Müslüman/Türk Kayseri'nin kurucusu MELİK MEHMET GAZİ

Anadolu... Münbit Hilal olarak adlandırılan bölgenin kuzeyinde yer alan ve ilk yerleşim yerlerinden birisi olarak insanoğlunun her dönem ilgisini celbeden bu coğrafya, tarihin ilk dönemlerinden itibaren göçler almıştır. Ege göçleri ile başlayan bu süreç, Pers istilası, Büyük İskender ve nihayetinde Roma hkimiyeti ile devam etmiştir. Türklerin, Anadolu'ya ilgisi Roma döneminde başlayıp İslam'ın doğuşundan hemen önce 395 yılına kadar uzanmaktadır. Avrupa Hunları iki başbuğ komutasında Kafkasya üzerinden Doğu Anadolu'ya girerek Malatya ve Çukurova üzerinden Kudüs'e kadar uzanan bir akın yaptılar. Dönüşte, Kayseri de ilk defa Türklerle tanıştı. Fakat Türklerin ananevi yağma akınlarından olan bu harektta herhangi bir yerleşme gerçekleşmedi. İslam ordularının büyük fütuhatından Anadolu da nasibini aldı ve özellikle Emeviler ve Abbasiler döneminde Anadolu'nun en batısına kadar olan saha akınlara sahne oldu. Ancak İslam hkimiyet sahasının Elbistan'ın kuzeyi ve batısında kalıcı olamadığı açıktır. Anadolu'da hala yaşatılan Seyyid Battal Gazi'nin destanlaşan fütuhatı işte bu dönemin hatırasını milletimizin hafızasına nakşetmiştir. Türklerin, Anadolu'yu yurt tutmak amacıyla akınları ise XI. yüzyıldan itibaren başladı. İklimirum veya Biladırum, yani Roma ülkesi olarak
adlandırılan Anadolu'yu yurt tutmak amacıyla Oğuz akınlarının başlaması 1015'e kadar uzanmaktadır. Dünya tarihinin seyrini değiştirmesi açısından Anadolu'ya gerçekleşen büyük
Oğuz muhacereti yeni bir başlangıcı müjdelemekteydi. Kutlu bir Cuma günü, 1071 yılının 26 Ağustos'unda Malazgirt Ovası'nda Doğu Roma İmparatorluğunu Türk'e secde ettiren Sultan Alp Arslan kıyamete kadar Türklerin olacak bir yurdu açmaktaydı. 'Biz bu ülkeleri silah kuvveti ile almış temiz Müslümanlarız ve bid'at nedir bilmeyiz. Bu sebeple Allah, Türkleri aziz kıldı.' diyen Sultan Alp Arslan'nın diktiği bir gül Malazgirt'te tomurcuklanmaktaydı
ve açması uzun sürmeyecekti. Merhum Osman Turan'ın ifade ettiği gibi 'Sultan
Alp Arslan, Anadolu'da Türk vatanının kurucusu ve garp Türklüğünün atasıdır.'
Sultan Alp Arslan, esir ettiği ve kendisi tarafından serbest bırakılan Doğu
Roma (Bizans) İmparatoru Romanos Diogenes'in işkence ile öldürüldüğü
haberini alınca 'Romalıların Allah'ı yoktur. Romalılar ile Selçuklular arasında imzalanmış olan dostluk ve ittifak yemini bugün bozulmuş oldu' diyerek, yaptığı antlaşmanın hükmünün kalmadığını ilan etti ve 'kılıç hakkı' geleneği gereği olarak 'fethedilen toprak fethedenin
malıdır' telakkisiyle komutanlarını Anadolu'nun fethiyle görevlendirdi. Emir Saltuk, Erzurum havalisini; Emir Artuk Bey, Mardin, Diyarbakır ve Harput civarını; Emir Danişmend, Kayseri, Sivas, Tokat, Niksar ve Amasya civarını; Emir Çavuldur, Maraş çevresini ve Emir Mengücek, Erzincan, Kemah ve Divriği yöresini fethetmekle görevlendirilmiştir.


DANİŞMENDLİLERİN DOĞUŞU
Emir Danişmend Gazi, 1080 – 1085 aralığında Sivas merkezli olarak Danişmendliler
Beyliği'ni kurdu. 'Danişmend' bir unvan olup günümüzdeki karşılığı
'danışman'dır. O veya babası büyük ihtimalle hükümdar danışmanlığı yapmaktaydı.
Büyük Arap tarihçisi İbnül Esir, Danişmend Gazi'nin Türkmenlere
muallimlik yaptığını ve sonradan hükümdarlığa yükseldiğini kaydetmektedir.
Onun gerçek isminin Taylu, Ahmed veya
Gümüştekin olduğu konusunda bir ihtilaf mevcut olmasına rağmen akla en yatkın
olanı Gümüştekin Ahmed olmasıdır. Çünkü Türkler İslam'ı kabul ettikten sonra eski isimlerinin yanında bir de İslamî isim almışlardır. Tuğrul Bey'in Mehmet, Çağrı Bey'in Davut ve Sultan Alp Arslan'ın Muhammed ismini alması bunun güzel misalleridir. Danişmend
Gazi'nin soyu bazı kaynaklarda Seyyid Battal Gazi veya Bizans ile yapılan bir
savaşta şehit düşen büyük İslam mücahidi Malatya emiri Ömer bin Ubeydullah'a
dayandırılmaktadır. Hatta Danişmend Gazi'nin hayatını ve fütuhatını anlatan
Danişmendname, Battal Gazi Destanı'nın devamı niteliği taşımaktadır. Bunun
sebebi Danişmend Gazi'nin de Haçlılar karşısında gerçekten destan yazmış olmasıdır.
Ancak yapılan araştırmalar onun Türk soylu olduğunu ispatlamaktadır.
1080 – 1085 aralığında beyliğini kuran Danişmend Ahmed Gazi, aynı dönem
içerisinde Kayseri'yi de içerisine alan Kapadokya bölgesini fethetti. 1097'de
ise Danişmendlilerin önemli merkezlerinden Niksar alındı ve akabinde 1098'de Bayburt fethedildi. Danişmend Gazi'nin ilk büyük zaferi onun Malatya'yı kuşattığı sırada şehre yardıma gelen Antakya Haçlı Kontu Bohemond'u ağır bir mağlubiyete uğratarak esir ettiği
savaştır. Bu Müslümanların Haçlılar karşısındaki ilk önemli başarısıydı ve
Müslümanların yere eğilen başlarının tekrar doğrulmasını sağladı. 1101'de
Anadolu'ya giren üç Haçlı ordusu da Türkiye Selçuklu hükümdarı Sultan
I. Kılıç Aslan ve Danişmend Ahmed Gazi'nin ittifakıyla birleşen Türklerin kılıçları altında erimekten kurtulamadı. Danişmend Ahmed Gazi, 18 Eylül 1102'de Ermeni Gabriel idaresinde bulunan Malatya'yı sonunda almayı başardı. Ancak, Danişmend Ahmed Gazi'nin 1103'te
Bohemond'u serbest bırakması Sultan Kılıç Arslan'la arasının açılmasına sebep oldu ve Maraş'ta yapılan muharebeyi kaybeden Danişmend Ahmet Gazi'nin itibarı sarsıldı. Danişmend Gümüştekin Ahmed Gazi, 1104'te Sivas'ta vefat etti. Niksar'da bulunan türbesi ziyaretgh haline gelen Danişmend Gazi'nin hatırası hala bu topraklarda yaşamaya
devam etmekte ve ehlisalip karşısında Müslüman Türk direncinin bayraklaşan
kahramanlıklarının öncülerinden birisi olarak tazimi hak etmektedir.

EMİR GAZİ (MELİK GAZİ)
Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi'nin vefatından sonra yerine geçen oğlu Emir Gazi, Türkiye Selçuklularına bağlı hareket eden bir beylik devraldı. Ancak, 1107'de Kılıç Arslan'ın Büyük Selçuklularla yaptığı bir savaşta Habur'da şehit olması üzerine Anadolu'da dengeler
değişti. Emir Gazi, aynı zamanda damadı olan, Sultan I. Mesut'un Türkiye Selçuklu tahtına çıkmasına ve kardeşlerini ortadan kaldırmasına yardım etti. Haçlılar karşısında
kahramanlıklarıyla ün kazanan Artuklu Belek Gazi ile anlaşmazlık yaşayan Emir Gazi, Malatya hkimiyetini bu şanlı Türk komutanına kaptırdı. Ancak Belek Gazi'nin vefatıyla Sultan Mesut'un da yardımıyla Malatya'yı geri alan Emir Gazi, Anadolu'nun en büyük gücü haline geldi. Böylece içeride huzuru sağlayan Emir Gazi, tekrar gaza faaliyetlerine yöneldi. 1130'da Çukurova'ya giren Emir Gazi, Anazarba Savaşı'nda Haçlılara çok ağır bir mağlubiyet yaşattı. Savaş meydanını dolduran Haçlı cesetlerinin arasında Antakya Kontu II. Bohemond da
bulunmaktaydı. Babası Danişmend Gazi, I. Bohemond'u esir alırken, ilginç bir tevafukla
oğlu Emir Gazi de II. Bohemond'un kellesini aldı ve bir zafername ile Abbasi
halifesi ve Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Sencer'e gönderdi. Ermeniler ve Trabzon Rum hkimini ezen Emir Gazi daha sonra batıya doğru fütuhata girişerek Bizans'tan Kastamonu dhil olmak üzere bir çok yeri ve Karadeniz sahillerini aldı. Emir Gazi'nin Haçlılar, Ermeniler ve Bizans İmparatorluğu karşısında aldığı bu büyük zaferler neticesinde Abbasi
halifesi Müsterşid Billah ve Büyük Selçuklu Sultanı Sencer kendisine nevbet, altın gerdanlık, altın asa ve dört siyah sancakla birlikte 'Melik' unvanı tevcih ederek onun Anadolu hkimiyetini tasdik ettiler. Ancak Emir Gazi hasta yatağında olduğu için merasim yapılamadı ve Emir Gazi birkaç gün sonra 1134'te vefat etti. Türbesi Pınarbaşı ilçesinde, Zamantı Kalesi'nin eteklerinde Melik Gazi köyündedir. Bu türbe günümüzde yatır ve ziyaretgh haline gelmiştir.

KAYSERİ'NİN YENİDEN DİRİLİŞİ
Emir Gazi'nin vefatı üzerine Selçuklu Sultanı ve halifenin elçileri 'Melik'
unvanını tahta çıkan oğlu Mehmet / Muhammed Gazi'ye tevcih ettiler. Melik
unvanı Danişmendlilerin doğrudan Büyük Selçuklulara bağlı olduğunu ve sadece onlardan emir alacağını ifade etmekteydi. Oysaki aynı dönemde Türkiye Selçukluları, Irak Selçukluları aracılığıyla Büyük Selçuklulara bağlıydı. Melik Mehmet Gazi ilk olarak Bizans
İmparatorluğu ile uğraştı. Bizans İmparatoru Ioannes, Sultan Mesut'un yardımıyla
Kastamonu'ya girmişti. Ancak Melik Mehmet Gazi, eniştesi Sultan Mesut'u
razı ederek bu ittifakın bozulmasını sağladıktan sonra Kastamonu ve Çankırı'yı geri aldığı gibi Karadeniz sahilleri ve Sakarya boylarına kadar olan yerleri de fethetti. 1137'de Ermenilerin elinde olan Göksun ve Şublas kalelerini kuşattı. 1139'da Çukurova yöresine sefere çıkan
Melik Mehmet Gazi, Bizans'ın elindeki dağ kalesini aldı ve bölgede güvenliği
sağladı. Ardından kuzeye yönelerek Karadeniz sahilinde yer alan Kasinos
ülkesini fethetti. Danişmendli Melik Mehmet Gazi'nin bu faaliyetlerinden rahatsız olan Bizans
İmparatoru İoannes Komnenos, 1139 – 1140'ta büyük bir ordu ile Danişmendlilerin
eski merkezleri Niksar'ı kuşattı. Ancak Türklerin müthiş direnişi karşısında
başarı sağlayamayan İoannes muhasarayı sonlandırmak zorunda kaldı ve dönüş
yolunda Türkler ordusuna ağır kayıplar verdirdi. Melik Mehmet Gazi, 1141'de
Haçlılar ile mücadelesini sürdürdü ve Maraş bölgesinde bazı kaleleri fethetti.

Melik Mehmet Gazi vefat ettiğinde Fırat'tan Menderesin kaynağına kadar
uzanan geniş bir alana hükmetmekteydi. Bizans, Haçlılar ve Ermenilerle başarıyla
mücadele etmiştir. O babası ve dedesi kadar büyük zaferler elde edemese de
beyliğinin gücünü korumayı başarmıştır. Onun vefatından sonra beyliği kısa süre
içerisinde yıkılacaktır. Şer'i şerife bağlı ve bu konuda hassasiyet taşıyan Melik Mehmet Gazi,
dönemin müellifleri tarafından adil, tedbirli, basiretli, içki içmeyen, Müslüman
halka karşı müşfik ve adaletli, gayrimüslimlere karşı da şefkatli bir
hükümdar olarak tarif edilmektedir. Ancak özellikle Bizans ve Haçlılardan
Müslüman tebaasına karşı gerçekleşen saldırılara misliyle karşılık vermesi de
göz ardı edilmemelidir. Melik Mehmet Gazi dindarlığı ve hayırseverliğiyle de
tanınmıştır. Merhum Mükrimin Halil Yinanç onun hakkında 'Melik Mehmet Gazi
Anadolu'nun kibr-ı mülûkundan olup Bizans imparatorunu ve ehlisalip prenslerini
perişan etmişti' demektedir. Bizanslı Niketas Khoniates, 'Daııişmendli Melik
Mehmet Gazi'den 'Bizans şehirlerinin en tehlikeli düşmanı, cesur ve dik başlı
kimseler olan Danişmendlilerin hükümdarı' diye bahsetmektedir.
Kayseri, 1067 yılında büyük Türk komutanı Afşin tarafından geçici olarak
ilk defa fethedilmiştir. Ancak kendisi de Kayserili olan Romanos Diogenes bir yıl
sonra şehri geri almıştır. Malazgirt'ten sonra Türk akınlarıyla yüz yüze kalan
Kayseri'yi muhtemelen önce Selçuklular almış, ardından kentin hkimiyeti
Danişmendlilere geçmişti. Ancak hem Türklerin kendi aralarındaki çekişmeler
hem Türk – Bizans mücadelesi hem de Haçlı istilası sırasında Kayseri şehri de
nasibini alarak harap olmuştur.
Danişmendliler başlangıçta Sivas, Niksar ve Malatya'yı başkent olarak
kullanmışlardır. Melik Mehmet Gazi, kendisine Kayseri'yi başkent olarak seçmiş
ve şehri tekrar ayağa kaldırmıştır. O önce harap olan surları tamirle işe başlayarak
Kayseri Kalesi'ni yeniden ayağa kaldırdı. Ardından şehrin imarına girişen Melik
Mehmet Gazi, şehrin Müslüman dokusunun oluşmasının temellerini attı. Şehir merkezine inşa ettirdiği camii etrafında Kayseri, Müslüman bir kimlik kazandı. Melik Mehmet Gazi'nin yaptırdığı en önemli eser şüphesiz ki Camii Kebir veya Sultan Camii olarak da tanınan
Kayseri Ulu Camii ve külliyesidir. Şehrin merkezinde yer alan Kayseri camilerinin
en eskisi ve en güzeli olan 1134 – 1143 arasında inşa edilen Kayseri Ulu Camii,
sonradan Selçuklu Devleti'nin hükümdarı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında 1205
tarihinde Melik Mehmet Gazi'nin yeğeni Yağıbasan oğlu Muzaferüddin Mahmud
tarafından tadil ve tamir edilmiştir. Caminin kuzey duvarının üzerindeki
mermere çok kalın sülüsle yazılı dört satırlık bir kitabe konulmuştur. Camii
dikdörtgen planlı olup kemer ayağına dayandırılan çatılı, taş kaplamalı, iki
kubbeli bir eserdir. Tuğla minaresi yüksek ve kalın inşa edilmiştir. Kıymetli bir sanat
eseri niteliğindeki ayetlerle süslü ahşap minberi çok güzeldir. Hemen bitişiğinde
inşa edildiği bilinen medrese ile külliye niteliği göstermekteydi. Maalesef Melik
Mehmet Gazi'nin inşa ettirdiği medrese günümüze ulaşmamıştır. Külliye'nin
diğer parçası olan ve Melik Mehmet Gazi'nin medfun bulunduğu türbe ise Ulu
Camii'nin güney kısmında bulunmaktadır. Evliya Çelebi de Seyahatnamesi'nde
Kayseri Ulu Camii'nin şehrin en eski camisi olduğundan ve minaresinin eşsizliğinden
bahsetmektedir. Melik Mehmet Gazi'nin Kayseri'de birçok dükkn ve konut inşa ettirdiği
Süryani Mikhail tarafından kaydedilmektedir. Yine onun bir saray inşa ettirdiği
veya Bizans döneminden kalan bir sarayı tamir ettirerek yönetim merkezi olarak
kullandığı da kaynaklarda yer almaktadır. Gülük Camii'nin de yine Melik Mehmet
Gazi'nin soyundan gelen Atsız Elti Hatun tarafından inşa ettirildiğini hatırlatmak
şarttır. Melik Mehmet Gazi diğer ülkelerden birçok ilim adamını Anadolu'ya
davet etmiştir. Böylece ilmi ve kültürel ortamın oluşmasını sağlamak istemiştir.
İslamiyet'in yayılması için gayret sarf etmiştir. Mutezilî görüşlere fazla uzak
olmadığı düşünülen Danişmendlilerin Hanefi mezhebini benimsedikleri bilinmektedir.
Melik Mehmet Gazi, Hanefî Mezhebi'ne mensup bir İslm hukukçusu
olan Abdülmecid b. İsmail el-Haravî'yi Anadolu'ya getirerek onu Kayseri'ye kadı
olarak tayin etmiştir. Bizanslı tarihçi Niketas tarafından
'Kayseri Hükümdarı' olarak kaydedilen Melik Mehmet Gazi kendi sikkelerinde
'Biladırum' yani Anadolu'nun hükümdarı unvanını kullanmıştır. Dindar ve faziletli
bir hükümdar olan Melik Mehmet Gazi hem gaza ve cihat ile meşgul olmuş hem
de Anadolu'da İslam'ın yayılması için çalışmıştır. Kayseri'nin bir Müslüman
şehri olarak yeniden dirilişini başlatan Melik Mehmet Gazi'ye türbesinin
yanından geçerken bir Fatiha okumak bu şehirde yaşayan herkesin bir borcu
olsa gerektir. Vesselam...

Şehir Dergisi- Serdar Kozan
Yorumlar 1
Mehmet 30 Ocak 2018 22:29

"kutlu bir cuma günü, 1071 yılının 26 ağustosunda malazgirt ovasında doğu roma i̇mparatorluğunu türke secde ettiren sultan alp arslan kıyamete kadar türklerin olacak bir yurdu açmaktaydı. " türkler düşmana diz çöktürür ancak kendine secde ettirmez. secde yalnızca rahmanın huzurunda dır.

Bakmadan Geçme