"Kayseri gözüyle bağımsızlık, referandum vs."
Doğru Haber yazarlarından Kayserili Mehmed Göktaş bugünkü köşesinde "Kayseri gözüyle bağımsızlık, referandum vs." başlıklı bir yazı paylaştı.
İşte Mehmed Göktaş'ın o yazısı:
Şimdi de devam ediyor mu bilmiyorum, eskiden Kayseri'de bir tüccar yanında çalıştırmak için bir çocuk alacağı zaman ciddi elemelerden geçirirdi. Doğru sözlü olup olmadığını, çalıp çırpma gibi huylarının olup olmadığını defalarca denerdi, çocuk bunun hiç farkına varmazdı. Çocuk bu sınavları kazanmışsa onunla çalışmaya başlardı. Artık onu yanından kaçırmamak için elinden geleni yapar, ücret bakımından emsallerinden geri bırakmazdı.
Bu çocuk iyice olgunlaşıp işinin erbabı olduğunda bu defa ona ücretten başka biraz hisse verir, kendisine ortak ederdi. Hatta nihayetinde askerlik dönüşü ona kızını verir, kendisine damat yapardı.
Bilmiyorum ama bu akıllıca bir yoldur. Eğer o çocuğa hak ettiği şeyleri vermezse biliyor ki yarın karşısına rakip olarak çıkacak, belki hemen karşısına bir dükkn da o açacaktır. Burada her şey varıp hakkniliğe, karşısındakini anlamaya, kendisini onun yerine koyabilme hasletine dayanıyor.
Gelelim ayrılık meselesine, yani iş yerlerini ayırma, ortaklığı bozma meselesine. İster bu şekilde çocukluktan başlayan bir ortaklık olsun, ister sonradan kurulmuş bir ortaklık olsun.
Eğer büyük hisse sahibi olan kişi ortağının kendisinden ayrılmasını istemiyor, bunu hayırlı görmüyorsa oturur konuşurlar. Özellikle ortağının niçin ayrılmak istediğini, nelerden rahatsızlık duyduğunu, neler talep ettiğini dinler, öğrenir, mümkün olduğu kadar taleplerini yerine getirmeye çalışır, eğer onun ayrılmasını istemiyorsa.
İcabında bir dengesizlik varsa hisseler yeniden belirlenir, hatta iş yerinin isminde, levhasında ufak değişiklikler yapılabilir.
Daha açıkçası, ayrılığı istemeyen kişi diğerine yalvarır; yapma, etme, eyleme, gitme der.
Evet, bizim bildiğimiz, şahit olduğumuz bütün ticari ayrılıklar aşağı yukarı böyle olup biter.
Yazının devamı için tıklayınız
Şimdi de devam ediyor mu bilmiyorum, eskiden Kayseri'de bir tüccar yanında çalıştırmak için bir çocuk alacağı zaman ciddi elemelerden geçirirdi. Doğru sözlü olup olmadığını, çalıp çırpma gibi huylarının olup olmadığını defalarca denerdi, çocuk bunun hiç farkına varmazdı. Çocuk bu sınavları kazanmışsa onunla çalışmaya başlardı. Artık onu yanından kaçırmamak için elinden geleni yapar, ücret bakımından emsallerinden geri bırakmazdı.
Bu çocuk iyice olgunlaşıp işinin erbabı olduğunda bu defa ona ücretten başka biraz hisse verir, kendisine ortak ederdi. Hatta nihayetinde askerlik dönüşü ona kızını verir, kendisine damat yapardı.
Bilmiyorum ama bu akıllıca bir yoldur. Eğer o çocuğa hak ettiği şeyleri vermezse biliyor ki yarın karşısına rakip olarak çıkacak, belki hemen karşısına bir dükkn da o açacaktır. Burada her şey varıp hakkniliğe, karşısındakini anlamaya, kendisini onun yerine koyabilme hasletine dayanıyor.
Gelelim ayrılık meselesine, yani iş yerlerini ayırma, ortaklığı bozma meselesine. İster bu şekilde çocukluktan başlayan bir ortaklık olsun, ister sonradan kurulmuş bir ortaklık olsun.
Eğer büyük hisse sahibi olan kişi ortağının kendisinden ayrılmasını istemiyor, bunu hayırlı görmüyorsa oturur konuşurlar. Özellikle ortağının niçin ayrılmak istediğini, nelerden rahatsızlık duyduğunu, neler talep ettiğini dinler, öğrenir, mümkün olduğu kadar taleplerini yerine getirmeye çalışır, eğer onun ayrılmasını istemiyorsa.
İcabında bir dengesizlik varsa hisseler yeniden belirlenir, hatta iş yerinin isminde, levhasında ufak değişiklikler yapılabilir.
Daha açıkçası, ayrılığı istemeyen kişi diğerine yalvarır; yapma, etme, eyleme, gitme der.
Evet, bizim bildiğimiz, şahit olduğumuz bütün ticari ayrılıklar aşağı yukarı böyle olup biter.
Yazının devamı için tıklayınız