Bir hafta bir yazar: Mehmet BAYRAM
Dar vakitte geniş bir ülfet oluşturan nadir insanlardan. Yazma tutkusunu küçük yaşlardan beri besleyenleri unutmayan vefakâr. Tahsili için sınırlar aşıp büyük yazarlardan ilham alan bir yazar. Edebiyatı salt bilgiden öte esere dönüştürmeyi öğrencilerine fısıldayan bir öğretmen. Ana diliyle kalmayıp farklı dilleri ilgi duyan bir filolog.
Mehmet Bey, önce sizleri kısaca tanıyabilir miyiz?
Elbette. 1988 Kayseri doğumluyum.
İlk ve orta eğitimimi mahalle okullarında tamamladıktan sonra lise eğitimim için Kayseri Lisesine başladım. 2005 yılında liseden mezun olduktan sonra üniversite eğitimim için Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi olan Ahmet Yesevi Üniversitesine yerleştim. Başta Kazakistan olmak üzere tüm Türki Cumhuriyetleri'nde yaşama, seyahat etme ya da oralı kardeşlerimizle arkadaşlık etme imkanlarına sahip oldum. Hem akraba Türk topluluklarının hem de Slav'ların kültürünü yakından tanıma şansı edindim. Rus edebiyatına ve diline ilgim bu dönemlerde başladı. Bana olan katkısı yadsınamaz. Sonrasında Türk Dili ve Edebiyatı akademik eğitimime ek olarak Filoloji ve Türkoloji eğitimleri de alarak 2012 yılında fakülte derecesi ile mezun oldum. Ayrıca yabancılara Türkçe öğretimi üzerine eğitim aldım. Bir dil merkezinde yabancılara Türkçe öğretme şansı yakaladım. Türkçenin yabancılar tarafından algılanışı, bana dilimiz ile ilgili farklı bakış açıları kazandırdı. Daha sonra Atatürk Üniversitesinde Rus Dili ve Edebiyatından yüksek lisansa başladım. Akabinde Kamu Personeli Seçme Sınavına girerek Türkiye derecesi yaptım. Yaşadığım şehire Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak atandım. 10 yıldır Kayseri ilinin Tomarza ilçesinde Şehit Nazmi Kapucu Anadolu Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Evli ve bir kız babasıyım.
Yazma serüveni nasıl başladı? Yazma isteği ve yeteneğinin oluşmasında kimlerin katkı ve yönlendirmesi oldu?
İlk olarak ortaokulda Çanakkale konulu bir şiir yarışması için Saniye Yılmaz adı öğretmenimin beni teşvik ettiğini anımsıyorum. "Ardında binlerce şehit/ Hepsi birbirinden yiğit" dizeleriyle başlayan şiirim birinci seçilmişti. Akabinde lisede Elvan Doğan isimli edebiyat öğretmenimizle nerdeyse edebiyat ve yazma ile ilgili olan tüm yarışmalara katılmıştık. İlçe, il hatta bir sefer de ulusal bazda aldığım dereceler bende müthiş bir yazma isteği uyandırıyordu. O dönem okulumuzda çıkan okul gazetesinde görev aldığımı anımsıyorum. Fakat benim gerçekten yazma serüvenim yazarken değil, okumaya başlayınca oluştu. Edebiyat bölümünü kazandıktan sonra yaptığım okumalar aslında eser sandığım yazılarımın birer girişimden ötesi olmadığını gösterdi. Bulunduğum coğrafyanın da etkisi ile Rus yazarlarını yakından tanıma şansı edindim. Maksim Gorgi, Mihail Bulgakov, İvan Turgenyev gibi yazarları gerçekten anlamaya çalıştım. Ayrıca aynı coğrafyada doğan akraba yazarlarımız Cengiz Aytmatov, Magcan Cumabayev, Cengiz Dağcı, Abay Kunanbayev gibi Türk Dünyası yazarlarını da yakinen tanıdım. Bu süre zarfında yazmak yerine bolca okumalar yaparak bardağın dolmasını bekledim. Bardağın dolduğunu hissettiğim vakit ilk eserim "Aşk Mat" ortaya çıkmış oldu.
Mehmet Hocam, yazma tutkusu olan, yazar olma hayalleri taşıyan her yaştaki insanlara neler tavsiye edersiniz?
Şundan eminim ki okuma alışkanlığı olan her insanda dizginlenemez bir yazma istediği oluşur. Fakat okudukları eserlerin kalitesi karşısında daha iyisini ortaya koyamama çekincesiyle bu istek sürekli bastırılır. İlk tavsiyem bu yazma dürtüsüne engel olmasınlar. İçlerinde bir yerde yazarlık sayacı var. Ve yazma zamanı gelince onları ufak ufak uyaracak bu sayacın alarmına kulak versinler. Çoğu kişi için yazma serüveni erken yaşlar da başlasa da fikrimce 30 yaşından önce hiçbir şey yayımlamasınlar. Hayat ileri doğru yaşansa da geriye bakmadan anlaşılamıyor. Bu süre zarfında asla okumayı elden bırakmasınlar. Okuma alışkanlığı olmadan yazmaya kalkmak körlemesine araba kullanmak gibidir. Ne vasıta ne yollar ne de şoförlükleri onları varacağı noktaya ulaştırmaz. Ayrıca etrafında yazma eylemlerini destekleyenler gibi köstekleyenler de olacaklar. Onlara çok da kulak asmasınlar. Ayrıca iyi bir yazarın olmazsa olmazı gözlem yeteneğidir. Birilerine çok sıradan gelen kişi ve olaylar sizin edebi malzemenizin yapı taşı olabilir.
Bir diğer önemli husus yazım ve noktalama konusu. Ben edebiyat öğretmeni olarak bu konuda şanslıyım. Yazar kardeşlerim bu konuda eksiklik hissediyorsa bir ders, bir ödev bilinciyle imla ve noktalamayı öğrensinler.
Ben son senelerde ne kadar başarısız olsam da günlük tutmanın da yazmaya etkisi çok fazla. Günlük tutmayı ihmal etmesinler. Son olarak pazarlama, tanınma, pişmeden görünür olma kaygılarına çok kapılmasıdır. Güneş balçıkla sıvanmaz. Zamanı gelen her güzel eser er geç ortaya çıkar.
Kitaplarınızın veya eserlerinizin isimlerini öğrenebilir miyiz?
Yayımlanma aşamasında iki eser hazırlığım var. Biri korku ve gerilim romanı tarzında "Satılmış" adlı eser. Diğeri de ilk eserim olan Aşk Mat romanımın devamı niteliğinde. Şu an yayımlanmış tek eserim "Aşk Mat"
İsmi ile müsemma bir eser. Bu romanda hiç bilmediği satrancı, hayatı ve aşkı aynı anda öğrenme gayesinde olan bir gencin hikayesini anlattım. Okurken herkesin kendinden bir şeyler bulacağına eminim. Ama kitap alt metninde bulmanın kaybetmeye en yakın an, olduğunu da hatırlatıyor. Zaten asıl hikayeler de bulunca değil, kaybedince başlamaz mı?
Yazarlık serüveniniz de unutamadığınız bir hatıranızı paylaşabilir misiniz?
Bir çok hatıram var aslında. Mesela yazmayı bıraktığım bir dönemde öğrencilerimden biri benden Türkçe ders anlatım kitabımı sınava hazırlanmak için istemişti. Kırmadım, verdim. Sabahına bir heyecanla yanıma gelip "Hocam, o ne güzel hikayeydi! Defalarca okudum." dedi. Kitabın arasında kahve ve çayın sohbetini anlattığım metaforik bir hikaye vardı. Onu bulmuş, okumuş. Tüm hafta boyunca yazdığım diğer hikayeleri okumak için beni darlayıp durdu. Her okunmasından sonra da beni yayımlamam için teşvik etti. Yazar tıkanıklığını atmama, yazmaya yeniden başlamama çok etki etmişti. Yazma sürecim boyunca öğrencilerimden o kadar güzel dönütler aldım ki, tarifi yok. Hepsi sağ olsun, var olsun.
Ayrıca sizler de bana bu fırsatı tanıdığınız için sağ olun, var olun.
Mehmet Hocam bizlerde vakit ayırdığınız için teşekkür eder, yeni eserlerde buluşmak isteriz.
Röportaj: Mustafa Balaban