8 yıllık kesintisiz eğitim 15 yıl sürdü ve 4+4+4 yönlendirme eğitim sistemine geçildi. Bazı alanlarda bu yıl sıkıntılar oldu. Sınıf öğretmenleri norm fazlası konumuna düştü. Haftada ders saatinin 36 saat olarak belirlenmesi, okullarda ikili eğitim yapılmasından dolayı bu gibi çeşitli sıkıntılar var. Ama bütün bu sıkıntılara rağmen bu yönlendirme sistemi gerçekten bizim öteden beri istediğimiz bir durum. Biz çocuğa bir şeyin her şeyini öğreteceğiz. Her şeyden biraz bir şeyler öğretmek yerine bu daha faydalı olacaktır. 4. sınıftan itibaren artık çoktan seçmeli dersler var. Yönlendirme orada başlıyor. Yani siz sayısal kafası olmayan bir insana matematik öğretemezsiniz. Önceki sistem öyleydi. Herkes zorla matematik öğrenmek zorundaydı. Bunun yanında fizik, kimya ve resim yapacaktı. Herkesin kabiliyeti bir değildir. Birinin resime ve müziğe yeteneği olabilir, ama sayısal kafası belki hiç yoktur. İşte biz bunu 4. sınıfta tespit etmek istedik. Öğretmen, Öğrenci, veli tarafından ortak bir şekilde 4. sınıfa kadar tespit edilecektir mutlaka… Sonra çocuğun o yolda yürümesini sağlayacağız. Bu şekilde gerçekten kaliteli insanlar yetişecektir. Her biri kendi alanlarında birer uzman olarak yetişecektir.

 

Madem sistem bir önceki sisteme göre böyle avantajlar getiriyor. Peki, bu sisteme karşı çıkış noktaları nedir?

Bazı öğretmenler norm fazlası olarak ortay çıktı bir kısım itirazlar bundan kaynaklanıyor. Ders saatlerinin 36 saat olması ve çok erken başlaması birde çocukların 66-72 ay meselesi vardı; aslında 66 ay ile 72 ay arasında ki fark biri ekim ayı itibariyle diğeri aralık itibariyle alındığı zaman aslında 3 aylık bir süre farkı var. Avrupa'da biliyoruz ki çocuklar 3 yaşından itibaren eğitim-öğretime alınıyor. Birde çoktan seçmeli dersler var. %99 Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Şuanda Kur'an'ı Kerim ve Peygamberimizin hayatı gibi temel dini bilgiler seçmeli ders haline geldi. Bu gerçekten bana göre bir devrim. Artık %99'unun Müslüman olduğu bir ülkede Din derslerinin okutulması kadar normal bir şey olamaz. Yazın biz çocuklarımızı nereye götüreceğimizi şaşırıyorduk. Ama şuanda on kişi bir grup oluşturursa ve hangi seçmeli dersi seçerse o dersi görebiliyorlar.  Ben kendim Din Kültürü Öğretmeniyim. Haftada bir gün derslere giriyorum. Derste gusül abdestinin nasıl alındığını bilmeyen çocuklarımız vardı. Bunu da 18. Milli Eğitim Şurası'na sunan bizleriz. Diğer sendikalar bu sisteme karşı çıktılar. Ama alternatif hiçbir teklifleri yok.

 

Bu sistem ilk sunulduğunda sizinde belirttiğiniz gibi 1+4+4+4 şeklinde sunduğunuzu ve Eğitim Bir-Sen'de yetkili bir kişinin kamuoyunda verdiği demeçte bu sistem için gerekli altyapı oluşturulduktan sonra kademeli şekilde geçirilmesi gerektiği söylendiğini duymuştum. Sizce bu sisteme çok çabuk mu geçiş yapıldı. Erken geçişten dolayı gerçekten alt yapısı sıkıntısı oluştu mu?

Biz Avrupa ülkesi gibi durağan bir ülkeye sahip değiliz. Bizim öğrenci sayımız birçok Avrupa ülkesinin nüfusu kadar. Yani şiddetle dersliğe ihtiyaç var. Eğer okullarımız tekli eğitime geçerlerse haftada 36 saatlik ders yükümlülüğünün ortaya koyduğu sıkıntıda ortadan kalkacaktır. Şimdi biz uzmanlaşmaya gidilmesi gerektiğini ve bu eğitim sisteminin de buna yönelik olduğunu söyledik. Fakat biz bu uzmanlaşmayı vermek için bu eğitimi verecek araç ve gereçlerinde olması gerektiğini söylüyoruz. Böyle bir sıkıntı olabilir. Ama bu sisteme ne olursa olsun geride bıraktığı sistemden çok daha iyi olduğundan geçişin erken yapılması iyi oldu.

 

Peki, bu araç ve gereçler sağlandığında bu eğitimi verebilecek eğitimciler var mı?

Bu eğitimi verecek öğretmenlerimiz var. Bunlar kendilerine görev verilmesini bekliyor. Bizim en son yaptığımız araştırmaya göre bakanın her zaman örnek vermiş olduğu OECD ülkeler: Bu ülkelerde sınıf ortalaması 20-25 kişi, eğer bizde OECD ülkeleri gibi bir eğitim sistemine geçecek olursak şuanda 285 bin öğretmene ihtiyacımız var. Bakan ise 120 bin diyor. Ama şuanda bizim yaptığımız en son araştırmaya göre eğer biz OECD ülkeleri standardına gelmek istiyorsak bu ihtiyacı da göz ardı etmemiz lazım. En çok bütçenin AKP hükümeti döneminde eğitime ayrıldığını biliyoruz. Ama hızlı bir şekilde neler yapılacaksa yapılması gerekiyor. Kayseri'de hayırseverler sağ olsunlar okullar yapıyorlar. Ben okullarda ki arkadaşlara gittiğimde diyorum ki 2-3 sene sonra bu sistemin ne kadar faydalı bir sistem olduğunu göreceksiniz. Çünkü gelişmiş ülkelerde ki sistem böyle.

 

Başörtüsü giyilmesine izin verilmemesi, bana camiye giremezsin demekle aynı şeydir. 

Kılık kıyafetin okullarda serbest bırakılması da gündemde ki bir diğer tartışma konusu sizce kamuoyunda dillendirildiği gibi çocukların psikolojisini bozacak bir uygulamamıdır?

27 Kasım'da kıyafet serbestliği uygulamasına geçildi. Ama önümüzde ki eğitim-öğretim yılı döneminde bu yürürlüğe girecek. Kıyafetin serbest olmasını biz istiyoruz. Karşı çıkan sendikalardan biri başörtüsü serbest olacak diye karşı çıktığını söylüyor. Bir diğeri başörtüsü taktığı zaman diğerlerinin üzerinde baskı oluşacak diye. Bu tamamen dinsel bir işarettir. Bundan dolayı karşı çıkılıyor. Kamu Sen'in karşı çımasın nedeni ise genel başkanın dediği şey; zengin-fakir ayrımının ortaya çıkması. Fakirler Mahmut Paşadan zenginler Ak Merkez'den giyinecek. Bende diyorum o zaman okulda ki kantinler de kapatılsın. Zaten köylerde, kasabalarda herkes birbirini tanıyor. Yani kim zengin, kim fakir herkes birbirini biliyor. Ben köy okullarına gittim. Orada da karşı çıkanlar var. Ama kaşı çıkmaların nedeni tamamen ideolojik.

Çocuklar okulda önlük giyiyor. Bu önlüğün onların arasında farklılıkları kapattığını söylüyorlar. Böyle bir şey tamamen yanlış. Çocukların giydiği ayakkabı, kantinde ki alış verişi, kullanmış olduğu cep telefonu, önlüğün üzerine giydiği kıyafetlerle bu çocuklarının hangisinin zengin ve hangisinin fakir olduğu zaten belli oluyor.

Biz bu işi çocuklara bu işi bıraksak bu iş çözülecek. Çocuklar arasında hiçbir problem yok. Bu problemi biz çıkarıyoruz. Bu kıyafet serbestliği çok güzel oldu. Ama eksik oldu. Çünkü merkeze insan konulmadı. Merkeze ders konuldu. Denildi ki imam hatip liselerinde kıyafet serbest, çünkü imam hatiplerde Arapça ve Kur'an dersleri var. Onun için orada başörtüsü serbest. Diğer okullarda seçmeli Kur'an Kerim derslerinde serbest diğer derslerde takamaz. Burada özne ders, bence öznenin insan olması lazım. Yani başörtüsünü ben inancım gereği takmak istiyorsam takabilmeliyim. Ben 1991-1994 yılları arasında Balıkesir'de bir imam hatip lisesinde görev alıyordum. O zaman başörtüsü imam hatiplerde de yasaktı. Sadece Kur'an'ı Kerim derslerinde takılıyordu. Sonra çıkarılıyordu. Buda yine okul yönetiminin inisiyatifine kalmıştı. Ben görev aldığım sırada ya arkadaşlar buraya çocuklarını gönderen başörtüsü için gönderiyor diyordum. Başlarını açtırmayın. Onlarda yönetmelik böyle gerekçesini öne sürüyorlardı. Yönetmelik onlardan yanaydı. Ama hala tam bir serbestlik sağlanmış değil. Mesela ortaokulda okuyan çocuklar sadece ben dinim inancım gereği örtüyorsam başımı bu şekilde gideyim dediği zaman gidemiyordu. Sadece Kur'an'ı Kerim'de örtecek ve diğer derslerde açacak.

Birde kamuda başörtüsünün serbest olamama problemi var. Diyelim başörtülü şekilde imam hatip ve ardından üniversiteye bitirdiler kamuda görev alacaklar. KPSS'ye de girdiler. Kamuda çalışma hakkını elde ettiler. Başını aç diyorsun yani sen kamuda çalışamazsın diyorsun. Milli Eğitim Bakanın da bu konuda çok talihsiz bir açıklaması var; 'Biz istersek, kamuda bunu serbest bırakırız. Bize kim engel olacak' şeklinde bir açıklaması var. Bende diyorum ki; 'biz AK Parti hükümetine oy verdik. Bizim oy vermemizin nedeni bu sorunun ortadan kalkması içindir. Bakan bunu bitirsin. Kamuda çalışan diğer arkadaşlar istediği kıyafetle gelebiliyor. Başörtüsü giyilip serbest bir şekilde kamuda görev almaları gerekiyor. Başörtüsü giyilmesine izin verilmemesi, bana camiye giremezsin demekle aynı şeydir.  Bu Allah'ın emridir. Biz şekilcilikten artık kurtulalım. Eğer hocalarımız güzel şeyler anlatıyorlarsa bu bizim için yeterli olmalıdır.

 

Aslında çocuklar arasında bir ayrımcılık yok sanırım bizim bu konuyu çok fazla tartışmamız onları ayrıştırıyor.

Zaten tüm insanlar birbirlerini tanıyorlar, biliyorlar. Şehirlerde okulların kayıt bölgeleri var. Yani Hürriyette Çorakçılarda oturan bir çocuk gidip, Alpaslan'da ki okula kayıt olamıyor. Zaten Alpaslan'ın çok zenginleri de çocuklarını özel okula gönderiyorlar. Belli mahallede ki çocukların gelir durumları bellidir. Aynı gelir durumunda ki çocuklar aynı okulla gitmiş oluyorlar. Onun için sıkıntı olmaz. Asıl sıkıntıyı biz çıkarıyoruz.

 

4c'lilerrde sendikanıza üye. 4c'lilerin özlük hakları ile ilgili çalışmalarınız var mı?

4C'liler çok mağdur olan insanlar. Geçen sene toplu sözleşme masasında onlar ilgili bir karar alındı. Normalde 10 ay çalışıyorlardı. Ama şimdi 11 ay 28 gün çalışıyorlar. Onlarla ilgili çok iyi kazanımlar elde ettik. Biz diyoruz ki aynı işi yapanlar aynı ücret olsun. İki sene önce Memur Sen'in genel kurulunda Başbakandan söz aldık.  Sözleşmeli öğretmenler kadroya alındı. Türkiye'de 70 bin sözleşmeli öğretmen vardı. Ama insanlara sendikalara üye olun dediğimiz zaman, vay siz ne yapıyorsunuz diye soruyorlar. Biz sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçmesi için çok çaba sarf ettik. İşte tüm arkadaşlarımızla dilekçe yazdık. Türkiye genelinde 70 bin dilekçe topladık. Bize dediler ki kadroya geçelim size üye olacağız. Kadroya geçtikten sonra 70 bin kişiden sadece 10 bin kişi üye oldu.

Kamuda çalışan kişi maliye de çalışan memurdan daha az maaş alıyordu. Farklı bakanlıklarda farklı maaş uygulamaları vardı. Biz dedik ki aynı işi yapıyorlarsa aynı ücreti alsınlar. Hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız. İnsanlar yapılan bu haksız uygulama ile kendilerini üvey evlat olarak görmeye başlıyorlar. Bu çalışma şevkini de bozuyor.

Birde öğretmenlerin maaşları düştüğü için emeklide olamıyorlar. Çünkü emekli yaşları geldiğinde çocuklarının üniversiteye gittikleri veya evlenecekleri döneme denk geliyor. Bu yüzden emekli maaşları yetmiyor. Ek derslerden kesintiler yapılsın bunlarda emekliliğe sayılsın. Şimdi emekli maaşı 1300 lira, ek derslerden kesintilerde yapılarak emekliliğe dahil edilirse öğretmenlerimizde emekli olacaklardır.

 

Sizin sendikalara bakış açınız nasıl? Söylemlerinizden anladığımız kadarıyla insanlar sendikalar konuda bilinçsiler. Siz bu bilinci sağlamak için neler yapıyorsunuz?

Biz 1992 yılında şair-yazar Mehmet Akif inan tarafından kurulduk. 21. yılımızı dolduruyoruz. Memur Sen, Kesk, Kamu Sen gibi üç büyük konfederasyon var. Üçünün de kuruluş yılı aynı: 1992. Hala %43'lik bir dilim bunlar üniversite mezunları, Sendikalar içerisinde değil. Ben okulları geziyorum. Kayseri'de ki tüm okulları gezmeye çalışıyorum. Geçmişte işçi sendikası 1980 darbesi öncesinde sendikalar için kötü bir izlenim bıraktı. Sendika denilince o akla geliyor. Yani siyaset yaptığımızı sanıyorlar. Biz siyaset yapmıyoruz. Eğitim çalışanların haklarını savunmaya çalışıyoruz. Ama toplumsal konularda ki söylemlerimizden dolayı toplum sizi bir yere konumlandırıyor. Sendikaların özlük ve ekonomik haklarının kazanılmasında söylemler aynıdır. Şuanda kamuda çalışan öğretmenlerin aldıkları ücretleri hakketmediğini görüyoruz. Üç sendikada bunu dillendiriyor.

 

Toplumsal konularda söylemlerimiz aynı. Mesela biz 4+4+4 sistemine geçilsin derken, onlar da kesintisiz eğitim devam etsin diyorlar. Bu konuda ki söylemleriniz bu nedenle ayrışıyor. Okullara gittiğinizde neden bir değilsiniz diye soruyorlar. Zaten bu yaratılışa aykırı bir durum diyorum.

 

Mazlumun yanında zalimin karşısındayız

İşçi sendikalarında, sendikaların elde ettiği kazanımlar sendikalara üye olan kişiler için geçerlidir. Ama kamu sendikalarında bu geçerli değil. Aslında bizde bunu çok istedik. Eğer bu şekilde yapılsa insanların tümü sendikalara üye olur. Ama şimdi diyorlar ki zaten birileri elini taşın altına koyuyor. Bunlar kazandığı zaman bende faydalanıyorum bu yüzden ben rengimi belli etmeyeyim diyor. Bizi siyasi partilerle özdeşleştirmeleri de toplumsal konularda ki söylemlerimiz. Hangi partiye söylemlerimiz yakınsa bizi o partinin sendikası olarak görüyorlar. Böyle bir şey yok. Bizim söylemlerimiz iktidar partisinin söylemleri ile örtüşe bilir. Ama bizim söylemlerimiz 1992 yılında Akif ağabey ile kuruldu; mazlumun yanında, zalimin karşısındayız. Mazlumun dini, ırkı, rengi sorulmaz. Kim olursa olsun ondan yana olmak demektir. Eğer biz iktidarın sendikası olsaydık. Eğitim İş kolunda biz yetkiyi almak için 2011 yılına kadar beklemezdik. Biz 9 yıl sonra aldık yetkiyi. Bize çok yakın olsaydı bizim çok önceden yetkiyi almış olurduk. Peki, biz niye büyüdük çünkü AK Parti ile insanların üzerinde ki baskı kalktı. İnsanlar üzerinde baskı vardı. 28 Şubatta biz fişlendik. Duygu ve düşüncemizi rahat dile getiremiyorduk. Baskı kalkınca insanlar kendilerini rahat bir şekilde ifade etmeye başladılar ve sendikamıza üye oldular.

Toplu sözleşme masasında bu yıl ek ödemeyi almak istedik. Öğretmenler 666 sayılı kanun ve kararnamenin mağduruydu. Eşit işe eşit ücret öğretmenler yoktu. Niye yoktu: Çünkü başka bakanlıkta çalışan öğretmen yok denildi. Bizde oysa çalışan öğretmenler var. Onu örnek alın dedik. Onlarda örnek almadılar. Şu anda biz ek ödemenin mağduruyuz. Mücadelemiz devam ediyor. 2013 yılında tekrar sözleşme masası kuruluyor. Şuanda Memur Sen olaraktan 10 iş kolunda genel yetkiliyiz. İnşallah bir iş kolu kaldı onu da alıp, genel başkanımızın deyimiyle ilk 11'imizi tamamlamak istiyoruz. O masada da kamuda çalışanları en iyi şekilde temsil etmek istiyoruz.

 

6 Ocak ta Akif İnan'ın ölüm yıl dönümü, onunla ilgili bir çalışmanız var mı?

Şuanda bir planımız yok. Geçen gün Akif Ağabeyin mezarını ziyaret etmiştik. Biliyorsunuz Urfa'da mezarı. Akif ağabey güzel bir çığır açtı. Geçen gün okullarda ki ziyaretlerimden sonra Felhiye Kaymakamını ziyaret ettim. Yaptığım ziyarette kaymakam beyin dediği çok hoşuma gitti 'Memur Sen Türkiye'de sendikacılıkta bir çığır açtı. Kırmadan, dökmeden muhalefet edileceği yerde muhalefet, destekleyeceği yerde de destekliyor.' Sendikacılık muhalefettir ama doğru yapılanı da takdir etmek gerek.

Milli güvenlik derslerinin amacı herkesin de bildiği gibi tamamen fişleme amaçlıydı. Kimin başörtüsü ile gelip-gittiğini fişlemek içindi. Allah Akif Ağabeyden razı olsun bu onun eseri.

 

Kayseri Milli Eğitim Eski Müdürü İbrahim Ceylan, Akif İnan'ın arkadaşıydı. İbrahim Bey'in gidişini neye bağlıyorsunuz ve bu durumu nasıl karşıladınız?

İbrahim Ceylan Erzurum İslami Bilimler mezunuydu. O dönemden Akif İnan ile arkadaşlıkları vardı. Hatta bizim Bartın şubemizin kurucularındandı. İbrahim Beyle gayet güzel çalışmalarımız vardı. Çokta çalışkan bir arkadaşımızdı. Gelir gelmez 10'dan fazla Anaokulu inşa etti. 2-3 tanesinin inşaatı devam ediyor. Kayseri'de Anaokulu vizyonuna yeni bir şey kattı.

İbrahim Bey 28 Şubatta imam hatip müdürüydü. 28 Şubatta darbe yiyenlerdendi. Ama gazetelerden biri imam hatipte ki bürokrasiden dolayı, onu 28 Şubatçılara benzetti. İbrahim Ceylan, buna çok alındı. Gerçekten bizde hak verdik. 28 Şubatta görevden alınan imam hatip müdürlerinden biriydi. Ama 28 Şubat bürokrasisine benzetilmesini kendisine hazmedemedi. Bundan dolayı kadrosunun olduğu Ankara'ya gitti. Biz İbrahim Bey'den çok memnunduk. Beraber çalışıyorduk. Kayseri kamuoyu da kendisini sevmişti.

İbrahim Beyin av merakı vardı. Yine bir hafta sonu ava çıktığını söylüyor; 'Develi'nin bir köyüne gitmiş, çeşmede su içelim derken, orada ki köylü vatandaşlarla sohbet etmiş. Sonra vatandaşlara okullar ne durumda diye soruyor. Yok, okullarımız kapalı deniliyor. İşte Milli Eğitim Müdürü öğretmen göndermiyor. Benzeri şeyler söylemişler. Tabi Milli eğitim Müdürünün öğretmen göndermeme sebebi Bakanlığın genelgesi. Bakanlık bir genelge gönderiyor. O ilde norm fazlası öğretmen varken, okullara ücretli öğretmen gönderemiyorsunuz. Bu nedenle okullar 2 ay geç açıldı. Tamamen sorumlu bakan, ama bilmeyenler sorunu Milli Eğitim Müdürü'nde gördüler.

 

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, yaptığı bir açıklamalarda kişilerin doğdukları illerde görev verilmeyeceği yönünde bir ilke edindiğini biliyoruz. Ama biliyoruz ki Kayseri Milli Eğitim Müdürlüğüne yeni atanan Bilal Yılmaz Kayserili, bu uygulama ile bakan söylemi ile çelişmiş olmuyor mu?

Milli Eğitim Bakanlığı'na Ömer Dinçer ilk atandığında geçici görevlendirme ile İbrahim Bey'den önce ki Milli eğitim Müdürü olan Erdoğan Bey'in kadrosu Eskişehir'de İbrahim Bey'in kadrosu buradaydı. Erdoğan Bey geçici görevlendirme il burada çalışıyordu. İbrahim Bey'de Eskişehir'de geçici görevlendirme ile çalışıyordu. Bakan kişilerin kendi memleketinde birinin görev almasının prensibine aykırı olduğunu söylüyordu. Bundan dolayı göreve gelir, gelmez, Cumhur Başkanı'nın memleketi olan Kayseri Milli Eğitim Müdürünü alıp, kendi kadrosunun olduğu Eskişehir'e, Eskişehir'de ki İbrahim Bey'inde Kayseri'de ki görev yerine getirdi.

Yine Rize Milli Eğitim Müdürü'nün kadrosu ayrı yerdeydi. Onları değiştirdi. Bu nedenle bakan şöyle övünüyordu; 'Ben hem Cumhur Başkanı'nın hem de Başbakan'ın memleketinde ki müdürleri geçiciliklerini iptal ettim. Onları kendi asıl kadrolarına gönderdim' diye övünüyordu. Bizde şöyle bir izlenim oluştu. O il doğumlular o ile atanamazlar. Ama geçen hafta Kocasinan'ın Düvel köy'üne nüfuslu bir arkadaşımız Bilal Yılmaz Milli Eğitim Müdürlüğü'ne atanmış durumda. Bakan burada söylemiyle çelişkiye düşmüştür. Sakın yanlış anlaşılmasın biz hemşerimiz olan birinin buraya gelmesinden dolayı bir sitem içerisinde değiliz. Sadece burada bakanın söylemiyle çeliştiğini söylüyoruz. Bakan ilkeli davranışını devam ettirebilirdi.

 

Buradan kamuoyuna en son neler söylemek istersiniz?

Şuanda üye olmayan, ama duygu ve düşünceleri bizim gibi olan arkadaşlarımız var. Çeşitli bahanelerle sendikamıza üye olmuyorlar. Bir takım bahaneler üretebilirsiniz ama üye olmak içinde çok bahane vardır. Ben üye olmayan insanlara diyorum ki kendiniz için yaşıyorsunuz. Adam diyor ki ben üye olunca ne olacak, kişisel bazda düşünüyor. Bende diyorum ki üye olursunuz arada 10 yıl geçer kişisel bazda hiçbir faydası olmaz. Ama toplumsal bazda çok büyük faydaları olur. Sivil toplum nedir? Ülkede kamuoyu oluşturmaktır. Şimdi başörtüsü ile ilgili kamuoyu oluşturacağız ve halk sesini duyuracak ki hükümeti harekete geçirecektir. Birde sayınız önemli, bir fazla olmanız yetkili olmanızı sağlıyor. Aynı zamanda bireysel olarak yardımcı oluyoruz. Ama sendikayı düşünenler daha çok toplumsal bazda düşünmeleri lazım. 

Söyleşi: Bünyamin Gültekin

Bakmadan Geçme