Ekonomist Uzunoğlu: 'Türkiye'de uygulanan politikalar yatırım, üretim, istihdam ve ihracat üzerine değil, tamamen faiz üzerine'

Ekonomist Ömer Uzunoğlu, mevcut ekonomik sistemin tamamen faiz üzerine kurulu olduğunu belirterek 'Türkiye'de uygulanan politikalar yatırım, üretim, istihdam ve ihracat üzerine değil. Yani siz yüzde 46 faizle, repo faiziyle, yüzde 55'e çıktı şu anda. Normal bankaya yatırdığınızda aldığınız faiz oranı, ticari kredi kullananlar için yüzde 70-80 civarında bedel ödeyerek alınıyor. Bireysel kredi kullananlar ise yüzde 100'ü buluyor. Kullandıkları kredinin maliyeti bu. Böyle bir ortamda yatırım, üretim ve istihdam mümkün değil. Bizim uyguladığımız tamamen faiz üzerine dizayn edilmiş bir ekonomi. Bu şartlarda ülke olarak kalkınabilmemiz mümkün değil' dedi.

Ekonomist Ömer Uzunoğlu, faiz artışının kısa vadede rahatlama sağlasa da uzun vadede zarara yol açacağını, faiz odaklı ekonominin sürdürülemez olduğunu ve TÜİK'in verilerinin gerçeği yansıtmadığını belirterek; 'Öncelikle Merkez Bankası'nın açıklamış olduğu faiz kararı var. Özellikle ekonomistlerin çoğunluğu faizlerin aynı kalacağı kanaatini taşıdılar. Bir kısmı, fondan ciddi paralar kazanan insanlar, faizlerin düşmesi yönünde fikir ortaya koydular. Ekonomist olarak bir kısım istisna insan da, benim gibi, faizlerin çıkacağı noktasında irade ortaya koydular. Tahmin ediyorum, biz Türkiye'de belki yüzde 2 geliriz. Yani çıkacağı yönünde tahminen. Dolayısıyla Merkez Bankası doğru zamanda doğru adımı attı. Fakat faizleri yükseltmek hangi boyutta ekonomiye yararlı derseniz, ben çok zararlı olduğunu biliyorum. Bunun farkındayım bir ekonomist olarak fakat çaremiz yoktu. Bunu yapmadığımız anda çok daha büyük başımıza iş alacaktık. Çünkü vücudun belli bir bölümü kangren olmuştu. Doğal olarak bu kangren olan bölgeyi keserek ancak vücudun yaşamasına imkan sağladık.Fakat bu eksikliği her zaman biz yaşayacağız. Yani bu faiz artırımlarının bedelini bu toplum ve Türkiye'yi yönetenler ağır olarak ödüyorlar ve ödeyecekler bundan sonra. Umarım bundan sonraki akışta biraz daha yatırım ve üretimi teşvik edecek politika uygulayabiliriz. Türkiye'de uygulanan politikalar yatırım, üretim, istihdam ve ihracat üzerine değil. Yani siz yüzde 46 faizle, repo faiziyle, yüzde 55'e çıktı şu anda. Normal bankaya yatırdığınızda aldığınız faiz oranı, ticari kredi kullananlar için yüzde 70-80 civarında bedel ödeyerek alınıyor. Bireysel kredi kullananlar ise yüzde 100'ü buluyor. Kullandıkları kredinin maliyeti bu. Böyle bir ortamda yatırım, üretim ve istihdam mümkün değil. Bizim uyguladığımız tamamen faiz üzerine dizayn edilmiş bir ekonomi. Bu şartlarda ülke olarak kalkınabilmemiz mümkün değil. Çin'le mukayese ettiğimizde, Çin sıcak para istemiyor. Yani ülkeye faiz için gelen parayı istemiyor, doğrudan yatırım istiyor. Biz doğrudan yatırım istemiyoruz. Maalesef uyguladığımız politikadan dolayı tamamen faize yönelik bir politika uyguluyoruz. Büyük ihtimalle bunun sonucu umduğumuz gibi iyi olmayacak, çok daha fena olabilecek. Bir diğer açıdan baktığımızda yalnız bu nokta değil, TÜİK verileri de var Türkiye'de. Yani İstatistik Kurumu'nun ortaya koyduğu kriterler Türkiye'deki sıkıntının temelinden birisi. Ben Türkiye'deki enflasyona kamuflasyon diyorum. Niye kamuflasyon diyorum? Çünkü TÜİK gerçek verileri kamufle ediyor, kamunun enflasyonunu gizliyor. Dolayısıyla enflasyon ile kamuflasyon var Türkiye'de. Yine geçtiğimiz hafta yaşadığımız çok ilginç bir gelişme vardı TÜİK verileri ile ilgili. Mahkemeye verildi. Mahkeme, TÜİK'ten verileri nasıl elde ettiği konusunda bilgi istedi. Mahkemeye TÜİK'in gönderdiği veri listesine göre TÜİK'teki uzmanlar ve yetkililer enflasyon sorumuza ulaşamazlar. Yani bu çok garabet bir durumu ifade eden bir şey. Bu çok garip bir şey. Umarım halkımız bu durumun ne olduğunu doğru yorumlar. TÜİK bizim açımızdan çok önemli çünkü asgari ücretle çalışanlar, normal çalışanlar ve emekliler, hatta kiralar dahil, TÜİK verilerine göre değerlendiriliyor. Dolayısıyla siz burada yanlış bir başlangıç yaparsanız sonuç da yanlış olacaktır. Geldiğimiz son noktada ise içeride bir fırtına, dışarıda tsunami var dünyada. Biz böyle bir ortamdan geçiyoruz. Bir diğer açıdan bakıyorum, gerçekten enflasyon bela olarak başımızda. Onun dışında yaşadığımız siyasi ve hukuki boyutta sıkıntılar var. Bir diğer taraftan da doğa olayı var: don var. Yani biz böyle bir üçlü kalkan içerisine sıkışıp kaldık. Umarım bulunduğumuz noktayı çok daha kolay aşarız. Altına dönüyorum, asıl konu altın. Yılbaşında 2 bin 600 dolarlardan başladı, 2 bin 620. Ben önce 3 bin, sonra 3 bin 200, sonra 3 bi. 400, 3 bin 500 ve Şu anda 3 bin 600 dolara 2025 yılı 31 Aralık'ta ulaşacağını düşünüyorum. Düşünme değil, neredeyse bu konuda kararlıyım. İçinde bulunduğumuz gün 3 bin 380 dolar. Yani benim düşünce periyodumdan çok daha hızlı biçimde altın çıkıyor. Trump orada durduğu sürece altının çıkmama şansı yok. Bizim belki de belli noktadaki altının daha yüksek olmamasının nedeni, özellikle doların 38 liraya betonlanması, çivilenmesi, sabitlenmesi. Fakat onun bedelini de çok ağır ödüyoruz ve bundan sonra da ödeyeceğiz' ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi

Bakmadan Geçme