Kayseri'nin Müslümanlaşma Serüveni

Kayseri'de Müslümanlığın izleri 1071 Malazgirt Zaferi'yle Anadolu'nun Müslüman Türkler tarafından fethedilmesiyle başladığı bilgisi elbette eksik bir bilgi. Bu tarihten 443 yıl önce bir şekilde Müslüman davetçi ve akıncılar tarafından geçiş güzergahı olarak kullanılan Kayseri, defalarca Müslümanlara ev sahipliği yapmış ve onları barındırmış bir şehir.

İlyas Han Şahin tarafından hazırlanan, 'İlk Arap ve Türk Akınlarında Kayseri' konulu Yüksek Lisans Tezi'nde bahsedilen önemli tarihi bilgileri sizlerle paylaşıyoruz:

Devrin önemli bir gücü olan Sasaniler, Bizans İmparatorluğu ile olan mücadelelerinde bazı şehirleri sık istila etmişlerdir. Bu şehirler arasında Kayseri'yi de sayabiliriz. Ancak Bizans İmparatorluğu, her işgalden sonra şehri kısa zamanda geri almasını bilmiştir.

 İşte bu istila ve yıkım hareketleri sürerken, etkisi tüm dünyayı derinden sarsan İslam dini zuhur etmiştir. Kısa zamanda hızla büyüyen bir İslam medeniyeti meydana gelmiştir. Bu hızlı büyüme elbette ki İslamiyet ile Bizans'ı karşı karşıya getirmiştir. Müslüman Araplar, sık sık Anadolu'ya Bizans İmparatorluğuna karşı akınlar düzenlemişlerdir. Bu akınlarda, Kayseri, daha çok Arap ordularının konakladıkları güzerghlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle İstanbul'u fethetmek için yola çıkan Müslümanların Kayseri'yi fethettiklerini bilmekteyiz. Ancak bu fetihler kalıcı olmamıştır.

Müslümanların Anadolu ile ilk temasları, Hz. Peygamber'in 628 yılında Heraklius'a gönderdiği mektupla başlamıştır. Hz. Peygamber'in sağlığında Kayseri şehri, görüldüğü üzere Persler ve Bizans arasındaki kıyasıya yapılan bir mücadeleye sahne olmuştur.

İlk defa 646/647 yılında (Hz. Osman döneminde) Şam Valisi olan Muaviye komutasındaki bir ordunun Kayseri'yi aldığı belirtilmektedir. Kayseri İslam tarihinde ilk kez Hz. Osman döneminde 646 yılında Şam valisi olan Muaviye'nin bizzat kumanda ettiği bir ordu ile 10 gün muhasara edilmiştir.  Şehrin civarındaki bölgeler tahrip edildikten sonra Kayseri kuşatılmış ve şehir haraç vermeye mecbur olmuştur.

Hatta şehirdeki Battal Camii'nin bu devrin bir hatırası olarak kabul edilir. Muaviye'nin bu hareketinden sonra İslam ordusunun geri dönmesi üzerine bölgenin tekrar Bizans'ın eline geçtiği kanaatindeyiz. Çünkü İslam ordusu buralarda yeterli derecede asker bırakmıyordu. Esasında İslam ordusunun hedefi İstanbul'u almaktı.

Nitekim Müslüman Araplar üç defa İstanbul'un fethine teşebbüs etmişlerdi. Bu teşebbüslerin ilki

Hz. Osman zamanında, ikincisi Muaviye b. Ebu Süfyan, üçüncüsü de Süleyman b. Abdülmelik devrinde yapılmıştı.

Ayrıca o devirde İstanbul ile ilgili Hz. Peygamber'in söylemiş olduğu 'Konstantiniyye elbet bir gün fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır, onu fetheden asker ne güzel askerdir.' hadîsi bu bölgeye yapılan seferleri daha anlamlı kılmıştır. Burada Müslümanlara İslam'ı tebliğde önemli bir hedef gösterilmiştir.

Müslüman Araplar tarafından İstanbul'a son sefer, Halife el-Mehdi zamanında yapılmıştır. Harun Reşid kumandasında 781 yılında yola çıkan ordu, İzmit'te Bizanslıları yendikten sonra Üsküdar'a kadar ilerlemiştir. Ancak Bizanslılar yıllık vergi ödemek şartıyla anlaşma yapmayı kabul edince kuşatma kaldırılarak geri dönülmüştür.

Emeviler Devrinde İstanbul, toplam 6 defa kuşatılmıştır. Bu kuşatmalarda ve akınlarda kullanılan yollara bakacak olursak Kayseri, Arap ordularının hemen her seferinde akın ve işgallerine sahne olmuştur.

Bunlar, Muaviye'nin oğlu Yezid ve Ubeyd el Ensari tarafından komuta edilen ve içinde meşhur Ebu Eyyüb el-Ensari'nin de bulunduğu Arap ordusu H. 48-49 (M. 668-669) tarihinde ilk kez İstanbul'u kuşatmıştır. Bu İstanbul'a Müslümanların yaptığı ilk sefer olması dolayısıyla önemlidir.

Diğer bir kuşatmada Abdülmelik b. Mervan tarafından 690-691 tarihinde ve daha sonrada 696 tarihinde olmak üzere iki defa yapılan akın ve kuşatmadır. Bu kuşatmaya giderken ordu Kayseri'yi de kuşatmış ve almıştır. 696 yılındaki sefere Korfu Adası emiri Muhammed kumandasındaki Arap ordusu katıldı. Romalılar, Kayseri civarında mağlup oldular.

Halife Velid devrinde Müslümanlar Anadolu ve Kafkaslarda mücadele halindeydiler. Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki İslam ordusu İç Anadolu'da Bizans'ı sürekli baskı altında tutuyordu. 709-710'da iki koldan Anadolu üzerine yürüyen İslam orduları bu sıralarda Bizans İmparatoru Justinianus önce tahttan indirilip sonra da öldürülmüş olduğu için kargaşa içinde bulunan Bizans'ı büyük mağlubiyetlere uğrattılar. 715 tarihinde Mesleme komutasında ordu Halep, Maraş ve Kayseri üzerinden Çanakkale ve İstanbul'a geçmiştir. 717 Ağustos ayında Halifenin kardeşi Mesleme ordu ve donanma kuvvetiyle İstanbul önlerinde görüldü. Ancak Bizans yine Grek ateşi sayesinde Arap donanmasını yakmaya ve kuvvetli surları ile işgale geçit vermedi. Ancak kuşatma kışa kadar sürmüş fakat başlayan kıtlık nedeniyle Arap ordusu netice alamadan bölgeden ayrılmıştır.

Yine 726 da Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki ordunun Antakya yolu ile gelerek Anadolu'da başarılı bir harekt gerçekleştirdiği ve Kayseri önlerinde çadırlarını kuran İslam ordularının burayı tamamen tahrip ettiklerini kaydetmektedir.

Yine Muaviye b. Hisam'ın Tarsus'u tarafından yaptığı yaz seferlerinin ki bu seferlere es-Sahifet'ül-Yüsra yani yaz seferi denmektedir, Kayseri'yi de fethettiğini ettiğini biliyoruz.

Emevi hanedanı devrinde diğer bir sefer de Süleyman b. Hişam'ın yapmış olduğu seferdir. 732 tarihli bu sefer de Kayseri yine feth edilmiştir. Bu sayılan 3 seferde de seferlere katılan ve Kayseri'de adına cami bulunan ve Anadolu'ya yapılan akınlarda pek çok kahramanlık gösteren Battal Gazi vardı. Malatya'da Kayseri'de ve Eskişehir'de makamları olan bu meşhur bahadırın, İslam orduları ile Bizans'a karşı savaştığı ve 740 yılında vefat ettiği belirtiliyor. Emeviler devrinde Anadolu'ya yapılan seferlerde Kayseri defalarca alınmıştır.

Bu nedenle şehir genellikle İstanbul üzerine yapılan akınlara giden ordu tarafından alınmış ve geride kuvvetli bir düşman bölge bırakmamak adına fethedilmiştir. Ancak Bizans İmparatorluğu daha sonra şehri her fetihten sonra geri almıştır. Burada dikkat çeken şehrin neden kesin bir şekilde alınarak Müslümanlar tarafından idare edilmediğidir. Aslında bu durum Emeviler devri ve pek çok Halifenin uyguladığı politikanın genel karakteristik yapısı düşünüldüğünde çok da şaşırtıcı değildir.

Emeviler devrinde Anadolu'ya seferler neredeyse bir gelenek halini almıştır diyebiliriz. Zira yapılan seferlerde Emeviler istedikleri sonuç olan İstanbul'un fethini başaramadılar. Ama bu seferlerden maddi anlamda kazançlı çıktılar. Bu kazançları devletin dış dünyada itibarını da arttırmıştır diyebiliriz. Zira Bizans İmparatorluğuna yapılan bu gazalar İslam dünyasında aynı zamanda bir itibar kazanma vesilesi de olmuştur. Bu durum Abbasi Devleti devrinde de devam edecektir.

Abbasiler döneminde pek geniş olmasa da yayılma hareketleri devam etmiştir. Ancak Abbasilerin, Emevi Devletine oranla donanma gücü daha zayıftır. Bu durum Abbasiler devrinde genel manada yapılan fetihlerin sayısını düşürmüştür. Ancak fethedilen bölgelerden Emeviler gibi menfi milliyetçilik yapmadıkları için, İslamlaşma daha büyük boyutlarda gerçekleşmiştir.

Özellikle Anadolu ve İstanbul'u ele geçirmek maksadıyla akınlar düzenlenmiş bazı stratejik bölgeler alınarak daha sonra yapılacak akınlara için lojistik destek sağlayan bölge haline getirilmiştir.

Abbasiler devrinin önemli olaylarından biri de Türklerin artık İslamla tanışmış olarak bu dine girmeye başladıkları ve küffara karşı Abbasi ordularında önemli görevler almalarıdır. Zaten Emevi hanedanına karşı yapılan isyan ve ihtilalde Türklerinde rol oynadığı malumdur.

Harun Reşid (766–809) devrinde güney Anadolu'da 'Eyalet-i Samiye' adlı garnizon merkezi Tarsus'ta; 'Eyalet-i Cezriyye' adlı garnizonun merkezi de Malatya'ya kuruldu. İki buçuk asır devam eden İslam-Bizans mücadeleleri sırasında Türkler, Anadolu' da tam manasıyla müstakil bir devlet kuramamıştı.

Anadolu'ya ftih olarak değil, Halifelerin komutanları ve askerleri olarak gelmişlerdi. Bu komutanlar, Anadolu'nun fethini tamamlamaya çalışan mücahit ve murabıt gazilerdi. Bizzat Halife Harun Reşid tarafından da Anadolu üzerine akınlar yapılmıştır. Bu devirde İslam ordusu üç koldan Anadolu içlerine Kayseri'nin de dhil olduğu bölgelere ilerlerken Hazar Türkleri, İslam topraklarına saldırmışlardı. Bu durum Anadolu'daki İslam ordusunun harektını kısa süreliğine yavaşlattı.

802 yılında olan bir seferde Kayseri'nin de içinde olduğu bazı bölgeleri zaptetmiş ve tekfurları haraca bağlamıştır. Halife büyük bir ordu ile bu bölgeyi zaptederek şehre bir serdar koyarak Abbasi toprağına bağlamıştır. Yüz altmış sene Abbasi toprağı kalan Kayseri M.968 tarihinde Bizans İmparatoru Nikephoros Phokas'ın kuvvetli bir ordu ile Aksaray, Ereğli, Karaman, Adana, Misis ve Antakya'yı alması üzerine yeniden Bizans toprağı haline gelmiştir.

Bu dönemde Bizanslılar 40.000 Ermeni'yi Kafkaslardan getirerek Yozgat, Sivas ve Kayseri civarına yerleştirdi. Bu Ermeni kabilelerinde en büyüklerinden biri olan ve 1500 kişiden oluştuğu tahmin edilen 'Thomas' kabilesinin bugünkü Tomarza'nın bulunduğu bölgeye yerleştiği ve Tomarza adının da buradan geldiği iddia edilmektedir.

Ancak burada dikkat çeken husus şudur: özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da alınan şehirlerde İslamlaşma ve bölgede hkimiyeti kurma daha uzun süreli ve kalıcı olmuştur. Diğer bölgeler için aynı durumu söylemek yanlış olur. Orta Anadolu ve Akdeniz bölgesinde alınan şehirlerde hkimiyet çok uzun olmadı. Kayseri de bu bölgelerden birisidir. Kayseri konum itibariyle Bizans İmparatorluğu için önemi olan ve akınlarda önemli bir güzergh olması nedeniyle, Bizans için ele geçirilmesi öncelikli bölgelerden olmuştur. Nitekim Kayseri defalarca Müslümanlar tarafından alınmışsa da bu hkimiyet çok uzun sürmemiştir. Kısa zaman sonra yeniden Bizans ve ona bağlı valilerce ele geçirilmiştir.

Bu devrede Abbasiler, Bizans ile aralarındaki sınır bölgeleri olan Avasım bölgelerine müfrezeler yerleştirdiler. Bunlar akınlarda kullanıldı. Ancak bölgede kesin bir hkimiyet olmadı. Eğer böyle bir durum olsaydı şüphesiz Kayseri içlerde olması ve önemli bir yol güzerghında bulunması nedeniyle buranın zaptından sonra bölgeye Müslüman halk getirilerek bölgeyi tam bir İslam toprağı haline getirebilirdi. Ancak böyle olmadı. Bunun nedeni birazda Bizans'a ağır ve öldürücü darbenin vurulmaması olabilir. Bu Malazgirt Savaşı'na (1071) kadar böyle devam etti.

 

Bu dönemde Kayseri ile beraber diğer bazı şehirlerin uzun müddet elde kalamamasının en büyük nedeni Emevi ve Abbasilerin Anadolu akınlarında Anadolu şehirlerini fethettikten sonra buralardaki nüfusu değiştirmemişler, tehcir yapmamışlar sadece bölgede yönetici bırakmışlardır. Yani yönetenler Müslüman, yerli halk olan çoğunluk ise gayr-i müslimdir. Yine fethedilen bölgeye dışarıdan Müslüman nüfusu yerleştirmemişlerdir. Bu durumun devrin şartları incelendiğinde çok da gerekli bir hareket olarak görülmediğini söyleyebiliriz. Zira Müslümanlara yeni bir yurt bulma düşüncesi, İstanbul'u alarak Bizans'ın varlığına son verme düşüncesinden daha önemli olmamıştır. Buradan gelecek gelirler daha önemli olmuş ve buraları vergiye bağlamışlardır. Zaten coğrafi açıdan ve ekonomik açıdan da Anadolu, Müslüman Arapların fetihlerinin bir parçasıdır.

Anadolu'yu yurt edinmek amacıyla gelen ilk Müslüman Türkler ise Oğuzlardır. Bu akınlar 1018–1040 yılları arasındadır, keşif niteliğinde yapılan bu akınlar Bizans direncinin kırılması, Türklere Anadolu yollarının açılması yönünde etkili olmuştur. Malazgirt zaferiyle Bizans direncinin tam olarak kırılmasından sonra Türkmenler Anadolu'da yayılmaya ve yerleşmeye başladılar. Oğuzların Anadolu'ya akınları Çağrı Bey zamanında başlatıldı.

Başarısız İstanbul kuşatmaları ve Puvatya'da Avrupalılara yenilen Araplar için artık durgunluk devri başlamıştır. Bu yenilgi müslümanların kabuğuna çekilmelerini sağlamıştır. Öyle ki Araplar artık Hıristiyanlık için tehlike olmaktan çıkmışlardır. XI. asırda dünyanın bu bölgesinde yepyeni bir millet ortaya çıktı. Son derece güçlü, savaşçı ve tuttuğunu koparan bu Müslüman millet, Türklerdi. Arap uygarlığının duraklama çağında Akdeniz bölgesine ulaşan Türklerin Araplardan boşalan yeri doldurmaları çok kolay oldu.

Yorumlar 2
abdullah doğan 30 Nisan 2022 01:07

yeni gördüm.güzel bir çalışma.devamı dileğiyle..

ESRA DOĞAN 05 Şubat 2014 17:00

gerçekten ilgi çekici.biz kayseride yaşıyoruz ama tarihinden habersiziz.bu haber için kutluyorum sizi

Bakmadan Geçme