'Güney Kore'ye İslam'ı Türkler yaydı'
Kayseri ziyareti sırasında bir araya geldiğimiz Güney Kore Müftüsü Dr. Abdulvahhab Zahid, İslam'ın Güney Kore'de uzak bir geçmişinin olmadığını, Kore Savaşı'nda Güney Kore'ye yardıma giden Türk Ordusu vesilesiyle İslam'ın yayıldığını söyledi.
Çevirmen: Muzaffer MARANGOZOĞLU
Güney Kore Müftüsü Dr. Abdulvahhab Zahid, Türkiye ve Kayseri'ye bir dizi ziyaret gerçekleştirdi. Ülkemizde yaklaşık olarak 3 haftalık bir zaman geçirdi. Bu zamanın 1 haftasını ise Kayseri'ye ayırdı. Suriye asıllı olan Müftü Zahid'in bu ziyaretinin en büyük nedeni ise çocuklarının ve torunlarının Suriye rejiminde kaçarak Türkiye'ye sığınmış olmaları. Zahid'in çocuk ve torunlarının önemli bir kısmı ise Kayseri'de yaşıyor.
Zahid'in Kayseri'yi ziyaretinde bir araya geldik. Müftü Zahid'i yakından tanıyarak Güney Kore'ye nasıl müftü olduğunu koştuk. Koreli bir bakanın daveti üzerine, Güney Kore'ye gitmeye karar verdiğini söyleyen Zahid, Güney Kore'de İslam'ın yayılmasında Türklerin önemli rolünü anlattı.
Kendisi de Suriye asıllı olduğu çocukları ve torunlarının ülkemize sığınmasından dolayı Suriye'deki durumu da sorduğumuz Zahid, yaşanan durumdan dolayı üzüntüleri dile getirerek, bazı tavsiyelerde bulundu. Türkiye'nin Suriye rejiminin zulmünden kaçanlara kucak açmasından dolayı teşekkür eden Zahid, Erdoğan'ın: 'Suriyeliler bizim kardeşlerimizdir, onlar muhacir biz ise ensarız' sözlerini ise hiç unutamadığını kaydetti.
Halep'in önemli alimlerinden dersler aldı
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1941 senesinde Halep'te dünyaya geldim. Dedem, Şeyh Abdullah'tır. İlk İslami ve dini eğitimimi Halep'in değerli alimlerinden aldım. Daha sonra Mısır el Ezher Üniversitesi Usul-i Din Fakültesi Tefsir ve Hadis Anabilim Dalı'ndan mezun oldum. Rabbimin izniyle 1967-69 seneleri arasında Hindistan'da hadis ve ahkm hadisleri üzerine eğitim aldım ve oradan yüksek lisansımı tamamlayarak ayrıldım. Babam, Hindistanlı hadis alimlerini çok seviyor ve övüyordu. Bundan dolayı zamanın üstadı hocam Ebu Hasan Ali el Hasani El Nedvi'den özel ders okudum.
Baş Kadı görevini kabul etmedi
Üstadım, beni Hadis alimlerine yönlendiriyor ve hadis ilmi ile ilgili eğitimimi tamamlamam konusunda teşviklerde bulunuyordu. Üstadımın tavsiyeleri üzerine Merv kentine gittim. Orada Mevlana Habibur- Rahman'dan dersler aldım. Sahih hadisleri ve külliyatları ona okudum ve bu konuda ondan icazet aldım. Daha sonra Hindistan'ın Diobent kentine gittim ve İslami İlimler Fakültesi'ndeki Tefsir ve Hadis alimlerinde ders aldım. Aynı zamanda fakültenin dekanı olan Müftü Muhammed Tayyip'ten de ders okudum. Bu zat hem fakih hem de filozoftu. Doktoramı Mukayeseli İslam Hukuku alanında Pakistan'da tamamladım ve daha sonra bu alanda profesörlüğe yükseldim. Eğitim hayatım özetle bu şekildedir.
1973 senesinde Halep'e döndüğümde Akyol Mahallesi'ndeki El Buhti Cami'sinde imam hatip olarak göreve başladım. Aynı zamanda şer-i okulda idareci olarak çalıştım. Bu şer-i okul, Ifrin kentinde Kürt kardeşlerimizin yoğun bir şekilde yaşadığı bir bölgede bulunuyordu. 'Hepimiz Adem ve Havva'nın çocuklarıyız. Dinimiz hiçbir etnik kökeni diğerine üstün tutmaz. Allah hepimizi sevgi ve hoşgörü üzerine birleştirsin.'
Mekke-i Mükkereme'de Ümmül Kur'a Üniversitesi'nde fıkıh hocası olarak çalıştım. Burada çalışmama Birleşik Arap Emirlikleri Baş Kadısı Şeyh Ahmet vesile olmuştu. Bu şahıs, benim Ebu Zabi'de Baş Kadı olarak çalışmamı istiyordu. Bütün resmi evrakları tamamladıktan sonra ve göreve başlayacağım esnada kadılık görevinin çok ağır ve veballi bir görev olduğunu düşünerek bu görevi reddettim. Çünkü Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) 'üç kadıdan biri cenneteyse diğer ikisi cehennemdedir.' hadisi benim için caydırıcı oldu. İşte bundan dolayı Mekke'yi Mükkereme'ye gittim. Mekke-i Mükkereme'de yaklaşık bir buçuk sene öğretim üyesi çalıştıktan olarak sonra Kuveyt İslam Ansiklopedisi Hazırlama Komitesi'nde görev almam için Kuveyt'e gitmem konusunda Kuveyt Din İşleri ve Evkaf Bakanlığı'ndan bir davet aldım.
Aynı zamanda Karaçi'de Farukiye Üniversitesi Yüksek Lisans Bölüm Başkanı olarak çalıştım. Orada Allame ve Muhaddis Selimullah Han bulunuyordu. Bu zat, oradan ayrılmama hiç razı olmamıştı. Çünkü ilim ehline çok büyük bir hürmet gösteriyordu. Orada bana bir ev verdiler ve sunulabilecek bütün imkanları benim hizmetime sundular. Tam işe başlayacağım günlerde Güney Kore'den bir bakan Kuveyt'i ziyarete gelmişti.
Halep ne ise Gaziantep de O'dur
Türkiye ve Kayseri'ye geliş amacınız neydi?
Biz Suriye'nin Halep halkı olarak kendimizi Türkiye'den ayrı saymayız. Halep ne ise Gaziantep de bizim için odur. Yapay sınırlara itibar etmiyoruz. Türk kardeşlerime 'beş parmağınızın beşi de bir değildir' sözünü hatırlatmak istiyorum. Bildiğiniz gibi her toplumda ve her millette iyi insanların yanında kötü insanlar da bulunabilir. Çalışkan insanlar olabileceği gibi tembel insanlar da olabilir. Asıl olan hata işleyen kardeşimizi bağışlamak ve onu hoş görmektir. Sizden istirhamım bir peygamber edasıyla bu iki toplum (Türkiye ve Suriye) arasında İslam kardeşliğini pekiştirmenizdir.
Kayseri'ye torunlarını görmeye geldi
Ben bu ülkeye uzun zamandır görmediğim çocuklarımı ve torunlarımı ziyaret için geldim. Benim yedi çocuğum ve otuz üç torunum savaştan dolayı Türkiye'ye sığınmış durumdalar. Hafız ve alim olan bir çocuğum İstanbul'da bulunmaktadır. Onu ziyaret ettim. Kızım ve yeğenlerim Bursa'da ikamet etmektedir. Onları da ziyaret ettim. Son olarak da diğer çocuklarım ve torunlarımın ikamet ettiği Kayseri'ye geldim ve onları ziyaret ettim. Bütün çocuklarıma ve torunlarıma misafir bulundukları ortama saygı göstermelerini tavsiye ettim. Allah'a şükürler olsun ki Türkiye'ye ziyaretim esnasında karşılaştığım bütün Suriyeli kardeşlerim, Türk halkından iyilikten başka bir şey görmediklerini bana söylediler.
Ben bunları tüm samimiyetimle söylüyorum. Bütün bu ilgi destek ve misafirperverlikten dolayı Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türk halkına çok teşekkür ediyorum.
Davet Koreli Bakandan geldi
Güney Kore'ye gitmeye nasıl karar verdiniz?
Bir gün Kuveyt Din İşleri Bakanı bizimle toplantı yaparak bugünlerde Güney Kore'den bir bakanın kendilerini ziyaret ettiğini ve kendilerinden İslam'ı anlatacak davetçiler talep ettiğini söylediler. Hatta Koreli Bakan'ın, 'Biz Kore'de öldüğümüzde cehenneme gidiyoruz. Bize İslam'ı anlatacak ve öğretecek birilerine ihtiyacımız var.' sözünü bizlere aktardı. Bu sözler üzerine 'eğer bizden gerçekten İslam davetçisi istiyorlarsa ben bu göreve hazırım' dedim. Din İşleri ve Evkaf Bakanı ise buna itiraz ederek,'biz seni başka ülkeye göndermek için değil de burada çalışman için çağırdık. Sen burada kalacaksın' dedi. Ama ben peygamber efendimizin 'Senin vesilenle bir kişinin hidayete ermesi, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır' hadisini düşünerek bu göreve canı gönülden talip oldum.
Cehennemden kurtulmak içini davetçi isteyen birine Kulaklarımı nasıl tıkarım
Emin olun, Güney Kore'nin coğrafi konumunu dahi bilmiyordum. Ama Kore ismini ilk duyduğumda Afrika'nın en ücra ülkelerinden biri olduğunu düşündüm. Her şeyi göze alarak Peygamber Efendimizin gönderiliş amacının insanları cehennemden, bedbahtlıktan ve şirkten kurtarmak olduğunu düşünerek bu görevi kabul ettim. Bu aynı zamanda alimlerin ve ilim talebelerinin de asli görevidir. Hal böyle iken kendilerini cehennemden kurtaracak davetçi isteyen bir kimseye kulaklarımı nasıl tıkarım.
Kuveyt Din İşleri ve Evkaf Bakanlığı'ndan ısrarla bu görevi talep ettim. Kalmam konusunda ne kadar ısrarcı olsalar da ben gitmem konusunda o kadar ısrar ettim. Bunun üzerine resmi işlerim düzenlenip 1982 senesinde Güney Kore'ye gönderildim. Güney Kore'ye atamam yapıldığında Pakistan'a gidip tüm görevlerimden istifa ettim.
Türk ordusu vesilesiyle İslam ile tanıştılar
Güney Kore'de karşılanmanız nasıl oldu?
İngilizce, Arapça ve Hintçe dillerini konuşabiliyordum. Güney Kore'nin coğrafi konumunu bilmediğim gibi orada konuşulan dili de maalesef bilmiyordum. Oraya gitmeden önce Kuveyt Din İşleri Bakanlığı beni karşılayacak iki şahsın ismini vermişti. Birinin adı Süleyman Lee Heing diğerinin adı ise Sabri Soo idi. Bunlar beni Kore'de karşıladı. Bu iki isimle birlikte Qamar Aldeen Moon See Goo adında bir Müslüman da beni karşılamaya gelmişti.
Sabri kardeşimden İslam'ın Kore'de uzak bir geçmişinin olmadığını ve Türk ordusu vesilesiyle İslam ile tanıştıklarını öğrendim.
Türk Ordusu'nun fedakar erleri
Güney Kore'nin İslam ile tanışması nasıl gerçekleşmiş?
Güney Kore'deki ilk Müslümanlardan Muhammed Yum ile tanıştım. Bu şahıs Kore'de ilk inşa edilen Büyük Camii'nin imamlığını yapıyordu. Yine 1980 senesinde inşa edilen Busan Camisi'nin İmamı Sabri Soo ile tanıştım. Bu kardeşlerim bana 1954-55 yıllarında yaşanan savaşta Türk Ordusu'nun Kore'ye destek amacıyla geldiğini ve Türk Ordusu'nda çok fedakar erlerin olduğunu ve bu erlerin başında imamlar ve müftülerin bulunduğunu anlattılar. Bu imamlardan merhum Zübeyr Koç ve Abdul Gaffur Karaismailoğlu'nun isimlerini zikrettiler.
Bana anlattıklarında en çok hoşuma giden şey, Türk ordusunda her kafilenin bir imamının olduğu ve namaz kıldıkları bir bez çadırdan ibaret bir mescit bulunduğuydu. Bütün ordu mensupları mutlaka namaz kılıyordu.
Güney Koreli ilk Müslüman: Ömer Kim
Koreliler, bu çadır olayından nasıl etkilendiler?
Bildiğiniz üzere İslam ahlakı çok yüksek bir ahlaktır. İşte bu yüksek ahlaka sahip olan Türk ordusu göstermiş olduğu fedakarlık ve iyilikseverlik sayesinde Koreliler İslam ile tanışmıştılar. Güney Koreliler bu mütevazi mescitlere gelip Türklerin nasıl ibadet ettiklerini izlemiş ve İslam ile ilgili sorular sormaya başlamıştı. Sorulara Zübeyir Koç ve onun gibi değerli imamlar en güzel üslup ile cevaplar vermişler. Bunun üzerine 'Ömer Kim' adında ilk Koreli Müslüman olmuş. Bu Müslümanların adını Ömer, Sabri ve Muhammed şeklinde yine Türk imamları vermiş. Bu üç şahıs, daha sonra Güney Kore'de İslam'ın yayılmasında büyük çabalar sarf etmişler.
Türk ordusunun göstermiş olduğu büyük fedakarlıkları bu üç şahıstan bizzat dinledim. Türk ordusu, Güney Koreli kardeşleri için canlarını vermekten hiç çekinmediler. Çünkü İslam dini, Koreli ve Türkiyeli bütün insanların Adem'in neslinden gelen birer kardeş olarak görür. Yüce rabbimiz, 'Ey insanlar biz sizi bir dişi ve erkekten yarattık. Sizleri tanışasınız diye kabileler ve topluluklar halinde kıldık. Allah katında en üstününüz takvaca en üstün olanınız' diye buyurdu. Samimiyetimle söylüyorum ki bütün peygamberlerin gönderiliş amacı, insanları şirkten kurtarıp yalnızca Allah'a kulluk etmelerini ve ona şükretmelerini sağlamaktır. Türk ordusu, işte bu amaçla da hareket ederek Güney Koreli kardeşlerini şirkten ve sapkınlıktan kurtarmak için çalıştı. Belki de o gün sadece bir kaç kişi iman etmişti. Ancak o bir kaç kişi sayesinde birçok Koreli, Müslüman oldu.
Koreli Müslümanlar, 1965 senesinde ilk derneklerini kurar. Daha sonra gerek Pakistan'dan gerekse Körfez ülkelerinden gelen maddi yardımlarla Müslümanlar, Busan kentinde büyük bir cami inşa ederler.
Güney Kore'de 10 Camii ve 100 mescit bulunuyor
1985 senesinde Kore'de bilgisayar fabrikası kurmak isteyen Mısırlı bir işadamı bana gelerek % 50 ortaklıkla fabrikanın başında müdür olma teklifinde bulundu. Ancak ben amacımın ticaret olmadığını, buraya sırf Allah'a davet için geldiğimi söyleyerek bu görevi reddettim. Bunu üzerine şahıs bana, bir milyon dolar teklif etti. Bu teklifi de kabul etmeyince,'sana nasıl yardım edebilirim, benden isteğin nedir?' diye sordu. Ben de,'senden bir camii inşaatı talep ediyorum' dedim. Maliyeti ne kadar? diye sordu. Ben de 265 bin dolar olduğunu söyledim. o şahıs bana bu miktarın tamamını verdi. Allah'ın yardımıyla Hz. Ebubekir isminde bir camii inşa ettik. Rabbime şükürler olsun ki Süleyman Lee ve Qamareddin gibi Koreli kardeşlerimle İslam'ı yaymak için aşılmayan dağ geçilmeyen hiçbir vadi bırakmadık.
Güney Kore fiziki olarak dörtte üçü dağlardan oluşuyordu. Buna rağmen canla başla çalıştık. Günümüzde Koreli Müslümanların sayısı kırk bine ulaşmış bulunuyor. Hatta buraya gelmeden birkaç gün önce Kore asıllı birkaç kişi Müslüman oldu. İmamlığını yaptığım camiye kayıtlı 572 Güney Kore asıllı Müslüman bulunuyor. Güney Kore'de benim camim büyüklüğünde yaklaşık 10 cami ve ufak çapta yaklaşık 100 mescit bulunmaktadır. Tabi ki bu cami ve mescitler Rabıta Komitesi ve İslam Alimleri Birliği'nin organizasyonu ve finansmanlığıyla inşa edildi.
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ebu Hureyre, Hz. Ammar bin Yasin ve gelmeden bir ay önce Ebu Eyüp El Ensari camisini inşa ettik. İnşallah gider gitmez de inşaatı tamamlanmış olan bir camiye Hz. Ali adını vereceğiz. Hz. Bilal Habeşi adında da 3 cami inşa ettik.
Güney Kore dinlerin süper marketidir
Sözlerinizden Kore'de din ve vicdan özgürlüğünün olduğunu anlıyoruz. Bu doğru mu?
Güney Kore, harikulade bir ülke diyebilirim. Çünkü özgürlük herkese tanınmıştır. Bir komiser bana şunu söylemişti. 'Güney Kore dinlerin süper marketidir. Kişi hoşuna gideni bütün özgürlüğüyle alabilir.' Ben İslam davetçisi olarak veya benim gibi herhangi bir dinin davetçisi, Güney Kore'de birinci derecede koruma sahibidir ve herkes din adamına saygı gösterir. Söylediklerimden dolayı hiçbir zaman bir tepki ile karşılaşmadım. Bilakis tek tanrıya ve bir dine davet ettiğim için herkes tarafından saygı görüyorum. Bizler, İslam'ın barış ve hoşgörü dini olduğunu söylüyoruz. Çünkü Yüce Allah, Sevgili Peygamberi'ne hitaben 'biz seni ancak alemlere rahmet olasın diye gönderdik' buyurmuştur. Dinde insanlara zorluk çıkarmak ve sıkıntı yaşatmak caiz değildir. Bunu Yüce Allah, 'Dinde zorlama yoktur. Doğruluk sapkınlıktan ayrılmıştır' şeklinde açıklamaktadır.
Budist ve ateist sayısı fazla
Güney Kore'de yaygın olan inançlar hangileri?
Sayıca en fazla Budistleri görebiliriz. Bunun yanı sıra çok sayıda Ateist bulunmaktadır. Bazıları da birden fazla ilaha/tanrıya inanmaktadır. Hatta 'ben de bir ilahım' diyen birine de rastlayabilirsiniz. Bundan dolayı ben, ilk kitabımı 'Allah Sözcüğünün Anlamı' üzerine yazdım. Kitabımda kendisine ilah diyen herkese ilah denilemeyeceğini açıkladım. Korece yaklaşık 27 kitap telif ettim. Bütün bu kitaplarımda ortak temam, Allah'ın tek ilah olması ve bütün peygamberlerin amacının insanları şirkin ve bedbahtlığından kurtarıp, tevhid nimetine ulaştırmasıdır.
Dava, sıkıntılardan uzak olamaz
Resmi makamlarca herhangi bir sorun ile karşılaştınız mı?
Güney Kore'de siyasi anlamda hiçbir din mensubu için bir problem bulunmamaktadır. Ancak hiçbir dava, problemlerden ve sıkıntılardan uzak olamaz. Bazen davetçinin kendisi bile bir problem teşkil edebilir. Eğer siz davanızı yanlış anlatır ve karşınızdaki insanlara bu şekilde ulaştırırsanız mutlaka problem yaşarsınız. Maddi anlamda da sıkıntılar bulunabilir.
Çevrenizdeki ülkeler kardeşlerinizdir ve onlardan sorumlusunuz
Genelde İslam davetçilerine ve özelde ise Türkiye'deki İslam davetçilerine ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Türkiye, Müslüman ve 500 küsur yıldır İslam bayraktarlığı yapmış bir ülkedir. Böyle İslam'a hizmet eden ve birçok alim yetiştiren bir millete benim nasihat etmem doğru değildir. Ancak bildiğiniz bir şeyi size hatırlatmak isterim. Sizin çevrenizde yaşayan milletler ve ülkeler sizin kardeşlerinizdir ve bu kardeşlerinizden siz sorumlusunuz. Siz bunlara nasihat etmek ile yükümlüsünüz. Ben burada ziyaret ettiğim bir öğrenci yurdu müdürüne 'sen, bu öğrencilerin hem anneleri hem de babalarısın' demiştim. Bu sözümde şunu anlatmaya çalıştım, 'baba yönetici sıfatıyla sert, anne ise annelik sıfatıyla yumuşak ve merhametli olur.' İşte siz etrafınızdaki insanlara imam ve önder vasfınızla hem baba hem de anne olmalısınız. Samimiyetimle söylüyorum ki benim camimde namaz kılanların hangi milletten olduklarını ayırt edemezsiniz. Çünkü ben, İslam kardeşliğini her zaman ön planda tutuyorum. Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) bizlere 'beyazın siyaha, Arap'ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir' buyuruyor.
Erdoğan'ın o sözünü hiçbir zaman unutmuyorum
Bir Suriyeli olarak Suriyelilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Bizi derinden sarsan ve üzen şey, Suriye'nin bu hale gelmesidir. Belki daha önce Suriyeliler gibi hiçbir millet bu tür şeylerle imtihan olunmamıştır. Suriye'de bir fitne başlatılmıştır. Yüce Allah'tan bu fitnenin bir an önce bitmesini ve barışın hakim olmasını diliyorum. Suriyeli kardeşlerime birbirlerini sevmelerini, kalplerini birleştirmelerini ve birlik olmalarını tavsiye ediyorum.
Hicret yurdunda bulunan öncelikle kendime, sonra Suriyeli kardeşlerime, misafir bulunduğumuz ortama ve bizi misafir eden insanlara karşı saygı göstermeyi tavsiye ediyorum. Allah'ın kitabından ve peygamberin sünnetinden ayrılmamalarını ve camilerden uzaklaşmamalarını tavsiye ediyorum. Bu süreç bizim için bir imtihandır. Bu imtihanda sabır göstermemiz ve metanetli olmamız istenen bir durumdur. Bize tahammül eden ve bize kucak açan Türk halkına, devletine ve hükümetine, özellikle Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a çok çok teşekkür ediyoruz. Suriyelilere yapmış olduğu desteklerden dolayı ve bizi kardeşleri olarak görmesinde dolayı ona hayır duaları ediyoruz. Ben Recep Tayyip Erdoğan'ın, 'Suriyeliler bizim kardeşlerimizdir, onlar muhacir biz ise ensarız' sözünü hiçbir zaman unutmuyorum.
Allah Türk halkını iki cihanda aziz ve muzaffer eylesin. Bir yandan Güney Kore halkını İslam ile tanıştırmanızdan ve diğer yandan Suriyeli kardeşlerimize göstermiş olduğunuz misafirperverlikten dolayı size minnettarız.