Devlet cemaatlere karşı dengeli olmalı
Başbakanlık Başdanışmanı Necdet Subaşı, oy deposu olarak görülen cemaatler karşısında devletin dengeli bir tutum takınması gerektiğini belirtti.
Birlik Vakfı tarafından, her ay düzenlenen Kültür Programının Ocak ayı konuğu olan Necdet Subaşı, Türkiye'deki dini yapılara dair analizlerini aktardı.
Türkiye'de dini yapıların devletle ilişkilerin de; devletle bütünleşik olma, devleti ele geçirmeye çalışma ve devletle ilişkisi olmama şeklinde üç ayrı karakteristik tavrın görüldüğünü belirten Necdet Subaşı, 'Öyle anlaşılıyor ki Türkiye'de dini yapı dediğimizde anahtar sözcüğümüz devletle ilişkilerinde düğümleniyor. Devlete yakın olan, bütünleşik yapılar var. Devlete mesafeli olan, devletten uzak dini yapılar var. Bunun yanı sıra devletle bir problemi olmayan, devlet işlerine kafa yormayan, devlet düzenlemelerine yönelik bir iddiası olmayan yapılar var. Her kurumda ve her koşulda devleti ele geçirmeye, devlet aygıtının içine sızmaya, onu ele geçirmeye yönelik dini yapılar da var. Son günlerde FETÖ diye tanımladığımız Fethullah Gülen hikayesinin ne ölçüde dini olduğu konusu çok sık tartışılıyor. Sonuçta o da dini referansları kullanarak, dini referansların gücüne sık sık atıfta bulunarak devlet içinde kümelenmeye, devleti bir şekilde ele geçirmeye yönelik bir faaliyet olduğunu artık herkes biliyor. Fakat sosyologların keyifle bahsettiği cemaat kavramı bugün nasıl oldu da probleme dönüştü, üzerinde durmak lazım.' diye konuştu.
Devlet cemaatler karşısında nasıl tutum alacak
Oy deposu olarak görülen cemaatler karşısında devletin dengeli bir tutum takınması gerektiğini belirten Necdet Subaşı, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Son 10 yıl içinde gözden uzak tuttuğumuz bir gerçekliği de ifade etmek lazım. Devlet bu kadar farklı inanç alanı, bu kadar farklı görüş karşısında nerede duracak. Devlet bunların bir kısmıyla iş mi tutacak, nasıl yapacak? Ben siyaset aygıtının alana nasıl girmesi gerektiğini az çok tahmin ediyorum. Siyaset aygıtının bu tür analizlerin yapılmasından hoşlanmayacağını da biliyorum. Çünkü sonuçta siyaseti besleyecek olan oy deposu hayatın içinde, cemaatler burada dışarıda bırakılamaz. Devlet A., B., C., cemaati hakkında nasıl bir tavır koyacak ve bunlar arasındaki rekabeti nasıl çözecektir? Bu rekabeti sürekli artırarak kendini güvende mi hissedecek, yoksa bunlar arasında bir usul gerçekleştirerek devlet karışışında nerede durmaları gerektiği konusunda bir yol yürüterek durumu dengeleyecek midir bakmak lazım.'
Necdet Subaşı, Haydar Baş ve Adnan Oktar bir cemaat mi yoksa proje mi sorusuna ise şu şekilde yanıt verdi:
'Adını andığımız A9 üzerinden yayın yapan cemaat demek doğru değil bunlara zaten. Proje dediğinizde de başka yerlere gidiyor. Bu iki cemaat hakkında toplum ortalama ne biliyorsa ben de o kadar biliyorum. Bunlar da diğer topluluklar kadar içerikleri hakkında pek fazla bilgi sahibi olan yapılar değil. Bilgi sahibi olmak demek sorgulayabilmek demektir. Espri yapabiliyorsanız haklarında, tiye alabiliyorsanız bunlar topluma mal olmuş yapılar demektir. Yapamıyorsanız, bunlar gizemli organizasyonlardır.'
Necdet Subaşı, program sonunda katılımcıların sorularını yanıtladı.
İHA
Türkiye'de dini yapıların devletle ilişkilerin de; devletle bütünleşik olma, devleti ele geçirmeye çalışma ve devletle ilişkisi olmama şeklinde üç ayrı karakteristik tavrın görüldüğünü belirten Necdet Subaşı, 'Öyle anlaşılıyor ki Türkiye'de dini yapı dediğimizde anahtar sözcüğümüz devletle ilişkilerinde düğümleniyor. Devlete yakın olan, bütünleşik yapılar var. Devlete mesafeli olan, devletten uzak dini yapılar var. Bunun yanı sıra devletle bir problemi olmayan, devlet işlerine kafa yormayan, devlet düzenlemelerine yönelik bir iddiası olmayan yapılar var. Her kurumda ve her koşulda devleti ele geçirmeye, devlet aygıtının içine sızmaya, onu ele geçirmeye yönelik dini yapılar da var. Son günlerde FETÖ diye tanımladığımız Fethullah Gülen hikayesinin ne ölçüde dini olduğu konusu çok sık tartışılıyor. Sonuçta o da dini referansları kullanarak, dini referansların gücüne sık sık atıfta bulunarak devlet içinde kümelenmeye, devleti bir şekilde ele geçirmeye yönelik bir faaliyet olduğunu artık herkes biliyor. Fakat sosyologların keyifle bahsettiği cemaat kavramı bugün nasıl oldu da probleme dönüştü, üzerinde durmak lazım.' diye konuştu.
Devlet cemaatler karşısında nasıl tutum alacak
Oy deposu olarak görülen cemaatler karşısında devletin dengeli bir tutum takınması gerektiğini belirten Necdet Subaşı, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Son 10 yıl içinde gözden uzak tuttuğumuz bir gerçekliği de ifade etmek lazım. Devlet bu kadar farklı inanç alanı, bu kadar farklı görüş karşısında nerede duracak. Devlet bunların bir kısmıyla iş mi tutacak, nasıl yapacak? Ben siyaset aygıtının alana nasıl girmesi gerektiğini az çok tahmin ediyorum. Siyaset aygıtının bu tür analizlerin yapılmasından hoşlanmayacağını da biliyorum. Çünkü sonuçta siyaseti besleyecek olan oy deposu hayatın içinde, cemaatler burada dışarıda bırakılamaz. Devlet A., B., C., cemaati hakkında nasıl bir tavır koyacak ve bunlar arasındaki rekabeti nasıl çözecektir? Bu rekabeti sürekli artırarak kendini güvende mi hissedecek, yoksa bunlar arasında bir usul gerçekleştirerek devlet karışışında nerede durmaları gerektiği konusunda bir yol yürüterek durumu dengeleyecek midir bakmak lazım.'
Necdet Subaşı, Haydar Baş ve Adnan Oktar bir cemaat mi yoksa proje mi sorusuna ise şu şekilde yanıt verdi:
'Adını andığımız A9 üzerinden yayın yapan cemaat demek doğru değil bunlara zaten. Proje dediğinizde de başka yerlere gidiyor. Bu iki cemaat hakkında toplum ortalama ne biliyorsa ben de o kadar biliyorum. Bunlar da diğer topluluklar kadar içerikleri hakkında pek fazla bilgi sahibi olan yapılar değil. Bilgi sahibi olmak demek sorgulayabilmek demektir. Espri yapabiliyorsanız haklarında, tiye alabiliyorsanız bunlar topluma mal olmuş yapılar demektir. Yapamıyorsanız, bunlar gizemli organizasyonlardır.'
Necdet Subaşı, program sonunda katılımcıların sorularını yanıtladı.
İHA