Bizim Kampüs'te bu hafta

Her perşembe günü yayınlanan 'Bizim Kampüs' Köşesinde 'Nasıl bir gençlik', Ortadoğu ve IŞİD tehtidi' ve 'Yıldıza Sarılanlar' başlıklı yazılar yer aldı.

 Nasıl Bir Gençlik
İnsan hayatı şu misal gibidir. Ay ilk göründüğünde ince bir hilaldir, sonra dolunay olup ışık saçar, sonra tekrar küçülür hilal olur ve en sonunda kaybolur. İşte gençlik o dolunay mesabesindedir, insanın aklının kuvvetinin ve şehvetinin zirve yaptığı çağıdır gençlik. Tarihe gençlik adına göz attığımızda şunlar dikkat çekicidir: Devrimler gençlerle yapılmış gençlere armağan edilmiş ve gençlere emanet edilmiştir. Kimse yaşlılara, çocuklara hitap etmemiş ama gençlere hitap edilmiştir ve Allah rasulüne (sav) ilk iman edenler yine gençlerdir. Allah Rasulü (sav) yeri geldiğinde İslam ordusunu onca tecrübeli sahabeye rağmen gençlere emanet etmiştir. Zira bir nesil tecrübelerini gençlere aktardığı zaman var olur. Tabiri caizse gençler insanlık ırmağının debisidir ve ırmak akmazsa kokuşur peki madem gençlik bu kadar önemlidir o zaman şu soru sorulmalıdır; Kuran'a göre nasıl bir gençlik…
   Melek gibi bir gençlik değil günah işlese hatta bir cana dahi kıysa 'bu şeytanın işidir ben kendime zulmettim ne olur beni affet ' diyen Hz Musa gibi bir gençlik, başına bir musibet gelince 'Rabbim şeytan bana tarifsiz bir bezginlik ve terk edilmişlik hissi veriyor sen merhametlilerin en merhametlisinin 'diyen Hz Eyyüb gibi sabrın ahlakını bilen bir gençlik, 'Rabbim zindanlarda çürümek bana, beni onların çağırdığı şeyden daha sevimlidir 'diyen Hz Yusuf gibi iffetli bir gençlik, Hz İbrahim gibi imanıyla ateşi, serin ve selametli kılan bir gençlik, Hz Meryem gibi adanmış bir gençlik Hz Zekeriya gibi acziyetini itiraf edip yüreğinin derinlerinden yalvaran bir gençlik, Hz Süleyman gibi rüzgarlara hükmetse de gerçek hakîmin Allah olduğunu bilen bir gençlik, Hz Asiye gibi küfrün önderleri karşısında dik duran bir gençlik Hz Muhammed (sav) gibi bir elime ayı bir elime güneşi verseniz Allah aksini emretmedikçe ben bu işten vazgeçmem diyen, davasına bağlı bir gençlik, hayatı kabul olunmuş bir namaz, namazı da miraç olan bir gençlik…

Hasan SOYSALDI 

ORTADOĞU VE İŞİD TEHDİDİ

         Ortadoğu, gerek bölge olarak gerekse de bölgedeki devletlerin kendi iç dinamikleri bakımından değerlendirildiğinde, kendi bünyesinde çok sayıda farklılıkları ve zıtlıkları barındıran ve heterojen bir yapıya sahip kendine özgün bir coğrafyadır. Bu farklılıklar, tarih boyunca tecrübe edilmiştir ki iyi yönetildiği takdirde başarılara götürmüş ve/veya barışın hkim olduğu huzurlu dönemlerin yaşanmasına sahne olmuştur. Fakat yönetilemediği takdirde ise bu fikir ayrılıklarının, kan ve gözyaşına sebep olduğu, insan hak ve özgürlüklerinin görmezden gelindiği ve sürgün hayatının hkim olduğu dönemlere yol açtığı aşikrdır…  1979-2003 yılları arasında Irak'ta iktidarı elinde tutan ve bir kaos döneminin yaşanmasına sebep olan Baasçı Saddam dönemi buna verilebilecek örneklerden birisidir.

      Ekonomik, etnik ve dinsel (ki bu, dini inançtan ziyade daha çok kendini mezhepsel ayrılıklar alanında gösteren bir faktördür) alandaki bu farklılık veya zıtlıklar, İslamiyet'in birleştirici bir role sahip olması ve İslamiyet'teki, bireyin haklarına ve yaşamına verilen değerler sayesinde çoğu zaman bir arada ve hiçbir sorun teşkil etmeden yaşayabilmişlerdir. Çünkü İslam'ı gerçek kaynaklarından, yani Kur'an ve Sünnetlerden öğrenen bir birey/Müslüman, diğer insanların hak ve özgürlüklerine riayet etmesi gerektiğini idrak edecek ve kendi hayatına ise bu çerçevede yön verecektir. Zira Bilal-i Habeşi'nin baş tacı yapıldığı ve 'Arabın Arap olmayana, beyazın siyaha, takva dışında hiçbir üstünlüğü yoktur… İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittirler' (Hadis-i Şerif) düşüncesinin hkim olduğu bir İslam medeniyetini sahiplenmiş toprakların diğer bir adıdır Ortadoğu…

    Bu çerçevede değerlendirildiğinde, bütün bu ortak değerleri yok sayan, kendi koydukları ilkelere biat etmeyen herkesi düşman ilan eden ve sözde İslam adına bu hareketi başlattıklarını söyleyen İŞİD örgütü, olmadık zulümleri ve işkenceleri gerçekleştirmede ise geri kalmıyor. Yüzlerce insanı kurşuna dizen, sokak ortasında küçük çocukları infaz eden, savaş ganimeti olarak nitelendirdikleri kadınları ister cariye olarak haremlerine alabileceklerini, isterlerse de satabileceklerini açık açık söyleyen bu örgüt, aslında Ortadoğu'nun ve bütün Müslümanların değerleri ile hiçbir şekilde örtüşmeyen bir tutum sergilemektedir.

    Martin Luther'in 'herhangi bir yerdeki adaletsizlik her yerdeki adalete tehdittir' sözü, bu açıdan son derece önemlidir. Çünkü İŞİD Ortadoğu'daki bütün değer yargılarına ve adalet sistemlerine aykırı bir şekilde hareket ederek aslında bütün adalet sistemleri için bir tehdit teşkil etmektedir. Bu sebepten İŞİD, bu coğrafyadaki hiçbir değer yargısı ya da inanç sistemi ile özdeşleştirilemez/bağdaştırılamaz ve özellikle de isminde de geçen 'İslam' lafzı ile nitelendirilemez.

Enes YILDIRIM-Erciyes/Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi…     enesyildirim.y@gmail.com


        YILDIZLARA SARILANLAR

      Ebu Zerce bir duruş olmalı; korkusuzca çıkıp müşriklere rağmen haykırdığı gibi, Kbe'de İslam'ı. Cesurca olmalı, gözü pek, her şeye rağmen.

     Musab bin Umeyr olmalı bu yolda, öncümüz. Tek başına da olsa, bir medeniyet kurma heyecanı ve azmiyle çabalayan, kalplerin fethini yapan Musab. Değil mi ki Allah (azze ve celle) arkamızda, o nüveyi medeniyete dönüştürecek de yine Allah'tır.

     Bir Ömer Bin Hattab olabilmeli belki de. Bizim saflarımızda olsun diye dua edilebilecek, aynı safta olunca ümmete cesaret verecek, zalimlere korku salacak biri. Yönettiğinde adaleti konuşulmalı, 'kenar-ı diclede bir kurt koyunu yediğinde, gelinip Ömer'den sorulur' zihniyetinde bir yönetici…

İşinin ehli olmalı, hangi alanda olursa olsun.  At, Ey Sd! 'Fedake ebiy ve ümmiy' dediği gibi Resulün (as.), bugün de o yolda gidenlere denmeli. O gün düşmana ok atıp, düşmanı korkutan sahabenin, bugün emperyalistlere korku salan ümmeti olmalı…

     Salman-ı Farisî olmalı bugün, bildiğini ümmet için kullanan. Bugünün hendeklerini açmalı, sizin sınırınız bu kadar ey NATO! Buradan ötesi size çukurdur, ölümdür, aşağıların aşağısıdır, cehennemdir demeli. O çukuru kazan Peygamber gibi olmalıyız, açlıkta bırakılan insanlar için aç kalıp, midesine taş bağlayan, dünyanın sıcağına rağmen ahiretin serinliğini düşünen Resul gibi… Ve öyle bir heyecanla, öyle bir inançla yapılmalı ki bu; zalime bir hamle vurunca Somali'nin kurtulduğunu görecek kadar inançla, diğer bir hamlede Bangladeş'in kurtulacağına inanan bir özgüvenle.

     Sonra, Seyfullah'ımız olmalı. 'Bundan sonra kılıcım İslam için' diyen ve hep zulme karşı dimdik duran, yenilgi yüzü görmeyen bir komutan gibi. Belki bunu kalem ile yapmalı bugün; ama kalemin neye hizmet ettiğini hiç unutmadan, yoldaşları savaştan kaçarken bile pes etmeden dağın arkasından zafere ulaşmayı da bilen, kıvrak zeklı bir komutan gibi.

Öyle güvenilir yoldaş olunmalı ki; söz verdiğinde tepedekiler gibi yerini terk etmeyen, kardeşlerinin arkasını kollayan bir yoldaş.

    Hamza'mız olmalı görüldüğünde kalpleri titreten, küffara karşı şiddetli, kendi aralarında rahmetli bir yıldız misali. Şehadetiyle vahşileri bile üzen Hamza gibi.

Hadicet-ül Kübra'lar olmalı zor yola girdiğinde ben de varım diyen, varını yoğunu feda edebilen, sadakat timsali…

Dört çocuğunu şehit verdiği halde, en ufak bir cesaret kırılması yaşamayan Hansa hatunlarımızın şiirleri hiç bitmemeli.

Zeyd Bin Sabit gibi bir eser bırakmalı ümmet için, nesiller boyu fayda sağlayacak.

Amr bin As olabilmeli, türlü entrikaların döndüğü çağımızda, kirlenmiş zihinlere rağmen vahiyle temizlemeli zihinleri. Müslümanlar üzerinde dönen küresel oyunları, çözmeli. 'Durun Müslümanlar, akıl etmez misiniz bu bir oyun, Ortadoğu dediğiniz yerde işler farklı, bu sizin bildiğiniz gibi değil' diyebilmeli Ebu Zer cesaretiyle.

     Ömer bin Hattab'ın Rıdvan ağacının rezil durumunu gördüğünde ki tavrı benimsenmeli. 'Kültürel bir dindarlıktan vazgeçin' diyerek kökten söküp atabilmeli yanlışlıkları, 'gerçekliğin farkına varın, batıni öykülerle kendinizi teselli etmeyin' demeli.

Yine Ebu Zer el-Gıfari'yi örnek alarak 'ben Müslümanım'' dese de, zalim idareciye karşı; 'sen ne yaptığını sanıyorsun, akan Müslüman kanının hesabını ömür boyu ibadetle geçirsen dahi ödeyemezsin' demeli…

Hiçbir şey yapamıyorsa Taif'teki Zeyd'in duruşunu örnek almalı, hakka karşı atılan taşlara siper olmalı, hakkı söyleyen için.

İnsanları, kula kulluktan kurtarmak için Çin'e kadar uzanan sahabenin, ümmeti olma arzusundadır bu gençlik…

Necip Fazılın deyimiyle; 'Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...' 

İbrahimî bir put yıkış, İsmailî bir teslimiyet içinde. Meryem'ce iffetli, Harun'ca yoldaş olmaya çalışan bir gençlik…

Osman haysında, Peygamber vasatında, Ali ilminde, Ebu Bekir sadakatinde, Ysir'ce aileler yetiştirme gayesinde bir gençlik…

Bu yıldızların birine tutunan değil, hepsine birden sarılmayı arzulayanlardır bu gençler…

Bu yolda ki gençlerin bir kısmı Muhammedî bir nesil inşa etmeye çalışırken, bir kısmı tüm insanlık leminin yetimlerine yetişme gayretinde. Bir kısmının okumaktan gözleri kapanırken, bir kısmı Afrikalı Müslümanların gözlerine ışık olmaya çalışıyor. Bu gençlerin bir uzantısı Filistin'e giderken şehid oldu, bir uzantısı Mısır'da zulme direnirken şehid oldu, bir kısmı da sırasını beklemekte…

   Siyasal diktatörlerle ilgili sorunumuz var, bizim entelektüel, zihinsel, manevi diktatörlerle hiçbir sorunumuz yok, 500 yıldan beri Avrupa merkezci  kavramların diktatörlüğü var var mı bir itirazımız, sekülerizme liberalizme eleştirimiz var mı?

İslami iddialardan vazgeçtik. Kültürel  bir dindarlık yaşıyoruz.

Zihinsel bağımsızlığı mücadelesi

Bakmadan Geçme