Çocukluk çağı kanserlerinde lösemi ilk sırada
Tedavi edilmediğinde ölümcül olabilen löseminin, özellikle çocukluk çağı kanserlerinde ilk sırada yer aldığı belirtildi.
Çocuk Sağlığı ve Pediyatrik Hematoloji-Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Antmen, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, kan kanseri olarak adlandırılan löseminin, kemik iliğinin anormal hücrelerle dolması, bu hücrelerin kana ve tüm dokulara yayılması sonucu ortaya çıkan bir hastalık olduğunu ifade etti.
Hastalığın tedavi edilmediğinde ölümle sonuçlanabildiğini belirten Antmen, löseminin özellikle çocukluk çağındaki kanserlerin önemli bir kısmını oluşturduğunu söyledi.
Çocukluk çağında hastalığın görülme sıklığının, diğer kanser türlerine oranla daha yüksek olduğuna dikkati çeken Antmen, 'Türkiye'de her yıl 1-15 yaşları arasında 2 bin 500 ile 3 bin arasında yeni çocukluk çağı kanseri tanısı konuluyor. Bu kanserlerin ilk sırasında da lösemi yer alıyor. Çocukluk çağının tüm kanser vakalarının 30-35'ini çocukluk çağı lösemileri oluşturuyor.' dedi.
Halsizliğe, iştahsızlığa dikkat
Löseminin beyaz ırkta görülme sıklığının 100 binde yaklaşık 3-4 olduğunu ifade eden Antmen, 'Çocukluk çağında daha çok akut lenfoblastik lösemidir (ALL) ve en sık 2-5 yaşları arasında görülmektedir. Akut myeloblastik lösemi (AML) ise tüm lösemilerin yüzde 15'ini oluşturuyor. Az görülmesine karşın tedavisi daha zordur.' diye konuştu.
Ailelerin hastalığa karşı duyarlı ve dikkatli olmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Antmen, 'Özellikle çocukta hızla ilerleyen solukluk, karaciğer ve dalak büyümesi ile karakterize bir problemin olması halinde hemen çocuk hematoloji hekimine başvurulması gerekir. Bu hastalıklar bazen çok sinsi seyredebilir ve aileler tarafından fark edilemeyebilir.' uyarısında bulundu.
Halsizlik, nedeni bilinmeyen ateş, iştahsızlık, kilo kaybı, karın ve kemik ağrısı gibi şikayetlerin löseminin belirtileri olduğunu aktaran Antmen, 'Bunun yanında cilt altı kanamaları, burundan, idrardan veya karın ağrısıyla birlikte kakada kan görülmesi alarm verici bulgulardır. Hastalığın en kötü yanı, sinsi başlamasıdır.' dedi.
Antmen, bu gibi durumlarda periferik yayma yapılarak kanın mikroskop ile incelenmesinin gerektiğini ifade ederek, demir eksikliği anemisi olduğu zannedilirken lösemi tanısı alan çocukların sayısının her geçen gün arttığına dikkati çekti.
'Görülme sıklığı, erkek çocuklarda daha fazla'
Erken teşhisin, tedavide çok önemli olduğunu vurgulayan Antmen, her hastanın tedavisinin kendine özgü planlandığını söyledi.
Planlamanın tamamen hastalığın seyrine ve kişinin bireysel olarak tedaviye verdiği cevaba göre şekillendiğini anlatan Antmen, 'ALL, sadece kemoterapi ile yüzde 90 oranında tedavi edilebilen bir hastalıkken, AML'de bu oran yüzde 50'lere düşüyor. Kök hücre nakli devreye girdiği zaman başarı oranı yüzde 90'a çıkıyor.' ifadesini kullandı.
Kök hücre nakline rağmen tedaviye dirençli hastalarda, tedavinin kimi zaman mümkün olamadığını dile getiren Antmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Tedavi süresi kız çocuklarında iki yıl sürerken, erkek çocuklarda üç yılı buluyor. Görülme sıklığı ve tekrar oranı erkeklerde daha yüksek olduğu için, erkek çocuklarına uygulanan tedavi biraz daha yoğunlaştırılıyor. Yeni tedavi metotları olarak çocukluk çağında erişkinlere oranla daha az sayıda da olsa çeşitli biyolojik moleküller veya hücresel tedavi ürünlerinin kullanımı gün geçtikçe artıyor. Bu tedavi modelleri klasik kemoterapiye yanıt vermeyen veya nükseden vakalarda giderek önemli bir silah haline geliyor.'
AA
Hastalığın tedavi edilmediğinde ölümle sonuçlanabildiğini belirten Antmen, löseminin özellikle çocukluk çağındaki kanserlerin önemli bir kısmını oluşturduğunu söyledi.
Çocukluk çağında hastalığın görülme sıklığının, diğer kanser türlerine oranla daha yüksek olduğuna dikkati çeken Antmen, 'Türkiye'de her yıl 1-15 yaşları arasında 2 bin 500 ile 3 bin arasında yeni çocukluk çağı kanseri tanısı konuluyor. Bu kanserlerin ilk sırasında da lösemi yer alıyor. Çocukluk çağının tüm kanser vakalarının 30-35'ini çocukluk çağı lösemileri oluşturuyor.' dedi.
Halsizliğe, iştahsızlığa dikkat
Löseminin beyaz ırkta görülme sıklığının 100 binde yaklaşık 3-4 olduğunu ifade eden Antmen, 'Çocukluk çağında daha çok akut lenfoblastik lösemidir (ALL) ve en sık 2-5 yaşları arasında görülmektedir. Akut myeloblastik lösemi (AML) ise tüm lösemilerin yüzde 15'ini oluşturuyor. Az görülmesine karşın tedavisi daha zordur.' diye konuştu.
Ailelerin hastalığa karşı duyarlı ve dikkatli olmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Antmen, 'Özellikle çocukta hızla ilerleyen solukluk, karaciğer ve dalak büyümesi ile karakterize bir problemin olması halinde hemen çocuk hematoloji hekimine başvurulması gerekir. Bu hastalıklar bazen çok sinsi seyredebilir ve aileler tarafından fark edilemeyebilir.' uyarısında bulundu.
Halsizlik, nedeni bilinmeyen ateş, iştahsızlık, kilo kaybı, karın ve kemik ağrısı gibi şikayetlerin löseminin belirtileri olduğunu aktaran Antmen, 'Bunun yanında cilt altı kanamaları, burundan, idrardan veya karın ağrısıyla birlikte kakada kan görülmesi alarm verici bulgulardır. Hastalığın en kötü yanı, sinsi başlamasıdır.' dedi.
Antmen, bu gibi durumlarda periferik yayma yapılarak kanın mikroskop ile incelenmesinin gerektiğini ifade ederek, demir eksikliği anemisi olduğu zannedilirken lösemi tanısı alan çocukların sayısının her geçen gün arttığına dikkati çekti.
'Görülme sıklığı, erkek çocuklarda daha fazla'
Erken teşhisin, tedavide çok önemli olduğunu vurgulayan Antmen, her hastanın tedavisinin kendine özgü planlandığını söyledi.
Planlamanın tamamen hastalığın seyrine ve kişinin bireysel olarak tedaviye verdiği cevaba göre şekillendiğini anlatan Antmen, 'ALL, sadece kemoterapi ile yüzde 90 oranında tedavi edilebilen bir hastalıkken, AML'de bu oran yüzde 50'lere düşüyor. Kök hücre nakli devreye girdiği zaman başarı oranı yüzde 90'a çıkıyor.' ifadesini kullandı.
Kök hücre nakline rağmen tedaviye dirençli hastalarda, tedavinin kimi zaman mümkün olamadığını dile getiren Antmen, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Tedavi süresi kız çocuklarında iki yıl sürerken, erkek çocuklarda üç yılı buluyor. Görülme sıklığı ve tekrar oranı erkeklerde daha yüksek olduğu için, erkek çocuklarına uygulanan tedavi biraz daha yoğunlaştırılıyor. Yeni tedavi metotları olarak çocukluk çağında erişkinlere oranla daha az sayıda da olsa çeşitli biyolojik moleküller veya hücresel tedavi ürünlerinin kullanımı gün geçtikçe artıyor. Bu tedavi modelleri klasik kemoterapiye yanıt vermeyen veya nükseden vakalarda giderek önemli bir silah haline geliyor.'
AA