MAARİF/EĞİTİM MESELEMİZ - Mehmet AYMAN
Öncelikle eğitimin ne olduğu konusunda ortak bir konuşma ve anlaşma zemini oluşturmak lazım. Bunun için de eğitimin tanımıyla işe başlayalım dilerseniz.
Şimdi yukarıdaki tanımı açmaya ve anlamaya çalışalım.
Eğitim bir süreçte meydana geldiğine göre bu süreç içerisinde yapılacak eğitim faaliyetinde dikkati çeken unsurlara kısaca göz atmakta fayda var.
1-Eğitim işinde birinci unsur eğitimi verecek olan kişi veya kurumdur ki, biz buna İngilizcesiyle 'suje' diyelim.
2- Eğitim işinden faydalanacak olan birey veya kitle; buna da 'obje' diyelim.
3-Suje ile obje arasındaki bu alakayı sağlayacak bağ/konu ki, buna da eğitim diyeceğiz.
4-Suje ile obje arasındaki bahse konu olan bu işi yani eğitim işini gerçekleştirmek için gerekli olan zaman/yani süreç.
5- Eğitim işinin yapılacağı mekn/yer.
6-Eğitim süreci boyunca eğitim işinde kullanılacak malzeme/eğitim materyali.
7-Eğitimin maksadı, yani amaç.
Yukarıda sıraladığımız yedi unsuru şimdi sırasıyla incelemeye çalışıp, konuyu açıklığa kavuşturalım.
1-Eğitim işinde eğitici görevini/rolünü kim üstlenecek: Diğer bir tabirle bireyin davranışlarında bir değişiklik olması kararını kim verecek?
2-Bireyin hangi davranışlarında değişiklik yapılacak, hangilerinde yapılmayacak?
3-Hangi davranışlarda ne yönde değişiklik yapılacak?
4-Bireyin davranışlarında değişiklik yapacak olan da bir bireyse, onun kararlarının doğru ya da yanlış olup olmadığını kim tespit edecek? Yanlış kararlardan dolayı oluşacak sonuçtan kim sorumlu olacak?
Yukarıdaki soruların cevabı da çoğumuzun malumudur.
Tabii ki birinci ve en önemli alternatif: Devlet. Şu anda devlet kendi ideolojisine uygun düşünen insanlar yetiştirmek istediği için ve yasal 'erk' olduğu için bu yetkiyi kendisinde görüyor. Bu yetkiyi yürütme 'erk'i adına sivil hükümetler kullandığı için hükümetlerin ideolojik tercihleri doğrultusunda sorunlar da farklılık gösteriyor.
SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR?
Halen yapıldığı gibi eğitici rolünü devlet üstleniyor. Çünkü devlet bu konuda teşkilatlanmış en üst yasal mercidir. Devlet yasallığını/meşruiyetini, yine kendisi, toplumsal uzlaşım/seçimler yoluyla kazanır. Eğitim ve diğer konularla ilgili olarak merkezde ve taşrada teşkilatlanır (Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı). Merkez teşkilatı yoluyla, kendisine gerekli yasal düzenlemeleri yaparak önce meşruiyet kazanır. Sonra da uygulamaların nasıl yapılacağı ile ilgili mevzuatı (kanun, yönetmelik vs) hazırlar ve yayınlar. Daha sonra, devlet bu süreçte, taşra teşkilatında eğitici olarak görevlendireceği kişileri/öğretmenleri de yine kendisi yetiştirir ve belirli zamanlarda çalışacakları yerlere atamalarını yapar. Kullanacakları eğitim materyallerini, meknı/okulu hazırlar, kaynaklarını temin eder ve yukarıdaki tanıma göre eğitmek istediği yani devletin; daha başlangıçta davranışlarını tasvip etmediği ve onaylamadığı varsayılan halkın çocuklarını okullara alır.
Bu işe de mümkün olduğunca erken yaşta başlar ki çocukların zihinleri daha (resmi eğitim unsurları dışındaki şeylerle) bulanmasın ve başkaları onları farklı amaçlar doğrultusunda eğitmeye kalkmasın.
Devletin bütün bunları yaparkenki amacı da halkını kendi resmi ideolojisinin amaçlarına (bu amaçlar anayasada tanımlandığı için ayrıca izah etmeyi gerekli görmüyoruz ), beklentilerine,…vs uygun olarak yetiştirmek, çocukların zihinlerini bu amaçlar doğrultusunda ve bu amaçlara hizmet edecek şekilde hazırlamaktır.
Aslında sistemin nasıl işlediğini hepimiz çok iyi biliyoruz; konuyu daha fazla uzatmayalım.
GENEL KABUL GÖRMÜŞ EĞİTİM POLİTİKASI OLUŞMADI
Devlet tüm bu eğitim hizmetini oldukça güç şartlar içerisinde vermeye çalışmaktadır. Bir yandan bakıldığında daha genel kabul görmüş milli bir eğitim politikası oluşturduğu bile söylenemez. Mesela 1920 ile 2011 yılları arasındaki 90 yılda değişen Milli Eğitim Bakanı sayısı 75. Değişen mevzuat sayısını ise kimse bilmiyor. Binlerce çalışanı, milyonlarca hizmet alanı ve yine milyonlarca liralık bütçesiyle milli eğitim başlı başına problem yumağı. İki yılda bir yapılan sistem değişikliği, iptal edilen ve yerine yenisi getirilmeye çalışılan yönetmelikler, kaldırılan ve yerine yenisi getirilmeye çalışılan okul türleri, (Genel liseler, Süper liseler, Anadolu liseleri, meslek liseleri vs) özel eğitim, dershaneler, din eğitimi, ana dilde eğitim talepleri… vs derken çözüm bekleyen sorunlar gitgide artıyor.
Mesela önceleri en önemli problem öğrenciyi tek boyutlu yetiştirmek amacıyla eğitim süreci boyunca tek tip eğitime tabi tutmak saplantısı idi. Fakat şimdiki sistem yani 4+4+4 diye bilinen sistem kesintili fakat zorunlu eğitimi getirerek öğrencilerin din eğitimi de almalarının önünü açtı. Bu yeni durum velileri biraz olsun rahatlatmıştır.
MESLEKİ EĞİTİM SORUNU
Diğer bir sorun da mesleki eğitimle ilgili olanıdır. Kalifiye eleman yetersizliğinden dolayı sanayi ciddi anlamda eleman sıkıntısına düşmüştür. 12 yıllık zorunlu eğitimini tamamlayamayan bir öğrenci sektöre dolayısıyla üretime katılamamaktadır. 12 yıllık eğitim sonunda da yaşı fazlaca ilerlediği için kendisi sektörde çalışmak istememektedir.
On iki yıllık eğitimden sonra hayata atılmak yerine yükseköğrenime devam etmek isteyen öğrencilerin sayısının çokluğu ister istemez seçme sınavlarının zorunlu olmasını da beraberinde getiriyor. Yerine daha iyisi getirilinceye kadar bu sistem devam edeceğe benziyor. Fakat seçme sınavları ile bir yükseköğretime yerleşemeyen öğrenciler ister istemez destek almak ihtiyacı duyuyorlar. İşte tam bu arada özel dershaneler ve kurslar biz bu yardımcı hizmeti verebiliriz diye ortaya çıkıyorlar. Onların çeşitliliği ve kalite farkları ile fiyatlarının yüksekliği de başka sorunları beraberinde getiriyor.
Sonuçta hem hizmet veren taraf olarak devlet, hizmet alan taraf olarak halk ve bu hizmete aracılık eden eğitim camiası ortadaki karmaşadan bayağı rahatsız oluyor. Sorunlar altından kalkılamayacak kadar büyüdüğü zamanlarda ise ya hemen bakan değişikliği ve mevzuat değişikliğine gidilerek palyatif/geçici çözümlerle gün kurtarılmaya çalışılıyor yada alternatif eğitim araçları ve kurumları ortaya çıkıyor. Bundan sonra da çıkacak.
ÇOCUKLAR, 15 YILDIR DİN EĞİTİMİNDEN MAHRUM
Mesela Türkiye'deki azınlık okulları kendi amaçları doğrultusunda kendi vatandaşlarına devletin gözetiminde olmak şartıyla çok kaliteli eğitim veriyorlar. Yani vatandaşlarında istendik davranış değişikliğini sağlayacak olan eğitimi kendi milli menfaatleri doğrultusunda veriyorlar. Gerekirse din eğitimi ihtiyaçlarını da karşılamaktan çekinmiyorlar. Ama iş Türk vatandaşının din eğitimi almasına yıllarca karşı çıkıldığı ve gericilik hortluyor, irtica geliyor yaygaraları ile kıyamet koparıldığı için 15 yıldır (1997'den bu yana) çocuklarımız din eğitiminden mahrum bırakıldı. Şimdi çok şükür ki, çocuklar yetmese de İmam Hatip Orta Okulları ve Liselerinde bu açığı kapatmaya çalışacaklar.
Eğitim teşkilatlanmasında birinci alternatifin devlet olduğunu söylemiştik. İkinci alternatif ise özel sektördür. Fakat özel sektör henüz ülke çapında teşkilatlanacak kadar örgütlenemediği için devletin altından kalkamadığı problemlerle baş edecek kapasitede görünmüyor. O yüzden, bu yazıya konu etmeyeceğiz. Belki başka zaman.