'TÜM EZBERLERİMİZİ BOZMALIYIZ'
'Kayseri Uluslararası Öğrenciler Akademisi' Tarih Atölyesi dersini Araştırmacı-Yazar Ahmet Kot verdi. Kot: "Sadece tarih değil bütün ezberlerimizi bozmamız gerekiyor" dedi.
T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Medeniyetin Burçları Derneği'nin birlikte düzenlediği 'Kayseri Uluslar arası Öğrenciler Akademisi' Tarih Atölyesi dersini Araştırmacı-Yazar Ahmet Kot verdi. Kot konuşmasında tarih bilinci ve tarihi doğru anlama noktasında neler yapılabileceği konusunda öğrencilere açıklamalar yaptı ve sadece tarih konusunda değil bütün ezberlerimizi bozmamız gerektiği konusu ile ilgili öğrencilerle sohbet etti. Kot konuşmasında insanların farklı farklı insan özelliklerinin olduğunu ve her bir özelliği Allahu Teala'nın insana yüklediğini belirtti. Kot konuşmasında şunları kaydetti:
'Hz. Adem'den beri insanoğlu yeryüzünde çeşitli topluluklar meydana getirmiştir. Bu topluluklar bize yarattığı bu evrende yani kendi kuralları olan sünnetullah içinde insanı yaratmıştır. Ve insanlar belli bir coğrafyada yaşamaktadır. Coğrafya sadece tepeler, dağlar, nehirler değildir. Coğrafya aynı zamanda bu evrenin tamamıdır. Etrafımızdaki herşeydir. Biz doğduktan sonra bu coğrafya da kendimize yeni bir alem oluştururuz. Bu evrenin bir parçası da insan topluluklarıdır. Bu insan toplulukları farklı coğrafyalara göre, farklı ırklara, dillere, kültürlere, farklı din anlayışlarına göre aslında din tektir. Fakat daha sonra insanlar dini kendi düşüncelerine şekillendirmişler ve farklı dinler ortaya çıkmıştır. İbrahimi din dediğimiz inanç sistemi tektir. İnsanlar bu toplanma sebepleri çok farklı sebeplerle olmuş ve çeşitli kurallar ortaya çıkmıştır. Yavaş yavaş tarih dediğimiz şey yani bilgiler topluluğu ortaya çıkmıştır. Bunları incelemenin bilmenin metodudur tarih'
'SADECE TARİH DEĞİL BÜTÜN EZBERLERİMİZİ BOZMAMIZ GEREKİYOR'
Ahmet Tok, insanların müslüman olmak noktasında bütünleştiklerini ve herkesin Hz. Adem'de birleştiğini belirterek şunları ifade etti:
'Hz. Adem'den bu yana yaşadığımız sürece, genlerimize işliyoruz,. Onun için hepimiz ayrıca farklıyız. Afrika'da yaşayan kardeşlerimiz farklı coğrafya şartlarında, Asya'dakiler farklı şartlarda yaşıyorlar ama müslüman olmada birleşiyorlar. Hz. Adem'in nesli olarak birleşiyorlar. Bu süreçte önce bir soy ağacı dediğimiz metodlarla insanlar bunları kaydetmeye başlıyor. Genişleyen bir ağaç şeklinde soy ağacı oluşturuyorlar ve bu da tarihin kaydedilmesinin başlangıcıdır. Daha sonra yine insanlar çeşitli metodlarla birlikte değerlendirecek şekilde tesviye etmişlerdir. Günümüzde çok farklı tarih anlayışları var. Bu anlayışlar çerçevesinde farklı tarih ekolleri ortaya çıkmıştır. Bu kısa konuşmamızda biraz ezberlerimizi bozmamız gerektiğini söylemek istiyorum. Bize öğretilen şeylerle doğru olan şey her zaman örtüşmeyebilir. Mesela dünya haritası dediğimiz şey, evrende sağ sol alt üst yok. Biz dünya haritasını öne aldığımızda Kuzey kutbu yukarda, güney kutbu aşağıdadır. Niçin. Bu son 250-300 yıllık sürecin bir sonucudur. Yukardaki uluslar zengin uluslar ve dünyayı hakimiyetleri altına almış kuzey uluslar aşağıdakiler de yönetilen, baskı altında tutulan uluslar. Kendilerini psikolojik bir algı oluşturmak amacı ile kendilerini yukarda diğer aşağıda görmek istedikleri milletleri de aşağıda gösteren bir algı operasyonudur. Aslında tersi ve düzü olmayan bu haritaların nasıl algı operasyonu ile ters yüz edildiğini görüyoruz. Aslında Greenvich denen yerden geçtiği söylenen sıfır noktası aslında İstanbul'dadır. Sultanahmet'te milenyum taşı denen bir taş vardır o da Bizans zamanından beri sıfır noktasıdır. Osmanlı döneminde de sıfır noktası olarak kullanılmış ancak İngilizler İstanbul'u işgal ettikten sonra bu taşı İngiltere götürmüşler. Belki bu konuda bir mahkeme açsak kazanabileceğimiz bir olaydır. Midle East ne demek Ortadoğu. Neye göre orta, batılı Avrupalı bu tarafı doğu kabul etmiş yani kendisini merkez kabul ederek uzak doğu ve ortadoğu şeklinde ayrım yapmışlardır. Kendilerine göre dizayn edilen bir dünyada herşey yani tarihi, coğrafyası, hepsi, hatta ilahiyat bile kendilerine göre şekillenmiştir. Bizim doğruyu yakalamamız için bu kalıpları kırmamız gerekiyor. Mesela ilahiyat
sözü yanlıştır, niçin yanlış. İslami terimlerdir bizim öğrendiğimiz şey, ilahiyat demek teoloji demektir. Yani Tanrı bilimi, hristiyanlığın bir kavramıdır ilahiyat. Her şeyi sorgulamamız lazım. Her konuda sorgulama yapmamız gerektiğine inanıyorum. Mesela sosyoloji, mesela psikoloji, psikoloji nedir? Psikolojinin Türkçesi olarak biz Ruhiyat demişiz. Bizim inanışımıza göre ruh bilimi olur mu. Ruhu bilim kategorisine sokabilir miyiz. Çünkü ruh bilimi dediğimiz zaman yine batı ilminin önümüze koymuş olduğu ve Yunan Tanrıları ile isimlendirilen çeşitli kompleksle açıklamak gerekiyor. Freud ve başka psikologların yöntemiyle kendimizi açıkladığımız zaman doğru bir açıklama olmaz. Bunun karşısına kendi psikologlarımız çıksa desek bu da yanlıştır. Çünkü başka bir medeniyetin ortaya çıkarmış olduğu bir ilimin bizdeki karşılığını antitezini geliştirmeye çalışırsak her zaman ondan geride kalırız. Buradan medeniyet kavramına geliyoruz. Medeniyet kendi dünyamıza göre, yaşadığımız ortamı düzenlemek yani, Medine şehir, insan topluluğu, insanın kendi çevresi ve çevresini inandığı bir dünya haline getirebilme sürecidir. Biz kendimiz İslam medeniyeti dediğimiz, kendi kurduğumuz medeniyette, mimarisi ile, ev tarzı ile tıbbı ile kendimize uygun bir medeniyet geliştirmişiz ve buna da İslam Medeniyeti demişiz. Her ne kadar coğrafyalara göre değişse de hepsi İslam Medeniyetinin parçasıdır. Diyelim Endülüs medeniyeti İspanya'da yaşayan müslümanların geliştirdiği medeniyettir ona uygun şartlardadır. Selçuklu, Orta Asya, Osmanlı, Kuzey Afrika ya da Mali'de Afrika'daki Timbuk'tu medeniyeti var. Anti parantez, Amerikalılar götürdükleri zenci kölelerin tamamını buradaki müslümanlardan alıp götürmüşlerdir. Buraları bize öğretmemişler ve yok saymışlar. Batı medeniyeti, kökleri Yunan medeniyetine dayalı ve maddi kültürün egemen olduğu farklı bir medeniyet tarzıdır. Ve o medeniyetin ortaya çıkardığı ürünler sınıflandırması kendilerine göre bir sınıflamadır. Biz onun tamamen negatifini yapmakla bir medeniyet kurmuş olmayız. Kendi dünyamıza uygun bir medeniyet kurmamız gerekir. Aynı şekilde tarihe gelirsek, tarih dediğimiz şeyin önce kendi yorumumuzu yapmamız gerekir. İyi bir müslüman tarihçinin İbni Haldun'u okumadan tarih yapamaz. Yine birçok tarihçinin görüşleri var. Biz kendi dünyamızı kuracak şekilde yorumlarımızı geliştirirsek, kendimize uygun bir medeniyet çevre oluşturabiliriz. Aksi halde yenilmeye mahkum oluruz. Onlar kuralı koyar bizler o kurallar içinde oyun oynarız.'
'BATI İKİ DÜNYA SAVAŞI İLE KÜRESEL HAKİMİYETİNİ GELİŞTİRDİ'
Ahmet Tok, laiklik konusu ile ilgili de çeşitli açıklamalar yaparak, laiklik denen şeyin topluluklara göre değişen bir şey olduğunu vurguladı. Tok dünyadaki anayasaların, laiklik anlayışlarının çok farklı olduğunu, her ülkenin kendi tarihinden getirdiği şeylerle kendi kurallarını koyabileceğini vurguladı. Resmi tarih ve gerçek tarih anlayışının farklılığına da değinerek, her zaman resmi tarihle gerçek tarihin örtüşmediğini örnekler vererek anlatarak şunları kaydetti:
'Laiklik dediğimiz şey topluluklara göre değişen bir şeydir. Fransa'da başka türlüdür, Amerikada başka türlüdür, İngiltere'de başka türlüdür. Anayasa yine aynı şekilde her ülkede başka türlüdür. Biz ülke olarak bize uygun anayasa, bize uygun hukuk, bize uygun başkanlık sistemi, bize uygun psikoloji, bütün bunları kendimiz geliştirebilir hale gelirsek o zaman biz varız demektir. Yoksa başkalarının kurallarına göre oynayan ve sonuçları da belli olan olaylar zincirinin parçası oluruz. Her ülke kendisi bir resmi tarih denen bir tarih oluşturuyor. Resmi tarih gerçek tarihle örtüşmüyor. Bizim Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde bir tarih tezimiz vardı. Dünyada insanlık Orta Asya'dan yayılmıştır. Bütün dünyaya buradan yayılmıştır. Bütün dünyanın temeli Türk'tür, Hz. Adem'de Türk'tür. Bu anlayışa göre Orta Asya'da yaşıyor insanlar, burada bir kıtlık oluyor ve dünyaya dağılıyor. Kimisi Bering Boğazı'ndan geçip Amerika'ya gidiyor, kimisi Afrika'ya, kimisi Hindistan'a gidiyor. Hz. Adem'le birlikte oluşan bir insan toplumu var. Bu insan toplumunun nasıl oluştuğu ile ilgili farklı tezler var. Bu tezler Hz. Adem ile Hz. İbrahim arasında geçen sürenin çok uzun olduğu görüşü var. Binlerce yıllık kalıntıların bulunması ile ilgili tezler var. Her ülke kendine uygun tezler oluşturuyor. Bu yüzden gerçek tarihin ortaya çıkarılması gerekiyor. Kendi değerlerimizin ortaya çıkarılması gerekiyor. Bu anlamda bizlere çok iş düşüyor. Türkiye'de de dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir değişiklik oldu. Türkiye'de 6 içerisinde bir dil değişikliği yapıldı ve birden bire okur yazarlığı yüzde sıfıra inen bir ülke oldu Türkiye. Bir devleti yıkmak sadece onun yaşadığı yerleri dağıtmakla olmaz asıl onun kültürünü yok etmek
gerekir. Onun için önce alfabeyi değiştirdiler, sonra adım adım kanunları tercüme ederek, kitapları tercüme ederek bir nesil ortaya çıkardılar. Şimdi Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşımıza çıkan HDP olarak karşımıza çıkan insanlar onların yetiştirdiği insanlar. Bu sadece Türkiye'de olmuyor. Her birimizin ülkesinde aynı şey yapıldı. Çünkü hepsi bir merkezden planlanıyor. Somali'de de uygulanıyor diğer ülkelerde de uygulanıyor. Son yüzyıl içerisinde batı iki dünya savaşı yaparak dünyadaki küresel hakimiyetini pekiştiriyor ve ABD'nin merkezinde olduğu, Avrupa'nın da onun içinde olduğu bir küresel dünya var. Bu küresel dünyada kendi mallarını oraya satmak, pahalıya satmak, onlardan ucuz ürünleri almak üzere kurdukları bir dünya finans sistemi var. Bu finans sistemi tamamen çalmaya dayalı bir sistem. Bu sistemi tam uygulayabilmeleri için her yerde bu tür operasyonları yapmaları gerekiyordu. Bunu da yaptılar. Biz bu sisteme karşı mücadeleyi ancak doğruları yaparsak kazanırız yoksa her zaman tuzağa düşeriz. Türkiye'de olan şeyler diğer ülkelerde de oluyor, bu da bunun bir beyin tarafından yönetildiğini gösteriyor. Bulunduğumuz durumun sebeplerini iyi tespit etmemiz gerekiyor. Son iki yüz yıllık dünya tarihine baktığımızda İslam dünyasının parçası olan her yer, Osmanlının sahip olduğu toprakların nasıl elimizden çıktığına baktığımızda fotoğraf ortaya çıkıyor. Kuzey Afrika'yı Fransızlar, İtalyanlar, Arabistanı ve Ortadoğuyu İngilizler, Orta Asya ve Kafkasya'yı Ruslar, Hindistan'ı İngilizler işgal ettiler. Bunlar buralardan çekilirken kukla yöneticiler bıraktılar. Yani çekilmiş olmadılar, valiler bıraktılar. Bugün Mısır'ı kim yönetiyor, Libya'yı kim yönetiyor, Arabistan'ı kim yönetiyor. Batılı güçlerin çekilirken bıraktıkları yöneticiler. Ve devletleri de cetvellerle çizdiler ve öyle çizdiler petrol bölgelerine göre çizdiler ve geri çekildiler. Oralarda Müslüman halklar var ve batının valileri var. Bu noktada ne yapmak lazım? Özellikle genç kuşaklar kendi tarihlerini, şuurlu ve bilinçli bir şekilde okurlarsa, kendi toplumlarını tanırlarsa, kendi görüşünde olanların sayısını artırırlarsa bu her ülkede benzer şekilde olursa bu çalışmalar sonucunda bu yönetimler yıkılabilir. Mesela Mısır'da bütün bu yaşananlara rağmen rejimin sağlam olduğunu düşünmüyoruz. Yarın bir şey olur ve rejim yıkılabilir. Kaldı ki bize düşen çalışmaktır. Bize düşen çalışmaktır, ömrümüz sınırlı bu süre içinde doğru çalışıp, doğru gayret edersek, çalışırsak sonuç alırız ve vazifemizi yapmış oluruz.'
Haber Merkezi