Kayserili Şair Mustafa Miyasoğlu, Eyüpsultan'da yadedildi

Kayserili yazar, şair ve edebiyatçı Mustafa Miyasoğlu, vefatının 11.yılında Eyüpsultan'daki kabri başında sevenleri tarafından yad edildi

Yeni Dünya Vakfında düzenlenen "Eyüpsultan'ın Ebedi Sakinleri" programında, Miyasoğlu'nun yakın dostları ve sevenleri bir araya gelerek Kayserili usta yazarın çalışmalarını, kişiliğini ve hatıralarını anlattı.

Etkinliği yöneten gazeteci, yazar Mehmet Nuri Yardım, Eyüpsultan'da metfun bulunan önemli kişilerin anıldığı bu programların Necip Fazıl Kısakürek ile başladığını, Miyasoğlu'nun da Kısakürek'i samimiyetle çok seven biri olduğunu söyledi.

Miyasoğlu'nun çok geniş bir ilgi alanı bulunduğunu belirten Yardım, "Dede Korkut, Ömer Seyfettin, Asaf Halet Çelebi ve Ziya Osman Saba gibi isimlerin yanı sıra eski ve yeni değerlere sahip çıkan bir baba gibiydi. Unutulan kişilerle ilgili eserler kaleme aldı. Yitiklerimizi takip eden, onları gün ışığına çıkaran vefalı bir tarafı vardı." dedi.

Yeni Yüzyıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Mehdi Ergüzel, Miyasoğlu'nun müktesebatı, yetişme tarzı ve nesli üzerinde ortaya koyduğu eserler bakımından değerlendirilmeye muhtaç olduğunu kaydetti.

Sarmaşık dergisinde geçen yıllarda kendisine ilişkin bir yazı kaleme aldığını ifade eden Ergüzel, "O dergide kullandığım başlığı zevkle hatırlıyorum. Kendisi için Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şiirinden ilhamla 'Bir Edebiyat Dervişi' demiştim. Rahmetli kanaatimce bir edebiyat dervişiydi, öyle yaşadı. Onu güler yüzüyle, sağlam duruşuyla Necip Fazıl sevgisiyle, bizim nesle olan yakınlığı ve ağabeyi tavrıyla hayırla yad ediyorum." değerlendirmesini yaptı.

Mustafa Miyasoğlu'nun oğlu Emre Miyasoğlu da babasında insanları bir şeye teşvik etmek üzere bitmek bilmeyen bir enerji ve çaba bulunduğunu vurguladı.

Kültür tarihçisi ve yazar Dursun Gürlek de arkasında eser bırakan insanların amel defterlerinin kapanmadığını, Miyasoğlu'nun da çocukları ve çalışmalarıyla öldükten sonra da amel defteri kapanmayan insanlardan olduğunu söyledi.

Hayattayken aralarında geçen konuşmalardan örnekler vererek Miyasoğlu'nun çok esprili bir insan olduğunu anlatan Gürlek, "Benden birkaç yaş büyüktü. Çok mütehammil bir kimseydi, tahammüllü, sabırlıydı. Hiçbir esprimize, hatta biraz ileri gitsek bile kızmazdı, güler geçerdi. Bu öyle bir güzellik ki herkese nasip olmuyor." şeklinde konuştu.

Gürlek, üniversite imtihanlarına girmek üzere 1970'li yıllarda İstanbul'a geldiğini belirterek, "O yıllarda en çok gittiğim yerlerden biri de Milli Türk Talebe Birliği idi. Miyasoğlu ile ilk tanışmamız da o yıllarda oldu. Okumayı, yazmayı, gezmeyi ve konuşmayı seven bir dostumuz, büyüğümüzdü." görüşünü paylaştı.

Şerif Aydemir, İsmail Fatih Ceylan, Bekir Tuncer Salihoğlu, Fatma Ersem Yargıcı ile telefonla programa bağlanan Miyasoğlu'nun yakın dostu şair ve yazar Muhsin İlyas Subaşı'nın da aralarında bulunduğu birçok kişi, Miyasoğlu'na dair hatıralarını ve düşüncelerini aktardı.

Daha sonra Mustafa Miyasoğlu'nun Eyüpsultan'daki mezarı ziyaret edilerek, kabri başında Kur'an-ı Kerim okundu ve dualar edildi.

MUSTAFA MİYASOĞLU KİMDİR?

14 Ağustos 1946'da Kayseri'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde tamamladıktan sonra 1967'de girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden 1973'te mezun oldu. İzmit ve İstanbul'da edebiyat öğretmenliği (1974-1985), Mimar Sinan Üniversitesi'nde Türk dili (1985-1998) ve Pakistan'da İslâmâbâd Modern Diller Millî Enstitüsü'nde Türkçe okutmanlığı (1988-1992) yaptı. Millî Gençlik, Yeni Sanat ve Sedir dergilerinin yayın kurulunda görev aldı. Suffe Yayınları'nı kurdu ve beş cilt halinde Suffe: Kültür Sanat Yıllığı'nı çıkardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Repertuvar Kurulu üyeliğinde bulundu. İstanbul Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen aylık toplantılarda Türk romanı ve romancılığının çeşitli meseleleriyle Türk edebiyatındaki farklı yönelimler üzerine konuşmalar yaptı. Kısa bir hastalığın ardından 1 Ağustos 2013 tarihinde İstanbul'da öldü ve Eyüp'te Bahariye Kabristanı'nda gömüldü.

1966 yılından başlayarak Tohum, Millî Gençlik, Hisar, Türk Edebiyatı gibi dergilerde Babıalide Sabah, Sebil, Yeni Devir, Millî Gazete ve Türkiye gazetelerinde başta şiir olmak üzere hikâye, deneme, kültür-sanat ve edebiyat üzerine incelemeleri yayımlanmıştır. Eserlerinde İslâmî değerlere ön planda yer veren, Büyük Doğu ekolüne mensup bir yazardır. Şiir, hikâye ve romanlarında millî kimlik arayışına yönelmiş, toplumsal değer çatışmalarına yer vermiştir. Çağımız insanının iç dünyasındaki çatışmaları ve bunun yol açtığı problemleri dile getirdiği eserlerinde geleneksel ve mânevî değerleri savunmuş, bunların mücadelesini yapmıştır. İlk şiirlerinde aşk, hüzün, tedirginlik ve yalnızlık gibi temaları işlerken daha sonra ferdî duygularla birlikte toplumun dinî ve tarihî değerlerini öne çıkarmaya başlamıştır. Türkiye'de ve dünyada İslâmî uyanışın tezahürleri bu şiirlerin başlıca ilham kaynağını teşkil etmiştir. Denemelerinde ise geleneğe bağlı sanat ve edebiyat değerlerini gündeme getiren yeni ve İslâmî edebiyat anlayışını savunmuş, gelenekten yeniliğe, aktüelden tarihî ve dinî köklere doğru gidiş gelişler sürekli estetik bir kaygı ile şekillenmiş, sosyal ve kültürel ilgiler sanat endişesiyle ele alınmıştır. Estetik ifadeye bürünen her anlayışın temelde bir zihniyetin temsilcisi olduğu düşüncesinden hareketle bunu şiir, hikâye ve romanlarında ifade etmiştir. Bu bağlamda çeşitli Anadolu şehirlerindeki yeni tiplerle Dönemeç ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nı fon olarak alan Güzel Ölüm romanları daha geniş bir okuyucu kitlesinin ilgisini çekmiştir. Eserlerinde yaşayan Türkçe'yi kullanan yazar, dili geçmiş kültür ve medeniyetle bağları sağlayan en önemli unsur olarak görmüştür.

Miyasoğlu'nun bir kısım şiir ve hikâyeleri İngilizce, Arapça ve Urduca'ya çevrilmiş, bazı eserlerine yurt içinde ödüller verilmiştir. “Umut Suları” adlı tiyatro eseri Millî Türk Talebe Birliği Tiyatrosu'nda (1973), Ahmed Midhat Efendi'den “Dâniş Çelebi ve Sümbül” adıyla uyarladığı Çengi adlı oyunu Şehir Tiyatroları'nda (1999) sahnelenmiştir. Suffe: Kültür Sanat Yıllığı ile 1980-1990 yılları arasında yayımlanan edebî eserlerinde sanat ve kültür olaylarını değerlendirmiş, bazı yeni gelişmelere yön vermeye çalışmıştır. Bir kısım yazılarında ve eserlerinde Semih Güngör, Mehmet Sadef ve Osman Burak takma adlarını da kullanmıştır. Vefatı üzerine Dil ve Edebiyat ile Berceste dergileri birer özel sayı, Türk Edebiyatı dergisi de özel bir bölüm hazırlamıştır.

Eserleri. Şiir: Rüya Çağrısı (Ankara 1973), Devran (İstanbul 1978), Hicret Destanı (İstanbul 1981; Türkiye Millî Kültür Vakfı Armağanı), Şiirler (İstanbul 1983), Bir Gülü Andıkça (İstanbul 1997).

Roman: Kaybolmuş Günler (İstanbul 1975), Dönemeç (İstanbul 1980), Güzel Ölüm (İstanbul 1982), Bir Aşk Serüveni (İstanbul 1995).

Hikâye: Geçmiş Zaman Aynası (İstanbul 1976), Pancur (İstanbul 1998).

Deneme: Edebiyat Geleneği (İstanbul 1975), Devlet ve Zihniyet (İstanbul 1980), Muhacir (İstanbul 1981), Roman Düşüncesi ve Türk Romanı (İstanbul 1998), Kültür Hayatımız (Ankara 1999), Sanat ve Edebiyat Konuşmaları (Ankara 2000), Edebiyat Sohbetleri (İstanbul 2003), Zamansız Bahçeler (İstanbul 2009).

İnceleme: Dede Korkut Kitabı (İstanbul 1984), Necip Fazıl Kısakürek (İstanbul 1985), Âsaf Hâlet Çelebi (Semih Güngör adıyla, İstanbul 1985), Ziya Osman Saba (Ankara 1987), Haldun Taner (Ankara 1988).

Diğer Eserleri: Necip Fazıl Armağanı (İstanbul 1984), Çağdaş İslâmî Şiirler Antolojisi (İstanbul 1988), Çengi (Ahmet Midhat Efendi'den, Ankara 1997), Gül Şiirleri Antolojisi (İstanbul 1999), Zügüdar-Bâbil'den Tac Mahal'e (gezi notları, İstanbul 2003).

Ayrıca Ahmet Midhat Efendi, Ahmet Midhat Efendi Armağanı, Abdülhak Hâmid ve Makber adlı eserlerin editörlüğünü yapmıştır. (TDV İslam Ansiklopedisi)

Haber Merkezi

Bakmadan Geçme