Kayseri Uluslararası Öğrenciler Akademisi başladı

T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Medeniyetin Burçları Derneği'nin birlikte düzenlediği 'Kayseri Uluslararası Öğrenciler Akademisi' bu yılki faaliyetlerine başladı. Elektrik Şirketi Konferans Salonu'nda düzenlenen üç oturum ile başlayan akademinin ilk gününde Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Faruk Karaarslan ve Mete Taştan öğrencilere konferans verdiler.

Konferanslardan önce açılış konuşması yapan Medeniyetin Burçları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Uluslararası Öğrenciler Akademisi Kayseri Koordinatörü Ali Dursun akademinin bu yıl ki faaliyetleri ile ilgili olarak öğrencilere bilgiler verdi. Programların Cumartesi günleri ve Salı günü olmak üzere iki ayrı günde yapılacağını anlatan Dursun, Cumartesi günü yapılacak olan programların akademiye bu yıl başlayan ve geçen sene katılan öğrenciler için olacağını Salı günleri ise yüksek lisans ve doktara öğrencilerin katılacağı ihtisas programları ile okuma gruplarının olacağını belirterek bu programlara her hafta farklı hocaların gelerek seminer vereceğini belirtti.

Daha sonra akademinin ilk konferansını vermek üzere sözü Akademisyen Faruk Karaarslan'a verdi. Karaarslan konuşmasında 'Türkiye'nin Kültürel Dinamikleri' konusunda akademi öğrencilerine konferans verdi. Karaaslan konuşmasında kültür ve medeniyet kavramları üzerinde durarak kültür kavramının önemine ve ne kadar geniş kapsamlı bir kavram olduğuna vurgu yaptı. Karaarslan konuşmasında şunları kaydetti:

'Türkiye'nin kültürel dinamikleri deyince çok geniş bir alandan bahsediyoruz. Kültür kavramının tanımı çok geniş ve herkesin kendine göre bir anlam yüklediği bir kavram. Batılıların kendine göre, zenginlerin, fakirlerin, köylülerin kısaca herkesin kendine göre başka bir anlam yüklediği bir kavramdır. Kültür kavramı yalın bir kavram değildir bir dizi kelime ve kavramla etkileşimi olan bir kavramdır. Kültür deyince, medeniyet, ahlak, din, ekonomi gibi kavramlara atıf yapıyoruz. Siyaset, mekan, tabiat ve din kavramlarıyla ilgilidir. Medeniyet, din, dil, teknoloji ve ahlakla ilgili yönleri vardır. Aslında Türkiye'nin kültürel dinamikleri dediğimizde tüm bu kavramları da açıklamamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Biz bir medeniyet havzasından bahsederken aslında bir kültür havzasından da bahsetmiş oluyoruz.

Burada medeniyetle ilgili bir hususu belirtmek gerekiyor. Başka kültürleri etkileme gücüne sahip olan kültürlere medeniyet denir. Örneğin Selçuklu ve Osmanlıyı ele aldığımızda bu yapılar sadece kendi tebasını ilgilendiren devletler değildi. Osmanlı ve Selçuklu kültürünü ele almamız için Mezopotamya'da şu anda varolan tüm devletleri ele almamız gerekiyor. Türkiye'de ise şu anda Türkiye kültüründen bahsediyoruz. Evet bizim Osmanlının o çok kültürlü yapısından bugün ki duruma nasıl geldik. Bu hikayeyi iyi ele almamız gerekiyor. III. Selim'den hatta II. Mahmut'la beraber ki süreçte Avrupa ve batı ile olan ilişkilerimizin nasıl olduğunu iyi araştırmamız gerekiyor. Daha o günlerden itibaren batının neyinin alınıp neyinin alınmaması gerektiği ile ilgili tartışmalar yaşanıyordu. Bizim için en önemli sorun bu süreçte hep şu oldu. Batının neyini alacağız neyini almayacağız. Peki ne oldu da biz neyi almalıyız sorusu ortaya çıktı? Bu soru etrafında Osmanlı aydınları ve devlet adamları çeşitli tezler ortaya koydular.

Bu arada batıdaki gelişmeleri de iyi değerlendirmek gerekiyor. Batının kendisini nasıl gördüğü de ele almamız gereken önemli bir konudur. Sanayi devremi, sekülerleşme ve teknoloji devrimi, Aydınlanma Çağı dedikleri daha doğrusu batının böyle tanımladığı çağı getirdi. Kendilerine göre bir aydınlık tanımı yaptı batılılar. Buna göre kendiler aydınlıkta olduğuna göre dünyanın geri kalan bölümleri karanlık içindeydi ve onların da aydınlığa kavuşturulması gerekiyor. Batı kendi dışındaki tüm dünyaya bu gözle baktı ve hala bu gözle bakmaya devam ediyor. Batı kendi dışında ve Antik Yunan düşüncesi dışındaki bütün toplumları, kültürleri ve medeniyetleri karanlık ilan etti. Bireyselcilik gibi, Hümanizm gibi kavramlar ve bugün Batı Avrupa'nın geldiği noktanın dünyanın geldiği en üst düzey en yüce aşaması olduğunu söylediler. Hatta bunun için Tarihin sonunu bile getirdiler. Burada önemli olan batılıların buna inanmasının yanında bizde de bazılarının bu hikayeye gerçekten inanmasıdır. Bu görüş nedeniyle, Osmanlının kapitalist sisteme geçememesi bir eksiklik olarak algılandı. Bunun için birtakım kurtuluş ideolojileri türedi. Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılık bu ideolojilerdendi. Türkçülük konusunda öne çıkan isim Yusuf Akçura oldu. İslamcılık konusunda da Sait Halim Paşa ön plana çıkan isimdi. Osmanlının kurtuluş ideolojisi diyebileceğimiz görüşlerin başlangıcı Genç Osman'dan itibaren başlayan, Jön Türklerle devam eden ve İttihatçılarla son bulan düşüncelerdir. Osmanlı aydınlarının batıyı öğrenmek için gittikleri batıdan batı hayranı olarak dönmeleri ve kendi kimliklerinden uzaklaşmaları çok büyük bir talihsizlik oldu. Bu konuda Üstad Sezai Karakoç'un 'Doğunun 7. oğlu' isimli şiirinde anlattığı hikaye gerçekten manidar bir hikayedir.

Anlattığım gibi bazıları batının sadece teknolojisini alalım diye söylerken bazıları hem teknolojisini hem de hayat tarzını alalım görüşündedir. Bazıları ise hiçbir şeylerinin alınmaması taraftarıdır. Buradan şunu da belirtmek istiyorum. Sizler genellikle İslam coğrafyasının çeşitli ülkelerinden burada bulunuyorsunuz. Burada yaşananların benzerleri sizin ülkelerinizde de yaşandı. 19. ve 20. yüzyıllarda İslam coğrafyasında benzer öyküler vardır. Batıcılık ve Batılılaşma hepimizi etkileyen düşünceler olmuştur. Batılılaşmanın siyasi kavramsallaştırması çağdaşlaşma olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum Türkiye'deki toplumsal hayat ve siyasi alan arasında uyum sorununun ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bu sorun değişik şekillerde devam etmiştir. Türkiye'de çeşitli dönemlerde, Adnan Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Recep Tayip Erdoğan ile ortaya konan sosyal patlamalar bu yaşananların bir sonucudur.

Bugün ülkemize ve benzer İslam coğrafyalarına baktığımızda batılılaşma konusunda başarılı olunmuştur. Bunu söyleyebiliriz fakat bu gerçek bir batılılaşma anlamına gelmez. Çünkü içinde yaşadığımız bizim de dahil olduğumuz insanların içerisinde bir gerilim var. Bu gerilim batılılaşmanın getirdiği ve batılılaşmayı tam olarak içimize sindirememekten gelen bir gerilimdir. Şu anda görünürde her işimiz batılı gibi ama inancımız, hislerimiz, duygularımız bize özgüdür. Her şeye rağmen bizi batılılardan ayıran çok farklı özelliklerimiz var ve bunları toplumun içlerine girdiğimizde görüyoruz. Giyim kuşamımızdan, yemek kültürümüze kadar bu farklılıkları görmek mümkündür.

Evet arkadaşlar, yaklaşık 200 yıldır sizin ve bizim coğrafyalarımızın öyküsü adeta Batı Avrupa'nın öyküsüne sabitlendi. Hepimizin temel sorunu, kendi kültür ve inançlarımız konusunda nasıl bu dayatmadan kurtulmamız gerektiğidir. Bu sorun temel sorunumuzdur. Bugün maalesef, bu tür konulara Avrupa'ya ayak uyduralım şeklinde cevap vermeyenler terörist ilan edilmiştir.

Burada şunu belirtmek gerekiyor. Eğitim, siyasetten, ekonomiye kadar bütün alanları etkilemiştir. Şimdi şehircilik konusunda Londra'yı mı yoksa Fas'ımı örnek alacağız sorusuna Londra olarak cevap veriyorsak bunu düşünmemiz gerekiyor. Çünkü örnek almak önemlidir.

Burada şunu da belirtmek gerekiyor. Bir kültürün diğer bir kültüre üstünlüğü diye bir şey söz konusu değildir. Temel sorun şudur. Batı Avrupa'nın benim kültürüm en iyi kültürdür demeye başlaması sorunu ortaya çıkarmıştır. Medeniyet anlamında iyi kötü olabilir ama kültürün iyisi kötüsü olmaz. Bu anlamda özellikle Afrika'da kültür savaşları yaygın olarak yaşanıyor. Bu çatışmalar da küresel sisteme hizmet ediyor. Oradaki küçük küçük kültürel yapıları silahlandırıp birbirlerine karşı kışkırtmak küresel sistemin işine gelen bir durum olarak görülüyor. Evet, genel olarak bizim coğrafyamızda yaşananlar konusunda problemin kaynağı biz değiliz. Bunun bilelim ve meselelerin farkında olalım. Fıtratımızın tahrip edilmesine izin vermeyelim. Unutmayalım, fikirlere kurşun geçmez.' şeklinde konuştu.

Uluslararası öğrenciler akademisinin ikinci ve üçüncü konferansını ise Mete Taştan verdi. Taştan konferansında öncelikle öğrencilere hoş geldiniz diyerek burada bulunmalarından dolayı büyük memnuniyet duyduğunu ve burada kendilerini ağırlamaktan ve böyle bir ortamda konferans vermekten büyük zevk aldığını belirtti. Taştan, 'Etkin liderlik için; İletişimi mükemmelleştirmek, beden dili ve motivasyon ile kariyer planlaması konulu konferans verdi. Liderlik ve iletişim konularını ele aldı. Özellikle de iletişimin kuvvetli ve sorunsuz olması için neler yapılması gerektiği üzerinde durdu. İletişimin olmadığı yerde, ayrılık, çatışma olduğunu belirterek iletişim kanallarının nasıl açık olması gerektiği üzerinde durdu. Taştan, Kayseri'nin çeşitli alanlardaki önemi ile ilgili bilgi vererek konuşmasına başlayarak öğrencilerin Kayseri'nin bu öne çıkan özelliklerinden faydalanmaları gerektiğini vurguladı. İletişimin yaşadığımız yüzyılı özellikle 1990'lı yıllardan sonra çok farklı bir boyuta getirdiğini ve bu yüzyılı ıskalamamak için iyi takip etmek, hızlı olmak ve değişime ayak uydurmak gerektiğini belirtti. Taştan, iletişimin insanlar arasındaki duygu, düşünce ve bilgilerin her türlü yolla başkalarına bildirimi olduğunu belirterek, önemli olanın bizim ne yaptığımızın önemli olduğunun altını çizdi. Taştan şunları kaydetti:

'Burada da ifade ettiğimiz gibi iletişimle ilgili çeşitli ve farklı tanımlar yapılmıştır. Bu söylenenler çok önemli değil önemli olan senin iletişimden ne anladığın ve bunu hayatına nasıl yansıttığındır. Örneğin bu konu ile ilgili Time dergisinin kapak konusu bununla ilgiliydi. 2007 yılındaki kapak konusunda eğer iletişim çağını yaşıyorsan, interneti ve iletişim araçlarını kendi yararına etkili bir şekilde vakit öldürmeden kullanabiliyorsan, kendi faydana kullanabiliyorsan yılın adamı sensin diye bir kapakla çıkmıştı. Yani bu özellikleri kendi üzerinde taşıyorsan yılın adamının sen olduğunu belirterek 1,5 milyar insanı yılın adamı seçmişti. İletişim çeşitleri çok farklıdır. Birincisi kişi içi iletişimdir. İletişimin ikinci yönü kişiler arası iletişim, üçüncü yönü, kurum içi iletişim, dördüncü yönü de kitle iletişimi dediğimiz yönleridir. İçinde dünya olmayan, dünya içinde olamaz diyoruz. İnsanın dünyanın çeşitli yerlerindeki insanların dünyaya nasıl baktığı ile ilgili bilgi sahibi olması çok önemlidir.'

Taştan konferansın devamında, inançlı insanların başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığına vurgu yaparak, geleceğin özgüveni yüksek insanlar istediğini ifade etti. Ayrıca dünyanın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye'den yaşadıkları olumsuzluklara, kazalara rağmen yaptıkları işlerinde başarılı olmuş çeşitli insanlardan örnekler vererek bu insanların kısaca hayat öykülerinden bahsetti. İletişim ve Etkililik de önemli olan unsurlardan bahseden Taştan, iletişimde sözlerin yüzde 10, seslerin yüzde 35 ve beden dilinin yüzde 55 etkisi olduğunu belirterek, söz söylemenin yanında susmanın ve beden dilimizle konuşmanın daha önemli olduğuna vurgu yaptı.

Bakmadan Geçme