BİR VALİ VE HÜZÜNLÜ BİR 'UMRE' HİKAYESİ

MUSTAFA İSLAMOĞLU'NUN 'MEDİNE'YE VARAMADIM' İLAHİSİ VE DEVELİ İMAM HATİP LİSESİ'NİN UMRE ÜZÜNTÜSÜ

Bugün bir ilahinin hikayesini yazmak istiyorum. Belki basit bir hikaye olarak görülebilir. Ama bugünlerde geçmişi hatırlamak adına önemli olduğunu düşünüyorum. Nerelerden geçip bugünlere geldiğimizin bir vicdan muhasebesini yapmak adına önemli olduğu için. Bugün sayıları yüzlerle ifade edilecek kadar artan İmam Hatip Liselerinin nerelerden hangi badirelerden geçtiğini bir düşünmek gerekiyor.

Olayın kahramanları, Develi İmam Hatip Lisesi öğretmen ve öğrencileri. Yıl 1981. 12 Eylül ihtilalinin tüm ülkenin üzerine bir karabasan gibi çöktüğü yıllar. Olayı dinlediğimde o yıllar gözümün önüne geldi. Olayı anlatan İlahiyat fakültesinden de hocam olan Mustafa Ağca hoca. Hocamın özellikle Kur'an-ı Kerim derslerindeki o güzel seziyle okuduğu aşırları hala daha hafızalarımızda. Söylediği ilahi meşklerinin tatlı hatırası var hala. Tabii onların üzerinden uzun yıllar geçti. Bu güzel hatıraları artık Akabe Kitabevi'nin o sıcak sohbet ortamında yad ediyoruz.

YAŞANMIŞ BİR İLAHİ HİKAYESİ: 'MEDİNE'YE VARAMADIM'

Geçtiğimiz günlerde Akabe Kitabevinde oturup derin sohbetlere dalmışken, Ağca hocam o eskimeyen sesiyle 'Medine'ye Varamadım' ilahisini söylemeye başladı. Bizlerde kendisine eşlik ettik. Bu güzel ilahiyi her birlikte söyledikten sonra başladı bu ilahinin hikayesini anlatmaya.

AKABE KİTABEVİNİ VE ESAT ABİYİ DE ANMAMAK OLMAZ

Tabii burada mekan olarak Akabe Kitabevi'ni ve Esat Abiyi de anmamak olmaz. Akabe Kitabevi yarım asra yaklaşan tarihinde daha bunun gibi nice olaylara tanıklık etti. Bir gün 'Kayseri Akabe Tarihi' yazılırsa ki bunun olacağına yürekten inanıyorum. Ayrıca  bunu gerçekleştiren kişi olmak da en büyük arzularımdan birisi. Ama Allah ne gösterir, ömrümüz yeter mi bilinmez. Neyse Akabe Kitabevi bambaşka ve bir kitap olacak kadar geniş bir konu onu inşallah başka yazılarda ele alırız.

Kaldığımız yerden hikayeye devam edelim. Ağca hoca 'Medine'ye Varamadım' ilahisini okuduktan sonra başladı anlatmaya. Yıl 1981. 12 Eylül ihtilalinin bütün hışmıyla ülkeyi ezdiği yıllar. Mustafa hoca Develi İmam Hatip Lisesinde öğretmen, öğrencilerle kararlaştırdık, her şeyi ayarladık ve umreye gitmek için bütün hazırlıkları tamamladık dedi. Öğrenciler o coşkuyla Develi'de davetler verdiler, yemekler yedirdiler, dualar edildi ve herkes dört gözle gidiş gününü bekliyor. Ben de diyor, bir gün önce Yahyalı İmam Hatip Lisesi Kayseri Valiliğinden izin aldı Ankara'ya gitti. Bir de Ankara'dan izin alınacak ben de onlara yetişeceğim beraber gidip Bakanlık izinlerini de alacağız.

Ertesi günü Valinin huzuruna çıktım dedi. Efendim işte bir gezi programımız var. Öğrencileri umreye götüreceğiz dedim. Dememle birlikte Vali denen zat üzerime bir yürüdü, ne işiniz var oralarda, çocukları o çöllere götürüp ne yapacaksınız. Başka işiniz yok mu sizin diyerek ve daha şu anda hatırlamadığım bir sürü hakareti de sayarak üzerime bir yürüdü dedi. Odadan çıkıp zor kaçtım oradan diye biraz da latifeli bir şekilde anlattı.

Velhasıl biz izinleri alamadık. Bizi Kayseri'den geri çevirdiler. Yahyalı İmam Hatip Lisesini de Ankara'dan geri çevirdiler ve umre yolculuğu başlamadan bitti dedi. Tabii Develi'ye üzüntülü ve hayal kırıklığı ile dönüyor. Kendisini dört gözle bekleyen o gözleri parıl parıl umreye gideceklerini hayal eden öğrencilerinin yanına gidiyor. Yolda bu haberi nasıl vereceğimi düşünüp durdum diyor. Neyse haberi verdikten sonra gidemeyeceklerini öğrenen öğrencilerin feryatları, ağıtları ve üzüntüleri tarif edilemezdi diyor.

BİR HAYAL KIRIKLIĞINDAN DOĞAN İLAHİ: MEDİNE'YE VARAMADIM

Bu hayal kırıklığı içerisinde bu ilahi Develi'de dillerden dillere söylenen bir ilahi haline geldi dedi. Bu satırların yazarı çok tanıdığımız ve bildiğimiz bir isim. O yıllarda Develi İmam Hatip Lisesi'nin son sınıfında okuyan Mustafa İslamoğlu hocamız. Yani güftesi Mustafa İslamoğlu hocamıza bestesi de Hocamız Mustafa Ağca'ya ait olan bu eser Develi kaynaklı bir ilahi olarak tarihe geçiyor. Tabii hikayesinin bu şekilde herhangi bir yerde anlatılıp anlatılmadığını bilmiyorum ama Mustafa Ağca Hocadan bunu duyar duymaz bunun çok güzel bir konu olduğunu düşünerek bu hikayeyi okuyucularımızla paylaşmak istedim. Hafızalarımızı tazelememiz ve yaşananları unutmamamız gerektiğine inayorum.

Bir devlet adamımızın çok doğru bir şekilde dediği gibi bu ülkeye İmam Hatiplilerden hiçbir zarar gelmemiştir. Ne terörist, ne hırsız, ne yolsuz ve ne de insanlara zarar veren kişiler çıkmamıştır. Bu kelimeleri de yanlış anlayıp istisna birtakım durumları önümüze getirenler olursa da onlara biraz vicdan diyorum. Yaşadıkları bütün travmalara rağmen hiçbir yeri kırıp dökmemiş bir nesilden bahsediyoruz. Eğer içinden çıkan üç beş çapulcu dile getirilecekse kusura bakmayın ama bu onu dile getiren çapulcuların niyetini gösterir. Hani çapulcu olmaya da hazır çok meraklı olan bir kitle var ya hazır eliniz değmişken siz de o çapulcu güruhuna katılırsınız.

Evet yaşanan hüzünlü bir umre hikayesi. Fakat düşünebiliyor musunuz. Şer gibi görünen bir olaydan ne hayırlar çıkabiliyor. Gerçekleşemeyen bir umre hikayesinden çıkan bir ilahi eser. 'Medine'ye Varamadım' ilahisi çok meşhur oldu. Çeşitli sanatçılar bunu farklı şekillerde seslendirdi. Ama Mustafa Hoca'nın deyimiyle bu ilahi 'Made in Develi' patentini taşıyor. Bunu Develi'yi övme babından belirtmek fayda var. Yani ayetin ifadesiyle 'Sizin şer gördüklerinizde hayır, hayır gördüklerinizde de şer olabilir'. Böylesi bir hayal kırıklığı, dillerden dillere, nesilden nesile söylenen bir ilahiye sebep oluyor.

Bir umre ziyaretinin akıbeti bu şekilde de oluyor. Biraz da bu olayın müsebbibi olan o dönemin anlı şanlı ve kudretli Kayseri valisini tanımaya gelelim. Yıl 1981 ve bu olayı yaratan Kayseri Valisinin adı: Fevzi Yetkiner. 3 yıl kalmış Kayseri'de. 1992 yılında da dar-ı bekaya irtihal etmiş bu zat. Ölünün arkasından konuşulmaz elbette böyle bir edeple yetiştirildik biz ama şu kadarını söylemeden edemiyor insan. Elbet o sabi gözyaşlarının hesabını veriyordur şimdi.

Fazla üzerinde durmaya değecek birisi değil ama en azından vesile olduğu şeyin sonunda Resulullah (as)'a sevgiyi ifade eden mükemmel bir eser ortaya çıkmış. Bu durum hafifletici sebep olur mu bilinmez. Fakat bu ülkenin ne tür dönemlerden geçtiğini gösteren canlı bir belgedir bu yaşananlar. Yarın da bu konuyla bağlantılı olarak o çocukların yaşadıkları hayal kırıklıkları ve 80'lı yılların ardından 90'lı yıllardaki travmalar üzerinde durmayı istiyorum.

Bugün ki yazı muhtemelen 'Düşünce Günlüğü' sayfamızda yer alacak. Yarın ise köşe yazısı olarak yer alacaktır muhtemelen o yüzden okuyucularımızın yarın ki yazımızı köşe yazısı olarak takip etmeleri gerekecek. Vesselam. MEDİNE'YE VARAMADIM


Medine'ye varamadım,
Gül kokusu alamadım,
Ben resule doyamadım,
Yaralıyım, yaralıyım.

***

Kabe'nin örtüsü kara,
Açtı yüreğime yara,
Bulunmaz derdime çare,
Yaralıyım, yaralıyım.

***

Rabbim nasib eyle, ne var ?
Hasreti kalbimi dağlar,
İki gözüm durmaz ağlar,
Yaralıyım, yaralıyım.

***

Resulu görebilseydim,
Derdimi söyleseyidim,
Gam çekmezdim ölseyidim.
Yaralıyım, yaralıyım.

Rabbim nasib etse gitsem,
Beytullah'ı tavaf etsem,
Hacer-ül Esved'i öpsem,
Yaralıyım, yaralıyım.

***

Kabenin o siyah taşı,
Akıttım gözümden yaşı,
Bulunmaz resulün eşi,
Yaralıyım, yaralıyım.

***

Her an resulü özlerim,
Bu yüzden gülmez gözlerim,
Açık gider şu gözlerim,
Yaralıyım, yaralıyım.

***

Bu arzumu Muhammed'e,
Hacılar söyler Ahmed'e,
Çağırsın şu fakiri de,
Yaralıyım, yaralıyım.

Mustafa İSLAMOĞLU

 Vedat Önal yazdı...

Yorumlar 2
ilyas hanşahin 11 Mart 2014 01:48

ne güzel anlatmışsınız hocam..akabe kitabevikayseri'de bir düşünce mektebi İslamoğlu hocam ellerin dert görmesin.Allah başarılarını daim etsin.

develılı 21 Şubat 2014 22:52

yeter artık kardesım bu ulkeyıo soydugunuz sen daha ımam hatıp mezunu bıle degılsıngeçmısın temız degıl delikanlı ol hangı mesheptensın onu acıkla

Bakmadan Geçme