Dört Ayaklı Belediye: İstanbul'un Sokak Köpekleri
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul'un toplumsal tarihinin hemen her döneminde gündelik yaşamın önemli bir parçası olan sokak köpeklerinin, dini, siyasi ve sosyolojik dönüşümlerle değişen serüvenine ışık tutan bir sergiye ev sahipliği yapıyor: Dört Ayaklı Belediye: İstanbul'un Sokak Köpekleri.
19. yüzyılın ortalarına kadar, ana yollara ve pazarlara açılan kesişme noktalarının dışında İstanbul sokaklarının ıssız karakteri, şehir hayvanlarını gündelik hayata kazandıran başlı başına bir olgu değerindeydi. Özellikle İstanbul'un Müslüman semtlerinde mahremiyetin çatısı altındaki manevi hayat ile sokağın dünyevi hayatı arasındaki ilişki yeterince kurulamamıştı. Bu uzaklık duygusu sokağı, İstanbul köpeklerine bir vatan olarak bağışlamıştı.
Kamusal mülkiyetin bekçiliğini yapan sokak köpeklerinin kaderi, giderek artan 'çağdaş' dünyaya yakınlaşma isteğiyle birlikte değişti. Batı'yı gören Osmanlı aydını İstanbul'un görüntüsünü hiç de iç açıcı bulmuyordu; sokakları dar ve düzensizdi, evleri harabeden farksızdı, ulaşım sistemi bozuktu, altyapısı yetersizdi. Bütün bu olumsuzluklara bir de Avrupa şehirlerinde rastlanmayan köpeklerin kara bir bulut gibi gündelik hayatın üzerine çökmesi eklenince, çağdaş dünyaya olan uzaklık iyice artıyordu. Osmanlı'nın dört ayaklı belediyesi, Cumhuriyet'in iki ayaklı belediyesine dönüşürken, pozitif hayat anlayışı da köpekleri kent tarihinden silmeye çalıştı.
Küratörlüğünü Ekrem Işın'ın, danışmanlığını Catherine Pinguet'nin üstlendiği sergi, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir süreçte, fotoğraflar, seyahatnameler, kartpostallar, dergiler ve gravürler gibi malzemelerle, yüzyıllardır birlikte yaşadığımız, gündelik hayatımızda önemli rolleri olan bu mahalle sakinlerinin İstanbul'daki geçmişini izliyor.
Dün açılan sergi 11 Mart 2017'ye kadar açık kalacak.
(Kurumsal haber)
Kamusal mülkiyetin bekçiliğini yapan sokak köpeklerinin kaderi, giderek artan 'çağdaş' dünyaya yakınlaşma isteğiyle birlikte değişti. Batı'yı gören Osmanlı aydını İstanbul'un görüntüsünü hiç de iç açıcı bulmuyordu; sokakları dar ve düzensizdi, evleri harabeden farksızdı, ulaşım sistemi bozuktu, altyapısı yetersizdi. Bütün bu olumsuzluklara bir de Avrupa şehirlerinde rastlanmayan köpeklerin kara bir bulut gibi gündelik hayatın üzerine çökmesi eklenince, çağdaş dünyaya olan uzaklık iyice artıyordu. Osmanlı'nın dört ayaklı belediyesi, Cumhuriyet'in iki ayaklı belediyesine dönüşürken, pozitif hayat anlayışı da köpekleri kent tarihinden silmeye çalıştı.
Küratörlüğünü Ekrem Işın'ın, danışmanlığını Catherine Pinguet'nin üstlendiği sergi, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir süreçte, fotoğraflar, seyahatnameler, kartpostallar, dergiler ve gravürler gibi malzemelerle, yüzyıllardır birlikte yaşadığımız, gündelik hayatımızda önemli rolleri olan bu mahalle sakinlerinin İstanbul'daki geçmişini izliyor.
Dün açılan sergi 11 Mart 2017'ye kadar açık kalacak.
(Kurumsal haber)