'EVİNİZE DÖNÜN'
Abdurrahman Arslan, İlim Hikmet Vakfı'nda yaptığı konuşmada, Bu gün liberalizm ve kapitalizm tarafından şekillendirilmiş dünyada, biz Müslümanların alternatif ortaya koyması gerektiğini belirtti. Arslan, Müslümanların kamusal alanda görünmesini ve mevcut sistemin içerisinde yer almasının sadece mevcut yapı içerisinde kopya görevi gördüğünü söyleyerek, kurtuluş reçetesinin 'eve dönmek' ve evimizden başlayarak geleceğin nesillerini inşaa etmek olduğunu söyledi.
Gazeteci-yazar Abdurrahman Arslan, İlim Hikmet Vakfı'nın düzenlediği programda konferans verdi. 'Nehri Geçerken' kitabının mutalaası üzerine gerçekleşen programda, modernizm ve seküler hayatın Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çeken ve bu etkiyi kırmak için 'ne yapmalı?' sorusuna da çözüm önerileri sunan Arslan, konuşmasında şunlara değindi;
'Düşman bize masum bir şekilde geliyor'
'Bir süredir dillendirmeye çalışıyorum, 21. Asırda İslamcılık kendini restore etmeli. Klasik İslam anlayışının büyük oranda terk edilmesi gerekiyor. Bu klasik anlayışın bir kısmı tarih içerisinde yanlışlandı bir kısmı da doğrulandı. Yanlışlıkları terk edelim, yeniden İslamcılığı restore edelim. 21. Yüzyıl, 20. Yüzyıl gibi değildir. 20. Asırda düşman bize silahlarla geliyordu şimdi ise silahları bırakmış, masum bir şekilde geliyor. Bizi içeriden fethetmeye, kemirmeye çalışıyor. Nasıl mı? kavramlarımızı, değerlerimizi, kadın ve erkek anlayışımızı, aile yapımızı, rızık anlayışımızı değiştiriyor. Dolayısıyla bu günkü mücadele dışsal bir form düzeyinde cereyan eden bir değişim değil; tam tersine içerikte, muhtevada, mahiyette cereyan eden bir değişimdir. Çünkü bütün varlık aleminin mahiyetini değiştirmektedir. Dolayısıyla bunun karşısında 'ne yapmamız gerekir' bunu düşünmemiz lazım. İslamcılığın da buna göre kendini yeniden restore etmesi lazım. Bu, geçmişi tenkit etmek reddetmek değil; 'bir gerçeklik karşısında yeni bir pozisyon almaktır' diye düşünüyorum. Bu ümmetin problemi. Bu değirmene hepimiz su taşıyacağız. Biz çalışalım ki, Allah bize çıkış yolu göstersin. Müslüman'ın zihni, dünyaya İslam'a doğru bir anlayışla bakamıyor. Çünkü zihinler kirlenmiş, nefsen ve zihnen kışkırtılmıştır. İletişim çağının görüntü kültürüyle kirletilmişiz. İrademiz üzerinde hakimiyetimiz kalmamış. Bu durumda Müslüman, dünyaya Müslümanca bakamıyor demektir. Sorunun temellerinden biri bu. biz dünyaya Müslümanca nasıl bakacağız ve müslümanca bakmanın imkanını nerde arayacağız? Bu anlayışla Allah'ın muradına uygun olarak, sorunlara çözüm yolu bulabiliriz. Aklın ve düşüncenin, yeniden inşası gerekiyor bunun için.
'Biz kadınlarımıza yanlış bir rol tasarladık'
Bu gün; liberalizm ve kapitalizm tarafından şekillendirilmiş dünyada, biz Müslümanlar olarak neyi alternatif olarak ortaya çıkarabiliriz? İşin sadece düşünce boyutu yok, yaşam boyutu var. Bizim yıllarca yaptığımız şey, batıda mevcut olanın, İslam adına kopyasını üretmek oldu. Kapitalizmin kurumları eğitim, mimari, yaşam biçimi, bütün bunlar batının kötü kopyası oldu bizim için. Ne doğru düzgün dinden haberimiz var, ne sağlam bir duruşumuz var! Aşırı şekilde rasyonel düşünmek bizi bitiren şeyler. Bize ait olmayan bu değerlerden nasıl kurtulacağız? Bilgi seviyemizi, tefekkür seviyemizi nasıl en yukarılara taşırız? Bunun üzerinde düşünelim. Mesela; kadınların asıl görevini ihmal ederek, onca insan arasında çalışmasını düşünelim. Biz kadınlarımıza yanlış bir rol tasarladık. Bu rolü yeniden düşünelim. Erkek için de geçerli bu durum. Bir erkek, lüks restoranlarda yemek yiyor, ailesini ihmal ederek gece saat 12.00' larda eve geliyor. Hanımı neden geç kaldığını sorunca, 'iş görüşmesi yaptım' diyebiliyor, rahatlıkla her kalıba giriyor. Bu mudur Müslümanlık? Biz bu yaşantıyı, batıda da aynen görüyoruz. Bunun sonucunda ahlaken çökmüş, içi boşaltılmış bir toplum oluşuyor. Zamanında batı da karşıydı faize, zinaya vs. Hıristiyanlığın ilk çıktığı dönemlerde, Müslümanlardan daha dikkatlilerdi hatta. Fakat zamanla modernizm onların da içini boşalttı. Bizim Müslüman toplumlar da, hızla bu sürece doğru ilerliyor maalesef.
Modernlik, insanlara bir hayat tarzı sundu. Bu hayat tarzına ilk önce karşı çıkmalarına rağmen, Müslümanlar da dahil, tüm toplumlar zamanla benimsedi modern yaşam tarzını.
'Böyle devam etmemeli'
Mevcut kent ortamıyla çatışmayan, mevcut ilişkileri/düzenleri değiştirmeyen (siyasi-iktisadi) adapte olan bir din anlayışı ortaya çıkarıldı. Eğer bu şekilde devam ederse, bizim neslimizde ciddi kırılmalar/kaymalar yaşanacak. Fakat böyle devam etmemeli. İslam'ın imkanları içerisinde yeni bir hayat tarzı inşa etmemiz gerekiyor. İslam esaslı yeni bir hayat tarzı oluşturmalıyız. Bu hayat tarzının, kendine ait tüketim anlayışı olacak. Bu anlayışla, kapitalizmin bizim üzerimize kurduğu hegemonyayı yıkabiliriz. Çünkü her hayat tarzı, kendine ait bir siyaset, iktisat ve sosyal ilişki üretiyor.
'Çağın hastalığı melezleşme'
Kentleşmenin getirdiği yabancılaşmada samimiyet kalmadı. Cenaze taziyelerimizi, hasta ziyaretlerimizi, telefonla arayarak yapıyoruz. Efendimiz nasıl yapıyordu onun uygulamasına bir bakalım. Hayatın pratiğinde, hayatı yeniden kurma noktasında bazı şeyleri değiştirmek, amel düzeyine indirmemiz, yaşanır hale getirerek, yeni bir hayat modeli kurmamız gerekiyor. Teori kurmak kolay ama bu modeli pratiğe aktarmak lazım. Bu hayat nizamı kendinde olanı empoze ediyor. Kadın erkek ilişkisi üzerinden toplumumuz değiştiriliyor. Bir toplumun kadın erkek ilişkilerini değiştirirseniz, onların dünya görüşlerini de değiştirirsiniz. Bir toplumun kadın erkek ilişkilerine, tüketimine bakarak hangi dünya görüşüne sahip olduğunu anlarsınız. İhtiyacı yoksa eğer, bir kadının onlarca mahremi olmayan kişilerin arasında çalışması hoş görülemez. Kızlarımız erkekleşiyor, erkelerimizde kadınlaşıyor. Çağın hastalığı bu melezleşme dediğimiz bir süreç var. Postmodern dünyada gerçekten bir cinsiyet dönüşümü var. Edindiğimiz roller, cinsiyetten bağımsız roller ise, ciddi sıkıntılar yaratacaktır. Kadının ne kadar üstün haklara sahip olduğunu söyleyerek kadın, çocuğunun, eşinin haklarını ihmal edecek seviyeye geldiyse bu büyük bir yanlıştır. 'Peygamber yırtığını kendisi dikiyordu' söylemleriyle, eşitlik kavramı üzerinden feminist bir düşünceyle rolleri değiştirmeye kalkarsanız büyük hata yaparsınız. Kadınlarımızın işi olduğunda, hasta olduklarında, bizler elbette yardım etmeliyiz ancak bu, kadınların rolünü almak anlamına gelmemeli. Buradaki problem, cinsiyetten bağımsız rol üstleniyor muyuz, üstlenmiyor muyuz? Evlerimiz giderek otele dönüşecek, herkes başına buyruk hareket edecek. Erkelerimiz kapitalizme, kadınlarımız da feminizme teslim oldu. Çocuklarımızı, üniversite sınavlarına aday olarak değil, aile kurmak için bir aday olarak yetiştirmemiz gerekir. Erkek çocuklarımızı baba adayı, kız çocuklarımızı da anne adayı olarak yetiştirmeliyiz. Bizim amacımız diploma almak, kariyer sahibi olmak olamamalı. Biz dünyaya üniversite diploması, iyi bir iş sahibi olmak için mi geldik, yoksa diplomayı alırken, evlenmek, Salih ve Saliha evlatlar yetiştirmek için mi? Bu modern algı, zihnimizi dönüştürüyor. Modernlik insan fıtratına uygun değil çünkü modern bilgi kendini ahlaktan, dinden ve dinin unsurlarından soyutluyor. Biz, İslam'ın öngördüğü bir yaşam biçimini, bir kültürü üretmek istiyorsak, o yaşam biçiminin politik, ekonomik kültürel anlayışını ailenin içinde oluşturarak yapabiliriz. Bir yaşam biçimini ailede başlatabiliriz. Aile de bir cemaattir. İslam, cemaat üzerine kurulmuş bir dindir. Dolayısıyla cemaat olma imkanını sağlayan bir hayat biçimi oluşmalı. Aksi halde, atomize olmuş fertlere dönüşeceğiz.
Hazırlayan: Sümeyra Karatekin
Fotoğraflayan: Bünyamin Gültekin