Tükürürsen tükürürler gülüm
Engin Ardıç, Sabah Gazetesi'nde kaleme aldığı yazısında Başbakan Erdoğan karşıtlarının kullandığı dili ve yaklaşımı eleştiriyor.
Eskiden, gençlik ve hışırlık dönemimde, beni çok sinirlendiren kişiler için 'şu herif ölse' dediğim olmuştur.
Günün birinde boynumda ceviz büyüklüğünde bir tümör çıktı.
'Warting tümörü' denilen, habis olmayan, selim, yani iyi huylu bir ur... Kanser değilmiş yani.
Lakin bunun böyle olduğu uzun tetkiklerden, ultrasonografi ve MR çekimlerinden sonra anlaşıldı (KBB uzmanı Dr. İrfan Gözübüyük, dört buçuk saat ter dökerek tümörü kesti aldı.)
Yani, ön teşhisle kesin teşhis ve tedavi arasında birkaç gün 'bu iş tamam, vademiz bu kadarmış' dedim. 'Gittim gidiyorum' hissine kapıldım.
O günden sonra da, kimsenin, hatta can düşmanımın bile ölümünü istememeye yemin ettim.
Sizin de bu görüşe gelmek için o noktaya düşmeniz gerekmez.
Şimdi bakıyorum, başbakana duydukları kin ve nefretten gözleri dönmüş, 'yüreklerinin kulakları sağır' hale gelmiş, sapıtmış, zıvanadan çıkmış insanlar var...
Hayır, sokak ayaklanması çıkarıp yeni bir 27 Mayıs kışkırtmaya çalışan alçaklardan sözetmiyorum. Onların arkasında 'profesyoneller' bulunuyor.
CIA ve MOSSAD uzun süredir başbakanı devirmeye karar verdiler, bu amaçla kendi uşakları olan 'paralel örgütü' de kullanıyorlar, DHKP-C falan gibi yerli taşeronları da, 'ağaç sevgisiyle' yanıp tutuşan saftırıkları da. Bu, Alman gizli servisinin de işine geliyor, İstanbul sermayesinin de.
Çünkü başbakan İsrail'le 'papaz oldu', bu bir, NATO cenderesini kırıp Çin'den silah aldı, bu iki, bizi AB'ye almayacaklarını görüp Şanghay Beşlisi'ne yakınlaşmaya kalktı, bu üç, CIA destekli Mısır darbesine karşı çıktı, bu dört, Suriye iç savaşında taraflardan birine silah gönderdi, bu da beş.
Başbakan seçimleri ardı ardına çatır çatır kazandıkça da, devirmek için başka ne yapabilirler, göreceğiz.
Bir yol, suikast.
Diğer bir yol, 1980 öncesi denedikleri ve çok başarılı oldukları şekilde, Alevi-Sünni çatışması çıkarıp Türkiye'de yeni bir iç savaş ortamı yaratmak.
Buna çanak tutan 'medya namussuzlarını' tarih affetmeyecektir. 'Gerekirse ekonomik kriz çıksın' diyenler de buna dahildir.
Ancak...
Başbakanı sevmeyebilirsiniz, hatta ondan nefret de edebilirsiniz. Keyfiniz bilir.
Eğer hışırlık düzeyini aşamamış bir 'insancık' iseniz, içinizden onun ölümünü bile isteyebilirsiniz. Kendiniz küçük düşersiniz.
Fakat hiçbir şekilde ona uluorta hakaret edemezsiniz.
Taksim'de atılan 'köprüye eşinin adını ver de üstünden geçelim' sloganı, ne ağaç sevgisiyle, ne muhalefetle, ne de Y kuşağıyla açıklanabilen bir adilik, bir rezillik, bir alçaklık, bir şerefsizlik örneğidir.
Hiçbir şekilde 'AKP'ye oy vermek aşağılık bir davranıştır' ya da 'mezarına tüküreceğiz' yazamazsınız.
Hiçbir radyo programında hiçbir hanım kız 'ecelinle değil, acı çekerek öleceksin' diyemez.
Herhalde memlekette dikta olduğu için medyada bu kadar özgür hakaretler edilebiliyor!...
Günün birinde boynumda ceviz büyüklüğünde bir tümör çıktı.
'Warting tümörü' denilen, habis olmayan, selim, yani iyi huylu bir ur... Kanser değilmiş yani.
Lakin bunun böyle olduğu uzun tetkiklerden, ultrasonografi ve MR çekimlerinden sonra anlaşıldı (KBB uzmanı Dr. İrfan Gözübüyük, dört buçuk saat ter dökerek tümörü kesti aldı.)
Yani, ön teşhisle kesin teşhis ve tedavi arasında birkaç gün 'bu iş tamam, vademiz bu kadarmış' dedim. 'Gittim gidiyorum' hissine kapıldım.
O günden sonra da, kimsenin, hatta can düşmanımın bile ölümünü istememeye yemin ettim.
Sizin de bu görüşe gelmek için o noktaya düşmeniz gerekmez.
Şimdi bakıyorum, başbakana duydukları kin ve nefretten gözleri dönmüş, 'yüreklerinin kulakları sağır' hale gelmiş, sapıtmış, zıvanadan çıkmış insanlar var...
Hayır, sokak ayaklanması çıkarıp yeni bir 27 Mayıs kışkırtmaya çalışan alçaklardan sözetmiyorum. Onların arkasında 'profesyoneller' bulunuyor.
CIA ve MOSSAD uzun süredir başbakanı devirmeye karar verdiler, bu amaçla kendi uşakları olan 'paralel örgütü' de kullanıyorlar, DHKP-C falan gibi yerli taşeronları da, 'ağaç sevgisiyle' yanıp tutuşan saftırıkları da. Bu, Alman gizli servisinin de işine geliyor, İstanbul sermayesinin de.
Çünkü başbakan İsrail'le 'papaz oldu', bu bir, NATO cenderesini kırıp Çin'den silah aldı, bu iki, bizi AB'ye almayacaklarını görüp Şanghay Beşlisi'ne yakınlaşmaya kalktı, bu üç, CIA destekli Mısır darbesine karşı çıktı, bu dört, Suriye iç savaşında taraflardan birine silah gönderdi, bu da beş.
Başbakan seçimleri ardı ardına çatır çatır kazandıkça da, devirmek için başka ne yapabilirler, göreceğiz.
Bir yol, suikast.
Diğer bir yol, 1980 öncesi denedikleri ve çok başarılı oldukları şekilde, Alevi-Sünni çatışması çıkarıp Türkiye'de yeni bir iç savaş ortamı yaratmak.
Buna çanak tutan 'medya namussuzlarını' tarih affetmeyecektir. 'Gerekirse ekonomik kriz çıksın' diyenler de buna dahildir.
Ancak...
Başbakanı sevmeyebilirsiniz, hatta ondan nefret de edebilirsiniz. Keyfiniz bilir.
Eğer hışırlık düzeyini aşamamış bir 'insancık' iseniz, içinizden onun ölümünü bile isteyebilirsiniz. Kendiniz küçük düşersiniz.
Fakat hiçbir şekilde ona uluorta hakaret edemezsiniz.
Taksim'de atılan 'köprüye eşinin adını ver de üstünden geçelim' sloganı, ne ağaç sevgisiyle, ne muhalefetle, ne de Y kuşağıyla açıklanabilen bir adilik, bir rezillik, bir alçaklık, bir şerefsizlik örneğidir.
Hiçbir şekilde 'AKP'ye oy vermek aşağılık bir davranıştır' ya da 'mezarına tüküreceğiz' yazamazsınız.
Hiçbir radyo programında hiçbir hanım kız 'ecelinle değil, acı çekerek öleceksin' diyemez.
Herhalde memlekette dikta olduğu için medyada bu kadar özgür hakaretler edilebiliyor!...