Türkler'in dünyaya hediye ettiği sanat 'Dokumacılık ve Halıcılık'
Orta Asya'dan Anadolu'ya kadar uzanıp günümüze kadar devam eden dokumacılık ve halıcılığın Türkler 'in dünyaya hediye ettiği bir el sanatı olduğunu söyleyen Öğretim Görevlisi Zahide Şahin, 'Dokumacılık ve halı atalarımızın dünyaya hediyesi. Halı sanatı, Türklerin bulduğu ve dünyaya hediye ettiği bir sanat. Orta Asya'dan bu sanat Anadolu'ya getiriliyor. Anadolu'da devam eden halıcılık ve dokumacılık günümüze kadar devam ediyor' dedi.
Kayseradar ve Radyoradar ortak canlı yayınında Salih Zeki Çetin'in moderatörlüğünde ‘Dün, Bugün, Yarın' programında geleneksel halı dokumacılığı geleneksel boyama, dokuma halılarındaki motifler ve anlamları Profesör Dr. Osman Özsoy ve Öğretim Görevlisi Zahide Şahin tarafından konuşuldu.
Dokumacılığın Orta Asya'dan Anadolu'ya kadar uzanıp geleneksel olarak devam ettiğini ifade eden Öğretim Görevlisi Zahide Şahin, “Bizde güzel bir yörük atasözü vardır. Bir yörüğün yükünü bir deve taşır da keyfini kırk deve taşıyamaz. Ne kadar güzel bir cümle değil mi yani ben bu cümleyi kullanmayı çok seviyorum çünkü yörük hayatında yaylak ve kışlaklar farklı, sürekli yarı konar, yarı göçer bir hayat var. Eşyanın çok olmaması lazım ve eşyanın kolay toplanabilir ve hemen taşınabilir ve kurulabilir olması gerekiyor. Dolayısıyla bir yörüğün eşyasını bir deve taşıyabilir ama o yörük hayatının keyfini kırk deve taşıyamaz keyif yani o yaylalar o doğal hayat onun keyfi çok önemli. Hatta şu an günümüz insanı da başladı ya minimal hayata minimal yaşam, fazla eşyadan arınma işte eşyanın kölesi olmama değil, daha sade bir yaşam. Geleneksel el sanatları o kadar geniş bir yelpaze o kadar derin bir dünya ki ömür yetmez. Atalarımız Orta Asya'da halıyı zaten biliyorlardı. İlk bilinen halı pazırık halısı. Eskiler kurga (oda şeklinde mezarlık) günlük hayatta kullanılan eşyalar ve at o odaya konuluyor. O halıda atın örtüsü olarak konulmuş bu halı 5'inci yüzyıla ait. Dokumacılık ve halı atalarımızın dünyaya hediyesi. Halı sanatın Türklerin bulduğu ve dünyaya hediye ettiği bir sanat. Orta Asya'dan bu sanat Anadolu'ya getiriliyor. Anadolu'da devam eden halıcılık ve dokumacılık günümüze kadar devam ediyor. Kayseri'de bu anlamda çok zengin bir yöre. El sanatları ve dokumacılık yönünden Kayseri deniz, derya. Bir şeyin geleneksel olabilmesi için 3 kuşak geçmesi lazım. Bu sanatlardır yüz yıllardır yaşatılıp günümüze kadar gelmiş olan sanatlar. Yüksek lisans tezimi Sarız yöresi üzerine yaptım. Sarız'ın geleneksel dokuma yöresinde halı yok. Çünkü yörük yaşamı var. Yörük yaşam tarzında halı ağır bir eşyadır. Taşıması biraz zahmetlidir. Daha basit kilim gibi cicim, zilim gibi dokumalar mevcut” ifadelerini kullandı.
‘SARIZ YÖRESİNDE BİR RENK VAR; KÜF YEŞİLİ'
Sarız yöresinde küf yeşiline benzeyen bir rengin ilgisini çektiğini belirten Şahin, “Doğal boya yapan insanlar yaşlandılar ya da akıl sağlıklarını kaybetmiş olabilirler ve çoğu vefat etmiş. İnsanlara eskiden nasıl boya yaptıklarını sorduğumuzda unutmuş oluyorlar. Ve bunlar yazılı bir şekilde yok. Sözlü ve uygulamalı olarak aktarıldığı için yazılıp not tutulmamış. Her yörenin boyaması farklı. Sarız yöresine de gittiğimde bir renk var çok farklı ilgimi çekti. Küf yeşili gibi. Bunu nasıl yaptıklarını sordum. Reçetesine ulaşamamıştım bu boyanın. Tesadüfen gittiğimiz bir yerde tekrar sorunca yoğurt suyu kullandıklarını söylediler. İnsan senelerce yaşasa yoğurt suyundan renk elde etmeyi akıl edemez” şeklinde konuştu.
‘YAPILAN HER ŞEY HEM İŞLEVSEL HEM DE SANATSAL OLARAK YAILIYOR'
Yahyalı halılarının çok eski örneklerinde mor rengini gördüklerini dile getiren Şahin, “Yahyalı deyince şunu da belirtmek istiyorum. Şimdi Yahyalı'da dokumacılığın çok yaygın olduğu zamanlarda dokumayla ilintili meslekler ortaya çıkmış. Mesela halı makası (sındı) atölyeleri var. Örneğin meslekleri sadece iplik boyamak olan meslekler var. Geleneksel sanatlarda bir şey sadece işe yarasın diye yapılmıyor. Yapılan her şeyde kirman olsun, halı kırpma makası olsun, tezgâh olsun hem işlevsel hem sanatsal olarak yapılıyor. Yani Anadolu insanı her şeyi süslüyor. Yahyalı yöresinde kadınların ellerine kına yakma geleneği var. Dokuma yapmadan önce kadınlar ellerine kına yakıyorlar. Kınanın deriyi kalınlaştırma özelliği var. Ve eğer ip eli keserse kına yarayı iyileştirir. Bünyan yöresinde de kadınlar kara sakız damlatıyorlar parmaklarını halı yaparken ip ellerini kesmesin diye. Bir de halk geleneklerinde Salı günleri işe başlanmaz düşüncesi vardır. Salı günü işe başlanırsa o iş sallanır gider. Halk kültüründe böyle bir inanışta var. Bazen yapılan dokumalara kadın kendi saçını koyuyor, kalıcı olmak için. Bazen tarih atıyor. Bazen kendisinin veya eşinin baş harflerini işliyor. Bazı dokumaların bir köşesi asimetrik yapılır. Çünkü Anadolu kadını mükemmel olan Allah'tır, kusursuz olan Allah'tır ben kulum dediği için asimetrik olarak işler halısını” diye konuştu.
‘HALIDA DÜĞÜM SAYISI KALİTEYİ GÖSTERİYOR'
Halıdaki düğüm sayısının kaliteyi gösterdiğini ifade eden Şahin, “Halının tersi çevrilir, 10 santim 10 santim içinde kaç tane düğüm var ona bakılır. En ve boy oranındaki düğün sayısına bakılır. 10 santime düşen düğüm sayısı halının kalitesini gösterir düğüm sayısı ne kadar fazlaysa halı o kadar kalitelidir. Eskiden ulaşım kolay olmadığı için insanları kendilerinin ve eşlerinin kefenlerini hazırlıyorlardı. Kefen hazır durur. Kefenin yanına bir dokuma yaparlar. Kefenin yanında bir de ölü mezara defnedilince kimse görmesin diye cemaatle arasına perde işlevi görür. Daha sonra bu dokuma camiye vakfedilir. Ve kimse bunu almaz, çalmaz. Herkes bilir, esnaf bile almaktan kaçınır. Uğursuzluk getireceğine inanır” dedi.