'KAYSERİ'DE MUSLUK SUYU DAHA KALİTELİ'
KASKİ Genel Müdürü Ender Batukan ile özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Batukan, yaptığımız söyleşi de ticari kaygılardan dolayı pet şişelerdeki suların tehlikesinin pek gündeme getirilmediğini söyleyerek, 'Kayseri'de musluktan akan su satın alınan sudan çok daha kaliteli' dedi
KASKİ Genel Müdürü Ender Batukan ile özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Batukan, yaptığımız söyleşi de ticari kaygılardan dolayı pet şişelerdeki suların tehlikesinin pek gündeme getirilmediğini söyleyerek, 'Kayseri'de musluktan akan su satın alınan sudan çok daha kaliteli' dedi.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (KASKİ) Genel Müdürü Ender Batukan ile KASKİ Genel Müdürlüğü'nde Kayseri'de su kalitesi, kullanımı ve bilinci üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Batukan, binalara kadar giden suyun kirlendiği kanaatinde olmadığını söyleyerek, son 10 yılda şehir şebekesinin %80'nini yenilediklerini belirtti.
Batukan, ayrıca birçok insanın çeşmeden su içtiğini ve sanki çeşme suyu kötüymüş de pet şişede ki su iyimmiş gibi yanlış bir algı olduğunu söyledi. Hlbuki pet şişenin güneşte kaldığı veya açıkta bekletildiği zaman içerisindeki tüm petrol ürününün karbon elemanlarının suya girdiğine dikkat çeken Batukan; 'Bunu ticari olduğu için hiç kimse söylemiyor. Söylenmediği içinde çoğu insan bunu bilmiyor. Pet şişe su almak yerine hiç almamak daha iyi. Cam şişe olsa sağlık açısından bir problem teşkil etmez. Fakat bunana da hiç gerek yok. Çünkü Kayseri'de musluktan akan su satın alınan sudan çok daha kaliteli. Biz bunu suda yaptığımız analizlerle ispatladık' dedi.
Kayseri'de su kullanımı ne durumda vatandaş kullandığı suya dikkat ediyor mu?
Yaklaşık 60 bin tane bina ve 380 bin abonemiz var. Bu binaların 20-25 bin tanesi direk şebekeden su içiyordur. Kalan kısmında ise hidrofor ve su deposu kullanılıyordur. Bizim esas sıkıntımızda orada. Binaya kadar gelen temiz ve nitelikli su, depolarda kirleniyor. Bazı istisnalar olsa da ne yazık ki durum böyle. Deponun içerisinde bulunmaması gereken cisimlerden dolayı ya koku oluşturuyor ya da suyu içen kişinin damak tadını bozan bir tat oluşuyor. Talas-Anayurt'a bir çalışma yaptık. Talas-Anayurt'a ki çalışmada bütün biten binaların depolarının temizlenmeden devreye alındığını gördük. Deponun içinde kalan mala, çekiç, çivi, çimento harcı ve toprak temizlenmemiş ve hepsi içerisinde kalmış. Biz bu görüntüleri fotoğrafladık hepsine de yazı yazdık ve uyardık. Çünkü onlar o depoda bulunduğu sürece o evdekilerin o suyu içmelerini beklememek lazım. Ama ne yazık ki o da bizim inisiyatifimiz dışında olan bir durum. Bir binada 25-30 kişi oturuyor bir Allah'ın kulu da kapıcıya veya yöneticiye şu depo nerde bakıyım demiyor. Böyle de ilgisiz bir milletiz. Ben buna hayret ediyorum. Kendi oturduğum eski evimde ve yeni evimde de iki kez depoyu kontrol ettim. Bir öncesinde kapıcı bir iş yapmış depoyu betonun içine yapmışlar. Çocuklarda bodrum katında oynayınca oraya büyük ve küçük ihtiyaçlarını gideriyorlar. Orada da musluk var. Musluğu açık bırakmışlar. O taşmış gelmiş su depomuza girmiş. Hanım dedi ki; 'ya su da bir koku var.' Aşağı indiğimde baktım ki bir taraftan taşan su ver ve bizim su depomuza giriyor. O fazla su da oradan evlere gidiyor. Tabi hemen suyu pompayla boşalttık. Betonun ağzı bir karış yükselttim. Bir karış yükseltince taşan su tahliye gitmeye başladı. Ayrıca kapağına da asma kilit yaptırdım. Ama bu duyarlılığı gösteren hiçbir yönetici olduğunu zannetmiyorum. Hiçbir kapıcının da böyle bir eğitim aldığını da zannetmiyorum.
İlkokul öğrencileri ile ilgili bilgilendirme, kitap broşürleri hazırlama vb. aktivitelerle altyapıyı hazırlıyorsunuz. Peki, halkı bilinçlendirmeye yönelik buna benzer çalışmalarınız var mı?
Halka yönelik şu çalışmayı yaptık. Buna da ne fırsatımız oldu ne de netleştirebildik. Bizim için öğrenciler daha önemli. 8 yıldır öğrencilere yönelik çalışmalar yapıyoruz. Çocuklara yönelik eğitimler yaptığımız zaman süreç içerisinde bizim konumumuza geliyorlar. Yani gelecekte Kayseri'de yönetici ve belediyeye, kamu kuruluşlarına veya şehri yönetecek çeşitli pozisyonlara gelen ve ayrıca şehrin çoğunluğunu oluşturacak konular olacaktır. Bu yaşta aldığı bilgi ve tasarruf bilincini mutlaka uygulayacağı kanaatindeyim. Çünkü alışkanlıklarını insanlar ömür boyu devam ettiriyorlar. Eğer biz onlara suyun tasarrufu ile ilgili gerçekten hafızasına kazınan bir bilgi birikimi oluşturursak ben onu kullanacağı ve onunla ömür boyu yaşayacağı kanaatindeyim.
Cami şadırvanlarında birçok yaşlı insana abdest alırken şöyle uzaktan bakarım; yaşlı insanlar abdestini alırken ayakkabısını çıkartırken hemen çeşmeyi kapatır. Ayakkabısını ve çorabını çıkarır. Ayağını yıkayacağı zaman musluğu tekrar açar. Birçok insan buna dikkat etmiyor. Demek ki o yaşlı adamlar suyu kapatıyorsa suyun değerini biliyor demektir. Suya karşı onun bir saygısı var. Suyun az olduğunu, israf etmemesi ve kirletmemesi gerektiği konusunda birilerden bilgi almıştır. Bunu gelişigüzel yaptığına inanmıyorum. Zihninde böyle bir duygu ve düşünce var ki onu kapatıyor.
Yaşam boyu suya ihtiyaç duyarız. Bunu inkar edemeyiz. Yaşantımızda suyun yerini başka hiçbir şey doldurmuyor. Öyle enteresan ki insanın su ihtiyacını ne meyve suyu, ne ayran ne de başka bir içecek karşılıyor. Mutlaka insanın su ihtiyacını su ile karşılaması gerekiyor.
Bir kısım insanlar sıvı ihtiyacını meyve suyu ve çaydan karşılıyor ve mesela şu kadar zamandır su içmiyorum onun yerine başka sıvılar kullanarak idare ediyorum diyor. Böyle bir durumda kişiyi ilerleyen zamanlarda bekleyecek olan sıkıntılar nelerdir?
Sağlık açısından sakıncalı bir durum. Su ihtiyacının sadece yemekteki veya meyve suyu ve çayla karşılanıp karşılanmadığını bilmiyorum. Ama ben bunun sağlıklı olduğu kanaatinde de değilim. Tabi bunu doktor olmadığım için de idea edemiyorum. Ama doktorlar 'suyun yerini başka bir şeyin' tutmayacağı ifadesini kullanıyorlar.
Tabi bizim esas hedefimiz bu tasarrufu çocuklara aşıladıktan sonra onların evlerindeki musluklardan her zaman kaliteli ve temiz su içme ihtiyacını karşılamak olacak. Bizim sularımız musluklardan akana kadar inanın hiç el değmiyor.
Peki, suyun geçtiği havzanın hijyenini nasıl sağlıyorsunuz?
Bizim 7 bölgeden çektiğimiz suların tahlilleri var. 100 küsur tane kuyunun hepsi temiz ve içilebilir düzeydedir. Yani insan sağlığı için tüketilebilir nitelikte sulardır.
Sistemimiz o kadar güzel oldu ki hiçbir insana temas etmeden toplama depolarına ve oradan da dağıtım depolarına hepsi otomatik olarak gerçekleşiyor. İnsan yönlendirmesinin dışında bilgisayar programlarıyla bu işlemler gerçekleşiyor. Dağıtım depolarından şebekelere de giderken, şebekede ki kirlenme riskine karşı klorluyoruz. Sağlık Bakanlığı'nın bize zorunlu tuttuğu 0.05 ppm klor seviyesini tutturmak zorundayız. Bunu da dağıtım deposunda veriyoruz. Evlere de bu klorlu suyu aktarıyoruz. Ben binalara kadar giden suyumuzun kirlendiği kanaatinde değilim. Son 10 yılda şehir şebekesinin %80'nini yeniledik ve hemen hemen şehir şebekelerinde kullanılan asbest borular kalmadı ve artık içi çimento kaplı çelik borular kullanıyoruz. Dolayısıyla kirlenme riski çok az. Ama depolarda ve ev tesisatlarındaki sularda biraz sıkıntı var.
Ne zaman annemlerin evine gidip musluğu açsam 10-15 saniye paslı su akar. Bardağı suyun altına tutun o bulanıklığı hissedersiniz. Anneme bunun nedenini söyledim. Aşağıdaki depoların tesisatında kullanılan borularda bekleyen su paslanıyor. O paslanan borunun etkisiyle su bozuluyor. Depolarını temizlettik ama ev tesisatı metal olduğu için su ile teması sonrasında belli bir süre sonra pas oluşturuyor. Onu önleyemiyorlar. Allahtan yeni evler polietilen boru kullanıyor.
O zaman yeni yapılarda böyle bir sıkıntı yok.
Evet yeni yapılarda böyle bir sıkıntı görmüyoruz. Bundan 10 sene önce yapılanlar hep galvanizli boruydu. Ev ve iş yerlerinin tesisatlarında polietilen boruların kullanılması suyun kirlenme ve kokma riskini azaltıyor. Biz de eskiden şebeke ile binamız arasındaki bağlantıyı demir boruyla yapıyorduk. Bizde onu artık yapmıyoruz. Çünkü demir borunun ömrü 18 yıl ile 20 yıl arasında değişiyor. Özellikle nemli bir zemin içerisinde ömrü uzun sürmüyor ve çürüyor. Böyle olunca da bizim su kaybımıza neden oluyor. Çürüme süreci içerisinde de demirin oksitlenen kısmı suya karışıyor ve o da vücudumuza geçiyor. Sağlık yönünden uygun değil. Şimdi tamamen polietilen borular kullanıyoruz. Gelecekte de bu riski önlemiş oluyoruz. Ama eski evlerde de bir şekilde eski tesisatların değişmesi lazım.
Yani halkta da bilinçlenme var aslında
Bu bizim dışımızdaki etkenlerden dolayı da oluyor. İnsanlar kendi sağlığı ve aile sağlığı konusunda çok hassas. Bunun içinde bu tür etkenler çok önemli oluyor. Birçok insan kendisi çeşmeden su içiyor, sanki çeşme suyu kötüymüş de pet şişede ki su iyimmiş gibi. Halbuki o pet güneşte kaldığı veya açıkta bekletildiği zaman içerisindeki tüm petrol ürünü karbon elemanları suya giriyor. Bunu ticari olduğu için hiç kimse söylemiyor. Söylenmediği içinde çoğu insan bunu bilmiyor. Pet şişe su almak yerine hiç almamak daha iyi. Cam şişe olsa sağlık açısından bir problem teşkil etmez. Fakat hiç gerek yok. Çünkü Kayseri'de musluktan akan su satın alınan sudan çok daha kaliteli. Biz bunu suda yaptığımız analizlerle ispatladık.
Geçen gün Sancaktepe'den bir adam elinde bir bardak çamur gibi su ile geldi. Bizim evden akan su böyle dedi. Benim çok garibime gitti. Su üzerinde analiz yapmak için adamı biraz beklettim. Arıtma cihazları satan firmalar var. Suyun içerisinde 20'ye yakın element var. Çünkü su geçirimli bir tabakadan geçiyor. O geçirimli tabakadan çıkan her şey içerisine giriyor. Buna engel olamazsın ve sağlıklı bir su içerisinde bu mineraller olmak zorunda. İnsan hiçbir şey yemeyip su içse ölmüyor. Çünkü suyun içerisindeki besin zinciri insanı besliyor. Hatta bazılarının eksikliği vücutta hastalığa neden oluyor. Bu element vücut için zararlı değil. Cihaz satan arkadaşlar bunu elektroliz yöntemiyle ayrıştırıyor. Bu ayrıştırma sonucunda su ya çamurlu gibi ya da bulanıkmış gibi gözüküyor. Böylelikle suyun kusurlu olduğu gösterilerek arıtma cihazı satılmaya çalışılıyor. Biz adamı laboratuara götürdük. Saf suya elektrolizleri soktuk ve hiçbir şey olmadı. Sonra hazır sularda bu testi yaptık. Çeşme suyuna benzer bir sonuç elde edince adam ikna oldu. Çünkü hazır suyun içerisinde de elementler var. Daha önce ben vücudun hangi besinlere ihtiyacı var ve hangi yolla elde edilir yönünde bir rapor hazırlatmıştım. Adama konuyla ilgili bilgide verince adam rahatlamış bir şekilde evine gitti. Geçenlerde yine arayıp halini hatırını sorduk. Su da sorun var mı diye sorduğumuzda, 'yok Allah razı olsun' dedi.
Vatandaş birçok şeyden habersiz ve gördüğüne de inanma eğiliminde. Bizde öyleyiz tabi. Bana biri bir şey anlatırken bunun uygulaması var mı diye soruyorum. Uygulamasını görünce de inanma eğilimi sergiliyorum herkes gibi. İnsanlarda bu şekilde ikna olmuş oluyor. Sonra insanlar o cihazı alıp sahip oluyorlar. Oysaki o cihazların içerisinde belli bir süre sonra biriken elementler mikrop oluşturuyor.
Apartmanın biri 2 bin dolar vererek arıtma tesisi kurmuş. Aradan iki yıl geçti. Arkadaşlarımızdan biri ya şu suya tahlil yapalım dedi. Tahlil sonucunda baktık ki giren suyumuz temiz arıtmadan çıkan suyumuz mikroplu. Arıtmaların kartuşları var. O kartuşların belli süreler içerisinde değişmesi gerekiyor. Eğer kartuşların bakımını yaptırmazsan bu sefer o işleminin tam tersini yapıyor. Suyu temizlemek yerine kirleten bir konuma geliyor. Bunu da insanlar fark etmiyor. Bilmeden kendisine kötülük etmiş oluyor. Bence Kayseri'nin suyuna hiçbir zaman arıtma tesisi takmak uygun değil. Biz ne yüzey suyu ne de baraj suyu kullanıyoruz. Yer altı suyu kullanıyoruz ve içilecek nitelikte bir su bu. Birçok il ise, Kayseri'nin aksine baraj suyu kullanıyor. Bu sular her şeyi içerebiliyor. Bu nedenle onlar arıtma tesisine geçerek kullanılıyor.
Erciyes'e yağan kar eriyip yer altına gittikten sonra havzaya geliyor. Bu havzaya gelen su da bize içme suyu olarak gelmiş oluyor. Dolayısıyla bu kadar temiz ve içilebilecek bir suyu tüketirken herhangi bir şeye ihtiyacımız yok. Ben Kayserililerin musluk haricinde su içmelerine hiç rıza göstermiyorum. Ben, ailem ve çevremin de içme suyu olarak kullandığı su çeşme suyudur. Ama bende Kayseri dışında bir yere gittiğim zaman suyun niteliğini bilmediğim için. Kayseri'ye dışarıdan gelenlerde musluktan içmiyor. Çünkü onlarda suyun niteliğini bilmiyor. Belki de biz tanıtımını iyi yapamıyoruz.
Hemen şu soruyu yöneltmek istiyorum. Kayseri'nin kaç yıl yetecek suyu var?
Biz şuanda Kayseri'ye verdiğimiz suyun iki katını verebilecek nitelikteyiz. Dolayısıyla şuanda 1 milyon 250 bin nüfusumuz var. Biz 2 milyon 500 bin nüfusa kadar Kayseri'nin suyunu sorunsuz olarak iletebiliriz. 2050 yılında nüfusumuzun 2 buçuk milyon olması bekleniyor. 2050 yılına kadar vereceğimiz suyumuz ve sistemimiz hazır.
Gündemde olan Büyükşehir yasası onaylandıktan sonra ilçelere de su sağlayacaksınız sanırım. Bununla ilgili bir altyapı çalışmanız hazır mı?
Bununla ilgili iki çalışma yapacağız. Bunlardan birini şuan yapıyoruz. Bütün ilçelere gidiyoruz. Bu yasanın getirdiği sorumlulukları ve bizim ne yapmamız gerektiği konusunda başkan bey orada bilgilendirme toplantıları yapıyoruz. Büyükşehir kanunu önemli görevler yüklüyor. İlçelerde neler kalıyor su hizmetlerini kimler yapacak. Ulaşımlar ve hizmetleri kimler yapacak? Bu hizmetler kimler tarafından yürütülecek bu çalışmalar başkan bey tarafından toplantılar yapılarak gündemde tutuluyor. Bende başkan beyle bu toplantılara katılıyorum. Bu kapsamda Kayseri'de ki 16 ilçeden 14'ünü gezdik.
Bir çalışma daha yapacağız. Yasa netleştikten sonra büyükşehir belediyesi ile beraber bir teknik ekip oluşturacağız. Bu teknik ekip tek tek bütün beldelere gidecek ve mevcut su sorunlarının tespitini yapacaklar. Bir envanter çıkarıldıktan sonra su kaynaklarını ve şebekelerini iyileştirip su miktarını artırmayı hedefliyoruz. Kanalizasyon şebekesi ve ardından arıtma şebekesi kurmak önceliklerimizin arasında yer alıyor. Eğer yasa kesinleşirse bizim programımız ve elemanlarımız hazır. Biz bu çalışmayı 2013 seçimleri ile beraber yapacağız.
Küçük belediyelerde yetişmiş personel bile yok. Bu nedenle altyapı sorunları ile ilgilenemiyor. Kuruma geçtikten sonra bunların hiçbir sorunu kalmayacak. Ama bunların sonucunu da hemen beklememek gerekiyor.
Kirli su atıklarının geri dönüşümünü nasıl sağlıyor ve kullanıma sunuyorsunuz?
Bizim 2004 yılında devreye aldığımız Boğazköprü'de ki atık su arıtma tesisimiz var. Organize sanayide ki suyun miktarına göre günlük 120 ile 130 bin metre küp suyumuz arıtılıyor.
Bundan iki ay kadar önce tesisten sonra Kızıl Irmak'a olan yerde arazilerin sulanmasıyla ilgili Mahzeminliler suyun kalitesi ve kullanımıyla ilgili şikayette bulundular. Bizde çıkan sularımızı günün koşullarına göre tekrar özel idarenin laboratuarında analiz yaptırdık. Bu analiz tarafsız olsun diye biz yapmadık. Arıtma tesisinden birinci derece sulama suyu karakterinde bir su çıktı. Fakat biz o suyu Kayseri'ye gelip sulama amaçlı kullanmak gibi bir düşünce içerisinde değiliz. Çünkü şebekeyi buraya geri verdiğimizde elektrik ve şebeke maliyeti cazip gelmiyor. O bölgede ağaçlanma bölgesi vardı. Biz de ağaçlandırma yapmak istedik. Birkaç kez hazineye yazı yazdık oraları bize verin biz de ağaçlanma yapalım dedik. Buna sıcak bakmadılar. Biz sanki şahsımıza alıyormuşuz gibi bir tepki gördük. Hlbuki yapılan bu yeni çevre yolunun tamamını ağaçlandıracak projede yaptık ama verilmediği için bıraktık. Onunla ilgili bir çalışma yapmadık.
İleriki yıllarda suya olan talep artarsa su şehirden binde bir eğim bekliyor. Bu çok büyü bir eğim değil ve çokta bir elektrik masrafı gerektirmez. Buraya tekrar boruyla getirilip sulama suyu olarak kullanılabilir. Ama şuanda ihtiyaç yok. Çünkü hemen doğumuzda Sarımsaklı Barajı var. Oradan gelen su zaten bu Sarımsaklı havzasından sağlanıyor.
Son olarak su israfı en çok nerelerde yapılıyor?
Umumi tuvaletler ve cami şadırvanlarındaki su tüketimi çok fazla. Gerçekten biz oralardan su parası almadığımız için orada duran görevlilerde gerekli hassasiyeti göstermediklerinden dolayı bu sıkıntıları yaşıyoruz. Mesela bazen ben gece geçerken bakıyorum da o musluklar şarıl şarıl akıyor. Buna da çok üzülüyorum. Birçoğuna da cihaz yaptık. Harekete duyarlı sensörler yaptık. İnadına kırıp, devre dışı bırakıyorlar. Sahiplenmiyorlar buna da çok üzülüyorum. Keşke her belediye o tuvalette bekleyen bir personel istihdam etse.
Biz her tuvalete de sayaç taktığımız için devamlıda okuyoruz. Oradan biliyorum ki su tüketimi biraz kontrol dışı. Ama inşallah bu düzelecek. Çünkü toplumumuzun şöyle iyi bir tarafı var. 2004 yılında biz atık su tesisini devreye aldığımızda ilk girişteki ızgaradan anormal şekilde çöpe atılması gereken pet şişeler, çocuk ve kadın bezleri, iç çamaşırlar vb. o kadar çok şey geliyordu ki battaniye bile geldiğine şahit olduk. 2004 senesinden bu yana nüfusumuzda artış olmasına rağmen yine arıtmaya gidip baktığımızda gelen atıklarda büyük bir azalma olduğunu görüyoruz. Bu toplumun öğrendiğini gösteriyor. Yakın bir gelecekte her konuda daha iyi gideceğimiz kanaatindeyim.
Söyleşi: Bünyamin Gültekin
Söyleşi: Bünyamin Gültekin