KUDÜS'E VEDA ETTİK AMA TERK ETMEDİK
Gazetemiz yazarlarından Mirac Kültür Merkezi Onursal Başkanı, Araştırmacı-Yazar Furkan Yılmaz Altunöz ile sıcak gündem olan Kudüs üzerine samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Tarihe ve geleceğe bir yolculuk yaptık, sorumluluklarımızı bir kez daha hatırladık. Beğeniyle okuyacağınızı ümit ediyoruz.
Dünyada kendisinden söz ettiren kentler vardır. Ki bunlardan bazıları Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul, Şam, Üsküp, Buhara, Semerkand, Urimçi ve benzerleri... Kudüs farklı bir şekilde daha da öne çıkmaktadır. Bu konuda neler söyleyebiliriz?
Öncelikleri vardır ama Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul, Şam bu kentleri birbirinden ayırmak ya da konuşmak pek mümkün değil. Kur'an'a konu olmuş 3 kent: Mekke, Medine ve Kudüs. Hadislere konu olmuş diğer 2 kent: İstanbul ve Şam. İsimlerini saydığımız bu kentler inanç ve tarihi kentlerlerimiz. Üsküp, Buhara, Semerkand, Urumçi ve Viyana ise tarihi/milli kentlerimiz.
Diğer kentlerle birlikte Viyana dediniz. Viyana'yı nereye oturtuyorsunuz?
Viyana yüreğimizde bir acı. Yarım kalmış bir sefer. Hala bizi bekliyor. Tamamlanmayı bekiyor. Öyleki adalet yürüyüşümüzün duraklatıldığı bir coğrafya; Viyana. Akıncılarını bekliyor.
Ya Urumçi...
Ayakta ve uyanık olması gereken kent: Urumçi. Çinlilerin her türlü zulüm, baskı ve şiddetine rağmen; asimilasyon girişimlerine rağmen; Türk örf, adet ve geleneklerinin ve İslam inançlarının canlı bir şekilde görünür kılınmaya çalışılan kentimiz Urumçi. Yakın ve uzak havzalarıyla birlikte adını saydığımız veya sayamadığımız tüm kentler bizim kentlerimiz.
Peki ya Kudüs!
Ah Kudüs! Hüznümüzün 100. Yılında yine Kudüs. Tam 100 yıl önce yani 1917 yılında Filistin'e tabiiki Kudüs'e veda etmek zorunda kalmıştık. Adı üzerinde kutsal kent; Kudüs. Veda ettik ama terk etmedik.
Veda veya terk etmek aynı şey değil mi?
Hayır! Aynı şey değil. Terk etmek yüzüstü bırakmak, kaçıp gitmek, bir daha ilgilenmemek, uzaklaşmak anlamlarına gelir. Veda ise geri dönüşü olan, geri dömek niyyeti ile muhabbet içerikli, zorunlu gidişleri içerir. Dolayısıyla biz Mescid-i Aksa'ya, Kudüs'e ve Filistin'e veda ettik ama asla terk etmedik.
Filistin'de bizi bekleyenler var mı?
Tabi ki evet. Filistin taşı toprağı herşeyi ile bizi bekliyor. Başta Selahaddin Eyyubi'nin minberi bekliyor. İbrahim peygamber bekliyor. Musa peygamber bekliyor. Zekeriyya nebi ve mahfilinde Meryem annemiz bekliyor. Hz. Ömer Camii saf tutmamızı istiyor. Kubbet-us Sahra gölgesinde beklememizi istiyor. Mescid-i Aksa Cuma namazı için 'bünyanın mersus' olarak namaz kılmamızı bekliyor. Dahası tüm kiliseler ve diğer inanç mensupları bizi bekliyor.
O halde bekleyenleri bekletmemek gerek!
Bir hatıra anlatayım; Kudüs sokaklarında bir Filistinli ile gezerken yolda yaşlı bir kadınla karşılaştık. Filistinli kadın Türkiyeden geldiğimizi tahmin edince; 'siz Türk müsünüz?' dedi. 'Evet' diye cevap verdik. 'Kaç kişi geldiniz?' diye sordu; '2 kişi' dedik. 'Ne zaman geldiniz?' dedi; 'yeni geldik' dedik. Durdu ve şöyle devam etti; Geç kaldınız! Hem niye 2 kişi geldiniz, biz ordunuzla gelmenizi bekliyoruz!'
Gazetemizde 2015 yılında yazdığınız makalenizden bir paragrafı bulduk: 'Evet, 21.yy.da Allah (cc) bir daha dünya Müslümanlarının eliyle zalimleri utandırmalıdır. Pratiği olmayan duaların, kadrolu mitinglerin ve sloganik tavırların bir sonuç getirmediği ortada. Öyleyse sonuca götürecek plan ve projelere ihtiyaç var. Kudüs'ün kalbi uzak mescid ziyaretçilerini bekliyorsa; bir tarih belirleyelim ve sadece Türkiyeli Müslümanlar değil dünya Müslümanları ile de randevulaşarak Receb ayının 27'de (Mayıs 2015) Mescidi Aksa'da cemaatle namaz kılalım.' diyorsunuz. Bu sonuca nereden vardınız?
Umrede Mescid-i Nebevi'de oturuyordum Filistinli bir müslümanla tanıştık ve muhabbet ettik. Hani malumunuz; Arap ülkelerinin sözde İsrail'i tanımamaları ve diplomatik ilişkilerini kesmeleri! Sonuçta kendi vatandaşlarına Filistin'i ziyaret yasağı getirmişlerdi. O sohbetin sonucunda Filistin'in, Kudüs'ün ve Mescid-i Aksa'nın yalnız bırakıldığını anladım. Halbuki son nebi (sav) 'Mescid-i Aksa'da namaz kılın, eğer gidemezseniz kandillerinin yanması için yağ gönderin' buyurmaktadır. Yani Kudüs'ü yalnız bırakmayın. Ama Arap hükümetleri Filistin'i İsrail'e terk ettiler. İşte Mescid-i Nebevi'nin ilhamı ile o makaleyi kaleme almıştım.
'Pratiği olmayan duaların, kadrolu mitinglerin ve sloganik tavırların bir sonuç getirmediği ortada. Öyleyse sonuca götürecek plan ve projelere ihtiyaç var.' cümlelerinizi biraz daha açar mısınız?
Sözlerimin yanlış anlaşılmasını istemem ama; 1917 yılından beri İsrail bölgeye her geçen gün biraz daha yerleşiyor, yeni yerleşim yerleri açıyor. İşgalini artırarak sürdürüyor. Öldürmeye devam ediyor. Ve biz dünya müslümanları da dua etmeyi, miting yapmayı ve 'kahrolsun İsrail!' demeyi sürdürüyoruz; peki değişen ne! 1948, 1967, 1969, 1982... ve 2017 yılı; Mesid-i Aksa'nın işgali... Osmanlıca bir metinde okumuştum 'Tarlada duadan önce çapa gerekir' diye. Pratiği olmayan dua; Kesin inanç, bilgi, birikim ve üretim yoksa; bu dua içeriği ve beklentisi olmayan duadır. Altyapısı üretim olmayan dualar 'göle yoğurt mayası' çalınan dualardandır.
Üretimden kastınız...
Bilgi ve teknoloji üretimi. Mescid-i Aksa karargahımız ve son şansımız. Eğer o da işgal edilirse tutunacak dalımız kalmaz. Bu yüzden Filistin'in özgürlüğü için kısa, orta ve uzun vadeli plan ve projelere ihtiyaç var. Bunlardan en önemlisi: Gazze ve Batı Şeria'nın birleşmesi yani Filistinlilerin birleşmesi. Türkiye özelinde devam edecek olursak; Kudüs bilinci oluşturulması ve yaygınlaştırılması; Milli Eğitim, Silahlı Kuvvetler, Diyanet İşleri Başkanlığı, Belediyeler ve STK'lar ciddi olarak bu rolü üstlenmeli. Üniversiteler bu konuda sempozyum, panel ve konferanslar düzenlemeli. Akademisyenler, aydınlar, yazarlar, şairler ve ressamlar Kudüs/Filistin üzerine eserler ortaya koymalı. Medya fırsatları bilince dönüştürmeli ve Kudüs üzerinden; Akdeniz'in Türkiye'nin güvenliği açısından önemini sürekli vurgulamalıdır. Bunlarla birlikte ekonomik bağımsızlık ve yüksek teknolojiye sahip olmak... Asker ve teknoloji beraberinde gücü getirir. BM, İsrail'in işgalci güç olduğunu bir diğer ifadeyle katil olduğunu bir çok kez genel kurulda oylamış ve kabul etmiştir. İşgali durdurması istenmiştir. Ama İsrail BM'yi dikkate bile almamıştır. İsrail nezaketten anlamaz. Onun anladığı bir dil var; o dili kullanmak gerekir!
Hocam, bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.