KAYSERİ'DE AKTİF BİR GENÇLİK YOK
Milli Türk Talebe Birliği Kayseri Şube Başkanı Hamza Polat ile bir söyleşi gerçekleştirdik
Milli Türk Talebe Birliği'nin kuruluşunun farklı bir misyonla başladığını biliyoruz. Daha sonraki aşamalarda birlikte misyon dalgalanmalarını görüyoruz. Birliğinizi kuruluşundan bu güne tarihsel süreç ve hedeflerini sizden dinleyebilir miyiz?
Dünyanın geneline baktığımızda gençlerin en etkin olduğu yer üniversitelerdir. Bizim istediğimiz de topluma faydalı bireyler yetişsin, sadece kendisini değil; toplumu çalışacak, ülkenin geleceğini dizayn edebilecek, sosyal, kültürel ve siyasal anlamda bir fikir donanımına sahip olabilecek, hangi işi yapıyorsa yapsın o işin en iyisi olmaya çalışan ve ülkesini bir kademe bile olsa yükseltebilecek nesillerin yetişmesini istiyoruz. Amacımızın ve misyonumuzun nasıl bir gençlik yetiştirmek istediğine değinecek olursak Üstat Necip Fazıl'ın Gençliğe Hitabesi adlı yazısında belirttiği gençlik, bizim hayal ettiğimiz, düşündüğümüz, olmasını istediğimiz gençliktir. Kendisine ve ülkesine faydalı olacak, büyük Türkiye idealine sahip bir gençlik istiyoruz. Amacımızı ve misyonumuzu bu şekilde ifade edebiliriz.
MTTB 1916'da kurulmuş bir teşkilattır, yani cumhuriyetten bile eskidir. O zamanın iktidarı (İttihat ve Terakki) Ender Paşa, Talat Paşa gibi insanların bulunduğu masonik düşünce yapısına sahip kişilerdi ve bu teşkilatı 'İttihat ve Terakki Partisi'nin Gençlik Yapılanması' olarak düşünüyorlardı. Kurtuluş savaşının kazanılmasından sonra İttihat ve Terakkicilerin ülkeyi terk etmesiyle teşkilat sahipsiz kalmıştır. Cumhuriyet'in ilanından sonra Bakanlar Kurulu'nun kararı ile teşkilatın başına 'Milli' sıfatı getirilerek bugünkü ismini almıştır.
Bu dönemden sonra devletin yarı resmî bir teşkilatı olarak görev yaptı ve 'vatandaş Türkçe konuşsun' diye bir kampanya başlatıldı ve bunu da MTTB üzerinden gerçekleştirdiler. Adnan Menderes döneminden önce ' Tevfik İleri ' MTTB tarihinde önemli bir başkandır ve bugünkü MTTB'nin tohumları o dönemde atılmıştır. 27 Mayıs Darbe'sinden sonra birlik İsmet İnönü'nün etkisiyle biraz daha sol kanada yakın olmuştur. 1965'den sonra her ilde ve her üniversitede örgütlenerek yavaş yavaş bugünkü halini almıştır.
Osmanlı döneminde kurulan bu birliğin sürekli misyon değişikliğine uğraması birliğe bağlı insanlarda benimsetme sorunu yaşattı mı?
Kesinlikle yaşatmıştır. Fakat bunu tarih içerisinde hangi misyon ve hangi görevler yaptığına bakmak lazım. Masonik düşünceli insanların kurduğu bir birlik fakat bu kuruluş yılları içerisinde herhangi bir etkinlik olmamış, daha sonra vatandaş Türkçe konuşsun kampanyası yapılmış bugün de böyle bir etkinlik olsa bugün de destek veririz. Oysaki Tevfik İleri'nin Hatay'ın Türkiye'ye katılmasına yönelik yaptığı etkinliklerden dolayı İsmet İnönü bu teşkilatı kapatmıştır. Eski dönemlerinde belki istenilen misyonda değildi. Sadece 27 Mayıs Darbesi'nin desteklenmesi dışında baktığımız zaman kabul edilmeyecek herhangi bir etkinliği yok. Biz darbe döneminde takınılan tavrın yanlış olduğunu bugün de söylüyoruz. Neredeyse 100 yıllık tarihe sahip bir teşkilat elbette ki hataları vardır. Biz bu teşkilatı hatasıyla da sevabıyla da kabul ediyoruz.
Şu anki Cumhurbaşkanı ve Başbakan'da teşkilatın içinden gelen kişiler. Bu birlik içerisinde hangi faaliyetler gerçekleşiyor da insanların böyle önemli bir yerlere gelmesinde etkili oluyor?
MTTB sıradan bir birlik değildir. Yani, bugün bir konferans düzenleyelim bizde varız diye konferans düzenlemeyiz. Teşkilat içerisine baktığımızda kültür müdürlüğü ve ona bağlı spor ve sinema kulübü gibi bazı kulüpler de mevcuttur. Teşkilatımızda görevli genç arkadaşlar istedikleri kulübe giderek orada kendini geliştirir. Sayın Başbakanımız da Orta Öğretim Komisyonunda görev yapmış ve orda kendini geliştirmiştir. Baktığımız zaman 1960 ve 1980 arası çok karışık bir dönemdir. Sürekli çatışmaların ve kavgaların olduğu bir dönem olduğunu görüyoruz. Mesela Hüseyin Gülerce yazısında şöyle bir anısını anlatıyor: 'biz camide namaz kılıyorduk, sonra arkasından komünist dövüyorduk' diyor. Bizim teşkilatımızda böyle bir şey olmadı. O dönemde sadece fikrî mücadele verildi. Necip Fazıl bizim için önemlidir. Konferanslarımıza da katılmıştır. Konferanslarda 'ben oğlum Mehmet'e silah verip sokağa çıkarmadığım sürece sizde elinize silah almayın.' diyordu. O günkü gençlerimiz bunu anladılar, yapılan oyunların ülkeyi karıştırmak için yapıldığının bilince olunduğu için bizim teşkilatımız hiç bir zaman bu oyunun bir parçası olmamıştır. Başa dönecek olursak teşkilatın içinde var olan kulüpler ve müdürlükler gençlerin kendilerini geliştirmelerini sağlamıştır.
Teşkilat olarak şu anda Kayseri'de yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Kayseri'de 2011 Ekim ayında kurulduk. İlk etkinlik olarak Mavi Marmara saldırısında şehit düşen 'Furkan Doğan' kardeşimizin 20 Ekim doğum günü olması hasebiyle kabrini ziyaret ettik. Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2011 yılında İstanbul'da bir bira festivaline sponsorluğu vardı. Biz buna teşkilat olarak karşıydık. Türkiye'deki bütün teşkilatımızla aynı tarih ve saatte bu işin yanlış olduğunu belirtmek için basın açıklaması düzenledik. Yaptığımız protesto sonrasında bakanlıkta sponsorluğunu geri çekti. Kayseri'deki konferanslarımızın çoğunu Yoğunburç Kültür Evi'nde gerçekleştiriyoruz. Orada da bazı konferanslarımız oldu. Buradaki ilk konferansımız büyük Üstad 'Necip Fazıl'la ilgiliydi. Daha sonra Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın Kayseri'de gençlik çalıştayı vardı. Bu çalışmaya biz de katıldık ve gençlikle ilgili düşüncelerimizi, beklentilerimizi burada dile getirdik.
Azerbaycan'daki kardeşlerimizi de unutmadığımızı, onların yalnız olmadıklarını göstermek için Hocalı Katliamı'nın yıl dönümünde cuma namazı çıkışında Kent meydanında basın bildirilerini yaptık ve herkesi bu konularda duyarlı olmaya davet ettik.
Yoğunburç Kültür Evi'nde ERÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Habil Nazlıgül hocamızla Peygamber Efendimiz (sav)'in gençliği konferansını gerçekleştirdik.
Büyük abilerimizin desteği ve sponsorluğu eşliğinde gençlerimizi, tarih bilincini oluşturmak için; Fetih 1453 filmine götürdük.
Bunların dışında her yıl yaptığımız ve bundan sonra da yapmaya çalışacağımız gibi Nisan ayındaki 'Kutlu Doğum Haftası' etkinliklerimiz oldu. Kutlu Doğum haftası içinde yapacağımız etkinliğe huzurevinde kalanları davet edecektik, fakat yaşlarından dolayı katılmalarına müsade edilmedi. Madem onlar bize gelemiyor, biz onlara gidelim diyerek İlahiyat Fakültesi'nden birkaç hocamızla huzur evini ziyarete gittik. Milli bilinci aşılamak için Çanakkale gezilerimiz oldu. Burada gençlerimize anıtları, tarihi yerleri, camileri gezdirdik.
1948'den günümüze kadar İsrail'in Filistin'i nasıl işgal ettiğini gösteren bir harita yaptık ve bunu buradaki zulmü, adaletsizliği gösterebilmek için 2000 esnafa dağıttık.
Son olarak da geçtiğimiz hafta Mazlumder'le birlikte Mehmet Akif Ersoy'u anma töreni gerçekleştirdik.
Teşkilatınızın bir gençlik ve özellikle bir üniversite gençliği olması hasebiyle Kayseri'deki gençliğin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kayseri ile ilgili iki görüş hkim dersek çok da yanılmış olmayız. Doğu illerinden gelen öğrenciler için Kayseri mükemmel bir şehir; fakat Batı'dan gelen öğrenciler için Kayseri'nin sosyal ve kültürel etkinlik bakımından kısır bir şehir görüntüsü var. Genel olarak bakıldığında aslında negatif bir görüş hkim. 'Kayseri'de ne yazık ki aktif bir gençlik yok'
Kayseri'de çok fazla gençlik teşkilatı var. Ancak ortak paydada buluşamadığı için çok ses getiren bir yapı yok. Bölünmüş bir gençlik yapılanması var. Kayseri halkına baktığımızda da sivil toplum örgütlerinin yaptıkları etkinliklere katılım çok az. Bunun sıkıntısını bütün STK'lar gibi bizde çekiyoruz.
Kayseri'de ki üniversite öğrencilerinin profiline baktığımızda bir değerlendirme yapacak olursanız neler söylemek
Üniversitede 40-50 bin civarında bir öğrenci sayısı var. İçlerinden mutlaka kendisine, ailesine vatanına-milletine faydalı olan çıkacaktır. İnşallah çıkacak kişilerde ülkeyi layıkıyla idare eden kişiler olacaktır. Ama şurası da var. Ülkeyi ileriye götürecek veya ülkeyi en iyi şekilde yönetebilecek bir gençlik var mıdır? Bunun üzerinde iyice bir düşünmek, tartışmak gerekir. Daha önce Fen Fakültesi Dekanını ziyaretimizde gençlik ve öğrenci sorunları üzerine konuşuyorduk, O'da bize 'Öğrenciler insanlarla ilgilenir. İnsanları toplumsal, sosyal ve kültürel olarak geliştirdiğiniz zaman ortada ne güven sorunu kalır, ne de başka toplumsal sıkıntılar kalır. Hepsi zamanla çözülür.' yargısında bulundu. Gençlerin kendini her bakımdan geliştirmesi gerekiyor. Hem gençlik olarak hem de toplum olarak ne yazık ki kitap okuyan bir millet değiliz. Bu da bizi iki lafı bir araya getiremeyen toplum yapıyor. Bunu aşmak için, konferanslar, seminerler, sempozyumlar verilebilir. Biz bunu yapmak için iki haftada bir konusunda uzman hocalarımızı çağırıp, onların tecrübelerinden, bilgilerinden yararlanmayı amaçlıyoruz. Ancak; yine ne yazık ki başka şehirleri bilmemekle beraber, Kayseri'de bu işi yapanların sayısı parmakla gösterilecek kadar az. Belki bunda üniversitenin de etkisi olabilir. Baktığımızda üniversite tek tip öğrenci istiyor. Derslerine gelsin gitsin, sağa sola karışmasın, sınavlarına girsin, ne bizim başımızı ağrıtsın ne de kendi başını ağrıtsın modelinde öğrenciler isteniyor.
Peki, birliğinize katılmak için bir sınırlama var mı?
Öncelikle üyelerimizin öğrenci olması gerekiyor. 16 yaşını doldurmuş bütün öğrenci arkadaşlarımız derneğimize üye olabilir. Onun dışındaki toplantılarımıza, konferanslarımıza veya değişik etkinliklerimize katılmak isteyen herkes gelebilir. Bunda bizim için herhangi bir sorun yok. Zaten yaptığımız etkinliklerde genel olarak topluma yönelik oluyor.
Gündemi uzun süre meşgul eden ve yankıları halen süren seçilme yaşının 18'e düşürülmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle gençlere güvenilmesi gerekmektedir. Fatih Sultan Mehmet bunun en iyi örneği. Eğer biz 18 yaşına gelenlere bir şeyleri seçme hakkı vermişsek, seçilme hakkını da vermeliyiz. Seçmek ve seçilmek bir birinden tamamen farklıdır. Siz bir şeyi seçerken sizin önünüze hazır getirilir, hlbuki siz seçilmek istediğiniz de insanların neden başkasını değil de sizi seçmeleri gerektiği konusunu düşünürsünüz ve Kendinizi bu yönde geliştirirsiniz. Milletvekili seçilme yaşının 18' e düşürülmesi, bunun meclisin %4o'ının 18 yaşında olanlardan oluşacağı anlamına gelmiyor. Daha önce seçilme yaşı 25'e düşürüldü ve 25 yaşında milletvekillerinin sayısı çok azdı. Yine öyle olacaktır. Seçilme yaşının 18'e düşürülmesi gençlerde çalışma iştahını artırabilir. Kendilerine örnek olacak gençleri mecliste görünce 'demek ki çalışıldığında böyle olunabiliyormuş' diyebilirler. Sonuç olarak baktığımızda gençlere güvenilmesi gerekiyor. Gençliğin şimdiki sorunları farklı. Daha doğrusu, şu andaki nesille önceki nesillerin içinde bulundukları ortam çok farklı. Bizim babalarımız dedelerimiz elektriğin olmadığı dönemde yaşadılar. Fakat şimdi 2 yaşındaki çocuk bilgisayar kullanabiliyor. Gençleri motive etmemiz lazım, onlara güven aşılamamız lazım. Gençliğin kendisini bu kazanabiliriz.
Son olarak ileride yapacağınız etkinliklerin bir kaçından bahseder misiniz?
Bu yılki etkinliklerimiz sona erdi diyebiliriz. Önümüzde ki yılın Ocak ayında da sınavlar olduğu için bir faaliyet yapmayı düşünmüyoruz. Şubat ayına baktığımızda ise Abdülhamit Han'ın ölümü var. Onunla ilgili bir program geliştirmeyi düşünüyoruz. Mart ayında da Bediüzzaman Said Nursi'nin vefat yıl dönümü var. Bununla ilgili büyük çapta bir faaliyet yapmayı planlıyoruz. Yine mart ayı içerisinde 18 Mart zaferi var. Onunla da ilgili bir etkinlik yapmayı düşünüyoruz. Nisan ayına baktığımızda ise Kutlu Doğum Haftası var. Her yıl yaptığımız gibi bu yıl da bazı etkinlikler yapacağız inşallah. Mayıs ayında da güncel bir konu ele almayı planlıyoruz. Türkiye ekonomisi ile ilgili bir konferans yapmayı planlıyoruz. Bununla ilgili bir kaç uzmanla görüştük. Bu Yiğit Bulut olabilir. Alanında uzman kişileri Kayseri'ye getireceğiz inşallah.
Söyleşi: Bünyamin Gültekin