Hikmet Ayı Ramazan Hoş Geldin

 Hayat kaynağımızdan hayati mesajlar

Fetih Suresinden

1 - Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.

2 - Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.

3 - Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.

4 - İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.

5 - Mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.

6 - Ve o Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Kötülük onların başlarına gelmiştir. Allah onlara gazap etmiş, lnetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir!

7 - Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

8 - Şüphesiz biz seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

9 - Ki, Allah'a ve Resulüne iman edesiniz ve bunu takviye edip, O'na saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu tesbih edesiniz.

PEYGAMBERDEN (SAV) İKTİBASLAR

Veda Hutbesi

Peygamberimizin Allahü tel tarafından insanlara, doğru yolu göstermek için görevlendirilmelerinden sonra mübarek ağızlarından çıkan her söz, mana ve hakikatler yönünden beşeriyete birer rehberdir. Bunlardan 'Veda Hutbesi' olarak bilinen son haclarında buyurdukları hususların ise ayrı bir ehemmiyeti vardır. 'Veda Hutbesi' değişmez prensip, knun ve nizamlar olarak on dört asırdır, bütün insanlığa ulaşabildiği seviyenin çok üstünde bir insan hakları anlayışı getirmiştir. Peygamberimiz Veda Hutbesinde buyurdular ki:

'Hamd, Allahu telya mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yarlığanmak diler ve O'na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından Allahu telya sığınırız. Allahu Telnın doğru yola ilettiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola iletecek yoktur.

Veda Hutbesinden…

'Ey insanlar! ' Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

'İnsanlar! bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınızda öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

'Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. Oda sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız!Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

'Ashabım! 'Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin.biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır.Allah böyle hükmetmiştir.İlk kaldırdığım faizde Abdulmuttalibin oğlu (amcam)Abbas'ın faizidir.lakin ana paranız size aittir.ne zulmediniz nede zulme uğrayınız…

 

ESMA ÜL HÜSNA

El-Azim: Büyüklükte benzeri olmayan, en yüce olan Allah celle celaluhudur.

RAMAZAN SÖZLÜĞÜ

BÜYÜK HAZİNEMİZ, ŞÜKÜR

Verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil veya kalP ile gösterilen saygı ve karşılık, iyiliğin kıymetini bilme ve iyilik yapana bu hissi gösterme, nimet ve iyiliği anıp sahibini övme.

Türkçede kullanılan teşekkür ve şükran kelimeleri de aynı köktendir.

Şükür üç şekilde eda edilir:

1- Dil ile: Nimet vereni anmak, onu övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek şeyi yapmakla olur. Yüce Allah Hz. Muhammed (s.a.s)'e onun vasıtasıyla bütün insanlara bu hususta şöyle seslenmiştir: 'Rabbinin nimetine (ihsanına) gelince, onu minnet ve şükranla an' (ed-Duha, 93/11).

2- Kalp ile: Kalp ile nimeti vereni tanımak ve onu tasdik etmektir.

3- Fiil ile: Bu da, vücudun bütün organlarıyla olur. Her çeşit nimeti veren Allah'ın emir ve yasakları, vücudun hangi organını ilgilendiriyorsa, o organın, Allah'ın emir ve yasaklarına uygun hareket etmesini sağlamak gerekir.

Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyrulmaktadır:

'Gerçekten İbrahim, Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önder idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi. Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti' (en-Nahl, 16/120, 121).

'Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükredin! Kullarımdan şükreden azdır!' (Sebe', 34/13).

Allah Tel'nın Davud ailesine şükredin şeklindeki hitabı, 'Allah'a ibadet edin, fiil ve hareketlerinizle şükrü yerine getirin' demektir. (ez-Zemahşerî, el-Keşşf, Mısır 1977, V, 62; Muhammed Ali es-Sabûnî, Safvetu't-Tefsîr, İstanbul 1987, II 548).

Yüce Allah Kur'an'da insanı yoktan var ettiğini ve ona çeşitli nimetler verdiğini, dolayısıyla insanın da buna karşı Allah'a şükretmesinin gerektiğini bildirmiştir:

'Siz hiç bir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi' (en-Nahl, 16/78).

'Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken, üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıkmış olacağından) onlardan hem kendiniz yiyin, hem de ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik' (el-Hac, 22/36).

Bu ve benzeri bütün nimetlerin şükrü, onları Allah'ın yolunda kullanmak ve onun rızası için münasip yerlere sarf edip değerlendirmektir.

Şükrün tam karşılığı küfürdür. Verilen her nimete karşı şükrü ifa etmek gerekir.

ASRI SAADETTEN İZLER

Hz. mir Bin Füheyre (r.anh)
KAZANAN ADAM

   mir bin Füheyre hazretleri, Tufeyl bin Abdullah'ın çobanıydı. Nice yıllar her şeylerini kaybedip, insanlıklarını unutmuş kimselere hizmet etti. Ama bütün hizmetlerinin karşılığı, sadece karın tokluğuydu. Belki karın­lar toktu, fakat ruhlar açtı.

Günler böyle ızdıraplar içinde geçip gitti. Nihayet beklenen İslm güneşi, Mekke'de doğdu ve etrafa yavaş yavaş ışıklarını saçmaya başladı. İslamla müşerref olanlar, Onun manevi lezzetini tattılar. Tadını alan bir daha onu bırakamadı. İnsan, kalbe giren bu ilhî aşktan ayrılabilir miydi? Bu ilhi aşka tutulanlardan biri de mir bin Füheyre hazretleriydi.

mir, 'Bu vücut mutlaka bir gün toprak olacak, nefsin elinde bir oyun­cak olan bu beden mutlak çürüyecek, öyleyse bu dünyada bu kadarcık işkenceye dayanıversin' diye düşündü. Bu düşünce zinciri akıp gitti. Artık mir bin Füheyre hazretleri, yüce dinin emirlerini;yerine getirmeye başladı. Kınayanın kınamasından; kızanın kızmasından çekinmedi. Bu yüzden çeşitli işkencelere maruz kaldı.


 Amir bin Füheyre hazretleri, Hz. Ebu Bekir (r.a.)'e ait sütlü davarları uygun vakitlerde mağaranın önüne getirdi. Peygamber efendimiz ve Hz. Ebu Bekir'in yiyecek ve içeceğini temin etti. Böylece onlarla beraber hicret etme şerefine de kavuştu.

Rasûlullah efendimiz, Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanları birbirine kardeş yaptığında, Amir bin Füheyre'yi de Ensrdan Haris bin Evs ile kardeş yaptı.

mir bin Füheyre hazretleri, Bedir ashabından oldu. Hicretten sonra, Medine'de bir araya gelen Müslümanlar, gittikçe artarak kuvvetlenmek­teydi. Bu vaziyet, müşrikleri iyice endişelendirdi. Nihayet Müslümanlarla müşrikler arasında Bedir ve Uhud gibi savaşlar oldu.

Amir bin Füheyre hazretleri bu savaşların her ikisine katılmak saade­tine kavuştu. Her iki savaşta da Müslümanlar az olmasına rağmen, kendi­lerinden kat kat fazla olan düşmanı mağlup ettiler..

Bi'ri Maune ve Hüzün

İslama hizmet etmek için giderken, uğradıkları saldırıda, şehit olanlar arasında yer alan, Amir bin Füheyre'nin vaziyeti daha bir başkaydı.

Şehit edilişi sırasındaki gördükleri hdiseyi, müşriklerin, kısa akıllarıyla anlamaları, kavramaları zordu. Azgın müşriklerin, sırtından saplamış oldukları mızrak, göğsünü yarıp çıkmıştı. Kanlar fışkırmaktay­dı. Bu kan, alelade bir insan kanı değil, Resul-i Ekrem (sav)'in müsaade­siyle İslm'ı ve Kur'n-ı Kerîm'i öğretmek için yola çıkmış bir sahabenin mübarek kanıydı. Cebbar bin Sülm anlatır:

Müslümanlardan, beni, İslm dinine davet eden birine, arkasından mızrağımı sapladım. Mızrağımın demirinin onun göğsünden çıktığını gördüm. Bu esnada kendisinin, 'Vallahi kazandım' dediğini işittim.

Kendi kendime, 

'Adamı öldürdüğüm halde, kazandığı ne acaba' dedim. Mızrağımı çıkarıp Dahhk bin Süfyn'a gittim. Amir'in sözünü naklettim. Dahhk,

'Onun maksadı, Cenneti kazandım demektir' dedi ve Müslüman olmamı tavsiye etti. Ben de Müslüman oldum. Müslüman olmama Amir'den işittiğim söz ve kendisinin göğe yük­seltilmesi oldu.' Şehadeti dahi İslamı tebliğ etti ve bir insan daha kazandı.

Hazırlayan:Ömer Faruk Özcan

Bakmadan Geçme