Türkiye zenginliği nasıl yönetecek?

Türkiye Yazarlar Birliği İzmir şubesince gerçekleştirilen Cumartesi Sohbetlerinde 'Din ve Kapitalizm' konusunda konuşan Celal Bayar Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İktisat Tarihi Ana bilim dalı Başkanı Prof. Dr. Bünyamin Duran fakirliği yönetmenin kolay ama zenginliği yönetmenin zor olduğunu belirtti.

Türkiye Yazarlar Birliği İzmir şubesinde konuşan Celal Bayar Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İktisat Tarihi Ana bilim dalı Başkanı Prof. Dr. Bünyamin Duran 'Müslüman ülkelerin zenginliği nasıl yönettiği sorgulanmalıdır 'dedi
Cumartesi Kültür sohbetleri programında 'Din ve kapitalizm' konusunda konuşan Duran akademik ders formatındaki sohbetinde Din ve Kapitalizm kavramları üzerinde durarak 'Kapitalizmin ne olduğu ekonomik, bilimsel, sanatsal gelişimlerle dinin ilgisi, yüzyılın cevap aradığı ana sorular. Kabul etmek gerekir ki kapitalizm bir izm olarak sosyal kültürel ekonomik bir sitem. Sosyal yapıyı olduğu kadar bireyin dünyasını da etkileyen bir sistem. Bireyin günlük pratiğine bu kadar etki eden bir dünya sistemi olmamıştır' dedi.
Kapitalizmin sürekli bir arayış içinde olduğuna, zaman içinde kabuk değiştirerek karşımıza yeni yüzüyle çıktığına dikkat çeken Duran 'Dün vahşice, kabaca, hoyratça bu işler yapılırken, bugün karşımıza çok naif, eğlenceli olarak kapitalizm karşımıza çıkmakta. Bugün daha sevimli yüzüyle karşımızda.' şeklinde konuştu.
'Nasıl yöneteceğiz sorusu'
İslam ülkelerinin kapitalizm karşısında neden kendine özgü bir ekonomik sistem oluşturmadığının sorgulanması gerektiğini söyleyen Profesör Duran, son yıllarda İslam ülkelerin geri kalmışlık zincirini kırarak ekonomik anlamda geliştiğini ama beraberinde bu zenginliği nasıl yönetecekleri sorularının cevap beklediğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü, 'İslam ülkeleri zamanla sanayi, ticaret alanında gelişmeler kaydetti. Şöyle çok değil biraz geriye döndüğümüzde 1970'li yıllarda algılarımız 'Biz bu işi yapamayız' noktasından 'Biz istersek yapabilirize' geldi. Türkiye Çin'den sonra en büyük gelişmeyi sağlayan ülke oldu. Türkiye önüne hedefler koydu. Biz yaşadıklarımızdan şunu gördük. Sanayileşmek büyümek o kadar zor bir şey değilmiş.
Şimdi asıl sorun şu; bizim bu zenginliği nasıl üreteceğimiz belli. Ama nasıl yöneteceğiz sorusu ortada. Kapitalizm deneyimini batı yaşadı. Batı bugünlere hangi tecrübelerden geçerek geldi? O toplumlar bunun faturasını nasıl ödediler? Toplumlara neye mal oldu?
Fukaralık ahlakı kolay
Türkiye bugüne kadar fakirliği yönetiyordu. Son 15 yıldır her alanda yapılan büyük yatırımlarla ülke ekonomisi büyüdü gelişti. Asıl bundan sonra sorun başlıyor. Bu zenginliği nasıl yöneteceğiz? Fakirlik ahlakı kolay. Fakirliği fukaralığı sabırla, bulduğunda şükürle, bulmadığında tevekkülle yönetirsin.
İşte şimdi Türkiye'nin önünde bir sorun geliyor. Müslüman ülke olan bu ülke zenginliği yönetirken insana, çevreye, diğer canlılara, dünyanın geri kalmış fakir ülkelerine yaklaşımı ne olacak? Bunu sorgulamamız gerekiyor. Kısaca dini nasıl kavga etmeden kapitalizmle barıştırıp insanımıza, insanlığa ümit olacağız. Bu yüzyılın din ve kapitalizm sorununa yaklaşımımızdaki ana tema bunlar olacak.
Modern dünyada Marksist yaklaşımla kapitalizm bireyin dünyasından dini kovup sekülerleştirmek için çalıştı. Dini kamudan, sosyal hayattan ve ekonomiden çıkartıp kişilerin vicdanına hapsetti. Böylece insanı değersizleştirdi. Din üzerinden tüm değerleri anlamsızlaştırdı. Her alanda anlam kayıplarını insanlığa yaşattı. Anlamlar hayattan çekilince bir müddet sonra Kapitalizm tıkandı. Bu defa da İbrani dinin değerlerini kamuya davet etme gündeme geldi. Post Modern anlayışla hayata demokratik değerlerle barışık bir din anlayışı empoze edilmek istendi. Bilimin bulgularıyla barışık, tekelci olmayan anlayışla yeni bir din topluma empoze edilmeye çalışıldı.'
'Hayat evrenini güçlendirmeliyiz'
Din ve Kapitalizm yaklaşımında sağlıklı bir toplum için mutlaka her şeyi para olarak görmeyen, değerlerle donanmış bireyler için mutlaka politik ve ekonomik sitemin baskılarından arındırılmış hayat evrenine ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Duran, 'Sosyal hayatın mutlu, sağlıklı bireylerden oluşmasına zemin hazırlayan Hayat evreni dediğimiz Aile, Ahlak, Teoloji, sanat gibi alanlarda mutlaka toplum kapitalizm baskısını politik sistem ve ekonomik sistemin baskılarından kurtarmak gerekiyor. Bu gerçekleştiği takdirde hayata anlam yükleme, Aidiyet ve iletişimde değerleriyle ideal, mutlu bireyler oluşacaktır. Dinin bireyi kapitalizmin değersizleştiren, anlamsızlaştıran, iletişimi kesen etkilerinden kurtarmak ancak hayat evreni dediğimiz alanı güçlü hale getirmekle mümkün' dedi.
Duran Türkiye'nin kapitalizm cenderesindeki dünya insanlığına bireye anlam yükleyerek, onun aidiyet duygularını güçlendirerek, İletişiminde insan odaklı değerlerle donanmış yapısıyla çıkış noktası olabileceğini söyledi.
Kurumsal Haber

Bakmadan Geçme