KASAPSEYİD BELGESELİ - III
Yazımın ilk bölümüne yorum yazan Develi Belediyesi eski başkanlarından, ilkokul arkadaşım, Sayın Ertuğrul Gönenç'e teşekkür ederek başlamak istiyorum… Ertuğrul kardeşim yazdığım iki bölüme de yorum yaptı. Telefonla arayanlara ayrıca teşekkür ediyorum. Bu konuda yazılanları paylaşmak istiyorum:
'Sevgili Orhan kardeşim, bu güzel yazınız için teşekkürler, Kasapseyid ve çevresinde geçen güzel anılarımızın canlanmasına vesile oldunuz... Geçen hafta çeşme ve çevresinde çektiğim fotoğrafları sizinle paylaştım, şayet iyi bir çalışma yapılırsa sadece çeşme değil, köprülerin ve derenin ıslahı ile diğer tarihi doku da çok güzel bir şekilde restore edilebilir. Tabii ki önce çeşmeden başlamak lazım... Bu konuda kafa yoran ve gayret gösteren hemşehrilerimize de ayrıca teşekkür ederim. Kültür ve tabiat varlıklarımıza sahip çıkalım. Değerli arkadaşım Orhan Cebeci 'nin Develi Gazetesi'nde yayımlanan 'KASAPSEYİD BELGESELİ-II' yazı dizisini sizlerle paylaşıyorum. Çocukluk yıllarımızın önemli meknlarından Kasapseyid ve çevresinde yaşadığı anılarını anlatıyor Orhan, ben bir solukta okudum sonra bir daha, bir daha okudum. Büyük bir zevkle ve ilgiyle okudum. Hafızamızda neredeyse unutulmaya yüz tutan birçok anıyı bu vesileyle tazelemiş oldum. Teşekkürler arkadaşım, Selam ve sevgilerimle.' Sayın başkan, değerli arkadaşım bu yazı dizisi sizin, değerli hemşehrilerimin çok ilgisini çekti. Çünkü sizinde içinde yaşadığınız eski günleri anlatıyorum. Mutlaka siz de içinizden bir parça buldunuz. Bildiklerim, hatırladıklarım, anılarım benimle birlikte mezara gitmesin, kültürümüze bir katkısı olsun diye bunları yazdım. Yazıma ailemin yaşamında ayrı bir yeri olan Kulakların Cezmi ve Hava ablayla devam ediyorum. Onları buradan bir kez daha hayırla anıyorum. KULAĞIN HAVA VE CEZMİ AĞABEY Ebeleri Hanife ablanın evinin yanlarında Merhum Cezmi Kulak'ın eşi Hava ablanın evi vardı. Cezmi ağabey sinemacılık, kahvecilik vs. birçok iş yaptı. Hava abla evinde terzilik yapardı. Çok becerikli, sempatik, sevimli ve neşeli bir insandı. Dört çocukları vardı. Ayhan ağabey subay olmuştu. Mehmet ağabey Almanya'ya gitti. Mine abla bankacı, Hülya da öğrenciydi. Bu aileyi çok severdik. Diğerlerinden başkaydı. Kulağın Hava; Hava abla, Bahriye teyzemin görümcesiydi, dikişlerimizi hep o dikerdi. Onların hepsini kardeş gibi severdik. Sanki komşu gibi değil yakın bir akraba gibiydik. İstanbul'a göçtüler. İstanbul'a gittiğimizde birkaç kez görüştük. Sonra ikisi de rahmetli oldu. Ayhan ağabey İzmir'de, Mehmet ağabey hala Almanya'da ve Mine Abla ve Hülya İstanbul'da yaşıyorlar. Kulaklar Sülalesi Develinin Yukarı Develi'den aşağıya inen önemli ailesi. Kasap Naci Ağa aynı zamanda sinemacıydı. Muharrem Kulak kuyumcuydu ama oda sinema işletti. Muharrem ağabeyin oğlu Şükrü Kulak kardeşim Develi'de Cami ve Kuran Kursu yaptıran bir hayırsever. Derneğimize burs konusunda büyük yardımları olan A takımından. Onlarla gurur duyuyoruz. Çok sevdiğim Bahriye Kulak halamda Kulakların geliniydi. GARDİYAN DUDU ANNEM (KARADAYINI DUDU) Hava ablanın evinin karşısında bir avlu içinde Dudu Annemin ve Şerife İnce Ememin (eme babanın kız kardeşi) Emem Dudu (İnce) evleri vardı. Avluyu bir asma örterdi. Birde iğde ağacı vardı. Dudu Annem görmeden üzüm ve iğde koparırdık. O da hep bizi kovalardı. Çünkü bizim damımızdan onların damına geçilirdi. Dudu Annemin evi bizim evden bölünmüştü, iki çocuğu vardı. Mehmet ağabey ve Naile abla. İkisi de Ankara'da ikamet ederdi. Gardiyanlık yapan Dudu Annem Karadayı'nın Dudu olarak bilinirdi. Daha sonra evini ve bahçesini satıp Ankara'ya oğlunun yanına gitti. Ankara'ya her gittiğimde yanına uğrardım. Meknı cennet olsun ikinci anam gibi severdi beni. Bende onu severdim. Emem ile Sabri ağabey'in İrfan ve Elmas, Arife adlarında üç çocuğu vardı. Onlarda evlerini ve bahçelerini satıp Ankara'ya göçtüler. Dudu Annemle aynı semtte Kalaba'da otururlardı. Babam İsmail Cebeci'nin annesinin dedesi olan İncezade İsmail Efendi'den babaanneme kalmış. Kara Müftü Dedem, oğlu olmayan (4 tane kızı varmış) İncezade Dede'min evine damat olarak girmiş. Onun çok kıymetli kitaplarından istifade etmiştir. Bizim ev aşağı kısmı heram odası (harem odası),yukarısı selamlık olarak kullanılan eski Osmanlı evleri gibiydi. Ben 3-4 yaşlarındayken babam her yağmurda, karda akan harem odasının üstünü açmış direklerini, hasırını değiştirirken duvarlarda yıkılmış. Epeyce değişiklerle ve ilavelerle yapılmış, bugünkü halini almıştır. Evimiz eskiden güzel ve kullanışlıydı. Büyük, uzun odaları, salonu, samanlığı, ahırı, hazın evi, ekmek evi bahçesi olan bir evdi.
NAYMESTİ : Evimizin karşısında, ilk sahibi benim hatırladığım, Naymestinin (Nayme sitti)eviydi. Eski ev yıkıldı Şahin ağabey alınca yenisini yaptı. Bir iki el değiştiren evin son sahibiydi Merhum Şahin Somucu ve Yüksel abla. Altı fırın olan ev yaptılar. Şahin Ağabey genç yaşta rahmetli oldu. Kardeşi ve çocukları bir müddet fırını çalıştırdı. Modern ekmek fırını olarak Develiye hizmet etti. Develide usta olmadığı için Develi dışında fırıncı ustalarının ekmek pişirdiğini hatırlıyorum. Mis gibi gibi ekmek kokusu bütün sokağı sarardı. Modern ekmek fabrikalarının ilkleri arasında yerini aldı. TELLİ ABA VE HACELİ AĞBEY: Karşımızda Haceli Ağa (Develioğlu) ve Fadime Aba vardı. Ona Telli Aba da derdik. Eşşik komşumuzdu. Kardeşlerinden Kumru Abla Yeşilhisar'da, Elmas Abla İstanbul'da otururlardı. Yazları zaman zaman ziyarete gelirlerdi. Haceli ağabey bekçilik yapardı. İki çocukları vardı. Karşımızda tek odalı müstakil bir evleri, bitişiğimiz ise onların kileri ve ahırı idi. Kalaycı Mahmut ağaya bitişikti. İkisi de rahmetli oldular. Sonradan onu Kızıklı Celil ve Çomaklılı Mahiye'ye sattılar. Çocukluğumuzda onlarla hayli eğlenceli zamanlar geçirdik. KALAYCI MAHMUD AĞA VE BAKKAL HAMDİ AĞABEY: Kalaycı Mahmut Ağa'nın evi de içten içe geçilen karanlık yerleri olan bir yerdi. Mahmud ağa evinin girişinde kalaycılık yapar. Ara sıra kap kalaylamaya köylerde giderdi. Evlerimizde kullandığımız kazanlar, hareniler, kirpikliler, tencereler, tabaklar, taslar, maşrafalar bakır olduğu için zehirlemesin diye yılda bir kez mutlaka kalaylanırdı. Onlarında dört çocukları vardı. Nazife ablanın gözleri çok az görürdü. Ama çok temiz, çok titiz bir komşumuzdu. Havva, Mahiye, Hacıbekir, Ramazan adında üç çocukları vardı. Geldik sokağımızın başındaki Bakkal Hamdi Ağa'nın(Dığış) evine… Hamdi Amcanın eşi Tosvelli'nin Şerif abla birlikte otururlardı. Çok renkli bir kişiliği vardı. Şerif abla ölünce Hamdi amca yeniden evlendi. O evde de beş tane çocuk varmış, büyüklere benim aklım ermiyor. Mehmet abiye Zile'den gelin getirmiştik. Mehmet abinin, o evde eşi ve büyükleriyle oturduğunu hatırlıyorum. O evin caddeye bakan bir bölümü vardı. Orada Hamdi Ağa'nın üvey annesi Dönede(Döne Ade) otururdu. Tek kızı vardı, Ankara'da yaşardı. Uzun kış gecelerinde Dönede bize gelir otururdu, geçmişten bahsederdi. Bayramlarda evimizin baklavalarını yapardı. Develi'de onun gibi tatlı yapan bir kadın daha yoktu. Yabancı memurların, yerli ileri gelenlerin evine gider hünerlerini gösterirdi. Akşamları ev oturmasına evimize gelir 'şeker tozağım'diye bizi sever, evine gittiğimizde cebimize ceviz ve köfte koyardı. Ben on beş yaşındayken vefat etti. Nur içinde yatsın… İNCEZADE İSMAİL SOKAĞI Kasapseyid Sokağı'nda çok güzel komşuluk ilişkileri vardı. Düğünlerde, cenazelerde bütün komşular toplanır sevinci de acıyı da paylaşırlardı… Dört ağabeyim, üç ablam biz o sokakta ve evimizde çok mutlu çocukluk yaşadık… Babamız annemiz bize çok güzel örnek oldular. Şimdi sokağımızın adı değişti '' İncezade İsmail Efendi Sokağı'' oldu. Benim büyük dedemin adı verildi çok sevindik. Ama şu an sokağımızda, evimizde bizden hiç kimse kalmadı, başkası oturuyor. Gittiğim zaman evimizin o haline çok üzülüyorum. Sokağımızda eski komşularımızdan iki aile kaldı. Dudu Annem'in evini üvey oğlu Fotoğrafçı Halil Ağa almıştı. İki kat dört daire yaptılar. Her oğlu bir dairede oturuyordu. Sonradan Yılmaz ağabey bir ev yaptırmış oraya göçmüştü. Evinde kızı Zeynep oturuyor. Yılmaz abi ve Ahmet de vefat etti. Mehmet abi ve Mustafa hayattalar. Ahmet'nin eşi ve oğlu orada oturuyorlar. Fotoğrafçı Halil Ağa babaannemden akrabamız, teklifsiz gider gelirdik. Bahattin abim onları çok severdi. Bütün gün Yılmaz, Mehmet ağabey, Şeref Cengizhan, Mehmet Kulak ve Bahaeddin ağabeyim birlikte oynarlardı. Halil ağanın çocukları çok yaramazlardı, mahallenin Ali Kıran baş keseniydiler. Ara sıra abimi de sıkıştırırlarmış. Annem bir gün abime : '' Seni de döverlerken gördüm, gitme şunların yanına!'' demiş… Abim de ''Kendileri döverler ama başkasına dövdürmezler.'' diye cevap vermiş. Bu laf büyüklerimin hoşuna gitmiş, gülüşmüşlerdi. MAVULAR SOKAĞINDAKİ NALBANT UFU: Küçükbahçe; yeni dostlar, arkadaşlar bulmamıza vesile olmuştur. Bunlardan biri de Maviler Sokağı'ndan Nalbant Ufu'nun oğlu Kemal idi. En küçük kardeşleri de Halil İbrahim'di. Babası evin önünde hayvan nallardı. Kemal önce oyun arkadaşımdı, sonra okul arkadaşım oldu. Güvercin meraklısıydı, kendisi de güvercin beslerdi. Ağabeyi ilkokuldan sonra çalışmaya gitmişti. Beyazıt'ta Bayram abi ile beraber ayakkabı atölyelerinde parça başı ayakkabı yaparlardı. Bayram abi daha sonra ayakkabı dükknı açtı. Bir ağabeyleri de Ankara'da idi. İstanbul'a her geldiğimde Nimetullah İşhanı'nda en üst kattaki atölyelerine uğrardım. Elvan gazozu yeni çıkmıştı. İlk defa orada içmiştim. Şimdi emekli olmuş. Aksaray'da Kanarya Sevenler Derneği'nde yine kuşlarla ilgileniyormuş. HACI KÖSELERİN MAHİR ÖTÜNÇ AĞABEY: Bayırbağında oturan, mahallemizin de muhtarlığını yapan Mahir amca ve eşi Fadime çocukları Yalçın, Şerife, Mustafa, Yusuf, Hacer, Yasemindi. Büyük Arife anam bu aileyi çok severmiş. Sabah kahvaltıyı yaptıktan sonra kızım Kezban sen evi süpür, Şerif sen de bulaşıkları yıka, Lütfiye sen de ahıra, ineklere bak. Bende olmaz olayım, şöyle Hacı köseleri dolanayım geleyim dermiş. Anlayacağınız gezmeyi çok severmiş. ASIRLIK SÖĞÜT VE KAVAK AĞAÇLARI: Küçükbahçe ile bizim aramızda Kasapseyid'in suyu akardı. Derenin kenarında taa İncezade Dede'mizden kalma içi çürümüş, gövdesi çok kalın bir söğüt ağacı vardı. Çürük kavlarından kayık yapar derede yüzdürürdük, söğüt dallarından düdük yapıp öttürürdük. Halil Ağa bu söğüdü kestirdi. Fakat köklerinden fışkırıp, orada birçok söğüt ağacı yetişti. Büyük söğüt ağacının yanındaki duvardan bizim eve geçilirdi. Evimizin arkasındaki bahçe zaman içinde Bakırcı Mehmet Amca ile Küflü'nün Muharrem Amca'ya satılmıştı. Onlar bu bahçeye kavak ağacı dikmişler, orası; tabanı yeşil ot kaplı bir ormanı andırırdı. Ağabeylerim arkadaşlarıyla orada ders çalışırlardı. Yemyeşil otlar, aralarında rengarenk çiçekler, kuş cıvıltıları… Görenler oranın adını Kasapseyid Ormanları koymuşlardı. Bu güzelliklere baharda Küçükbahçe'dekileri ulu kavaklara yuva yapan leylekler eşlik ederdi. Kavakların en büyüğü Elmas halanın, diğerleri de Ömer amcanındı. Yıllar sonra bu kavaklar kesildi. Biz de leylek sesinden mahrum kaldık. KARAMÜFTÜ'NÜN İSMAİL EFENDİ'NİN EVİ, EVİMİZ: Çocukluğumun güzel anılarından biri de bayramlardı. Babamlar altı erkek, dört kız kardeştiler. İki halam bir amcam Çöten'de, iki amcam Ankara'da, bir halam iki amcam ve biz Develi'de yaşıyorduk. Bir halam genç yaşta vefat etmiş. Dedem ve babaannem bizimle beraber yaşadığı için, baba ocağı olduğu için bayramlar bizim evde olurdu. Annem ve yengelerim yemekleri paylaşırlardı, herkes iki, üç çeşit yemek yapar bayram sabahı bizde toplanılırdı. Genellikle şu yemekler pişerdi: Yayla çorbası, yahni-pilav, zeytinyağlı yaprak sarması, güveç veya bamya, su böreği, baklava, alinaz… Her elti en güzel yaptığı yemeği hazırlardı. Erkeklere, bayanlara ve çocuklara olmak üzere üç farklı sofra kurulurdu… En az otuz, otuz beş kişi yemek yerdi. Bir araya geldiğimiz zaman çok eğlenirdik, gülmekten yemek yiyemezdik. Sonra büyüklerin ellerinden öper ve ne verecekler diye ellerine bakardık… Akrabaları dolaşırdık. Şimdi benzer bayramlaşmaları İstanbul'da annemin evinde yapıyoruz. Bakalım kaç sene daha yapabileceğiz… İşte burası İbrahim Ağa Mahallesi eski adıyla Kasap Seyit, yeni adıyla İncezade İsmail Efendi Sokağı.