İMAM HATİP OKULLARININ 100 YILLIK TARİHİNE BİR BAKIŞ…
İmam Hatip Liseleri ile ilgili olarak İstanbul'da düzenlenen uluslar arası sempozyumu 3 gün boyunca ele almaya çalıştım. Bu yazı dizisinden sonra almış olduğum bazı tepkiler bu son yazıyı da bu sempozyum yazı dizisine ekleme ihtiyacı hissettirdi.
İmam Hatip Liseleri ile ilgili olarak İstanbul'da düzenlenen uluslar arası sempozyumu 3 gün boyunca ele almaya çalıştım. Bu yazı dizisinden sonra almış olduğum bazı tepkiler bu son yazıyı da bu sempozyum yazı dizisine ekleme ihtiyacı hissettirdi.
Toplumda yaygın olarak bilinen kanaate göre İmam Hatip Liseleri 1947'li yıllarda kurulan kurumlardı. Her ne kadar Cumhuriyet sonrası 1924 yılında diğer medreselerle birlikte ilk örnekleri kapatılmış ve 1947 yılına kadar İmam Hatip okullarından söz etmek mümkün olmamıştı. Fakat özellikle sempozyum düzenleme komitesinde de yer alan Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öcal'ın sempozyum için özel olarak hazırladığı kitabı ve sempozyumdaki tebliğini dinleyince bu işin öyle olmadığını da öğrenmiş olduk. Yani İmam Hatip Liselerinin kökleri 1947'li yıllara değil Osmanlı son döneminde kurulan yani 1913 yılında açılan 'Medresetü'l-Eimme ve'l-Huteba' isimli okullara dayanıyor. Ve müfredat programlarını da incelediğimiz zaman hemen hemen bugün ki imam hatip liseleri ile de aynı olduklarını görüyorsunuz.
Mustafa Öcal hocamızın kitabından kısa alıntılar yaparak meseleye açıklık getirecek olursak bazı bilgileri vermemiz gerekiyor.
Osmanlı'nın son dönemlerinde yeni açılan meslek okulları karşısında kendisini zayıflamış hisseden medrese için 1910, 1914 ve 1917'de olmak üzere peş peşe üç defa ıslah nizamnamesi yürürlüğe konulmuştu. Bu arada genel eğitim yaptıran medreselerden ayrı olarak Tevhid-i Cihat Nizamnameleriyle vaizler yetiştirmek amacıyla 1912 yılı Aralık ayının 28'inde Medresetü'l-Vaizin açılmıştır. 1913'te ise imam ve hatip yetiştirmek amacıyla Medresetü'l-Eimme ve'l-Huteba öğretime başlamıştır. İşte o tarihlerde açılan bu iki medrese İmam Hatip Liselerinin ilk örneklerini oluşturmuştur. İşte bundan dolayı İmam Hatip Liselerinin kuruluş tarihi olarak bu iki medresenin öğretime başladığı 1913 yılını kabul edebiliriz.
TEVHİD-İ CİHAD NİZAMNAMELERİ NEDİR?
Osmanlı devletinin son dönemlerinde bir taraftan genel nitelikli medreselerde ıslah faaliyetleri devam ederken diğer taraftan da Tevhid-i Cihat Nizamnameleri yayınlanmıştır.
1913 yılında yürürlüğe giren bu nizamname ile muhtelif dini görevleri ifa edecek elemanların tanımı ve tasnifi yapılmış ve yetiştirilmeleri bir takım esaslara bağlanmıştır. Belirlenen esaslar dikkate alınarak, Medresetü'l-Vaizin ve Medresetü'l-Eimme ve'l-Huteba açılmıştır. Bu nizamname ile açılan okulları ele alacak olursak;
1) Medresetü'l-Vaizin
1909 yılında açılması planlanan fakat bu dönemde başarılamayan bu okullar, aradan geçen 3 yılın ardından Evkaf Nezaretince 6 Şubat 1912 tarihli nizamname ile Kur'an ve sünnet çerçevesinde İslam'ın medeniyet kurup geliştiren bir din olduğunu, onun faziletlerini, güzelliklerini insanlık alemine anlatabilecek kamil insanlar, bir başka ve daha kısa ifadeyle İslam tebliğcileri yetiştirmek amacıyla Medresetü'l-Vaizin kurulmasına karar verilmiştir. Medresetü'l-Vaizin, 28 Aralık 1912'de İstanbul Soğukçeşme'de Vani Efendi Medresesi binasında öğretime açılmış daha sonra Bayezid medresesine nakledilmiştir.
Her ne kadar öğretim süreleri, öğrencilik şartları ve programları ile ilgili ufak tefek farklılıklar olsa da bu medreseler uyguladıkları müfredat itibarıyla birçok konuda bugün imam hatip liseleri ile ortak konuları ele alan kurumlar olmuştur.
Medresetü'l Vaizin'de okutulan bazı dersler; Hadis-i Şerif, İlm-i Fıkıh, İlm-i Kelam, Siyer-i Nebi ve Tarih-i İslam, Hitabet ve Mev'iza, Edebiyat-ı Osmaniye, Edebiyat-ı Arabiye, Edebiyat-ı Farisiye, Tarih-i Umumi, Tarih-i Osmani, Türk Tarihi, Coğrafya-yı Umumi, Coğrafya-yı Osmani ve İslami, Hesap, Hendese (Geometri), Terbiye-i Bedeniye, Tefsir-i Şerif, Malumat-ı Hukikiye, Usul-i Fıkıh, Cebir, Tarih-i Edyan, Felsefe, Kimya, Hey'et
(Astronomi), Tarihi Medeniyet, İlm-i iktisat ve mali gibi birçok dersin bu okulların müfredat programlarında olduğunu görüyoruz.
Bu okulları bitiren mezunlar askeri birliklere imam olarak atanabiliyorlardı. Ayrıca Zeyl Meşihatleri olarak da ifadelendirilen Selatin Camilerindeki vaizlere de Medresetü'l-Vaizin mezunları atanacaklardı.
Bu okulların ilerleyen zamanlardaki durumu ile ilgili zaman zaman sıkıntılar olmuş. 1914'te yeniden düzenlenmesinden sonraki yıllar için de benzer sıkıntılar olmuş bu dönemde Şer'iye Vekaleti Tedrisat Umum Müdürü Aksekili Ahmet Hamdi'nin sunduğu raporunda; Okullardan mezun olanların durumunun hiç de iyi olmadığını ifade etmektedir. Vaizlik yapan kimselerin seviyelerinin düşüklüğünden ve iki satır yazıyı bir araya getirmekten aciz olduklarından, akla ve dine ters hurafelerden bahsettiklerinden ve birtakım israiliyattan bahsettiklerinden yakınılmaktadır.
Tabi bu okullardaki eğitim yetersiz olmasından altında, ülkenin o gün ki içinde bulunduğu siyasi, sosyo-ekonomik durum, öğrencilerin askere alınmaları, hocaların yetersizliği gibi sebeplerle bu medreselerde ciddi bir eğitim ve öğretimin yapılamadığı söylenebilir.
2) Medresetü'l-Eimme ve'l-Huteba
Osmanlının son dönemlerinde imam ve hatipler yetiştirmek amacıyla 1913 yılında İstanbul'da bu okullar açılmıştır. Medrese Evkaf-ı Hümayun Nezaretine bağlı olarak faaliyete geçirilmiştir. Genel medreselerden ayrı ve zamanımızdaki İmam Hatip liselerinin ilk denemesi sayılabilecek Medresetü'l-Eimme ve'l-Huteba'nın açılış gerekçesi, muhtemeldir ki o dönemin imam ve hatiplerinde görülen sayı ve kalite bakımından yetersizliklerdir. Amaç, yeter sayıda, daha bilgili ve bilinçli imam ve hatipler yetiştirmektir. Ancak bu okullar yeterli ilgiyi görmemiş bunda da, buradan mezun olacakların mali destekten ve istihdam edilme garantisinden mahrum olmaları gösterilmektedir. Bundan dolayı medreseler daha doğmadan ölüme mahkum edilmişlerdir. Bunun bir sebebi de o sırada devletin I. Dünya savaşına girmiş olmasıdır.
Bu okulların müfredat programı ile ilgili olarak şunlar söylenebilir; Okutulan derslerin başlıcaları, Kur'an-ı Kerim Nazariyatı, Kur'an-ı Kerim Tatbikatı, Malumat-ı Kanuniye, İlm-i Kelam, Ahkam-ı Nikah ve Talak, Hitabet-i Arabiye Nazariyatı, Hitabet-i Arabiye Tatbikatı, Türkçe Hitabet, Ahkam-ı İbadet.
Müezzinlik bölümlerinde de buna benzer dersler okutulmuş ve bu okullarda yalnızca dini içerikli dersler okutulmuştur.
3) Medresetü'l-İrşad
Yukarda belirtilen iki okuldan gerekli verim alınamayınca söz konusu medrese 1919'da Medresetü'l-İrşad adıyla iki şube halinde birleştirilmiştir. Yönetimleri ise, Şeyhül-İslamlığa bağlı olan Daru'l-Hikmeti'l-İslamiye'ye verilmiştir. Medrese kendi içerisinde iki şubeden yani Vaizin ile Huteba ve-Eimme şubelerinden oluşuyordu.
Bu medresede kuruluşundan sonra çokça eleştirilmiş. Programlarına da çok az sayıda öğrenci kayıt yaptırmıştır. Ancak Medresetü'l-İrşad medreseleri, medreselerin genel olarak kapandığı tarih olan 1924'e kadar açık kalmışlardır.
Burada, değerli hocamız Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öcal hocamızın '100. Yılında İmam Hatip Liseleri' isimli kitabından faydalandık. Burada verilen bilgilerden hareketle kısaca şunu belirtelim ki, İmam Hatip Liselerinin tarihi 1947'li yıllara dayanmıyor. Osmanlının son döneminde de yoğun bir eğitimi düzeltme, reforme etme faaliyeti var. Ancak bu çabalar ve çalışmalar o günün şartları düşünüldüğünde çok da başarılı olmuyor. Ama o günün devlet şartlarını düşündüğümüzde, devletin içinde bulunduğu imkansızlıkları ele aldığımızda başarılı olmaları pek de mümkün gözükmüyor zaten. Ancak bugün için eğitimimizin özellikle de müfredatımızın ciddi bir şekilde ele alınmaya ihtiyacı var. Bunu yapacak imkanlara da sahibiz aslında. Osmanlının son dönemini düşündüğümüzde böyle kapsamlı bir reform yapma imkanlarının olmadığını düşünüyorum. Savaş şartları ve
olumsuzluklar içerisinde bir de eğitim reformu yapma imkanları pek yoktu. Fakat bugün var ve bunu başarmak ve eğitimimizi elden geçirmek zorundayız. Daha güçlü bir okul sistemi, öğretmeni veli karşısında ezdiren, öğrenci karşısında bütün imkanlarını elinden alan bir sistem değil. Öğretmeni değerli kılan, veliler veli nimetimizdir mantığı ile değil, velilere 'Bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum' sözünü söyleyen Hz. Ali'nin bu sözü ile neyi kastettiğini iyi anlatarak. Eğitimi ele almak elbette kolay bir iş değil fakat imkansız da değil. Yeter ki bu yönde samimi bir niyet olsun. Vesselam…
v_onal3800@hotmail.com