Selda Avcı ile Hikaye Arşivi...
Merhaba Değerli Okurlarımız Bugün yine farklı bir köşemizle sizlerle birlikteyiz. Bu günden itibaren her hafta ''Hikye Arşivi'' köşemizle yaşanmış hikyeleri sizlerle buluşturmaya gayret edeceğiz…
Bilal'in Yüreği
'Birkaç yıl önce, bağlı bulunduğumuz Genel Müdürlük, dört arkadaşımla birlikte, beni bir ilimizde, memur statüsünde işçi almak üzere görevlendirmişti. Sözünü ettiğim ilde on personel alacaktık ve bunlar il müdürlüğü bünyesinde görevlendirilecekti. Biz beş arkadaş birleşerek, sözünü ettiğim ile gittik.
Önceden ayrılan bir misafirhaneye indik. İle gelişimizi kimsenin duymasını istemiyorduk. Beşimizin de kanaati oydu ki, hak edeni kazandıralım, siyasi ve diğer baskılara boyun eğmeyelim.
Biliyorduk ki, katılım yoğun olacak ve herkes bir referansla bizi rahatsız edecekti, çünkü Türkiye'nin gerçeği buydu. Bunun için çok dikkatli davranıyorduk.
İle ikindi vakti gittik. İkindi namazını kılmak için tarihi bir cami olup olmadığını sorduk. Biliyorduk ki bu ilimiz cami bakımından biraz fakirdi. Tarihi bir cami olduğunu söylediler. Beş arkadaş, arabamıza atlayarak oraya gittik.
Kimse bizi tanımıyor, zaten cami de şehrin biraz dışında. İkindi namazı kılınmış, caminin avlusu boş. Beşimiz de şadırvana oturarak abdest almaya başladık. Ayakkabılarımı çıkarıp çoraplarımı da sıyırmaya başlamıştım ki, ayaklarımın önüne bir takunya kondu. Bu takunyaları önüme kim bıraktı diye başımı kaldırınca, yüzüme tebessümle bakan, yirmi beş yaşlarında bir gençle karşılaştım: 'Ben buraları bilirim, siz yabancıya benziyorsunuz; namaz kılana hizmet, Allah'ın rızasını kazandırır. Allah kabul etsin!' dedi. Gencin tebessümü, davranışı bizi çok etkiledi.
Sordum: 'Sen kimsin? Adın nedir?'
'Adım Bill. Bu mahallede oturuyorum.'
Bir an abdest almayı bırakarak, gençle ilgilenmeye başladım.
'Ne işle meşgulsün Bill?
'Şimdilik işim yok. Ama inşallah yakında işe gireceğim.'
'Nasıl olacak o?' dedim.
Yüzüne huzurun ve mutluluğun tebessümünü kuşanarak:
'Üç gün sonra bir devlet dairesinin müdürlüğünde sınavla adam alınacak. Rabbim, oraya girmeyi nasip edecek inşallah' dedi.
Arkadaşlarım da abdest alırlarken, Bill'le aramızda geçen bu diyaloğa kulak vermişlerdi.
'Peki, Bill, bu zamanda işe girmek zor, senin torpilin var mı? Referansın kim? İşe nasıl gireceksin?'
Bill'in o mütevekkil halini hiç unutamıyorum! Hepimizin üzerinde bomba tesiri oluşturacak sözü söyleyiverdi:
'Benim referansım Allah (cc)'tır; ne güzel vekildir O. Dün gece O'na dilekçemi sundum. Hiç yetimin duasını geri çevirir mi O?'
Y Rabbi! Ne işe tutulmuştuk! Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Gözlerimin buğulandığını ona göstermemeliydim.
'Bill, baban yok mu?'
'Yok, ben üç yaşındayken ölmüş. Anneciğim büyüttü beni.'
Temiz bir saflık üzerindeydi. Bütün söylediklerini gönülden söylüyordu. Bu, o kadar meydanda idi ki, kalbi adeta yüzüne vurmuştu.
'Askerliğini yaptın mı?'
'Yaptım ya, hem de çavuş olarak.'
'Evli misin Bill?' Bir anda gözleri yere düştü. Yine o mütevekkil hli bütün yüzünü kaplamıştı.
'He ya, evli değil de sözlüyüm. İnşallah, işe girer girmez hemen düğünümü yapacağım!'
'Ama Bill, üç gün sonraki sınav için o kadar kesin konuşuyorsun ki, sanki kazanmış gibisin!
Gözlerini ufka dikti, daldı, sustu ve biraz sonra:
'Ben Rabbimi seviyorum, inanıyorum ki O da beni seviyor. Seven sevene yardım etmez mi?'
Ona söyleyecek lf bulamıyordum.
Allah, bizi kocaman kocaman (!) müdürleri, Bill kuluna hizmet etmek için oraya göndermişti, adeta. Kim müdür, kim garibandı?
Bill dilekçesini büyük makama verince, melekler harekete geçtiler, daireler, müdürler harekete geçtiler ve hep birlikte ona koşmaya başladılar; çünkü emir büyük makamdandı. Allah'a malik olan insanın mahrumiyeti söz konusu olabilir miydi?
Sormaya devam ettim:
'Bari Bill, evlenecek kız bulabildin mi? Bu zamanda hem yetim, hem de işsize kim kız verir ki?'
Başını salladı ve 'doğru' diyerek ekledi:
'Zor nişanlandım ya. Allah razı olsun, kayınpederim olacak olan insan, 'Sözde Müslüman' değil, hakiki mü'min. 'Bu zamanda namazında-niyazında damat nerde bulunur, hem rızkı veren Allah'tır' dedi ve kızını bana verdi. Rabbim rızkımızı verecek inşallah.'
Bill lise mezunuydu. Üçyüz kişinin katıldığı yazılı sınavı başarıyla geçti. Ve bizler, önümüze sunulan -Bakanlık dahil- tüm referansları bir kenara koyarak, Bill'in referansını en öne koyduk.
Mülakt gününe kadar bizi göremedi. Mülkata girdiğinde karşısında bizi görünce birden şaşırdı, yüzü kızardı ve gözleri yere düştü. Sessizliği bozdum: 'Bill, bizi tanıdın mı?' 'Evet!' 'Peki ne diyeceksin şimdi?' Ağlamaya başladı. Çocuk gibi ağlıyordu. İster istemez bizler de ona uyduk. Hıçkırıklar boğazımızda düğümlenmişti. Bill, ellerini kaldırdı ve dua etmeye başladı:
'Ey Rabbim, ben niyazımı sana sunmuştum. Hlimi sana açmıştım. Şimdi buradaki müdürlerime karşı mahcubum. Ey Allah'ım, ben senden başkasından istememeyi istedim, yine de öyleyim.
Sessizlik odayı doldurmuştu. 'Ne olur bana izin verin çıkayım' dedi. 'Peki, Bilal' dedik, 'Güle güle, Allah işini, aşını, eşini mübarek kılsın!'
Hazırlayan: Selda Avcı