BİZİM KAMPÜS'TE BU HAFTA

Üniversiteli gençlerin kaleminden her perşembe sizlere sunduğumuz 'Bizim Kampüs'te bu hafta yine dopdolu metinler sizlerle buluştu...

 GEÇ KALMA GENÇ GEL
Camiler ve Din Görevlileri Haftası bu yıl 'Cami ve Gençlik' teması ile kutlandı. Türkiye'nin her noktasında müftülükler, Türkiye'nin önemli aydınlarını 'Geç Kalma Genç Gel' sloganıyla düzenlenen etkinliklere konuk oldu. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez bu haftaya dair yaptığı açıklamada 'Bizlere düşen görev  gencin giyim, kuşam, hal ve hareketine müdahale değil onun düşüncesiyle karşılaşmaktır. Gencin kalbiyle, zihin dünyasıyla iletişim kurarak sohbet ve muhabbet etmek, ona kendisini keşfetmesini sağlayan bir model olmamız gerekmektedir.' İfadesini kullanmıştı. Diyanet İşleri Başkanı bu sözleri ile Türkiye'nin gençlerine, ümmetin gençlerine çağrıda bulunduğu gibi bir noktada imamlara da seslendi. Gençleri dış görünüşleri ile değil kendi iç benlikleri ile değerlendirin, onları İslam'dan uzaklaştırmayın çünkü İslam bayrağını bizden sonra  taşıyacak olan gençlerdir, düşüncesini ifade eden bir konuşma yaptı. Bu sözleri anlayarak en güzel şekilde idrak eden  Kayseri Müftülüğü, gençleri akın akın Hunat Cami'ne doldurdu. Sabah namazında birbirinden farklı tipteki farklı görüşteki gençler aynı saflarda, yan yana inandıkları din için saf benlikleriyle yaradana bir kere daha secde etmenin huzurunu yaşadılar. Ve bu sevinç sadece bir kereye mahsus yaşanmadı. Umudum o ki Kayseri Müftülüğü ve bu projeyle heveslenen sivil toplum kuruluşları  gençleri daha nice sabah namazlarına davet etmeye devam edecek ve biz gençler de davete icaben o safları ak alınlarımızla doldurmaya gayret edeceğiz ki dünyaya müslüman gençliğini bir kez daha gösterecek. Avrupaya Fatihlerin, Yahudilere Furkanların hala var olduğunu Esadlara, Sisilere Yavuzları ensesinde hissedeceklerini hatırlatacığız. Yeter ki biz gençler İslam'a dört kolla sarılalım ve değerli imamlarımız bu İslam gençliğini İslam'a aşık etmeye hevesli olsunlar.   İSMET MAVİ ismetmavii@gmail.com

***

ESARET ARZUSU     Hayatımızın anlam ve amaç bilgisini düşünüyor muyuz? 'Ben'imizi? 'Ben'imize yüklenen değerleri? Düşünüyor muyuz?   İnsan yorumlanmış bir dünyaya gelip sisteme göre hareket ediyor, ettiriliyor. Kafasındaki kavramların oluşması sistem dahilinde meydana geliyor. Bu kavramlar 'evrensel düşünceyi!' oluşturuyor. Ortadoğu kavramı. Kime göre Ortadoğu? Evrensel konuşmak için içinde yaşadığımız topraklara Ortadoğu diyebilir miyiz? Örnekte olduğu gibi 'Ben'imize yüklene imajlar bizi hapsediyor. Sistemin inşa ettiği kafayla benlik oluşturuluyor. Dolayısıyla atomize olmuş bir hal üzere yaşamaya devam ediyoruz.   Peki bu hapisten nasıl kurtulabiliriz?   Çağın ağlarından ve bağlarından sıyrılarak kurtulabiliriz. Kendi kavramlarımızı oluşturarak, kendi dünyamıza nüfuz ederek kurtulabiliriz. Bir çağrı meydana getirip, o çağrıyla çağımızı inşa ederek kurtulabiliriz.   Ya düşünürüz, sorgularız, entelektüel bir birikim oluştururuz ya da esaret altında kalmaya devam ederiz.       MUHAMMED ENES YÜCE yucenes5@gmail.com

***
NİÇİN YAŞIYORSUN?   Bu soru, her an kalkabilecek bir otobüse binebilme ümidiyle, Ankara terminalinde hızlı adımlarla yürürken çalındı kulağıma. Boyu normalden biraz kısa, saçları dağınık, favorileri çenesine kadar uzun, bir bacağı rahatsız koltuk değneğiyle duvara yaslanmiş biriydi bu sözlerin kaynağı. Ona yönelen şaşkın bakışların biri de bana aitti. Bir an durdum. Duyduğum 'niçin yaşıyorsun?' sorusuna, sadece 'doğru' diyebildim. Bir insan için en temel soruydu bu kanımca. O, bu soruyu bir farkındalıktan ötürü mü soruyordu bilinmez ama, sorduğu sorunun çok hayati olduğu su götürmez bir gerçekti. Biraz sonra, kendimi insanda çok büyük bir uyanış sağlayacak sorunun cevabını ararken buldum. Bir sorunun cevabı ancak bir sorguyla alınabilirdi. Çünkü sorgu, insanın kendini inşa sürecinin ilk adımıydı. İnsanı bir adım öteye götüren ve onu hakikate bir adım daha yaklaştıran altın anahtar. Lakin önemli olan, bu anahtar için doğru kapıyı da bulmaktır. O doğru kapı ki, insanın özüne açılmalı. Peki doğru kapı hangisi? Hiç şüphesiz doğru kapı, insanın bizzat kendisidir. Kendini sorgulamak…Baktığını, okuduğunu, dinlediğini, uğraşlarını ve daha da önemlisi peşinde koştuklarını…Bunların bize ne anlattığı, nereye yönlendirdiği ve son durağının neresi olduğu asıl önemli nokta. İşte bu son durağa yönelik sorgu, insanı küçük mutlulukların ve hazların peşinde koşmaktan alıkoyan ve yalan yanşlış yerlerde aranan huzura erdiren bir fonksiyona sahiptir. İnsanın özüyle arasındaki bağı yeniden kuran ve bölünmüş ruhuna tekrar hayat veren  bir olgu. Bilinmelidir ki sürekli peşinde koşulan madde, insanın insanlığına ve iç huzuruna vurduğu en büyük darbe ve onu müslüman üst kimliğinden günbegün uzaklaştıran sinsi bir düşmandır. Hakikat ise, büyük bir imtihan maksadıyla bulunduğumuz dünyada gayretimizin yalnız geçici dünya kazanımlarına yönelik değil, öncelikle ve özellikle var edenin rızasına ve ebedi hayata yönelik olması gerektiğidir. Hakikat yolculuğunda sabır, şükür ve zikir bizlere en büyük dosttur hiç şüphesiz. Dikenler içerisinde gülü bulmaya sabır, gülün kokusu için şükür ve yaratanına daim zikir gerek… Dost'la kalmak duasıyla…   O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı? Sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı. Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum. Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.   Hayali
ükulhayali@gmail.com

Bakmadan Geçme