Kayseri'nin son nesil Avşar ağıtçıları
Avşar kültüründe önemli bir yere sahip olan ağıtlar, Kayseri'nin Avşar köylerinde son nesil ağıtçılar tarafından yaşatılmaya çalışılıyor. Genellikle okuma yazma bilmeyen Avşar kadınlarının söylediği bu ağıtları, ağıtçıların oğulları ve torunları kayda geçiriyor. Cenazeye büyük saygı duyan ve ağıt söylenmeden defnedilen kişiye 'garip gitti' diyen Avşarlar, 'meyit' dedikleri ağıtları ile ölen kişiyi de ölümü de unutturmuyorlar. Tomarza Üçkonaklar köyünde yaşayan Fadime Özhan köyün son kadın ağıtçısı. Özhan 'Ağıt işi yürek işi sonradan öğrenilecek, öğretilecek bir şey değil ' diyor.
Ağıt söylenmeden defnedilen kişiye 'garip gitti' diyen Avşar ağıtçılar, kişinin ölümünden hemen sonra ağıt yakmaya başlıyorlar. Genellikle ölünün yakını olan kadınlar tarafından yakılan ağıtlar, ölen kişinin eşyaları etrafında toplanılarak, sıra ile beyitler halinde söyleniyor. Ağıda katılım haftalarca hatta aylarca sürebiliyor. Özellikle tanınmış kişilerin ve ölümünden çok acı duyulan kimselerin ağıtları yıllarca halk ağzında söyleniyor. Ağıtlarda ölen kişinin fiziksel özellikleri hayatı ve ölümünden duyulan acı dile getiriliyor.
'Ağıt işi yürek işi'
Kayseri'nin Tomarza ilçesine bağlı, Üçkonaklar köyünde yaşayan Fadime Özhan köyün son kadın ağıtçısı. 'Bende başka kalmadı, bana kim ağıt yakacak bilmiyorum' diyor. 'Ağıt işi yürek işi sonradan öğrenilecek, öğretilecek bir şey değil ' diyen Fadime teyze şunları söylüyor;
'Benim annem de nenem de ağıt söylerdi. Burada herkes birbirini tanır. Biri öldüğü zaman o sadece cenaze sahibin değil, herkesin cenazesi olur. Sen birisinin cenazesine gider ağıt yakarsan, o kişi de senin cenazene gelir. Eğer ağıt bilmiyorsa, ağıt yakan birisini getirir. Yıllardır birlikte yaşadığımız komşumuz, köylümüz ölünce üzülüyoruz. Ağıtlar içimizden geliyor.'
'Ağıtlar kadınların örgülerine benzer'
Kayseri'nin Toklar köyünden 4 yıl önce Kayseri'ye taşınan Galip Özkan da son dönem ağıtçılardan... Galip Özkan hem kendi ağıtlarını yazıyor, hem de babası Sarıağa ve annesi Gürcü hanımın söylediği ağıtları derliyor. O bu işin şu an ki ustalarından birisi... Öyle ki biri ağıt yaktığında ona getiriyor, o da düzenlemesini yapıyor. 'Biz artık son nesiliz. Bizden sonra kimse uğraşmaz. Gençlerimizin bu işe merakı da, ilgisi de yok' diyen Galip Özkan ,'Ağıtları kadınların örgülerine benzetiyorum. Ağıtları da örgüler gibi ilmek ilmek işlemek gerekir. Bir kelimede yanlış yaparsan bütün güzelliği, kalitesi bozulur. Bunun için yeni yazılanları dikkatle inceliyorum. Bazen bana getirilenler arasında ölçü bozukluğu oluyor. Mesela üst mısrası 8'li, altı 10'lu hece ölçüsüyle yazılmış oluyor. Bunları düzeltip derlemesini öyle yapıyoruz.' şeklinde konuştu.
'Avşarlarda cenazeye büyük saygı vardır'
Avşar yörelerinde cenaze olduğu zaman bütün köylünün cenaze evine gittiğini, 3 gün boyunca cenaze sahibin eşyalarının etrafında ağıtlar söylendiğini belirten Özkanşunlatı söyledi;
'Avşar yörelerinde cenazeye çok saygı vardır. Cenaze zuhur ettiği zaman, en az 15 gün hiç kimse işe gitmez. Eğer hasat zamanı cenaze olursa kimse ekinini hasat etmez, çamaşır yıkanmaz, radyo televizyon çalıştırılmaz, sokakta yüksek sesle konuşulmaz, 7 gün traş olunmaz, hamama gidilmez. Her evden cenaze evine yemek götürülür. Üç gün bu devam eder, üç gün cenaze evinde yemek pişirilmez.
Düğün yapılacağı zaman köyde 6 ay önceye kadar birisi ölmüşse, düğün yapacak kişiler cenaze sahiplerinden müsaade istemeye giderler ve cenaze evinde Kur'an okunduktan sonra müsaade istenir. Cenaze sahibi 'ölen de bizimdir yaşayan da bizim' der ve müsaade eder.'
'Ağıtların çoğu kadınlara ait'
Ağıt söyleme işini çoğu zaman Avşar kadınlarının yaptığını söyleyen Özkan açıklamasını şu şekilde sürdürdü;
'Avşarlarda ağıtlar kadınlar tarafında söylenir. Bakmayın şimdi kitaplarda erkek isimleri geçtiğine… Onlar genelde derleyenlerdir. Ağıt söyleyen kadınların çoğu vefat etti. Yaşayanlar da 80-90 yaşlarında; okuma yazmaları da yok, çoğu ezbere okuyor. Gençken öğrendiği ağıtları söylüyor. Bunları kayda almak genellikle erkeklere düşüyor. Benim olarak kitaplarda geçen ağıtların birçoğu annem Gürcü hanıma ait. Annem çok güzel ağıt yakardı. Bunun için köyde ona çok fazla saygı ve hürmet vardı'
Kendine yaktığı ağıt
Tomarza'nın Toklar köyünde yaşayan bir başka ağıtçı Mustafa Çabucak ise, 'ben ölünce kimse bana ağıt yakmaz!' diyerek kendi ağıdını kendi söyledi. Öldüğü zaman kimlerin cenazesine geleceğini ve cenaze evinin nasıl olacağını tahmin ederek ağıt yazan Çabucak'ın kendisine yazdığı ağıt şöyle,
'Kapıya kazan vurulur
Köylü başıma yığılır
Kurban olayım Sarı'ya,
Hem ağlar hem sarılır
Der Çabucak, yüksek uçar
Bir gün kılavuzunu seçer
Ağaçtan ata biner de
Şu fani dünyadan göçer'
'Ağıtlarda sosyal tarihin pek çok yönünü bulabiliriz'
Erciyes Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bayram Durbilmez, ağıtların Türk kültüründeki yeri ve sosyolojik boyutları ile yaptığı açıklamada, ağıtların bilinenin aksine sadece ölünün arkasından değil, uzun ve dönüşü zor olan bütün ayrılıklar üzerine söylendiğini ifade ederek şunları kaydetti;
'Ağıtlar genellikle dönüşü olmayan ayrılık, yani ölüm ilgilidir ama sadece ölü arkasından söylenmez. Ayrıca düğünlerde kız evinde söylenen kına ağıtları, erkeklerin askere veya gurbete uğurlanması sırasında söylenen ağıtlar da çoktur. Yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik, hastalık duygularıyla söylenen ağıtlar yanında; sel baskını, yangın, deprem, salgın hastalık üzerine söylenen ağıtlar da az değil. Sevilen bir varlığın ya da nesnenin kaybedilmesi üzerine söylenen ağıtlar da vardır. Hatta kaybedilen tavuklar için söylenen ağıtlar bile vardır. Dolayısıyla ağıtlar sadece ölünün arkasından değil üzüntü verici her olay için söylenen ezgili şiirlerdir.
Ağıtlarda sosyal tarihin birçok yönünü bulabiliriz. Tarihi şahsiyetlerin bilinmeyen özelliklerini, yiğitliklerini ve diğer güzelliklerini bulabiliriz. Çünkü ağıtlarda, ağıt yakılan kişinin bütün olumlu özellikleri sıralanır. Yiğitlikleri, mücadeleleri ve ana çizgileriyle hayat hikyesi anlatılır.'
'Ağıtlar çağdaş iletişim araçları ile birleştirilmeli'
Ağıt kültürünün devam edebilmesi için modern topluma uyarlaması gerektiğinin ve gerekli olan sözlü kültür ortamlarının yaşatılmasının önemine değinen Durbilmez, 'Ağıt geleneğini eğer çağdaş olanla birleştiremezsek gelenek ya müzeye kaldırılır ya da tarih olup gider. Ağıtların kitaplarda yayınlanması, sadece veri temin etmeye yarar. Ağıtları ezgileriyle birlikte televizyon kanallarında, sinemalarda filmlere ekleyebilirsek, romanlarda, tiyatrolarda ve çağdaş bir takım ürünlerde metnin içine yerleştirebilirsek bunlar yayılır. Yoksa kitaplara geçmesi sadece edebiyatçıların incelenmesine yarar ama toplum içinde yaygınlaştırılması için bunların çağdaş iletişim araçları ile geniş kitlelere ulaştırılması gerekir.' açıklamasında bulundu.
'Günümüz ağıtçıları geleneği yaşatamıyor'
Ağıt yakma kültürünün bütün Türk toplumlarında bulunduğunun altını çizen Durbilmez, günümüz ağıtçıların tam manası ile geleneği devam ettiremediğini söyleyerek , 'Bizim millet olarak tarihten bu güne bir talihsizliğimiz vardır. Çok savaş görmüş bir toplumuz; çok canlar, şehitler vermişiz. Sarıkamış'ta, Çanakkale'de, İstiklal Harbi'nde söylenen ağıtların bir kısmı günümüze kadar ulaşmış durumda. Günümüzde de terör örgütleri tarafından şehit edilen askerlerimiz, polislerimiz ve diğer vatandaşlarımızla ilgili ağıtlar var. Fakat günümüzdeki ağıtçıların, geleneği yeterince yaşatamadıkları ve başka konulara yöneldikleri görülüyor. Bu sebeple son yıllarda söylenen ağıtların çok az ve zayıf olduğu görülüyor.
Ağıtların millî yönleri, sözlü tarihi, aile tarihi, köy tarihi, şehir tarihi açısından değerlendirilecek özellikleri vardır. Bu özellikleri ile sosyal tarihi yansıtırlar. Eski köklü bir kültür olduğu için eskiden beri gelen bir takım kültür geleneklerinin de anlatıldığı ürünlerdir. Ağıtlarda geçen bir takım olaylar kavramlar, kültür tarihimiz açısından da önemlidir.' şeklinde konuştu.
'Avşarlar duygusal bir toplumdur'
Kayseri Dadaloğlu Derneği Başkanı Bekir Arık da, Avşarların Kayı boylarında sonra Türkiye'de en çok nüfusa sahip olan topluluk olduğunu belirterek, 'Avşarlar 24 Oğuz boyundan birisidir. Bu 24 boy içerisinde kültürünü günümüze kadar taşıyabilen tek boydur. Bunun sebebi ise birbirlerine bağlı olmalarıdır. Avşarlar duygusal bir toplumdur. Ailevi bağları ve akraba ilişkileri çok güçlüdür. Avşarlar ölülerine de, düğünlerine de çok önem verirler. Manevi değerleri yüksektir.' diye konuştu.
'Kayseri 'Avşar yurdu' olarak geçer'
Avşarların Kayseri nüfusunun önemli bir kısmını oluşturduğunu söyleyen Arık şunları kaydetti;
'Avşarların çok eski dönemlerden beri Kayseri'de önemli bir nüfusa sahip olduğu görülüyor. Avşarların ağıtlarının birçoğunda Kayseri 'Avşar yurdu' olarak geçer. Bunun en güzel örneği Karacaoğlan'ın bir şiirinde görülür.
'Ali Dağı, Erciyes eteği
Yiğitler yatağı, sümbül biteği
Yüce tepeleri Avşar yatağı
Burcu burcu kokar gülün Erciyes'
'Ağıt Avşar toplumuna özgü bir kültürdür'
Ağıtların Avşar toplumuna özgü bir kültür olduğunu ve ağıt geleneğinin yeni nesillere de aktarılması için dernek olarak çalışmalar yaptıkları söyleyen Arık, sözlerine şöyle devam etti,
'Avşarlarda ağıt yine Avşar olanlar için yakılır. Çünkü ağıdın yakılabilmesi için ölen kişinin tanınması hayatının bilinmesi gerekir. Yaşanan olaylara dayanarak ağıtlar söylenir. Bizde meşhur bir hikye vardır. Bir gün Çerkes birisi ölünce Avşar bir ağıtçıdan onun için ağıt yakılması istenmiş. Avşar kadında ölen Çerkes için o anda şu ağıdı yakmış,
'Ne deyim de ne söyleyim
Ölü bizim olmayınca,
Birer birer tükenir mi?
Kırkar kırkar ölmeyince'
'Ağıt işi yürek işi'
Kayseri'nin Tomarza ilçesine bağlı, Üçkonaklar köyünde yaşayan Fadime Özhan köyün son kadın ağıtçısı. 'Bende başka kalmadı, bana kim ağıt yakacak bilmiyorum' diyor. 'Ağıt işi yürek işi sonradan öğrenilecek, öğretilecek bir şey değil ' diyen Fadime teyze şunları söylüyor;
'Benim annem de nenem de ağıt söylerdi. Burada herkes birbirini tanır. Biri öldüğü zaman o sadece cenaze sahibin değil, herkesin cenazesi olur. Sen birisinin cenazesine gider ağıt yakarsan, o kişi de senin cenazene gelir. Eğer ağıt bilmiyorsa, ağıt yakan birisini getirir. Yıllardır birlikte yaşadığımız komşumuz, köylümüz ölünce üzülüyoruz. Ağıtlar içimizden geliyor.'
'Ağıtlar kadınların örgülerine benzer'
Kayseri'nin Toklar köyünden 4 yıl önce Kayseri'ye taşınan Galip Özkan da son dönem ağıtçılardan... Galip Özkan hem kendi ağıtlarını yazıyor, hem de babası Sarıağa ve annesi Gürcü hanımın söylediği ağıtları derliyor. O bu işin şu an ki ustalarından birisi... Öyle ki biri ağıt yaktığında ona getiriyor, o da düzenlemesini yapıyor. 'Biz artık son nesiliz. Bizden sonra kimse uğraşmaz. Gençlerimizin bu işe merakı da, ilgisi de yok' diyen Galip Özkan ,'Ağıtları kadınların örgülerine benzetiyorum. Ağıtları da örgüler gibi ilmek ilmek işlemek gerekir. Bir kelimede yanlış yaparsan bütün güzelliği, kalitesi bozulur. Bunun için yeni yazılanları dikkatle inceliyorum. Bazen bana getirilenler arasında ölçü bozukluğu oluyor. Mesela üst mısrası 8'li, altı 10'lu hece ölçüsüyle yazılmış oluyor. Bunları düzeltip derlemesini öyle yapıyoruz.' şeklinde konuştu.
'Avşarlarda cenazeye büyük saygı vardır'
Avşar yörelerinde cenaze olduğu zaman bütün köylünün cenaze evine gittiğini, 3 gün boyunca cenaze sahibin eşyalarının etrafında ağıtlar söylendiğini belirten Özkanşunlatı söyledi;
'Avşar yörelerinde cenazeye çok saygı vardır. Cenaze zuhur ettiği zaman, en az 15 gün hiç kimse işe gitmez. Eğer hasat zamanı cenaze olursa kimse ekinini hasat etmez, çamaşır yıkanmaz, radyo televizyon çalıştırılmaz, sokakta yüksek sesle konuşulmaz, 7 gün traş olunmaz, hamama gidilmez. Her evden cenaze evine yemek götürülür. Üç gün bu devam eder, üç gün cenaze evinde yemek pişirilmez.
Düğün yapılacağı zaman köyde 6 ay önceye kadar birisi ölmüşse, düğün yapacak kişiler cenaze sahiplerinden müsaade istemeye giderler ve cenaze evinde Kur'an okunduktan sonra müsaade istenir. Cenaze sahibi 'ölen de bizimdir yaşayan da bizim' der ve müsaade eder.'
'Ağıtların çoğu kadınlara ait'
Ağıt söyleme işini çoğu zaman Avşar kadınlarının yaptığını söyleyen Özkan açıklamasını şu şekilde sürdürdü;
'Avşarlarda ağıtlar kadınlar tarafında söylenir. Bakmayın şimdi kitaplarda erkek isimleri geçtiğine… Onlar genelde derleyenlerdir. Ağıt söyleyen kadınların çoğu vefat etti. Yaşayanlar da 80-90 yaşlarında; okuma yazmaları da yok, çoğu ezbere okuyor. Gençken öğrendiği ağıtları söylüyor. Bunları kayda almak genellikle erkeklere düşüyor. Benim olarak kitaplarda geçen ağıtların birçoğu annem Gürcü hanıma ait. Annem çok güzel ağıt yakardı. Bunun için köyde ona çok fazla saygı ve hürmet vardı'
Kendine yaktığı ağıt
Tomarza'nın Toklar köyünde yaşayan bir başka ağıtçı Mustafa Çabucak ise, 'ben ölünce kimse bana ağıt yakmaz!' diyerek kendi ağıdını kendi söyledi. Öldüğü zaman kimlerin cenazesine geleceğini ve cenaze evinin nasıl olacağını tahmin ederek ağıt yazan Çabucak'ın kendisine yazdığı ağıt şöyle,
'Kapıya kazan vurulur
Köylü başıma yığılır
Kurban olayım Sarı'ya,
Hem ağlar hem sarılır
Der Çabucak, yüksek uçar
Bir gün kılavuzunu seçer
Ağaçtan ata biner de
Şu fani dünyadan göçer'
'Ağıtlarda sosyal tarihin pek çok yönünü bulabiliriz'
Erciyes Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bayram Durbilmez, ağıtların Türk kültüründeki yeri ve sosyolojik boyutları ile yaptığı açıklamada, ağıtların bilinenin aksine sadece ölünün arkasından değil, uzun ve dönüşü zor olan bütün ayrılıklar üzerine söylendiğini ifade ederek şunları kaydetti;
'Ağıtlar genellikle dönüşü olmayan ayrılık, yani ölüm ilgilidir ama sadece ölü arkasından söylenmez. Ayrıca düğünlerde kız evinde söylenen kına ağıtları, erkeklerin askere veya gurbete uğurlanması sırasında söylenen ağıtlar da çoktur. Yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik, hastalık duygularıyla söylenen ağıtlar yanında; sel baskını, yangın, deprem, salgın hastalık üzerine söylenen ağıtlar da az değil. Sevilen bir varlığın ya da nesnenin kaybedilmesi üzerine söylenen ağıtlar da vardır. Hatta kaybedilen tavuklar için söylenen ağıtlar bile vardır. Dolayısıyla ağıtlar sadece ölünün arkasından değil üzüntü verici her olay için söylenen ezgili şiirlerdir.
Ağıtlarda sosyal tarihin birçok yönünü bulabiliriz. Tarihi şahsiyetlerin bilinmeyen özelliklerini, yiğitliklerini ve diğer güzelliklerini bulabiliriz. Çünkü ağıtlarda, ağıt yakılan kişinin bütün olumlu özellikleri sıralanır. Yiğitlikleri, mücadeleleri ve ana çizgileriyle hayat hikyesi anlatılır.'
'Ağıtlar çağdaş iletişim araçları ile birleştirilmeli'
Ağıt kültürünün devam edebilmesi için modern topluma uyarlaması gerektiğinin ve gerekli olan sözlü kültür ortamlarının yaşatılmasının önemine değinen Durbilmez, 'Ağıt geleneğini eğer çağdaş olanla birleştiremezsek gelenek ya müzeye kaldırılır ya da tarih olup gider. Ağıtların kitaplarda yayınlanması, sadece veri temin etmeye yarar. Ağıtları ezgileriyle birlikte televizyon kanallarında, sinemalarda filmlere ekleyebilirsek, romanlarda, tiyatrolarda ve çağdaş bir takım ürünlerde metnin içine yerleştirebilirsek bunlar yayılır. Yoksa kitaplara geçmesi sadece edebiyatçıların incelenmesine yarar ama toplum içinde yaygınlaştırılması için bunların çağdaş iletişim araçları ile geniş kitlelere ulaştırılması gerekir.' açıklamasında bulundu.
'Günümüz ağıtçıları geleneği yaşatamıyor'
Ağıt yakma kültürünün bütün Türk toplumlarında bulunduğunun altını çizen Durbilmez, günümüz ağıtçıların tam manası ile geleneği devam ettiremediğini söyleyerek , 'Bizim millet olarak tarihten bu güne bir talihsizliğimiz vardır. Çok savaş görmüş bir toplumuz; çok canlar, şehitler vermişiz. Sarıkamış'ta, Çanakkale'de, İstiklal Harbi'nde söylenen ağıtların bir kısmı günümüze kadar ulaşmış durumda. Günümüzde de terör örgütleri tarafından şehit edilen askerlerimiz, polislerimiz ve diğer vatandaşlarımızla ilgili ağıtlar var. Fakat günümüzdeki ağıtçıların, geleneği yeterince yaşatamadıkları ve başka konulara yöneldikleri görülüyor. Bu sebeple son yıllarda söylenen ağıtların çok az ve zayıf olduğu görülüyor.
Ağıtların millî yönleri, sözlü tarihi, aile tarihi, köy tarihi, şehir tarihi açısından değerlendirilecek özellikleri vardır. Bu özellikleri ile sosyal tarihi yansıtırlar. Eski köklü bir kültür olduğu için eskiden beri gelen bir takım kültür geleneklerinin de anlatıldığı ürünlerdir. Ağıtlarda geçen bir takım olaylar kavramlar, kültür tarihimiz açısından da önemlidir.' şeklinde konuştu.
'Avşarlar duygusal bir toplumdur'
Kayseri Dadaloğlu Derneği Başkanı Bekir Arık da, Avşarların Kayı boylarında sonra Türkiye'de en çok nüfusa sahip olan topluluk olduğunu belirterek, 'Avşarlar 24 Oğuz boyundan birisidir. Bu 24 boy içerisinde kültürünü günümüze kadar taşıyabilen tek boydur. Bunun sebebi ise birbirlerine bağlı olmalarıdır. Avşarlar duygusal bir toplumdur. Ailevi bağları ve akraba ilişkileri çok güçlüdür. Avşarlar ölülerine de, düğünlerine de çok önem verirler. Manevi değerleri yüksektir.' diye konuştu.
'Kayseri 'Avşar yurdu' olarak geçer'
Avşarların Kayseri nüfusunun önemli bir kısmını oluşturduğunu söyleyen Arık şunları kaydetti;
'Avşarların çok eski dönemlerden beri Kayseri'de önemli bir nüfusa sahip olduğu görülüyor. Avşarların ağıtlarının birçoğunda Kayseri 'Avşar yurdu' olarak geçer. Bunun en güzel örneği Karacaoğlan'ın bir şiirinde görülür.
'Ali Dağı, Erciyes eteği
Yiğitler yatağı, sümbül biteği
Yüce tepeleri Avşar yatağı
Burcu burcu kokar gülün Erciyes'
'Ağıt Avşar toplumuna özgü bir kültürdür'
Ağıtların Avşar toplumuna özgü bir kültür olduğunu ve ağıt geleneğinin yeni nesillere de aktarılması için dernek olarak çalışmalar yaptıkları söyleyen Arık, sözlerine şöyle devam etti,
'Avşarlarda ağıt yine Avşar olanlar için yakılır. Çünkü ağıdın yakılabilmesi için ölen kişinin tanınması hayatının bilinmesi gerekir. Yaşanan olaylara dayanarak ağıtlar söylenir. Bizde meşhur bir hikye vardır. Bir gün Çerkes birisi ölünce Avşar bir ağıtçıdan onun için ağıt yakılması istenmiş. Avşar kadında ölen Çerkes için o anda şu ağıdı yakmış,
'Ne deyim de ne söyleyim
Ölü bizim olmayınca,
Birer birer tükenir mi?
Kırkar kırkar ölmeyince'