'TÜRKLER, TARİHİN KAYIP ÇOCUKLARIDIR'

İlim Hikmet Vakfın'da konuşan Yusuf Kaplan Braudel'in Türkler ile ilgili 'tarihin kayıp çocukları' tarifi üzerinden de yaptığı önemli tespitlerinde Arap dünyasının İslam ile ilişkisini bir şekilde yitirmediğini ancak bizim bir dönem hem tabanda hem de tavanda İslam ile ilişkimizi yitirdiğimizi söyledi.

Yusuf Kaplan İlim Hikmet Vakfı'nda konuştu. Kaplan, yaptığı konuşmada günümüz Müslüman zihni üzerinden tespitlerini paylaştı. Kaplan, ayrıca Braudel'in Türkler ile ilgili 'tarihin kayıp çocukları' tarifi üzerinden de yaptığı önemli tespitlerinde Arap dünyasının İslam ile ilişkisini bir şekilde yitirmediğini ancak bizim bir dönem hem tabanda hem de tavanda İslam ile ilişkimizi yitirdiğimizi söyledi.

'Çin yok olmaya geliyor'

Kaplan'ın yaptığı tespitlerin omurgasında Müslüman zihnini ve Müslümanca dünyaya bakma yetilerimizi yitirmemiz vardı.  Kaplan'ın 'Akif'in sözünü ettiği bizimde on yılladır dilimize pelesenk ettiğimiz bir lafı var: 'Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı' Bu aslında zihnimizin ne kadar aşındığını gösteren bir söz. Fakat biz bunun nasıl bir dinamit etkisi yaptığının farkına değiliz' şeklinde başlayan sözlerine şu şekilde devam etti; 'Biz mevcut halimizle Kur'an ve sünnete gidemeyiz. Ancak Müslümanların asıl hedefi Kur'an ve sünnete gitmek. Bunun başka bir açıklaması yok. İslamiyet dışında insanların, hakikat doğrultusunda derinleşmesini sağlayacak başka bir medeniyet veya kültürün kaynakları yok. Son zamanlarda çokça yaygınlaşan bir söz var: dünyanın yörüngesi Atlantik'ten Pasifik'e kayıyor. Önümüzdeki 25 yıl içerisinde Çin süper güç olacak. Ama insanların sormadığı bir soru var: Çin, gerçekten geliyor mu? Bence Çin yok olmaya geliyor. Dünyanın yörüngesini kaydığı niceliksel olarak doğru olabilir ama niteliksel olarak doğru değil. Yani kapitalizm küreselleşiyor. Kapitalizm alan genişletiyor. Yani varoluş alanlarını genişletiyor. Çin'in gelişi, insanların karşı karşıya kaldığı temel varoluşsal sorunlarını çözecek bir geliş değil. Japonya müthiş bir ekonomik gelişim gösterdi. Ama onlarda 10-15 yıldır batı uygarlığının bir parçası olarak algılanıyor.'

'Kurduğumuz hayaller, hep başkalarının…'     

Son 300 yıl öncesine kadar tarihin bizim içerisinde bulunduğumuz topraklarda yapıldığını ancak tarihin buradan yapılmadığını kaydeden Kaplan; 'Bugün Amerikalılar buradan giderse tarihin yapılmasında bu kadar belirleyici olamazlar. Bizim yaşadığımız coğrafya dünyanın kalbidir. Buradan ne kadar uzaklaşırsanız, 'tarihi aktör' olmaktan da o kadar uzaklaştırılırsınız.

            Dün, buradaydı. Bugün, burada değil. Ama yarının burada olması için çalışmalıyız. Çünkü biz burada değiliz. Bu nedenle kurduğumuz hayaller hep başkalarının hayalleri…' dedi.

'Ortaçağ ile benim ne alakam var'

'İnsanlık, tarihte ilk defa bir çağ körleşmesi yaşıyor. Bu daha önceki dönemlerde yaşanmadı. Bu semantik bir intihardır. Bu çağ körleşmesi iki düzlemde karşımıza çıkıyor. Birincisi bütün insanların batıya mahkumiyeti, ikincisi bütün insanlığın kendisinden mahrumiyeti… Kendi dinamiklerinden ve kendi kaynaklarından, kendi algılama biçimlerinden, kendi dünyasından mahrumiyeti… Şuanda batının elindeki imkanlarla insanlık tarihinin bütün birikimlerine ulaşabilecek durumdayız. Fakat şuanda o birikimi ne ise O, olarak algılayabilecek durumda değiliz. Kendimizi batı tarihinin süreçleri üzerinden tanımlıyoruz. Ortaçağ ile benim ne alakam var. 'İslam Ortaçağı aydınlıktır.' diyorlar. Söylemin merkezinde Avrupa var. Adamın Ortaçağından bana ne! Burada Müslümanlık özne olarak yok. Biz İstanbul'un fethini Ortaçağ'ın kapanışı ve yeniçağın kapanışı olarak görüyoruz. Kendi konumumuzu devre dışı bırakıyoruz' şeklinde tespitlerine devam eden Kaplan; 'Bizim sorunumuz İslami zihni kavrayabilmek. Biz asrın idrakine Kur'an'ı söylettiğimiz zaman, biz İslam'ı konuşmuş olmayız. Biz asrı konuşmuş oluruz. Zihnimiz Müslüman'ca işlemeden hiçbir şeyi algılayamayız. Başkaların dünyalarını merkeze alacaksak, farkında olmadan hakim düşüncenin meşrulaşmasına ve yaygınlaşmasına aracı oluruz' ifadelerinde bulundu.

'İlerlemefikri, çok ayartıcı bir fikir'

'Avrupa'nın felsefesi, dini ve kültürü kendisine ait değil' diyen Kaplan, dolayısıyla medeniyet tarihçilerinin Avrupa'nın özgün bir kültür olmadığının altını çizdiklerini belirtti ve 'Avrupa uygarlığı türemiş bir uygarlıktır' dedi.

            Kaplan demokrasi problemli bir şey olduğunu ve ortaya çıktığında batıdaki düşünürler tarafından ciddi bir şekilde tartışıldığını kaydetti. Nietzsche'nin demokrasi tanımlaması ve bazı batılı düşünürlerin insanlık üzerine tanımlamalarına dikkat çeken Kaplan, sözlerini şu şekilde sürdürdü; 'Nietzsche, demokrasiyi sürü mantığı olarak tarif eder. Eşcinselliğin bu kadar yaygınlaşmasında demokrasinin ve onun algılama biçiminin doğrudan etkisi var.

            Modernliğin kurucusu Descartes kabul edilir. Ama Modernliğin temellerini atan Kant'tır. Kant, ilk defa insanlık ergenlik çağına ulaştı dedi. Zihnimizin nasıl kaydığının izini buradan itibaren sürmemiz gerekiyor. Bu Avrupa için geçerli olabilir. Ama insanlık için yanlış bir tanımlamadır. Hadi diyelim ki insanlık aklını kullanmaya başladı. Modernlik dediğimiz şey ilerleme retoriği üzerinde kurulan bir şeydir. Modernlikle beraber ilk defa insanda ilerleme fikri belirdi. Bu ilerleme niceliksel bir ilerleme… İlerleme fikrinin kendisi çok ayartıcı bir fikir. Modernlik ergenlikse, postmodernizmle birlikte olgunlaşmış olmamız lazım. Ama tam tersi bir süreç işliyor. Postmodernlik, insanlığın çocuksu çağına geri dönüşüdür.'

'Demokrasi bitmiştir'

            Postmodernliğin ise, hızın, hazzın ve ayartının hükümranlığını ilan ettiği dromokratik bir rejim olduğunu söyleyen Kaplan; 'Demokrasi bitmiştir. Mesela gezi kuşağı demokrasi diyor. Onlar demokrasiden bahsederken, demokratik bir zihin kalıbı ile hareket etmiyorlar. Dromokratik bir zihin kalıbı ile hareket ediyorlar. İnsanların derdi demokrasi değil, hız ve haz. Özgürlük bitti. Marx Weber bunu 100 sene önce söyledi. Weber modernlik demir kafestir dedi. Ardından modernliğin iki büyük kriz ürettiğini söyledi. Birincisi anlam kaybı, ikincisi ise özgürlük kaybı… Özgürlük o kadar ucuz bir şey değildir. İnsanın hız ve hazzın peşinde koşmasının özgürlükle alakası yoktur. Bu insanın özgürlüğünü yitirmesidir. Dromokrasi çağı insanın özgürlüğünü yitirme çağıdır. Yani insanın, hızın, hazın, ayartının ve egosunun kölesi olduğu çağdır' dedi.

            Hızın ve ayartının bizi Helenizmin kucağına fırlattığını ve modernliği anlamadan feci derecede postmodernizme yakalanmış durumda olduğumuzu belirten Kaplan; 'Postmodernizme öyle bir yakalandık ki nasıl bir helaketin ve felaketin eşiğinde olduğumuzun farkında değiliz. Bu nedenle gezi çağını küçümsememiz gerekiyor. Onların bir temsiliyeti var' ifadelerini kullandı.

'İnsan cinsiyetini yitirmiştir'

Postmodern süreçte düşünce üretmek mümkün olmadığını da söyleyen Kaplan bunun nedenleri ve sonuçları hakkında ise şöyle konuştu; 'Çünkü burada insan ve tanrı, tanrı ve şeytan eşitlenmiş durumda… Zaman fikri yıkılmış durumda… Geçmiş ve gelecek zaman iptal edilmiş. Zaman algısı sadece genişletilmiş bir zamana kilitlenmiş durumda. Herşey burada ve şimdi olacak. İnsan şuanda nefsi emaresinin kölesidir. İnsan cinsiyetini yitirmiştir. Cinsiyetler çoğalmaya başladı. Bunlar artmaya da devam edecek.

            Birkaç ay önce Brüksel'deydim. Brüksel Başbakanı ilk defa eşcinsel olduğunu açıklamış. Bununla birlikte tartışılan iki sorun var: hayvanlarla cinsel ilişki ve ensest ilişkiler. Almanlar hayvanlarla ilişkiye girmeyi yasaklamışlar. Ama ensest ilişki tartışmasına şu yorumu getirmişler: 'Bu bir özgürlük meselesidir. Bunlar kendi özgür iradeleri ile karar veriyorlar. Bu meseleye bu gözle bakılmalıdır.' Bu insanın aşağılık bir yaratığa dönüştürülmesidir. Yani insan şuanda ibnu vakt değildir. Eğer insan vaktin babası olursa o zaman vaktin çocuğu da olmuş olur.'

'Çöl büyüyor'

İnsanlığı bekleyen felaketleri haber veren düşünürler üzerine de konuşan Kaplan; 'İnsanlar düşünme yetilerini yitirmiştir. Bunu Hidenger yüzyılın başında söyledi. Batı artık düşünemiyor dedi. Büyük düşünürler çağlarının ötesinde yaşarlar. Adam bunu 100 yıl öncesinden gördü. Hidenger'in hocası Nietche: 'Avrupa kangreni andırıyor, bu kangren bütün vücuda yayılmak üzere' dedi. Çöl büyüyor diye haykırdı. Bunu önleyemezsek insanlık 200 yıl sonra bir felaketin eşiğine sürüklenecek dedi. Bu felaketin adını da Nihilizm diye koydu. Nietche'de Nihilist'i ama Nihilist olmak zorundaydı. İnsanlığın yükünü omuzlarında taşıyan hakiki insanın çıkması gerekiyordu ve çıktı. Bu insan modernliğe acayip bir tekme vurdu. Bu nedenle Nietche çok önemli bir adam ve onu çok iyi anlamamız gerekiyor. Nietche'yi anladığımız zaman batı düşüncesini de anlayabiliriz. Kendi sorunlarımızı da Nietche üzerinden daha kolay bir şekilde anlamamız mümkün olabilir.

'Müslüman çağ sorunu yaşıyor'

'Tarihi yapan insanlar yalnız insanlardır. Tarih yalnız insanların kanatlarında yükselir. Yalnız insanların zirvesi peygamberlerdir. Peygamberler bu dünyaya mesafe koymuş insanlardır. Bu mesafeleri onların varoluşsal yolculuğunda zirve yapmalarını sağlamıştır. Bu dünyadan uzaklaştıkları ölçüde hakikate yaklaşmışlardır ve kendilerini keşfetmişlerdir.

            Mesafe biçimini koruyacak olanlar sadece Müslümanlardır. İnsan yaratılmıştır. Yaratan değildir. Bu nedenle nisbi olduğunu anlayan insan yaratıcı ile münasebet kurabilir. Mesafenin kaldırıldığı bir zaman diliminde Müslümanların İslam ile ilişki kurmaları zorlaştı. Dolayısıyla Müslüman zihnin kavranması ve hayata geçirilmesi zorlaştı.

            Müslümanlar çağ sorunu yaşıyor. İçinde bulunduğumuz çağ bizim çağrımızın çağı değil. O zaman bizim çağrımız bizi nereye çağırıyor. Biz istesek de istemesek de içinde bulunduğumuz çağın ağlarına dolanmaktayız. Biz Kur'an ve sünnete gidiyoruz desek de, yaptığımız çağın algılama ve bakış biçimleri üzerinden İslam'ı algılamak. Bediüzaman'ın geliştirdiği bir sahabe algısı var: 'Sahabenin peygamber ile olan ilişkisi birebir' diyor. Sahabenin H.z. Peygamber ve İslam ile ilişkisi doğrudandı. Doğrudan olduğu için doğurgandı. Bizim İslam ve H.z. peygamberle ilişkimiz doğrudan değil, doğrudan olmadığı içinde doğurgan değil. Bizim ilişkimiz epistemojik, ontolojik değil' şeklinde Müslümanların içinde bulunduğu durumu ortaya koyan Kaplan, Avrupalıların Müslümanların tam da bu noktasında hücuma geçtiğini ve Avrupa sürecinden örnekler vererek şu sözleriyle dile getirdi;

'Batı H.z. Peygamber üzerinden İslam'a saldırıyor'

'Batılıların İslam dünyası üzerine geliştirdikleri hesapların merkezinde H.z. Peygamberin ve Sünnet-i seniyenin devre dışı bırakılması var. Martin Luther King'in kilisesine gittim. Adamın kilisesinde bulunan panoda şu yazıyor: 'Artık bende incili anlayabileceğim.' Aslında batı Hıristiyanlığın köküne kibrit çakan bir söz olduğunu bilmiyor. Bu aslında önüne gelen herkesin ilahi mesajı anlayabileceği anlamına geliyor. O zaman peygamber niye var. İbn-i Teymiye'nin söylediği bir şey var: 'İslam'ın anlaşılması sürecinde H.z. Peygamberin konumu Kur'an'ı Kerim'den önceliklidir.' Biz peygamberi devreden çıkardığımızda Kur'an ile direk muhatap olacağız. Biz kimiz ya! Bu çok rezil bir şey. Ondan sonra kelle sayısı kadar Kur'an çıkacak ortaya… Bunu önleyemeyiz. Bugün eşcinseller kendilerine göre İncil yazıyorlar. Feministler kendilerine göre İncil yazıyor. Protestan kilisesinde papazların %10'u ataisttir. Ataist papazlar kendilerine göre İncil yazıyor. İslam'ın nimet olma fazlı burada gizlidir. Müslümanların 200 senedir yaşadığı sorunun peygamberden uzaklaşmaktan kaynaklandığını söylüyorum. İslam düşüncesi nebevi bir düşüncedir. Beşeri bir düşünce değildir.

            Kelime-i Tevhitte H.z. Muhammed'in önce kul olduğu sonra elçi olduğu söylenir. Bu çok önemlidir. Biz Hz. Peygamberi bir kul olduğunu unutup onun bir vasıta olduğunu düşünürsek o zaman ne Peygamber ne de Kur'an bize bir şey söylemez.  H.z. peygambere vahiy İnzal ve Tenzil şeklinde gelmiştir. Biz peygambere vahyin sadece inzal şeklinde geldiğini algılıyoruz. Tenzil suretini çöpe atıyoruz. Tenzil süreci Mekke ve Medine sürecidir. Mekke ve Medine'nin toplamı Medeniyettir. Mekke süreci iç dünyanın Medine dış dünyasının oluşmasını sağlamıştır. Mekke sürecinde hakikat hayat bulmuştur. Medine sürecinde de hakikat hayat sunmuştur.

Batı H.z. Peygamber üzerinden İslam'a saldırıyor. H.z. Peygamberi devreden çıkarınca işi halledeceklerini zannediyorlar. Bu acayip bir zihni savrulmanın bizi getirdiği bir yerdir. Biz bir hadis metodolojisi geliştirmişiyiz. Mesela İbn-i Haldun tarih felsefesini hadisler üzerinden geliştirmiştir. Bu sadece Haldun için geçerli bir durum değil. Bütün ilimlerin kaynağında sünnett-i seniyenin merkezi bir rolü vardır.'

'Batı asimilasyon ve eliminasyon yapıyor'

            Müslüman zihninin nasıl işlemesi gerektiği konusunda görüş belirten Kaplan; 'Müslüman zihni analitik ve kategorik işlemez. Analiz kavramı ile tahlil kavramı asimetriktir. Biz bunların aynı olduğunu düşünüyoruz. Analiz kavramı latince 'lose''dan türemiştir. Anlamı kaybetmektir. Analizde yapılan o dur: parça üzerinde yoğunlaşmak ve sürekli atomlaştırmak. Modern insan, aydınlanma düşüncesi ile birlikte dış dünyaya yoğunlaştı. Dış dünya üzerinde insanı ve eşyayı anlamaya çalıştı. Dış dünya bir parçadır. Bilimler arasındaki irtibatlar koptu ve batılılar cehennemin eşiğine (Burada kasıt dünya savaşları) sürüklendiler. Ama tahlilde bütünle irtibat kopmaz.

            Paganların diğer kültürlerle karşılaşma biçimi iki strateji üzerinden gelişiyor. Birincisi asimilasyon… Asimilasyona direnirsen ikinci stratejiyi devreye sokuyor: Eliminasyon… Bunu büyük İskender ve Bush aynı şekilde uyguladı. Arada hiçbir şekilde değişen bir şey yok. Sadece zaman farkı var. Bush, Afganistan işgali sırasında 'ya bizden olacaksınız ya da bunun sonuçlarına katlanacaksınız' diyordu. Bu asimilasyon ve eliminasyon çalışmalarının ciddi bir örneğidir.

            Müslümanların temel sorunu zihnidir. Tarihi, kendini eşyayı, kainatı vb. Müslümanca okuyabilme sorunudur. Bizim zihni bir hicrete geçmemiz gerekiyor.'

'Türkiye'de İslam, İslami kesimlerce kolayca vazgeçilebilecek bir şeydir'

'Arap dünyasında İslam, Arap dünyasındaki bütün Müslümanlar gayri Müslümler içerisinde tek vazgeçilemez şeydi. Türkiye'de İslam, İslami kesimlerce kolayca vazgeçilebilecek bir şeydir. Biz her şeyimizi yitirmiş bir toplumuz. Arap dünyası her şeyini yitirmedi. Biz 40-50 yıldır yeniden Müslümanlaşıyoruz. Biz Arap ve İran dünyasından yapılan çevirilerle Müslüman olduk. Braudel, Türkleri; 'tarihin kayıp çocukları' diye tarif eder. Arap dünyası İslam ile ilişkisini bir şekilde yitirmedi. Ama biz yitirdik. Hem tabanda hem de tavanda…' şeklinde bir diğer ilginç bir tespitini ortaya koyan Kaplan, Amerika'da şahit olduğu bir olayı da bu konu bağlamında anlattı. Kaplan'ın anlattıkları adeta konuşmasının başından beri ortaya koyduğu sorunların bir çözüm yoluydu; 'Biz medresenin ne kadar ufuk açıcı bir şey olduğunu bilmiyoruz. Amerikan eğitim sistemini kuran John Dewey, Osmanlı medrese eğitimi üzerinden yaptığı araştırmalarda karşılaştığı ayrıntılarda şoke oluyor ve diyorki; 'Siz manyak mısınız? Bu eğitim sistemini düzeltsenize.' Ben medrese eğitim sistemini Chicago'da gördüm. Hem niceliksel hem de niteliksel olarak gördüm. Üniversitenin kampüsüne 3 tane katedral dikmişler. Bir tane havra bir tane de camii dikmişler. Bu niceliksel boyutudur ve niteliksel boyutuna da işarettir. Bu üniversite aynı zamanda dünya algısının dışında başka yolculukların yapıldığı ve başka akımların geliştirildiği bir yerdir. İslam medeniyeti ile ilgili en baba çalışma orada çıkmıştır.

            Üniversiteye gittiğimde öğrenci görmedim ve şaşırdım. Bana burada eğitim olmaz sadece araştırma yapılır dediler. 10 bin öğrencisi var ve sadece yüksek lisans ve doktora eğitimi var. Medrese sisteminde talebe gider öğrencinin dizinin dibinde oturur. Burada da adam alanında çığır açmış kim ise gider onun öğrencisi olur. Orada sadece adamın dizinin dibinde oturmuyor. O geleneği tevarüs ediyor.

            Adamlar gece gündüz İslam dünyası ile uğraşıyor. Çünkü buralarda bir şey var. Ama biz yokuz. Dünyada söylenecek bir söz var. O sözü söyleyecek olan biziz. Ama biz yokuz.

Hazırlayan: Bünyamin Gültekin

Yorumlar 1

Bakmadan Geçme