Şükür - Hayal kırıklığı ve milletlere izzet veren İslam medeniyeti

Hiç kimse kendi inançları için umreye gitmek isteyen insanları engelleme yetkisine sahip olamaz. Hangi makamda veya mevkide olursa olsun.

Önceki gün bir hikayeden bahsetmiş ve Develi İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin umreye gidişini engelleyen 1981 yılında Kayseri'de valilik yapmış bir isimden bahsetmiştim. O gün bu şehirde valilik yapan Fevzi Yetkiner bu davranışıyla birilerini şirin gözükmeye veya kendi inancını göstermeye çalışıyordu. Fakat bir kişinin kendi kişisel hesaplarını görevinin önüne geçirirse olabilecekler böyle vahim olabiliyor. Hiç kimse kendi inançları için umreye gitmek isteyen insanları engelleme yetkisine sahip olamaz. Hangi makamda veya mevkide olursa olsun.

Böyle enteresan zamanlardan geçti bu ülke. Belki o gün Mustafa Ağca hoca, öğrencileri İtalya'ya veya Almanya'ya ziyarete götürüyorum diye gitseydi o valinin yanında, takdir ve taltif görecekti. Bu muhakkak çünkü kafalardaki medeniyet anlayışına göre medeniyetin beşiği batıydı ve batı değerleri dışında doğunun hele hele İslam beldelerinin ziyaret edilmesi çok kötü bir durumdu. Çünkü böyle yetiştirildiler, Arapların hain olduğu, Peygamberin bir çöl bedevisi olduğu şeklinde anlatılan şeylere o kadar inanmışlardı ki gözleri dönüyordu böyle umre gibi ziyaretler söz konusu olduğunda ve olmayacak tepkiler gösteriyorlardı. İşte bu tepkilerden birisiydi Mustafa Ağca hocanın başına gelenler. Bir de o kendilerini umre için hazırlayan o yaştaki öğrencilerin yaşadıkları hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz? Bir de bugün insanların rahatça, istedikleri gibi ve istedikleri kadar gidebildikleri umreyi düşününce, nasıl bir şükür içinde olmamız gerektiği daha iyi anlaşılıyor. Nimete nankörlük yapılabilecek en büyük zulümdür.

HAYAL KIRIKLIKLARI İLE YETİŞEN BİR NESİL

Evet bu hayal kırıklığını bu çocuklar ve daha niceleri çokça yaşadı. Üniversite kapılarında yaşadılar, lise kapılarında yaşadılar. Başörtüleri ile okullarına giremeyerek yaşadılar. Aşağılanarak, küçük görülerek yaşadılar. İnançları gereği namaz kılarken yaşadılar. Halbuki onların karşısında duranların aslında kendilerinin bir aşağılık kompleksi vardı. Batının üstün olduğuna duydukları inanç yüzünden kendilerini kendi milletini batı milletlerinden aşağıda görüyorlardı hala daha bu aşağılık kompleksi geçmiş değil sadece şekil değiştirdi.

Hala daha batılı ağa babalarının içine düştükleri bu krizden gelip kendilerini kurtaracaklarına inanıyorlar. Kendilerini batının bu kadar kolay satabileceğine inanamıyorlar. Çünkü batının bu ülkenin sahibi olarak onları gördüğüne kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki, o yaşadıkları travmadan yeni uyanıyor ve bu travmanın sorumlusu olarak da karşılarındaki tek güç olan AK Partiyi görüyorlar. Bütün bu toz dumanın altında yatan şey bu iktidar mücadelesidir. Nasıl olur 80 yıldır gül gibi yönettikleri ülke ellerinin altından kayar gider.

Bu ülkede daha önce başörtüsü sorunumu vardı. Herkes istediği gibi namazını kılmıyor muydu? Ne zaman kafası Kemalist ideolojiyle yıkanmış birisiyle konuşsanız size yaptığı değerlendirme budur. Bu ülkede herkes inancını rahatça yaşıyordu zaten. Başörtüsü sorunumu vardı 1980'li yıllara kadar. Fakat bu cahil kafalar bilmiyorlar ki o yıllara kadar bu ülkenin yüzde 80'i köylerde yaşıyordu ve 1980'li yıllardan sonra bu insanlar köylerinden şehirlere geldiler. Elbette bu insanların da okumaya, yaşamaya ihtiyaçları vardı. Sanki şehirlerde yaşamak kendileri gibi ayrıcalıklı elitlerin hakkıydı. Başka bir düşünce sahibi gelip ne okullarında ne de üniversitelerinde okuyabilirdi.

Bu ülkenin şehirleşmesi 1983'de Özal'ın iktidara gelmesiyle hızlandı. O küçük görülen, hor görülen, aşağılanan köylü Mehmet Ağa, Ahmet Ağa tüm sülalesini toplayıp şehre geldi. Şehrin nimetlerinden artık onlarda faydalanmaya başladı. Bütün her şeyi bir kenara bıraksak bile Özal'ın arkasından rahmet okunmasına vesile olan en büyük devrim bu oldu. Bu ülkenin ezilmiş, hor görülmüş, aşağılanmış insanlarına köyün dışında da bir hayatın olduğunu gösterdi. Sevmeyebilirsiniz ama bu devrimi inkar etmek bugün geldiğimiz noktayı inkardır ve bu durumlar asla hayal bile edilemezdi.

Neyin ne olduğunu gören insanımız şehre tutunma şansı elde etti. Belki bu tutunma şekli bugünkü çarpık şehirleri de beraberinde getirdi. Ama önünde bir tecrübemi vardı o insanların. Kendi kendilerine bir şehir kültürü oluşturdular. O kültürü bugün eleştiriyoruz. Şehirleşme bizi mahvetti. İnsanların arasındaki bağları kopardı. Modernizmin etkileri insanların yaşam şekillerini değiştirdi gibi eleştiriler yapıyoruz. Bu köşede çok yazdım kapitalizmin insanlar üzerindeki etkisini. Fakat bu eleştiriyi yaparken insaflı da olmak gerekiyor. Ne Osmanlının son döneminde ne de cumhuriyet döneminde bizim insanımız modernizme karşı koyabilme tecrübesi yaşamadı maalesef. Bugün ortaya çıkan çarpık şehirlerde biraz bunun eseridir.

İSLAM MEDENİYETİ MİLLETLERE İZZET VE ŞEREF KATTI

Bütün bunlara rağmen, batı medeniyetine alternatif bir İslam medeniyetini yeniden ihya edebilmek için söylem olarak bile olsa alternatif bir dil geliştirmek zorundayız. Fakat bunu kökü dışarıda hareketlerle yapamayacağımızı acı bir şekilde gördük. Bizden olan söylemleri iyi süzgeçten geçirmek, hataya düşmemek, en önemlisi de kandırılmamamız gerekiyor. Bu yolculukta İslam medeniyetinden görünüp de bu işin sahtekarlığını yapan çok hareketle karşılaşacağız. Önemli olan büyük tahribatlar yaşamadan bu hareketleri deşifre edebilmektir. Bunu yapamazsak batı medeniyetinin payandası olmaya devam edeceğiz. Bazen yapılan hataların telafisi olmuyor maalesef. Bu yüzden az hata yapmamız gerekiyor. Ben bunu 20 yıl önce söylemiştim söylemleri hiçbir şeyi kurtarmıyor. Önemli olan neyin İslam medeniyetinin çıkarına olacağını iyi analiz edebilmektir. İslam medeniyeti diye bir davası olmayan sadece kendi milletinin bekası için uğraşan yapılarla bir yere varılmaz. Hangi millet olursa olsun, izzet de şeref de kazandıran İslam medeniyeti olmuştur. Hepsinin de tarihlerine bir bakın, yenilgiler, hayal kırıklıkları, kısa kısa süren devletler, bir medeniyet haline gelememiş birtakım inançlar. İster Araplara, ister Türklere, ister İranlılara, ister Kürtlere hangisine bakarsanız bakın bunu görürsünüz. Ne zaman büyük İslam medeniyetinin bir parçası oldular işte o zaman tarih sahnesinde bir yerleri, değerleri, kıymetleri oldu. Bunun ötesi laf-ı güzaftır. Vesselam…

Vedat Önal yazdı...

 

Yorumlar 5

Bakmadan Geçme