İNGİLİZLERİN KADİM KALLEŞLİK GELENEĞİ
İngiliz Financial Times gazetesi bir kehanette bulunmuş ve artık Başbakan Erdoğan'ın günlerinin sayılı olduğunu ve kesinlikle siyasi hayatının bittiğini yazmış.
Bize hep yutturulan ve tarihimizde bir benzerlerini asla görmediğimiz kalleşlik ve emperyalist tuzakların ağ babasıdır İngiltere. Tarihimizin hangi sayfasına bakarsak bakalım bir İngiliz kalleşliği ile mutlaka karşılaşırız. Hani bir ezberimiz var büyük şeytan Amerika diye fakat asıl büyük şeytanın İngiltere olduğunu hep es geçeriz.
Bakın İngiltere Osmanlı imparatorluğunun parçalanmasının ittihatçılarla birlikte baş sorumlusudur. Elbette ellerinde ittihatçılar gibi kafaları bu kadar az çalışan ve gözlerinin önündeki tezgahları göremeyen insanlar olunca İngilizler de bu planlarını rahatlıkla uyguladılar.
Mısır'ın, Musul'un, Kerkük'ün, Arabistan yarımadasının, Yemen'in ve daha bir çok İslam coğrafyasının elimizden çıkış hikayesine bir bakın hep İngiliz kalleşliği vardır. En önemli örneklerinden birisi de Kıbrıs meselesidir. Kıbrıs'ı önce kiralayan ve sonra da el koyan İngiltere özellikle 1950'den sonra da Kıbrıs'ı Türkiye'ye bırakmamak için elinden geleni yapmıştır. Tabi bu süreçte bizim politikacılarımızın beceriksizliği ve Kıbrıs'la birlikte 12 adaları da Yunanistan'a peşkeş çekmeleri ayrı bir inceleme konusudur.
Fakat burada bunlara girmek istemiyorum. Son yaşanan olaylar üzerine kadim İngiliz ihanet geleneğinin sergilendiğini yine görüyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu İngiliz hayranlığının nereden geldiğini hep merak etmişimdir. Bugüne kadar bu ülke kendi rotalarından hiç çıkmadı. Batı ne dediyse onları harfi harfine uygulamak için her türlü şeyi yaptı ama bir türlü yaranamadı.
Bütün okullarımızda İngilizce eğitim verdik. Neredeyse Türkçe eğitim verdiğimiz kadar İngilizce eğitime önem verdik. Diplomatlığın ve bürokrasinin olmazsa olmaz şartlarından birisi oldu hep İngilizce bilmek. Niçin dünyada başka diller yok muydu? Amaç İngilizce ile birlikte İngiliz ve batı kültürünü kafalarımıza empoze etmekti. Bunda da çok başarılı oldular işin doğrusu. Bugün modernizmin ve kapitalizmin nimetleri ile o kadar kafamız allak bullak olmuş durumda ki, her şeyi bu değerler penceresinden görüyoruz. İnancımız ve imanımız hep ikinci planda. Belki bunu dillendirmiyoruz ama reel hayata baktığımızda nelere değer verdiğimizi bir düşündüğümüzde bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Neyse bu konuda uzun buraya da fazla girmeyelim. Türkiye'de modernizmin bize verdiği zararları ciltler dolusu kitapla bile anlatamayız.
Burada belirtmek istediğim husus, İngiltere'nin adeta tetikçisi gibi görev yapan Financial Times gazetesinin takındığı ahlaksızca tutumdur. Biz İngiltere Başbakanının gidici olduğunu ve siyasi hayatının bittiği ile ilgili bir kehanette bulunsak acaba nasıl bir tepki gösterirler. Bunu asla içlerine sindiremezler ve en ağır tepkiyi göstermek için ellerinden geleni yaparlar. Peki kendilerine yapılmasını hoş karşılamayacakları bir tutumu kendileri niçin sergiliyor çünkü bizi kendileri ile eşit olarak görmüyorlar. Bizi istedikleri şeyi dikte edebilecekleri ve bizim de kuzu kuzu kabul edeceğimiz bir muz cumhuriyeti veya bir 3. dünya ülkesi olarak görüyorlar.
Türkiye'nin gelişmesi, kalkınması, dünyada söz sahibi olması, hele hele İslam dünyasında biraz sözü dinlenen bir konuma gelmesine asla izin vermiyorlar. Zaman zaman belirtiyoruz. Mısır'da yaşanan darbeden, Bangladeş'te Abdulkadir Molla'nın idam edilmesine kadar bütün bu olaylar Türkiye'ye verilen birer mesajdır. Bu o kadar açık ki bunun tartışmasını bile yapmak abesle iştigal etmektir.
Bakın 25 Aralık'ta Türk yargısı maalesef bir darbe girişiminde bulundu. Buna bütün millet tepki gösteriyor. Başbakana her gittiği yerde müthiş bir sevgi seli var. Artık bu millet oyunlarla liderlerinin elinden alınmasına tahammül edemiyor. Eğer birisi iktidardan götürülecekse bunu Türk milleti yapar. Kendi topraklarında hiç kimsenin operasyon yapmasına için vermez. Bunu eskiden çok rahat yapıyorlardı. Ama artık devir değişti. Vatandaş olup bitenin farkında ve bu yemleri artık yutmuyor. Yine de durmayacaklar her yolu deneyecekler ve bu mücadelede yerini şaşırıp İngiliz kalleşlerinin ve bebek katili Siyonist İsrail'in yanında yer alanları da tarih asla affetmeyecek.
Yolsuzluk öyle mi? Bu ülkede sanki yolsuzluk ilk defa oluyor. Boynuzlulara, tosunlara gelince niye ses çıkaramadınız da davayı kapatmak zorunda kaldınız. Binlerce dönüm ormanlık araziye koçlar gibi kurulan üniversiteler bu ormanları talan ederken neredeydiniz. Bir gün önce devletten krediyi, dövizi ucuz fiyattan alıp bir gün sonra devlete yüzde 100 karla kredi verilirken neredeydiniz beyler. Bunlar yolsuzluk değil miydi? O yolsuzlukların miktarı 100 milyar dolarların üzerinde olduğu için bu kadar yüksek miktarlara sesiniz mi çıkamadı. Şimdi gözünüzü topu topu 11 milyon dolar gibi bir rakama diktiniz. Üstelik gideceği yer kaydu kuydu ve okul için hayır parası olduğunu cümle alemin artık bildiği bir para için.
Evet insanımızda bir sıkıntı var. Ankara'da bazı işler rüşvet olmadan işlemiyor. Verenler anlatıyor, şu işimizi bu işimizi yaptırabilmek için şu kadar bu kadar para verdik diye. Biraz da övünerek anlatıyorlar. Ama bu kapitalizm sistemi içerisinde maalesef bu kadar ahlak var. Her şeyin maddi bir karşılığı var. Kimse kimseye bir karşılığı olmadan zırnık vermez bu sömürü düzeninde.
Kendi değerlerimizi öne aldığımız bir devlet sistemimiz olmadı bugüne kadar maalesef. Bunun da öyle 10 senede falan yapılması mümkün değil. Bunun için başta söylediğim gibi İngilizlerin oyunlarıyla dizayn ettiğimiz eğitim sistemimizi kendi değerlerimizle dizayn etmemiz gerekiyor. Şu anda gayri milli ve gayri dini bir milli eğitim sistemi var maalesef. Bu sistemin yetiştirdiği insan modeli de bize uymuyor. Bunun farkına vardık bir şeyler yapmak istiyoruz ama yine Türkiye'yi rahat bırakmıyorlar. Biliyorlar ki Türkiye bu kadar genç nüfusuna kendi değerleriyle bir eğitim verirse dünyada Türkiye'yi durdurabilecek bir güç yoktur. Ne Amerikası, ne İngilteresi bu güç karşısında dayanamaz. Bunu hamaset olsun diye söylemiyorum. Gerçek anlamda bizim inancımız ve değerlerimizle donanmış gençlerin oluşturduğu bir gücü tasavvur bile edemiyorum.
Bütün bunlara rağmen, kendi değerlerimizi tam olarak veremesek de, toplumumuz bu değerleri az da olsa bir şekilde kazanıyor. Bakın işte Başbakan'a sahip çıkma iç güdüsü böyle bir şey. Elbette ayeti kerimenin ifadesiyle 'Sizin hayır gördüklerinizde şer, şer gördüklerinizde hayır vardır'. Buna böyle inanıyoruz ve bu yapılan tuzakların en kısa zamanda başlarına geçeceğine güveniyoruz. Bu noktada tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. İngiliz kalleşliğini asla unutmayalım ve bu İngiliz oyununu mutlaka bozalım. Vesselam…
Vedat Önal'ın yazısı
v_onal3800@hotmail.com